“Yol ve köprü vizyonu ders olmalı”

Bir inşaat ustasının yahut herhangi bir işle iştigal etmiş bir işçinin çalıştığı ve karşılığını aldığı bir yapıtla ilgili hatırasını paylaşmaya, hatta övünmeye hakkı var da Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye Cumhuriyeti’nin son yirmi yılına değil sadece, tarihine damga vurup izini bırakan biri olarak “Köprü kurduk, yol yaptık” demeye hakkı yok mu? Olamaz mı?

ANKARA’dan Mahir Dündar adlı Haber Ajanda okurumuz, tam da dergimizin baskı aşamasındayken bir e-posta göndermiş ve tam da 1915 Çanakkale Köprüsü hakkındaki hislerimize tercüman olmuş…

Mahir Bey’in satırlarına az sonra yer vereceğim, ama bir ilâve yaparak arz etmek istiyorum…

Malûm, Anadolu tüm yeryüzü için bir doğal köprü ve bu nedenle, bu özelliğiyle muazzam bir jeostratejik konuma sahip. 15 Temmuz Şehitler (Boğaziçi) ve Fatih Sultan Mehmet Köprülerinden sonra AK Parti iktidarının, daha doğrusu Erdoğan liderliğinin en önemli yapıtları, bu iki köprüden sonra Türkiye’ye kazandırılanlar oldu. Ve her biri Türkiye’nin bu jeostratejik önemini daha da arttırdı.

Bu yolların ve köprülerin Türkiye’ye kattıkları ise geçiş ücretlerinin konuşulduğu kadar konuşulmadı.

Hâlbuki bu yol ve köprü vizyonu, vizyonsuzlara ders olmalı!

İşte Sevgili Mahir Dündar, bize bu noktada tercüman olmuş:

“Malûm, Irak, ardından Suriye, ardından Libya ve de ardından Karabağ ile etrafımızda, çok yakınımızda dört özel ve önemli savaşa tanıklık ettik. Şimdi bir de Karadeniz komşumuz Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşa tanıklık ediyoruz. Bu savaşta Rusya’nın saldırılarından kaçan Ukraynalıların Romanya ve Polonya’ya sığınmak üzere kaçtıklarına dair haberleri okurken bir not dikkatimi çekti. Türk muhabirlerin yanı sıra yabancı muhabirler de bahsettiler ki, Ukraynalılar kaçış yollarında, söz konusu yolların sağlıksız, eski ve transit şekilde tek gidiş ve geliş nitelikte olmalarından dolayı çok büyük problemlerle karşılaşmışlar. Hem de sınır kapıları açık tutulmasına rağmen…

Allah esirgesin, savaş yıkımdan başka bir şey getirmiyor. Ancak böyle bir durumda karşılaşıldığında ulaşımın güvenliği ve niteliğinin önemi ortaya çıkıyor. “Bizim başımıza gelirse biz kaçmayız” demeyin, denilmemeli. İnsanın sevdikleriyle imtihan edilmesinden daha büyüğü nedir? İnsan için sevdikleri uğruna yaşamak, sevdikleri uğruna ölmekten daha zordur! Ve her kaçış, korkudan değildir. Her kaçışın bir geri dönüş plânı vardır.

Bunları büsbütün göz önüne alınca, göçleri, felâketleri, kıtlıkları dahi düşününce ulaşım altyapısının önemi katbekat artıyor zihinsel zeminde. Türkiye’nin son yirmi yıllık ulaşım altyapısı yatırımlarını ve ulaşım atılımını düşündüğümüzde ise, ortada sadece bir müteahhitlikten bahsedilmesinin koskoca binlerce kilometrelik emeklere nasıl bir haksızlık olduğunu/olacağını tartmamız gerekir.

Bakınız, hamdolsun Çanakkale Boğazı, yaklaşık dört buçuk kilometrelik (dünyaca namlı) 1915 Köprüsü ile karadan karaya bağlandı. İnşaatında 7 bin işçi çalıştı. “Bu açlıkta yolları, köprüleri kemirirsiniz” diyerek sözde açlık edebiyatı yapan semirgenlerin sadece o 7 bin işçiye dahi nasıl bir haksızlık ettiklerinden haberleri yoktur. Hâlbuki kul hakkı bu kadar basite indirgenemez, bu kadar ucuza satılamaz!

Rahmetli dedem bir inşaat ustasıydı. Beraber yürüdüğümüz herhangi bir anda, çalıştığı ve özellikle de ustalığını yaptığı bir ev, bir cami, hâsılı bir yapıt gördüğünde anıları depreşir, “Burayı ben yaptım” yahut “Burada çalıştım, çok ter döktüm” derdi. Parasını aldı mı? Aldı. Geçmişte kaldı mı? Kaldı. Ancak o eserde izi var. Bunu söylemeye hakkı yok mu? Sonuna kadar var!

Bir inşaat ustasının yahut herhangi bir işle iştigal etmiş bir işçinin çalıştığı ve karşılığını aldığı bir yapıtla ilgili hatırasını paylaşmaya, hatta övünmeye hakkı var da Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye Cumhuriyeti’nin son yirmi yılına değil sadece, tarihine damga vurup izini bırakan biri olarak “Köprü kurduk, yol yaptık” demeye hakkı yok mu? Olamaz mı?

Kaldı ki, başlarken bahsini ettiğim yolların niteliklerinin nelere mâl olduğunu duyup da son yirmi yılda Türkiye’de yapılanlarla nasıl bir ulaşım ağına sahip olduğumuzu düşündüğümde, “Hakkı var! Hakkı var!” diye diye sayıklayarak dolaşmanın Sayın Erdoğan’ın hakkını ancak vermek olacağını görüyorum. Elbette işin bu tarafı abartı olur. Ancak o semirgenler iyi bilmeliler ki, onların yaptıkları da abartı. Hem de en dik âlâsından…”

Allah yepyeni köprüler kurmayı nasip etsin!

Allah, Türkiye’yi gönüllere köprü olan memleket eylesin! (Âmin.)