Yormak

Düşünsenize, bırakın bizimle çay içmek, çalışmak, tatile gitmek, komşu olmak, proje yapmak veya ortak olmak isteyeni, selâm verenden bile şüphelensek, kötü niyetli olduğunu varsaysak... Böyle bir hayat benim açımdan çekilmez bir hâl alır. Zaman zaman bu şekilde yaklaşımları olan kişilerle tanışıyorum. Kendilerini hiç de iyi hissetmedikleri kanaati oluşuyor bende. Kendilerinin güvensiz bir ortamda yaşadıklarını hissediyorlar sanki...

BAHSE mevzu olan “yormak” kelimesi, “bir fiilin, durumun, nesnenin sebepleri veya mânâsı hakkında açıklık getirmek” anlamında kullanılmaktadır. Bizse şimdi fiilleri, durumları veya nesneleri değil, sadece “yormak” kelimesini yoracağız. Kelimemiz epey yorulacak ama yazan da, okuyan da inşallah fazla yorulmaz, bilakis dinlenir.

Acaba yorulmamız veya dinlenmemiz neye bağlı ola ki? Mutluluğumuz veya mutsuzluğumuzun, tatmin olmamızın, memnuniyetimizin yahut olumsuz duygularımızın “yormak” ile bir ilgisi var mıdır? Bence var! Belki sizi bu yazıda ikna ederim; bakarsınız, aynı fikirde oluruz…

İsterseniz şunu yormaktan başlayalım: Ben bu yazıyı niçin yazıyorum? Siz bunu neye yoruyorsunuz? İhtimâllerden biri şöyle: Kötü niyetliyimdir, sizi kandırmaya, sizden şahsî menfaat elde etmeye çalışıyorumdur… Bir ihtimâl de şu: Sizin iyi, mutlu ve memnun olmanızı istiyorumdur ve belki işinize yarar diye fikrimi size sunuyorumdur. Bu her iki ekstrem ihtimâlin dışında ihtimâller de olabilir. Bu yazıda gündemime iyi ve kötü ihtimâlleri alayım.

İyi ihtimâli düşünürsek şöyle söyleyebilirsiniz hakkımda: “Adam kalkmış, iyi bir şey yapmak istemiş. Belki inancı, belki değerleri, belki de kendini tatmin etmek için böyle bir şekilde iyi şeylerin, mutlu insanların çoğalmasını istiyor. Kendisini böyle bir dünyada daha güvende hissediyor olabilir…”  

Kötü şekilde düşünürsek de yine hakkımda şunu söyleyebiliriz: “Bu devirde kim kime karşılıksız bir şey yapar? Bir menfaati olmasa bir şey yapar mı adam? Kesin bir menfaati vardır! En azından ünlü olmak istiyordur…”

Bu iki düşünceden hangisine sahip olduğunuzu bilemiyorum; eğer iyi düşünceye sahipseniz, muhtemelen yazıyı okumaya devam edersiniz. Değilseniz, sanırım bu satırları okumuyorsunuzdur bile. Okumak isteyenler için fikrimi inşâya devam etmek istiyorum. Çünkü ben de bu durumu yorduğumda şöyle bir sonuca varıyorum: Bu dergiyi eline alan insan niçin okumasın? Hiçbir ilâve maliyeti yok. Olsa olsa, kısa bir zaman ve hafif bir göz yorgunluğu olur. Bu çaba karşılığında belki de hayatı başka bir pencereden seyretme imkânı elde eder. Böyle düşünmemiş olsam, bu yazıyı yazmama gerek bile kalmaz. İlerleyebilmek için iyiye yormam lâzım. Bizim sizinle ilişkimizden çıkıp biraz da evrensel bağlamda yorma mevzuuna bakalım…

Bahar geldi. Ağaç yapraklarına, çimlere dokunuyorum. İçimdeki his, o bitkilerin benden haberdar olduğunu söylüyor. Sanki bana bir şeyler söylemeye çalışıyorlar. Tabiî ben bitkice lîsanını bilmediğim için, onların ne söylediklerini henüz anlayamıyorum.

Şimdi bu durumu yorarsak nasıl bir sonuç çıkar? Önce kötüye yoralım: “Galiba çok safım, belki masallardan filan etkilendim; bilinçaltı sebeplerle böyle hissetmiş olabilirim. Ot, insanla konuşur mu Allah aşkına?”

Bir de iyiye yoralım: “Her ikimizin de Yaratıcısı aynı… Birbirimizden habersiz, ilgisiz ve ilişkisiz şekilde niye yaratılmış olalım ki?”

Silahlı kuvvetler örneğinden gidersek, denizci ile karacı, savaşta birbiriyle mi savaşır, yoksa aynı silahlı kuvvetlerden olmayan düşman askeriyle mi? Gelenekleri, jargonları, yöntemleri farklı da olsa, başkomutanları birdir ve hepsi işbölümü içerisinde aynı hedefe doğru koşarlar. Ben de böyle yoruyorum ve “Lîsan-ı hâlleriyle bu bitkiler bana bir şeyler söylemeye çalışıyorlar” diye düşünüyorum. Mantıklı veya mantıksız olduğunu bir tarafa bırakırsak, böyle iyiye yormamın kime, ne zararı var?

Neye yormak?

İnsanlarla ilgili bir durum olarak ilişki ve iletişimleri yorma meselesine gelirsek…

Eskiden çok çocuğa sahip olmak istemeyi, “Yaşlanınca kendilerine baksın diye çocuk sahibi oluyorlar” şeklinde yorarlardı. Bence bu, kötüye yormaktır. Hâlbuki bir kadın veya erkeğin içlerindeki potansiyeli açığa çıkarma isteğini, bir insanın meydana gelişine vesîle olma arzusu diye yoruyorum ben. Yaşlanınca ne olursa olsun… Bunu bir yatırım projesi olarak tartışırsak diyebilirim ki, “Kendine baktırmak için çocuk sahibi olma yatırımı, dünyanın en saçma yatırımıdır!”. 35 yaşında anne olan biri, çocuğunun bakmasına herhâlde 75-80 yaşında filan ihtiyaç duyar. Bu kişinin ömrü ne kadardır? Diyelim ki, 90 yıl olsun… Hesaplarsanız “15 yıl baksın” diye, 40 yıl yatırım yapmak hiç mantıklı değil! Üstelik garantisi de yok…

Birinin sizinle bir talebini veya birlikte bir çalışma, etkinlik, proje yapmasını yorma meselesi de ilginç bir konudur. Bir kişi sizden veya benden niçin bir istekte veya talepte bulunur ki? Niçin bizimle birlikte birşey yapmak ister? Ya kendi menfaati sebebiyle böyle bir şey istiyordur, ya benim menfaatim için veya her ikimizin menfaati için... “Kendi menfaati için bunu yapıyordur” şeklindeki bir düşünce, bence kötüye yormaktır.

Meselâ birinin benden su istemesi… Kendi menfaatinedir ama kötü bir şey midir? Su isteyenin niyeti ne olursa olsun, benim ona su vermem kötü bir şey midir? Bence her ikisi de kötü değildir. Kötüye yormak için biraz zorlayalım: Su isteyenin niyeti, “Şu Lokman’ı kullanayım, enayi gibi su getirteyim” şeklinde olsa -ki böyle bir niyet kolay kolay olabilecek birşey değildir-, benim bu hizmeti yapmaktan ne zararım olabilir ki? Nihâyetinde benden su isteyene su vermişim. Benim hizmetimi karşımdakinin niyeti küçültmez veya zedelemez. O niyet, en fazla sahibini küçültür ve zedeler. Böylesi niyetler yüzünden de bir hizmetten geri kalmamak lâzım.

Bir de tersini düşünelim: Küçük ihtimâlli kötü niyetleri düşünerek hareket edersek, ilişkilerimiz, iletişimlerimiz, duygularımız, zihin dünyamız, iç dünyamız velhâsılı hayatımız nasıl olur acaba?

Düşünsenize, bırakın bizimle çay içmek, çalışmak, tatile gitmek, komşu olmak, proje yapmak veya ortak olmak isteyeni, selâm verenden bile şüphelensek, kötü niyetli olduğunu varsaysak... Böyle bir hayat benim açımdan çekilmez bir hâl alır. Zaman zaman bu şekilde yaklaşımları olan kişilerle tanışıyorum. Kendilerini hiç de iyi hissetmedikleri kanaati oluşuyor bende. Kendilerinin güvensiz bir ortamda yaşadıklarını hissediyorlar sanki...

Bir şeyi iyiye yormak ile kötüye yormak arasında o kadar ince bir çizgi var ki, hangisini yapmak istersek isteyelim, elimizde yeteri kadar bahane bulabiliyoruz. O zaman her şeyi kötüye yorarak gönlümü, aklımı, hissiyatımı, hepsinden önemlisi ruhumu niye yorayım, yıpratayım, mahvedeyim ki? Ben o kadar akılsız mıyım? Bir de kötüye yormaya “gerçekçilik” demiyorlar mı? Duydukça çıldırasım geliyor! Kötüye yormak kadar iyiye yormak da gerçektir. Gerçek olmasa, zaten olmazdı. Bana göre aralarındaki tek fark, değerlerinize göre seçebilmeniz; akıl veya nasip…