
TÜRKİYE’miz ultra, süper, hiper aydın kesimi ile örümcek kafalı cahil cühela yandaş takımının yarıştığı bir seçimi daha geride bıraktı.
Bu seçimi de -yine ve maalesef- makarna ve kömürle kandırılan, nefesi kokan, göbeğini kaşıyan, bidon kafalı ve hâliyle sandığa giderken beynini evde unutan cahillerin desteklediği Erdoğan kazandı.
Şahsen ben de oyumu, kapımın önüne iki ton kömür boşaltan Erdoğan’a verdim. Şimdi kara kara bu kömürleri ne yapacağımı düşünüyorum, zira evde soba yok. Üstüne üstlük her gün de site yöneticisinden, “Bu kömürleri buradan kaldır” diye papara yiyorum. Durum hiç iç açıcı değil anlayacağınız.
Cahil kafam işte. Nasıl kızıyorum kendime! Keşke oyumu Kılıçdaroğlu’na verseydim de şimdi kapımın önünde hiç kimsenin görmediği, göremeyeceği boş vaatler olsaydı. Bedava traktör, bedava su, şifresiz maç yayını, 15 bin lira ikramiye gibi meselâ… Kimsenin göremediği gibi site yöneticisi de bunları göremezdi ve bana çemkirmesinden halas olurdum.
Takip ettiğim ajanslara göre Erdoğan Libya’ya, Azerbaycan’a, Filistin’e ve Bosna’ya da on yüz bin milyon ton makarna ve kömür göndermiş. Zira seçim sonuçları belli olunca buralarda da çok büyük kutlamalar hâsıl olmuş.
Erdoğan’ın bu seçimi kazanmasının sebebi memlekette bulunan Suriyelilermiş meğer. Kendisi son derece aydın ve çağdaş olan bir yakınım söyledi. Gerçi ülkemizde oy kullanan yabancı sayısı 200 bin civarındaymış ama bu rakam çarpan etkisiyle iki buçuk milyon oluyormuş. Kendisi kadar zeki, aydın ve lâik olamadığım için bu hesabı anlamakta zorlanıyorum hâliyle.
Hatta İngiltere kralı, rahmetli Başkan Kennedy, taçsız kral Pele, Beckenbauer, kaleci Maier, Nadia Comaneci, Brigitte Bardot ve Fenerbahçeli Emanuel Emenike’ye de Türk vatandaşlığı verilmiş ve oy kullanmaları sağlanmış.
Bu seçimde şartlar hiç de adil değilmiş.
Bir rivayete göre de Erdoğan’ın bu seçimi kazanmasındaki en önemli sebeplerden biri, oy kullanmaya TOGG ile gelen bir bakan olmasıymış. Bakan Bey okulun bahçesine gıpgıcır TOGG’u ile öyle havalı bir giriş yapmış ki o okuldaki 900 bin seçmen silme Erdoğan’a vermiş oylarını. Bakan okuldan ayrılırken pati bile çekmiş.
Hatta çok samimi bir arkadaşım görmüş -hâliyle Kemal’cidir kendisi-, Hulusi Akar da oy kullandığı sandığa TCG Anadolu gemisi ile gelmiş. Trafik kilitlenmiş. Siz bir de o okuldaki 700 bin seçmenin Erdoğan’a verdiği oyları hesap ediniz.
Ekremciğim de oy vermeye şehir hatlarından arakladığı bir kâğıt bardak ve Zincirlikuyu Mezarlığı’ndan getirttiği yeşil “laylon” ibrikle gelmiş. Üstelik kendisini oy vermeye getiren belediye otobüsü de arıza yapmış, seçmenler otobüsü okula kadar iteklemişler. Hatta okula girerken bile Ekremciğimi engellemişler. Ekremciğim, “Oy vermem engelleniyor” diye açıklama bile yapmış.
Böyle bir seçimde adaletten bahsedilebilir mi?
En büyük adaletsizlik ise kesinlikle iki aday ile bu iki adaya oy veren seçmenin bilgi seviyelerinde maalesef.
Bir taraf aydın, lâik, bilgili, görgülü, kültürlü, dünya görmüş, mürekkep yalamış, her gece mutfaklarında atom parçalama deneyleri yapan, diferansiyel denklemlerini hafızadan çözen, sabah yüzlerini yıkamadan önce mutlaka bir senfoni besteleyen üst seviye insanlar.
Diğer taraf ise cahil, yandaş, yalaka, oyunu -benim gibi- makarnaya, kömüre satan insan müsveddeleri. Bu cahillere -ben de dâhil- sorsanız Konya’nın ve Çorum’un ülke olduğunu bilmezler. Türkiye’nin fındık üretiminin yüzde 70’ini Şanlıurfa’nın karşıladığından bîhaberler. “Mersin Güneydoğu’nun incisi” deseniz mel mel bakarlar. Trakya’nın en güzel illerinden ilçelerini barındıran illerinin ilçelerinden haberleri bile yoktur. “Kapalı Maraş” diyecek olsanız, “Ben Magnumcuyum” derler. Meselâ Atatürk’ün 1939 yılında zeytinle ilgili kanun çıkardığından zinhar bilgileri yoktur. İşte böyle bir halkın cahilliğini hafife alırsanız, sonuç da böyle olur.
Öyle cahil bir halk ki bu, tuvalet terliğine bile oy verir!
Bir başka ışıklar saçan arkadaşım da Davutoğlu’ndan ve Babacan’dan şikâyetçi. Davutoğlu, Yedili Masa’ya duhul etmeden evvel “Bir selâmımla Anadolu’yu ayağa kaldırırım” demiş. Lâkin kendileri yoğunluktan Anadolu’ya selâm vermeyi unutmuş meğer.
Bir de bu komedi dans ikilisi AKP’den oy getirmek için ittifaka gelmişler ama bunu başaramadıkları gibi CHP’den de kırk vekil götürmüşler. Olacak şey değilmiş.
Hele şu depremzedeler yok muymuş? Akıl alır gibi değil. Erdoğan gitsin, orada dünya tarihinin peş peşe gelen en büyük iki depremini meydana getirsin, göçük altından sağ çıkan vatandaş bedava ev sözü veren Kemal’e değil de depreme sebep olan Erdoğan’a oy versin. Akıl mantık almıyor.
Gözünü seveyim Defne’nin. Bak! Erdoğan oraya kırk günde koca hastane yaptı ama Erdoğan onları kandıramadı, yüzde on bile alamadı. Niye? Okumuş, aydın, bilinçliler de ondan.
Bu arada duyduğuma göre PKK’nın elebaşlarından Murat Karayılan’ı, Cemil Bayık’ı, Duran Kalkan’ı filan bir telaş almış. Telsiz konuşmaları basına yansımış. Birbirlerine, “Başkanım, aramızda kalsın, bu sefer hapı yuttuk”, “Aramızda kalsın, kafamızı ezecekler Başkanım”, “Başkanım, aramızda kalsın, bu faşist diktatör AKP-MHP ocağımıza incir ağacı dikecek” diyesilermiş.
Bu arada kaçak FETÖ’cüler dönüş tarihlerini bir beş yıl daha ertelemişler. Hatta Emre Uslu ile Hakan Şükür biletlerini açığa çevirmek istemişler ama olmamış. Bilet paraları yanmış. Yazık olmuş. “Ana vatanın” millî serveti sonuçta.
Bir de AKP’lilere yönelik asma, kesme, nefes aldırmama, yargılama gibi sevgi ve muhabbet dolu plânlar yapanlar da bu plânlarını bir süre daha ötelemek zorunda kalmışlar. Yani AKP’li arkadaşlar bir beş yıl daha kazandık, bizden iyisi yok. Hepimizi seviyorlar. Elleriyle kalp yapmasını bile öğrendiler.
Bir başka kara haber de Londralı temiz para bankerlerinden gelmiş Kemal abimize. Seçim sonrası göndermek üzere kamyonlara yükledikleri 300 milyar doları tekrar depoya kaldırmaları gerekmiş. Bu sefer de hesap uzmanı Kemal abimize carlamışlar, “Bir yükle bir boşalt, çocuk oyuncağı mı bu?” demişler, CHP’ye hamaliye faturası kesmişler.
Seçim sonrası Kemal abimizin basın açıklamasını dinledim. Mücadele etmeye devam edecekmiş. Kendisi fazlasıyla başarılı olmuş. Sadece seçilememiş, o kadar. Şahsen ben ikna oldum. Gerçek başarı da zaten o kadar seçim kaybettikten sonra bile hâlâ koltuğunda kalabilmektir bence. Erdoğan’ın başarısı ne ki? Şimdiye kadar yirmi seçim kazansam ben de Cumhurbaşkanı olurdum.
Basın açıklamasından sonra da Kemal abimiz Yedili Masa’nın ortaklarını CHP Genel Müdürlüğüne davet etmiş. Onlara yenilgi koleksiyonunu göstermiş. Meral apla bu koleksiyonun içinden en çok “Yenilgi Yenilgi Büyüyen Küçük Hesaplar” isimli olanı beğenmiş. Bunu kendisine istemiş ama Kemal abi vermemiş.
Şimdi arada bir açıp Twitter hesabıma bakıyorum. Geleceğinden endişeli lâik, aydın, Kemalist ve hatta LGBT’li gençler atalarına üzüntülerini ve öfkelerini bildiriyorlar. Lâiklik elden gitmiş, kadınların ve gençlerin son seçimleriymiş bu, 40 milyon Suriyeli olacakmış ülkemizde önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde, çok üzgünlermiş hâsılı.
Gerçi o kahırlandıkları -babaannem olsaydı “gahirlenmek” derdi- Atatürk, bugün kalkıp CHP’de genel başkanlık yarışına girecek olsa kazanamaz. Niye? Şimdiki CHP yönetimi Atatürk’ten bile daha Atatürkçü de ondan! İnanmıyorsanız Mehmet Bekaroğlu’na, Sezgin Tanrıkulu’na, daha da olmadı Canan Kaftancıoğlu’na sorun.
Bu lâiklik meselesini de sordum bir ışıklı arkadaşıma. Şeriat ha geldi, ha geliyormuş. Sanırım epeyce uzun bir yoldan geliyor olmalı. Ya da ne bileyim, çok mu yavaş geliyor ne?! Otuz senedir ne gelmez bir şeriatmış bu? Kaplumbağa olsa şimdiye Çin’den gelmişti. Yine de biz tetikte olalım. Ne olur ne olmaz.
Aynı arkadaşımla Türkiye’deki Suriyeli sayısını da konuştuk az biraz. Kesin rakam 13 buçuk milyonmuş, yayabilirmişiz. Bana bu rakam biraz fazla geldi sanki, küçük bir araştırma yaptım sonra: Savaş öncesi Suriye nüfusu 21 milyonmuş. 13 milyon bizde Suriyeli var, peki. Sınırımızdaki güvenli bölgede 6 milyon, Avrupa’da 1 buçuk milyon, Lübnan’da 1 buçuk milyon, Ürdün’de 1 milyon, Irak’ta 250 bin, Mısır’da da 400 bin Suriyeli yaşıyormuş fazladan. Başka ülkelerdeki küsurlara hiç girmeyelim. Bu hesaba göre şu an Suriye nüfusunun eksi 3 milyon olması gerekiyor. Bu hesaba da kafam yatmadı. Lâik arkadaşımdan daha mı iyi bileceğim? Kafamı yorduğuma değmez.
Artık olan oldu. Bu seçim de bitti.
Zavallı dedem. Yanarım yanarım da Babala TV’de o sert sorulara karşı sekiz saat verdiğin mücadeleye yanarım. Değmez dedem, değmez. Görüyorsun işte. Bu cahil halk tuvalet terliğine bile oy verir. Neyse, canını sıkma sen! Bayramda vereceğin 15 bin lira cebinde kaldı. Elektrik faturanı ödersin.
Kalınız sağlıcakla efendim…
(Hamiş: Hiciv ve ironi ustası Engin Ardıç abimize Allah’tan rahmet diliyorum. Yazılarını ve kendisini özleyeceğim. İyi bilirdim. Mekânı Cennet olsun inşallah.)