Yolcu yolunda gerek, yolu bilmeyenle yola çıkmamak gerek!

İmamoğlu’nun siyâsî tecrübesi ise kesinlikle ülke yönetmeye yetecek seviyede değil. Aksini iddia edecek bir tek CHP’linin bile çıkabileceğini zannetmiyorum. Bence en önemli kriter olan “elde edilmiş başarı” ise maalesef hiç yok. “Maalesef” diyorum, çünkü başarısızlıktan nasibini alan 16 milyon İstanbullu ve toplamda kaybedilecek en az dört yıl var ortada. Ve bu başarısızlığın farkında olan bir başkan, sanki gerçekten “her şey çok güzel” olmuş edâsıyla, muhalefetin birleştiricisi rolüyle dolaşıyor il il.

İKİ yılı geçmiş belediye başkanlığı; 27 ay dolmak üzere… Geriye iki yıldan daha az bir süre kalmış; seçimler zamanında yapılırsa, en çok 20 ay var. Yani İmamoğlu, görev süresinin neredeyse yüzde 60’ını doldurmuş. Hâlâ, “En iyi üç icraatını sayar mısınız?” sorusuna cevap veremiyor kendi seçmeni bile. Zaten kendi de farkında hiçbir şey yapmadığının.

27 ayda, akılda kalacak hiçbir iyi icraat yapamamak hem CHP, hem de İmamoğlu için büyük bir kayıp!

Herkes bilir ki, Türkiye’de iktidar yerelden gelir ve İstanbul’u eline alan parti, Türkiye’yi yönetmeye en yakın partidir. Bunun için de İstanbul’da tüm gücünü, yeteneğini ortaya koyması gerekir belediye başkanının. İktidarda da olsa, muhalefette de olsa… Zira başarı, başarıyı getirir. Hele ki bir muhalefet partisi, Türkiye’deki en büyük şehirler ile birlikte İstanbul’u da yönetme şansı bulmuşsa, büyük bir nimete kavuşmuş demektir.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı neyin peşinde?

Seçildiği günden beri bir kesim tarafından cumhurbaşkanlığına yakıştırıldı İmamoğlu. Partisinin genel başkanı tarafından veto edilmiş olsa da ittifakın ikinci büyük partisinin genel başkanının buna ikna olmadığı, meşhur “Fatih benzetmesi” ile su yüzüne çıkmıştı. Anketler de şişirmeye devam edince, İmamoğlu buna kayıtsız olmadığını göstermiş olmak isteyecek ki bir yurt gezisine çıkmak gelmiş aklına. Sözde sıradan bir geziymiş bu.

“Ne olacak canım, gittiği her yerde, herkesin İstanbul’da bir yakını var” diyenler de var. Ancak her gittiği yerde büyük bir teveccüh tiyatrosuyla karşılanan icraatsız başkan, kendisini alkışlayan ağaç yapraklarının hayâline dalmış görünüyor. Cumhurbaşkanlığı adaylığı için hem Millet İttifakı’na mesaj, hem de Kılıçdaroğlu’na gözdağı verme çabası olarak algılanabilecek bu gezi, iştahını daha da kabartır mı göreceğiz.

Siyaset, tecrübe isteyen bir mecra. Lider olmak için ise daha fazlasına ihtiyaç var. Türkiye gibi bir ülkeyi yönetmeye gelince, çok büyük bir tecrübe, elde edilmiş başarılar ve büyük bir liderlik vasfı şart. Şimdi diyorlar ki, “Erdoğan da belediye başkanı iken yurt gezisi yapıyordu”. İyi ama ne güncel şartlar, ne sonuçları, ne de kariyer geçmişleri açısından bu kıyası yapmak mümkün.

Erdoğan yurt gezileri yaparken, İstanbul, tarihinin en büyük yatırımları ile yaşanabilir bir şehir unvanına kavuşmuştu. Bunu başaran bir başkan olarak dolaştı Türkiye’yi. İmamoğlu taş üstüne taş mı koydu ki?

Erdoğan, Erbakan’ın siyâsî yasağından sonra kendine yeni bir yol aradı ve yurt gezileri o yolu açtı kendisine. İmamoğlu’nun aradığı yol yeni bir parti mi, CHP Genel Başkanlığı mı?

Recep Tayyip Erdoğan, öğrencilik yıllarından başlayan siyâsî mücadele ve tırnakları ile kazıya kazıya 20 yılı aşkın sürede geldi İBB Başkanlığı’na. Oradan parti kurmaya giden yol 8 yıl, Cumhurbaşkanlığı’na giden yol ise 20 yıl sürdü. Bugün ülkemize, yaklaşık yarım asırlık siyâsî tecrübeye sahip bir cumhurbaşkanı olarak hizmet ediyor. İlk 20 yıllık siyâsî kariyerinde Millî Türk Talebe Birliği üyeliği, MSP’de İlçe Gençlik Kolları, İl Gençlik Kolları Başkanlıkları, RP’de İlçe Başkanlığı, MKYK üyeliği, İl Başkanlığı, milletvekili adaylığı ve Belediye Başkanlığı var Erdoğan’ın.

İmamoğlu ise 20’li yaşların başında kısa bir süre Anavatan Partisi’ndeki gençlik kolları üyeliğini saymazsak 38 yaşında tanışıyor siyasetle. 2008’de üye olduğu CHP, -nasıl bir ışık gördüyse artık- henüz bir yılını bile doldurmadan ilçe başkanlığına atadı kendisini. 5 yıllık ve teşkilâtlanma konusunda başarılı sayılabilecek ilçe başkanlığı, İmamoğlu’nu 2014’te İlçe Belediye Başkanlığına taşıdı. Haksız rant konusundaki çokça şaibesine rağmen 2019’da, tarihte eşi görülmemiş bir ittifakla muhalefetin adayı olarak İBB Başkanı oldu. Siyâsî kariyeri, seçildiğinde 11 yılı doldurmamıştı henüz. Bugün itibariyle de ancak 13 yıl oldu.

Dedik ya, Türkiye gibi bir ülkeyi yönetmek, çok büyük bir tecrübe, elde edilmiş başarılar ve büyük bir liderlik vasfı ister. Liderlik, İmamoğlu için belki de en iddialı olacağı konu gibi görülebilir. Zira yerel seçimlerdeki PR çalışmaları onu çok fazla şişirmişti. Muhalefeti tek isim üzerinde birleştirmek önemliydi. Ancak bu başarı bir icraat iddiasıyla değil de iktidara kaybettirmek iddiasıyla kazanıldığı için, pek de kalıcı olması beklenemez.

İmamoğlu’nun siyâsî tecrübesi ise kesinlikle ülke yönetmeye yetecek seviyede değil. Aksini iddia edecek bir tek CHP’linin bile çıkabileceğini zannetmiyorum. Bence en önemli kriter olan “elde edilmiş başarı” ise maalesef hiç yok. “Maalesef” diyorum, çünkü başarısızlıktan nasibini alan 16 milyon İstanbullu ve toplamda kaybedilecek en az dört yıl var ortada. Ve bu başarısızlığın farkında olan bir başkan, sanki gerçekten “her şey çok güzel” olmuş edâsıyla, muhalefetin birleştiricisi rolüyle dolaşıyor il il.   

İlk paragrafta yazmıştım, “Zaten kendi de farkında hiçbir şey yapmadığının” diye, “Bunu da nereden çıkardın?” diyenlere, Diyarbakır’daki konuşmasının iki cümlesini aktarıp gideyim bari:

Benim zaten, görevini iyi yapan bir belediye başkanı olmam takdirde (‘henüz olamadım’ diyor)…”

“(...) İnsan ayrımı yapmaksızın, yaşam biçimi ayrımı yapmaksızın, etnik köken ayrımı yapmaksızın, inanç ayrımı yapmaksızın, eşit seviyede bir yönetim anlayışını ortaya koyduğumda, zaten bu en üst seviyede ittifak ruhuna en güzel hizmeti yapmış olacağım (‘henüz yapmadım’ diyor). Şu an odaklandığım tek mevzu bu (‘bundan sonra bunu başarmaya çalışacağım’ diyor)…”