YOLCULUK hâli, insanın alışkın olduğu mekâna nispetle bir takım olumsuzlukları ortaya çıkardığı için sıkıntılı bir durum kabul edildiğinden Cenâb-ı Hak kullarına seferilik durumunda bazı ibadetlerde kolaylıklar lütfetmiştir. Bu anlayıştan mülhem, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in “Misafire üç gün ikrâm edin” hadisine de uygun olarak Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde kervansaraylarda, hanlarda, menzilhanelerde ve imarethanelerde yolculardan ve tüccarlardan ilk üç gün boyunca barınma, beslenme, sağlık hizmeti, hayvanların bakımı ve tedavisi için ücret alınmazdı. Üç günü geçen sürelerde ise çok makul miktarlarda ödeme yapmaları talep edilirdi. Bütün kervansaraylarda ve bazı hanlarda hamamlar ve kütüphaneler mevcuttu. İstisnasız hepsinde mescitler zaten vardı.
Yolcuların hayvanları için ahırlar ve yem depoları kullanılır, baytarlar ve nalbantlar ücretsiz hizmet verirdi. Her türden yolcunun rahat etmesini amaçlayan bu uygulamalar “Vakıf Sistemi” güvencesi altındaydı. Kervansaraylar, hanlar, imaretler, menzilhaneler, sultanlar, emirler ve eşraftan zengin kişiler tarafından yaptırılır, gelir getiren mülklerle desteklenirdi.
Yolcuların mal güvenliği vakıf ya da devlet tarafından karşılanır, hırsızlık ve mal kaybı durumunda zarar tazmin edilirdi. Bütün bu olumlu uygulamalar, tüccarların Selçuklu ve Osmanlı şehirlerini tercih etmesine sebep olduğundan, ekonomik hayat zenginleşir ve güçlenirdi.
Yazının başlığının “Yolcu Yolda Yolunur” olmasını tasarlamıştım ancak, akşamüstü haftalık pazar alışverişine gittikten sonra fikrimi değiştirdim. Zira pazarın bitiş saati yaklaşıtıkça fiyatların düştüğünü, birçok kalemde yarı yarıya indirim yapıldığına yeniden tanık olduğumda, seyahat edenleri yolma işleminin günümüzde yolculuk başlamadan çok daha önce, rezervasyon aşamasında başladığını fark ettim. Şöyle ki: Mantık, pazardaki fiyatlandırma anlayışının (gerçek serbest pazar anlayışının) tam tersine çalıştırılıyor, uçağın veya otobüsün hareket saati yaklaştıkça koltuk fiyatı bırakın ucuzlatılmayı, sabit bile kalmıyor, aksine arttırılıyordu.
Otobüs firmalarında bu sistemi uygulamayan, ederini sabit tutanlar olsa da uçak firmalarının ezici bir çoğunluğu yolculara uçuş zamanı yaklaştıkça daha yüksek bir fatura çıkarıyordu. Adeta değişik sebeplerle mecburen yolculuk yapmak zorunda kalanların, birçok açıdan istismarı hedefleniyordu. Özellikle de son anda karar verip, yapmak zorunda kalanların…
Rezervasyonlarını haftalar hatta aylar önce yapan, üstelik indirimli tarifeden faydalanmak isteyenlere de değişik formüller(!) icat ediliyordu. Meselâ bir buçuk ay öncesinden ucuz tarifeden x ülkesine y firmasından bilet almak amacıyla fiyat öğrenmek için telefonla arayıp yarım saat sonra satın alma maksatlı olarak tekrar döndüğünüzde yüzde 5-6 oranında zamla karşılaşmanız işten bile değildi. Biraz daha gecikirseniz şayet, daha da yüksek fiyat ödememek için almak zorundaydınız. Pencere kenarı, koridor yanı gibi koltuk tercihlerinizde sizden hiç de az olmayan meblağlar “ayrıca” talep ediliyordu.
Hava yollarında tecrübesi fazla olan bir yakınıma mevzuyu anlattığımda fiyat öğrenme, detay sorma ve satın alma maksatlı tekrarlanan aramalarımızı aynı telefondan yapmamamız konusunda bizi uyardı. Zira istenilen bilgileri temin etme konusunda kısa bir süre ara versek dahi yeniden aradığımızda, bize “çantada keklik” müşteri muamelesi yapılacağını ve her arayışımızda daha da yüksek rakamlar bildirecekleri konusunda ikaz etti. Dedikleri yüzde yüz doğruydu ve aynıyla yaşamıştık.
Hava yolu seyahati için alana en az birkaç saat öncesinde gitmek iktiza ettiğinden evden çıkmadan hemen önce yemek yenilmiş olsa dahi, seyahat süresinin uzunluğuna bağlı olarak asgari bir öğün yemek ihtiyacı hasıl olmaktadır. Diyabet ve bir takım başka rahatsızlıklarda ve uçağın rötar durumunda bu sayı artabilmekte, lakin yanında yolluk getirmeyenler, şehirde 15 liraya satılan sokak simidine terminal binasında 70 lira, yine şehirde 60-70 liraya satılan soğuk sandviçe 300 lira gibi meblağlar ödemek durumunda kalmaktadır. Yarım litrelik pet şişedeki su dahi uçağa götürülmesi yasak olduğundan 80-100 liraya satılmaktadır (Temmuz 2025 fiyatları). Halbuki önceleri su, sıcak ve soğuk içecekler, hatta sandviç ve fast-food yiyecekler yolculara kısa mesafe uçuşlarda dahi ikram edilirdi.
Yiyecek, içecek, karın doyurma konusundaki olumsuzluklar kara yolculuğunda da farklı değildir. Yol lokantalarının en pahalı lokanta olma özellikleri, şehirlerdeki esnaf lokantaları ile mukayese edildiğinde 3-4 misli pahalı olduğu dinlenme tesislerinde meyve, şekerleme, diğer gıda (kahvaltılık ürünler) çeşitleri ve hediyelik eşya konusunda da fahiş fiyat uygulamaları olanca hızıyla ve acımasızlığıyla devam etmektedir.
Bütün tesislerde mescit, abdesthane bulunması, kadınlara da erkeklerle aynı imkanların sağlanması, tuvaletlerin hem sayıca artmış hem de daha hijyenik olması yanında engelli bireylerin de ihtiyaçlarının daha dikkatle düşünülüyor olması, yolculukla ilgili olumlu gelişmeler arasında zikredilebilir. Yolcu terminallerinde engelli vatandaşlara yönelik ilk hizmetler, temiz ve ücretsiz tuvaletler, gözlemlediğimiz kadarıyla Konya Büyükşehir Belediyesi’nin öncülüğünde yaklaşık 35-40 sene önce başlamış ve akabinde aynı hizmet anlayışına sahip yerel yönetimlerce yaygınlaşması sağlanmıştır.
Taksi ücretlendirmelerinde çok da eski olmayan tarihlere kadar geçerli olan gece saat 24.00 ile sabah 06.00 arasındaki “zamlı tarife” uygulamasının kaldırılması, bu konudaki olumlu gelişmeler arasında sayılabilir. Lakin özellikle metropollerde yabancı turistlere veya şehri bilmeyen yerli yolculara “yolu uzatarak” taksimetre rakamlarını şişiren kötü niyetli taksi şoförleri ile mücadelenin ivme kazanması gerekliliğine gazete ve televizyon haberlerinden kani olmaktayız.
Kadın yolcuların yanındaki koltuğa başka kadın yolcunun yerleştirilmesi, yoksa boş bırakılması uçaklarda hiçbir zaman uygulanmadı. Üçlü oturma düzeni içerisinde bazı durumlarda hanım yolcu iki tarafında da tanımadığı erkeklerle seyahat etmeye mecbur bırakılmakta, hiç olmazsa sağ ya da sol uca oturtulması “düşünülmemektedir”. 2021 yılından itibaren TCDD tren seferlerinde kadının yanına yabancı erkek yolcuya bilet satışı şikayetlere yol açmaktadır. Kadınların rahatını önceleyen anlayış ise şehirler arası hizmet veren otobüs firmalarında devam etse de bir dönem “Batı’lı kriterleri” önceleyen, kendine ait dinlenme tesislerinde ısrarla mescit açmayan, tesettürlü hanımlara bilet satmaktan imtina eden fakat daha sonra iflas eden bir firma tarafından uzun yıllar uygulanmıştı.
20 yıl öncesine kadar gurbetçi vatandaşlarımız dışında ülkemizde yaşayan insanlarımızın ezici bir çoğunluğu açısından uçak yolculuğu sıradan bir iş değildi. “Uçmak” adeta sınıfsal üstünlüğü olan bir kesime ait ayrıcalıktı. Fiyat yüksekliği ve hava alanlarının bulunduğu şehirlerin az sayıda olması böylesi bir duruma yol açan önemli faktörlerdi. AK Parti iktidarlarının ulaşım politikaları uçak seyahatlerini kısa bir sürede herkes için mümkün hâle getirdi. Lakin zaman içinde seyahat eyleminin dışındaki faktörler, özellikle de son yıllarda uçak yolculuğunun ekonomik yükünü hissedilir şekilde arttırdı ve kanaatimizce bu konuda “sınıfsallaşma” eğiliminin önünü yeniden açar oldu.
Bu elitist (seçkinci) kulvara yeniden giriliyor olma durumu özellikle pandemi ve sonrasında iyice barizleşen, global çapta esen, adına kibarca “serbest piyasa ekonomisi” denilen ancak hakikatte “vahşi kapitalist” anlayışın yaygınlaştırdığı ahlâkın, ulaşım sektörüne yansıyan tarafıydı.
Kapitalist ahlâkın bu derece hükümferma olması, sosyal meselelerin, sıkıntıların ve hastalıkların en önemli sebebinin ekonomi kaynaklı olmasına yol açmış, “Sonsuz özgürlük delilere mahsustur” anlayışının, bu anlayışa bu denli prim vermenin “Sınırsız serbest piyasa kaosa götürür” hakikatinin işaretlerini vermeye başlamasına sebep olmuştur.
“Kontrolsüz güç” hâline gelmeden piyasa denetim mekanizmalarının genişletilmesi, “altta kalanın canının çıkmayacağı” vasatın hayatın her alanında yer almasının sağlanması, “komşu açken tok yatma” ihtimalinin bertaraf edilmesinin yolu “orijinal kodlarımıza” yeniden işlerlik kazandırmaktan geçiyor. Lafla yürütemediğimiz peynir gemisini, “önce ahlâk ve maneviyat” düsturuna hayatiyet kazandırarak koşturmamız mümkün ocaktır.



