BİR ülkenin veya bölge
toplumunun sahip olduğu kültürel değerler vardır. Bu değerler yaşam biçimleri
üzerinde olduğu kadar yeme-içme alışkanlıkları üzerinde de etkilidirler. Bu
nedenle her toplumun kendine özgü değer yargıları ve yeme-içme alışkanlıkları oluşur. Bu alışkanlıklar
kültürel, coğrafî, ekonomik ve çevresel yapıya, tarihsel sürece göre değişim
göstermektedir. Bu değişim ayrıca gelenek-görenek, örf ve âdetlere uygun olarak
şekillenmektedir.
Türk mutfağı, Anadolu coğrafyasında yaşamış uygarlıklar ve toplumların
etkisiyle gelişmeye ve farklı lezzetleri sunmaya devam etmektedir.
Yemek yeme durumu, yenilecek besinin üretiminden hazırlanmasına,
pazarlanmasından tüketimine kadar tarih boyunca her coğrafyada kendi şartlarını
oluşturarak farklı yemek kültürlerinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Zaman
içerisinde insanlığın yemek kültürü de değişmiştir, değişmektedir. Yaşam şartları gereği
genelde büyük şehirlerde çalışanlar bir koşuşturma içindedirler. İnsan, yaşamak
için besin almak mecburiyetindedir. Zamandan istifade edebilmek, işe veya iş
takiplerine yetişebilmek içinse yeme ve içmeyi özentisiz hâle getirmektedir.
Bilgisayar başında, televizyon karşısında veya ayaküstü yemekler yenilmektedir.
Zamandan kazanmak adına başlayan “fast food” adlı hızlı yemek alışkanlığı,
beslenme alışkanlıklarındaki dönüşümde önemli ve olumsuz bir örnektir.
Hızlı
yenilen sıcak ve soğuk yemeklerle ya bazı hastalıklara yol açılıyor ya da
bedene gerekenden fazla besin girmiş oluyor. Sindirim sistemimiz beyne 20
dakikada doygunluk sinyali gönderiyor. Yeme farkındalığı olmadan hızla yenen
yemekler, sindirimi yavaşlatıyor. Bu durumda gerektiği gibi, sindirim
yapılamadığı için besin değerleri de azalmış oluyor.
İnsan
hayatında yemek kültürünün ayrı bir yeri vardır. İnsanın hayat felsefesi kadar
yemek kültürü, yemek farkındalığı ve bilinci büyük önem arz eder. Yaşamın en
önemli etkenlerinden biri olan yemek kültürü; iyi ve yerinde yemek, yemek
anlayışı, yemek bilimi, yemek düşkünlüğünü gösterir. İyi yemek yemeye meyledenler
de yemek yemeyi bir sanat hâline getirmektedirler.
Sağlıksız
ürünler
Yemek
kültürü çok geniş bir kapsama sahip olduğundan, masaya konulan yemeklerle sınırlı
değildir. Marketlerde satılan bütün gıdaların bu anlamda ele alınması
gerekmektedir. Gıda üretimi sırasında rekabet ortamı nedeniyle sürekli farklı
tatlara yönelmek, yiyecekler konusunda çeşitliliği artırırken, gıda denetimini ise
bir bakıma zorlaştırmaktadır. Yetersiz kalan denetimler, miadı geçmiş gıdaları
ve hileli, insan bünyesine zarar verici durumdaki katkı maddelerini tartışmalara
açmaktadır.
GDO’lu
ürünler yani doğada kendi başına gerçekleşmeyen, sadece laboratuvar ortamında
genetik değişiklik sonucu üretilen gıdalar, insan sağlığını tehdit etmeye devam
ediyor. GDO’lu ürünlere karşı piyasalarda “yöresel ürünler” adı altında ise
tüketiciye daha fazla ürün satabilmenin yolları aranıyor. Yöresel ürünlerde de
katkı maddeleri, doğal ortamda yetişmeyen mamuller ya denetimlerde göz ardı
ediliyor ya da hileli yollara başvurularak müşterilere ulaştırılıyor.
Gıda,
başlı başına üzerinde durulması ve kafa yorulması gereken bir alandır. Kullanım
tarihi geçmiş veya geçmeye ramak kalmış gıdalardaki fiyat indirimi de gıda
anlamında zehirleme riski taşımaktadır. Gıda alırken ürünün markasına,
kalitesine, gramajına, imâl ve tüketim tarihine bakılmalıdır. Bozuk çıkan veya
insana zarar veren gıdalar ve işletmelerle ilgili yasal haklar kullanılmalıdır.
Hijyensiz ortamlarda, kaçak üretilen gıdaların yanında helâl ürün durumuna
bakmak da tüketicinin bilinçlenmesiyle mümkündür.
Doğanın tahrip edilmesi nedeniyle doğada yetişen ürünler tabiî özelliklerini kaybediyorlar. Mevsiminde yenilmesi gereken ürünler şimdi her mevsim var olduklarından, genellikle hormonlu oluyorlar. Fazla kimyasal ilâç kullanımı, vaktinden önce gıda üretimi ise çeşitli hastalıklara sebebiyet veriyor. Gıdaların da havaya, suya, güneşe ve iyi bir toprağa ihtiyacı vardır. Bununla birlikte doğal ortamda ve zamanında yetişmesi gerekmektedir.
Tarihsel
süreçte yemek kültürüne dair
Anadolu
Selçukluları, mimaride olduğu gibi yemek kültüründe de uzak ve sâde yaşam
tarzını mutfak âdâbına yansıtmıştır. Ancak günümüze mutfaklarıyla ilgili
sınırlı bilgi ulaşmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda ise Türk mutfak kültürü
önemli bir gelişme kat etmiştir. Türk mutfağına en çok ilginin gösterildiği dönemin,
altı asırdan fazla hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu zamanında yaşandığı
belirtiliyor.
Mezopotamya’dan
günümüze mutfak kültürünü inceleyen Ertuğrul Düzgün ile Fügen Durlu Özkayacı’ya
göre, Çin ve Asya mutfakları olmak üzere dünya mutfağı, iki ana mutfağa
ayrılmıştır. İlerleyen süreçte de Çin mutfağı, Japon mutfağının oluşumunu
sağlamıştır. Asya mutfağı Mısır mutfağının gelişimini sağlarken, Mısır
mutfağının Eski Yunan mutfağını etkilediği, onunsa Roma mutfağının temellerini
oluşturduğu, buna bağlı olarak gelişen Roma mutfağının da zengin Fransız
mutfağının oluşumunda katkısının olduğu, Fransız mutfağının ise büyük ve sıcak
mutfağın oluşumunu desteklediğini öne sürmektedirler. Eski Yunan mutfağının,
mutfakların gelişmesine sağladığı katkının yanı sıra İngiliz mutfağıyla da
etkileşime girdiği, gelişme gösteren İngiliz mutfağının da Kuzey Avrupa ve
Kuzey Amerika mutfaklarını etkilediği belirtilmektedir.
Eski
Mısır’da yemekler yerde veya sandalyeye oturulup yenir, sofralarda kızarmış
kümes hayvanına özellikle yer verilirmiş. Yemek yerken, müzik eşliğinde dans
edilip eğlenilirmiş. Eski Yunan’da ise günün ilk sofrası öğleye doğru kurulur,
akşam yemekleri âdeta bir şölen havasında geçermiş. O günlerde uzanarak, hattâ
yatarak yemek yeme alışkanlığı yer etmiş. Masaların yanı başlarına sandalye
yerine yatak konulurmuş.
Roma
da çok zengin yemek ve sofra kültürüne sahiptir. Dünyanın dört bir yanından
gelen yiyecekler gösterişli sofra takımlarında görkemli bir şekilde servis
yapılır ve Romalılar için yemek, hayatın vazgeçilmez bir keyfidir.
Günümüzde İspanyolların yemek saatleri ise hayli
farklı. Yemekler uzun süren yenir. Yemekleri geç yemeleri sebebiyle ne fazla
kilolular, ne de fazla zayıflar. Öğle yemekleri iki saat sürmektedir. Yemekte
oldukça fazla konuştuklarından, zamanın keyfini çıkarmaktadırlar.
Yemek
kültürü
Her
toplum, kültürünün bir parçası olarak yüzyılların birikimini ve çeşitliliğini
taşıyan yemek kültürünü de çağlar boyu yaşayarak, nesilden nesle aktarmaktadır.
Lezzet kültürünün sağlanması ve gelecek kuşaklara ulaşmasında yerel mutfağın
tanınması son derece önemlidir. Yemek kültürü, bir toplumun kendisini ve yaşam
tarzını ifade eden ve diğerlerinden ayıran önemli bir özelliktir. Yemek
yeme kültürü fertten ferde değişir. Sağlıklı beslenen her fert, ihtiyacı kadar
besin almak durumundadır. Fazla ve gereksiz alınan besinler insana yarar değil,
zarar verir. Beslenme dengesizliği nedeniyle obez insanların sayıları her geçen
gün artmakta, bu da çeşitli hastalıklara neden olmaktadır. Bilinçli yemek
kültürünün geliştirilmesi ise sağlıklı beslenmeyi yanında getirir. Her geçen
gün çoğalan diyetisyen tabelâlarınınsa azalması anlamına gelir...
Beslenmedeki
çeşitlilik, bir ihtiyaç olan karın doyurma ve yaşamını devam ettirme amacının
ötesinde, tat ve haz almaya yöneltmiştir. Farklı ülkelerden tedarik edilen
değişik besin maddeleri ile yerli besin maddeleri bir araya getirilerek yeni
pişirme yöntemleri de ortaya çıkmıştır. Geleneksel Türk yemekleri ve çeşitleri
ile bütünleşen farklı ülkelerin yemekleri, yemek kültüründe evrensel boyutu da
göstermektedir.
Ülkemizde
yemek kültürü, köyden köye komşuluk bağlarının gelişmesi sonucunda yenilen
toplu yemekler sayesinde yayılmaktadır. Köy yemekleri âdet, örf, gelenek ve
göreneklerde de etkili olmuştur. Yemeğin pişirilmesi ve çeşitleri, yemeği
yiyenlerin özellikleri, sofra düzeni, servis usûlleri, yemeğin yenildiği mekân,
misafir ağırlama gibi konular da yemekte geleneksel bir yapı oluşturmuştur. Bu
yapı kırsal kesimlerde egemen olmakla birlikte, mutfak kültürünün değişmeye
başlaması nedeniyle yemek ikramlarında, özellikle düğün yemeklerinde
kolaycılığa kaçıldığı görülmektedir. Evlerin tandırlarından çıkan çeşit çeşit
yemekler, bugün artık pişirilmemektedir.
Yemek
çeşitliliğinin arttığı, eski yemeklere özlem duyulduğu günümüzde, yemek yemeyi
bir sanat hâline getirmek de mümkündür. Her fert için mümkün olmasa da
denenmeye değer. Damak zevkini seven bir millet olarak neyin nerede, nasıl
tüketileceğini bilmek durumundayız. Yemek uzmanları, yenilen şeyin tüm
duyularla yapılması gerektiğini tavsiye ediyorlar. Tabaktaki yemeğin rengine,
şekline, dokusuna dikkatle bakmak, kokusunu hissetmek, ağızda uzun uzun
çiğneyip tadına varmak, özel bir tecrübe. Tabağa yenilecek kadar yemek koymak,
özellikle de iştahı çok olanların yediklerini göz önünde bulundurmamaları gerekir.
Yemeği
yavaş yemek az miktarda yenilmesine neden oluyor. Yemeğin tadına daha çok
varılıyor ve yemekten haz alınıyor. Öğün atlanarak yemek yemek daha çok
yenilmesine neden oluyor. Bedeni yemekten dinlendirmenin yolu da kontrollü
yemektir.
Yemek
yapılırken kullanılan içeriğin görünüşüne, kokularına, dokularına dikkat
edilmelidir. Yemek yemeyi kitap okumak gibi düşünmeli; tamamen yemeğe odaklanmalı,
gözler yemekte olmalı. Bilinçli yemek, ne yenildiğinden çok, nasıl
yenildiğidir. Ferdin ne yediğine dair farkındalık kazandırmak, rutin, hızlı,
sağlıksız bir yemek yeme alışkanlığı yerine besinlerin eşsiz özelliklerini göstermek,
hissettirmek gerekir. Karın doyurmak için değil, ötesini keşfetmek için yeme
alışkanlığı önemlidir. Belirli zamanlarda ve belirli yerlerde yemek yeme,
sağlıklı beslenme alışkanlıkları oluşturur.
Yemek kültürü, bir toplumun beslenme ile ilgili hayat tarzını yansıtır. İnsanların karın doyurmak için yemek yemeleri fizyolojik bir ihtiyaç iken, bu ihtiyacı gidermek için hangi yemeği tercih ettikleri, ne zaman ve nasıl yedikleri ise yemek kültürünü meydana getiren bir özellik olarak sürmektedir.