ANKARA’dan Mahir
Dündar adlı Haber Ajanda okurumuz, tam da dergimizin baskı aşamasındayken bir
e-posta göndermiş ve tam da 1915 Çanakkale Köprüsü hakkındaki hislerimize
tercüman olmuş…
Mahir
Bey’in satırlarına az sonra yer vereceğim, ama bir ilâve yaparak arz etmek
istiyorum…
Malûm,
Anadolu tüm yeryüzü için bir doğal köprü ve bu nedenle, bu özelliğiyle muazzam
bir jeostratejik konuma sahip. 15 Temmuz Şehitler (Boğaziçi) ve Fatih Sultan
Mehmet Köprülerinden sonra AK Parti iktidarının, daha doğrusu Erdoğan
liderliğinin en önemli yapıtları, bu iki köprüden sonra Türkiye’ye
kazandırılanlar oldu. Ve her biri Türkiye’nin bu jeostratejik önemini daha da
arttırdı.
Bu
yolların ve köprülerin Türkiye’ye kattıkları ise geçiş ücretlerinin konuşulduğu
kadar konuşulmadı.
Hâlbuki
bu yol ve köprü vizyonu, vizyonsuzlara ders olmalı!
İşte
Sevgili Mahir Dündar, bize bu noktada tercüman olmuş:
“Malûm,
Irak, ardından Suriye, ardından Libya ve de ardından Karabağ ile etrafımızda,
çok yakınımızda dört özel ve önemli savaşa tanıklık ettik. Şimdi bir de
Karadeniz komşumuz Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşa tanıklık ediyoruz. Bu
savaşta Rusya’nın saldırılarından kaçan Ukraynalıların Romanya ve Polonya’ya
sığınmak üzere kaçtıklarına dair haberleri okurken bir not dikkatimi çekti.
Türk muhabirlerin yanı sıra yabancı muhabirler de bahsettiler ki, Ukraynalılar
kaçış yollarında, söz konusu yolların sağlıksız, eski ve transit şekilde tek
gidiş ve geliş nitelikte olmalarından dolayı çok büyük problemlerle
karşılaşmışlar. Hem de sınır kapıları açık tutulmasına rağmen…
Allah
esirgesin, savaş yıkımdan başka bir şey getirmiyor. Ancak böyle bir durumda
karşılaşıldığında ulaşımın güvenliği ve niteliğinin önemi ortaya çıkıyor. “Bizim
başımıza gelirse biz kaçmayız” demeyin, denilmemeli. İnsanın sevdikleriyle
imtihan edilmesinden daha büyüğü nedir? İnsan için sevdikleri uğruna yaşamak,
sevdikleri uğruna ölmekten daha zordur! Ve her kaçış, korkudan değildir. Her
kaçışın bir geri dönüş plânı vardır.
Bunları
büsbütün göz önüne alınca, göçleri, felâketleri, kıtlıkları dahi düşününce
ulaşım altyapısının önemi katbekat artıyor zihinsel zeminde. Türkiye’nin son
yirmi yıllık ulaşım altyapısı yatırımlarını ve ulaşım atılımını düşündüğümüzde
ise, ortada sadece bir müteahhitlikten bahsedilmesinin koskoca binlerce
kilometrelik emeklere nasıl bir haksızlık olduğunu/olacağını tartmamız gerekir.
Bakınız,
hamdolsun Çanakkale Boğazı, yaklaşık dört buçuk kilometrelik (dünyaca namlı)
1915 Köprüsü ile karadan karaya bağlandı. İnşaatında 7 bin işçi çalıştı. “Bu
açlıkta yolları, köprüleri kemirirsiniz” diyerek sözde açlık edebiyatı yapan
semirgenlerin sadece o 7 bin işçiye dahi nasıl bir haksızlık ettiklerinden
haberleri yoktur. Hâlbuki kul hakkı bu kadar basite indirgenemez, bu kadar
ucuza satılamaz!
Rahmetli
dedem bir inşaat ustasıydı. Beraber yürüdüğümüz herhangi bir anda, çalıştığı ve
özellikle de ustalığını yaptığı bir ev, bir cami, hâsılı bir yapıt gördüğünde
anıları depreşir, “Burayı ben yaptım” yahut “Burada çalıştım, çok ter döktüm”
derdi. Parasını aldı mı? Aldı. Geçmişte kaldı mı? Kaldı. Ancak o eserde izi
var. Bunu söylemeye hakkı yok mu? Sonuna kadar var!
Bir
inşaat ustasının yahut herhangi bir işle iştigal etmiş bir işçinin çalıştığı ve
karşılığını aldığı bir yapıtla ilgili hatırasını paylaşmaya, hatta övünmeye
hakkı var da Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye Cumhuriyeti’nin
son yirmi yılına değil sadece, tarihine damga vurup izini bırakan biri olarak
“Köprü kurduk, yol yaptık” demeye hakkı yok mu? Olamaz mı?
Kaldı
ki, başlarken bahsini ettiğim yolların niteliklerinin nelere mâl olduğunu duyup
da son yirmi yılda Türkiye’de yapılanlarla nasıl bir ulaşım ağına sahip
olduğumuzu düşündüğümde, “Hakkı var! Hakkı var!” diye diye sayıklayarak
dolaşmanın Sayın Erdoğan’ın hakkını ancak vermek olacağını görüyorum. Elbette
işin bu tarafı abartı olur. Ancak o semirgenler iyi bilmeliler ki, onların yaptıkları
da abartı. Hem de en dik âlâsından…”
Allah
yepyeni köprüler kurmayı nasip etsin!
Allah,
Türkiye’yi gönüllere köprü olan memleket eylesin! (Âmin.)