Yıl(anların)başı Noel mi?

Noel Baba, bir “eğlence sektörü objesi”dir aynı zamanda. Mitten beslenen, fakat tüketim sektöründe “eğlence miti”ne dönüştürülen bir “mal”dır artık. Yani “mal oldurulmuştur”.

İnkârın rövanşı: Mitoloji

İNSANIN varoluş sancısı içindeyken yönelttiği “Var mısın?” çağrısına “Tanrı” sessiz kalmamıştır. Ancak “ses” olarak, kendi seslenişi yerine yine insanı seçerek onun sesinden/seslenişinden cevap vermiştir. Nitekim bu cevap şekline insanoğlu itiraz etmiş ve “Görün!” biçiminde tepkisini göstermiştir.

Tanrı bu görünme talebine karşılık insanın içinde olduğu evrene bakılmasını tavsiye edince, insan çaresizlik içinde bir fikir yürütmüştür/uydurmuştur/mitleştirmiştir: “Tanrı insan üzerinden seslenir, evren üzerinden görünür.”

İnsan böyle fikredince tabiî, fikrinin ince işçiliğini de yapar: Tanrı seslenişi insan, görünmeyi de evren üzerinden gerçekleştirince, ortaya yarı insan-yarı evren bir “canlı” çıkartır. Bu betimleme zamanla “Tanrı’nın hikâyeleri-insanın isyanları” kurgusuna evrilir. Bu kurguda artık “Tanrı”, insan ve evrenle anlatılır, resmedilir ve yaşatılır.

İnsanlık hafızasına “Tanrı albümü” ve “insan hikâyeleri” üzerinden baktığımızda -Tanrı’nın seslenişi insan üzerinden olduğu için-, hem albümde ilk resim, hem de hikâyenin başlangıcında şu ortak betimleme ile karşılaşırız: “Tanrı oğul edinmiştir.”

Bu oğul yeryüzünde insana âşık olmanın sancısına düşünce, yani “insan soyu özlemi artınca”, bu sefer Tanrı’nın bir kez -gösteri amacıyla- ortaya güç ve sembol diye koyduğu bu “oğul” iken; oğlun kendisi için insanla soyunun devamını istemesi, yani “ölümlü” olmayı tercih etmesi Tanrı’yı kızdırır. Oğul “ölümlü” olmayı göze almıştır, çünkü âşık olduğu bir “insan”dır: “Kadın”… Tanrı her yönünü bu aşkın üzerine gönderir. Ortalık yarı insan-yarı evren şeklindeki canlıların savaşına evrilir. Adeta Tanrı’nın sesini ve görünümünü insan üzerinden somutlaştırmasına isyan başlar.

Nitekim tüm savaş söylencelerinde Tanrı’nın yarı insan-yarı evren şeklinde varlığını ilân etmesi iki şekilde yürür: Yarısı insan-yarısı hayvan canlılar vardır (özellikle yarı insan-yarı at ve yarı insan-yarı yılan en baskın betimlemedir) ve savaşa katılan (evrendeki ateş, toprak, su, hava başta olmak üzere) her şey, bazen insana benzeyen, bazen de belirsiz birer yüz, yani birer tanrı şeklinde savaşta taraf tutar.

Bu taraftarlık sayesinde her birinin “Ateş Tanrısı”, “Su Tanrısı”, “Toprak Tanrısı” veya “Hava Tanrısı” gibi isimlendirilmesiyle “Tanrı” ismi çoğaltılır. Böylelikle kuşatılan Tanrı, artık “Baba Tanrı”dır. Babadır, çünkü oğul edinmiştir. Dahası bu oğul, bir “insan”dır.

Bu kurgunun doğruluğu için Tanrı’nın insan ile ilişkisi şarttır. Yani Tanrı’nın ödüllendirdiği bir “kadın” vardır artık. Tanrı bir kadın seçmiştir ve ondan doğan bir oğula sahip olmuştur.

Kadın bu söylencede/fikirde/mitolojide, Tanrı’nın kendisini insan-evren bütünlüğü ile yarı insan-yarı evren şeklinde bir canlılar geçidi içinde göstermesi sebebiyle birbirine zıt iki imkânı betimler: Aşk ve ölüm…

Kadın, aşk için diriltici hayat pınarı, ölüm içinse öldürücü “zehir”…

İnsan-Tanrı hakkında en temel inkâr rövanşının tablosu budur. Bu tablo(lama) hareketine “mitoloji” denir. Noel Baba, bir mitoloji ürünüdür.

Nebîlerin mitoloji ile savaşı

Bilindiği üzere Nebîler, “Yaratıcı-Rab” olan “Tanrı” tarafından seçilmiş insanlardır. Kendilerine bir “ses” geldiğini iddia ederek ve sesteki çağrıya itaat ederek, seslenişi ve içindeki mesajları insanlara iletirler. Bu mesaja itiraz edenler, mitolojiyi de üreten basit taleplerini tekrar ederler: “Söyle, Tanrı bize görünsün!”

İlginçtir, Nebîlerin cevap olarak verdikleri mesaj, mitolojiyi üretmeyi kırbaçlayan ile “benzer”dir: “Evrene bakın, akıllı olun!”

Yalnız Nebîlerin mesajı, yani vahiy ile mitoloji arasındaki “ses-görünme” temalı fikir düzlemi, ilk cümlenin kuruluşunda önce kopar, sonra da birbirine hasım kesilir: “De ki, ‘Allah Birdir. Muhtaç değildir. Doğmamış, doğurulmamıştır (dolayısıyla oğul da edinmemiştir) ve hiçbir şey O’na ne benzeyebilir, ne de eşdeğerdir’.”

Nitekim insan ve evren algısına çok net tanım getiren vahiy, insanı “yaratılmış” olarak konumlandırır ve “Haddini bil!” diye uyarır. Nebîler hiçbir kelime, cümle, dil, iletişim, örnekleme, yaşam tarzı aşamasında “Tanrı ve insan benzerliği” kurgusuna girmemişlerdir. Yani vahiy için “mit” olan her şey “şirk”tir. Yani “bir” olanı bozar, çoğaltır, parçalar. Vahiy, insanın tüm Tanrı mitlerini paramparça eder ve gömer. Vahiy, insanın açık veya gizli mitlerine hayat hakkı tanımaz!

Fakat insanoğlunun her zaman Vahiy karşısında bir “B planı” olmuştur. Bu planı da üç önemli imkân ile kurgulamayı başarmıştır: Edebiyat, Tarih ve Psikoloji…

İnsan, aslî görevleri ve hedefleri “medenî insan oldurmak” olan bu üç insanî imkânı görev ve hedefleri dışına çıkarabilmiş ve Vahyin açıkça reddettiği “mit” edinimlerini de bu imkânları suiistimal ederek yaşatma yolunu bulabilmiştir. Nitekim Vahiy, insanoğlunun edebiyat, tarih ve psikoloji üzerinden evden kovulan “mit”i bacadan sokma gayretine ilişkin üç konuya dikkat çekmektedir: Şefaat, atacılık ve müteşabih

Bir bakıma Vahiy, mit edinimlerinin kuluçka olarak kullandığı üç insan fikrine dikkat çekmiştir. Psikoloji şefaati, tarih atacılığı ve edebiyat da müteşabihi adeta dölleyen imkânlar olmuşlardır. Bir bakıma psikoloji, edebiyat ve tarih, aslî görevleri ve hedefleri dışına çıkarılarak suiistimal edildiğinde kullanıldıkları alanlar şefaat, atacılık ve müteşabih konular olmaktadır.

Nitekim Kur’an’da “şefaat”, öncelikle dünyada insanların Allah tarafından yetkilendirilmiş ve Allah’ın bazı özelliklerine sahip olan insanların insan ve evrene “müdahil/değiştiren” güce sahip oldukları inanca işaret olarak kullanılmaktadır. Şefaat anlatıları ile mitolojideki betimlemeler arasında bir “paralel kurgu” vardır. Tanrı’nın sesini insan ve görüntüsünü de evren üzerinden somutlaştırdığı şeklindeki anlayış, ikisinde de “öz kurgu” olarak vardır. Kur’an, “şefaat”i bu şekli ile anlayan ve kurgulayan inancı şiddetle reddetmiştir. Ancak insan “psikoloji” üzerinden bildiğini okumuş ve reddedilen inancı başka yollar bularak yaşatmıştır.

Aynı şekilde insan, “atacılık” üzerinden ve dolayısıyla tarih imkânı ile “Tanrı bizimle!” marşını okuyarak, “Atadan kalmışsa, Tanrı’dan kalmıştır!” kültünü canlı tutmaya çalışmıştır.

Bir de “benzetme/teşbih” var ki edebiyatın motoru hükmündedir ve Vahyin birçok örneğinde “benzetme/teşbih” yapılması sebebiyle bu müteşabih delil ve işaretler maalesef yine insan tarafından “tevil-yorum” metoduyla insan mitine dönüştürülebilmiştir.

Dolayısıyla Nebîlerin savaştığı mitoloji kültü, edebiyat, tarih ve psikoloji imkânları üzerinden “yeniden mitoloji” hareketine evrilebilmektedir. Nitekim bu evrilme Müslümanların zihninde şefaat, atacılık ve müteşabihat ekseninde güncellenebilmiştir de.

Noel Baba, özü/kökü mitoloji olan, fakat edebiyat, tarih ve psikoloji imkânlarıyla kendini gövde olarak yüzeye çıkarabilmiş, güncelleyebilmiş bir modern mit özelliği taşımaktadır. Çünkü bir içecek olan CocaCola için bile “endüstri objesi” olarak tasarlanabilecek kadar kullanıma/tüketime açıktır hep. Yani Noel Baba, bir “eğlence sektörü objesi”dir aynı zamanda. Mitten beslenen, fakat tüketim sektöründe “eğlence miti”ne dönüştürülen bir “mal”dır artık. Yani “mal oldurulmuştur”.

Eğlence sektörünün bacası: Noel

Tanrı ve insan arasındaki “mitoloji” mücadelesinin adeta “diplomatik kulvarı”, yani uzlaşma ve yumuşatma protokolü her zaman ve mekânda “eğlence” olmuştur. İnsan adeta “eğlence” yoluyla “işi şakaya vurma”ya çalışmıştır. İnsanın şaka anlayışı iki türlü somutlaşmaktadır: Mesajı eğlenceli hale getirmek ve özgürce eğlenmek…

İnsanın en düşkün olduğu “yaşam enerji”lerinden biri “eğlenmek” ve eğlencenin içindeki o zevki yudumlamaktır. İnsanın “özgürlük” istemindeki kastı -eğer bu söylemin içinde bir “sorumluluk taşımayan edinim” varsa-, “eğlence özgürlüğü”dür. İnsanın eğlencede aradığı da “neşelendiren her şey” ve “neşelenecek herkes” ortamıdır.

İnsanı en çok geren ve de suratını ve süratini düşüren “sınırlama” konusu da eğlencedir. Bu nedenledir ki, Tanrı-insan iletişiminde kırılma noktası olan “günah” seçkisinde “eğlence” her zaman ilk sıralarda yer alır. Çünkü eğlenmenin sınırı ve niteliği noktasında insanı ikna etmek oldukça zordur. Buna bir de din adına eğlence konusunda fikir ve sınır getiren “dindar”ların tutumu eklenince, konu eğlenmekten çıkıp kavgaya dönüşebilmektedir.

Bir de “Tanrı”yı eğlence konusu yapmak, Tanrı’nın mesajlarını “eğlenceli” kılmak, hatta “Nebîlerin hayatlarını eğlenerek öğrenelim” gibi işi şakaya vuran söylence veya taklit konusu kılmak var ki, işte eğlencenin “inkâr coşkusu” aşamasına geçtiği bölüm, bu bölümdür!

Nitekim Tanrı’ya alkol aldıran, Nebîleri kızlarıyla veya bir gecede onlarca kadınla ilişkiye girmek şeklinde tasvir eden anlatılar olabildiği gibi, en yaygın eğlence vesilesi kılınan zamanlar, Nebîler için birer (“tarihî an” ve “tarihî şahsiyet”) “özel gün” adı altında kutlanabilmektedir.

Bir bakıma insan, “anmak” niyetini “ders almak için” değil, “eğlenmek için fırsat” olarak görmektedir. Kuşkusuz Nebîler “neşelenmek” ve “eğlenmek” noktasındaki sınır, ölçü ve örnekliği hayatlarında göstermişlerdir. Ancak burada söz konusu olan, “neşelendiren her şey” ve “neşelendiren herkes” ölçüsünde insanın ısrar etmesidir. Burada “neşelendiren” algısı ve listesi, insan tarafından oldukça “yaygın-belirsiz” kılınabilmektedir.

“Neşelendiren” ölçütleri kapsamına nükte, fıkra, masal, anlatı, hiciv veya söz sanatı girebileceği gibi argo, erotik tasvir, kışkırtıcı dans, alkol ve seks de girebilmektedir.

İlginçtir, insan için “doğum”, eğlence enerjisi veren bir neşe kaynağıdır; ancak aksine ölümü Tanrı’ya kavuşmak görüp onu da neşe vesilesi kılanlar olmuştur. Toplumlar “zafer günlerini” ve “toplumsal günleri” neşe için vesile yaparlar. Bu neşelenme çoğu zaman devlet politikası olmaktadır. Bu taktik devletin yönetme enstrümanı olduğu gibi, toplumun devlet üstündeki hakkı olarak da görülebilmektedir.

Noel Baba bir eğlencedir. Ancak kimin için? Noel Baba eğlence bacasıdır. Peki, kimin hanesi için? Sormak lazım: Noel bize ait hangi zaferi ve toplumsal günü ifade etmektedir? İzah etmek gerekmez mi?


Yılın başı mı, yılanın başı mı?

“Yılanın başı” vurgusu, özellikle bizim kültürümüzde çağrışımları zengin bir kurgu vurgusudur. Özellikle “tehlikeli, zehirli, ölümcül” nitelemeyi hak ettiği düşünülen kişi, grup, eylem için “yılan” benzetmesi kullanılır ve o ölümcül durum yaşanmasın diye “Yılanın başı ezilmeli!” planı yapılır. Çünkü kuyruk kısmı darbe alsa da yılanın ille de “başıyla” tehlikeli oluşu devam eder.

Kuşkusuz “Noel ve Baba’sı”, modern kültürde ve özelde yılbaşı kutlamalarında bir “eğlence babası” tatlılığında bilinir, anlatılır ve çok da tartışma alanına çekilmeden tüketilir. Bir anlamda “yılbaşı neşesi”nden ibaret görülür, sunulur ve benimsenir. Çünkü hikâyesi oldukça sade ve neşelendiricidir: Çocukları seven, fedakâr, cömert bir “din adamı” vardır ve yılbaşında çocuklara hediyeler verir…”

Bu sade resmin etrafı biraz süslenir: Çocuklar merakla beklerken yılbaşı gecesi uyurlar; sabah kalktıklarında yanıbaşlarında hediyelerini bulurlar ve ebeveynleri de bu hediyelerin kahramanı olarak “Noel Baba”yı işaret ederek “Bacadan bıraktı bunları” diye hediyeleşmeyi mitleştirirler. Çocuklar da “Nasıl bacadan bırakabilir ki?” merakıyla sorunca, verilen cevap mitleştirmeyi iyice senaryolaştırır: “Uçan bir geyiği var. Bu geyik, hediye arabasını sürüklüyor, Noel Baba da evden eve dolaşıyor…”

Noel Baba geyikle uçadursun, yetişkinler de bol geyikli sohbetler yapar ve kendilerini neşelendiren her şeyi denerler. Özellikle boynuzu en görkemli geyik, “yeni yılın getirecekleri, geçen yılın götürdükleri” üzeredir. Tipik ve vasat bir eğlence…

Peki, tipik bir eğlenceyken ve “sade”ce bir hediyeleşme kahramanı olarak Noel Baba tüketilirken, bu konuya “Yılanın başı mı?” gibi “sürat ve surat düşüren” bir başlığı neden attık?

Aslında başlığı atma sebebimizi yukarıda izah ettik. Fakat bir kez de “sonuç olarak” diye tekrarlayıp mevzunun geyiği gelmeden toparlayalım…


Noel Baba, atın mı, yılanın mı baş kısmı?

Öncelikle mevzunun “başını” bulmak lazım. Mevzuların başını yakalamak için kullanılacak tekniği de bilmek gerekir ayrıca. Özellikle mevzu zehirli ve öldürücü ise, başı yakalarken dikkatli yaklaşmakta fayda var. Üstelik herkesin yapabileceği bir hamle değil “başı yakalamak”. Hele başı yakalanacak şey “yılan” gibi “yalan” ise…

Noel Baba örneğinde olduğu gibi, başı yakalamak için üç önemli yönden başa yaklaşabilirsiniz: Sembol mü? Hikâyesi nedir? Kim pazarlıyor?

Dünyanın semboller üzerinden yönetildiğini unutmamak gerekir. Bu bağlamda “yılbaşı” diye kronolojik rakam değişikliği gününü eğlenmek ve neşelenmek için vesile yapmak isteyenlerin bile kendi kültürlerinden Nasreddin Hoca ve Keloğlan gibi masal kahramanlarını “günün kahramanı” yapmamaları ve de Noel Baba sembolünü aşırı neşelenmiş, kendinden geçmiş hâlde kabül etme psikolojileri bir gerçeğe işaret ediyor: Eğlenenler ya “cahil” ya da “eğlenceye düşkün” tipler…

Noel Baba’nın hikâyesi çok daha “zehirli” bir metafora sahip. O bir mitoloji sembolü. Detay için “Noel Baba kimdir?” diye biraz araştırınca, güncellenmiş modern mitoloji olduğuna dair bilgiler hemen görülecektir.

Semboller ve taşıdıkları mitlerle ilgilenmeyenler konusunda cümle kurmak istemiyorum; ancak semboller ve onların kullanım maksatları konusunda kardeş dergimiz Haber Ajanda’nın Ocak sayısında yayınlanacak olan Genel Yayın Yönetmenimiz Nesrin Çaylı’nın yazısının dikkatlice okunmasını salık vererek sözlerimi toparlayayım…

Noel Baba’yı ve mitolojiyi Nebî üzerinden güncelleme girişimleri var. Bu noktada yürütülen Hz. İsa ile ilişkilendirerek bir anlamda “dini eğlenceli kılmak” yorumları ortada. Bu yorumlarda “yarısı insan” görüntüsü bile yok. Bu girişim tam bir “dinî eğlence” kültürü oluşturma çabası!

Hz. İsa’nın doğum gününe yakın ve bir “rahip” olduğu söylenen Noel Baba üzerinden yürütülen bir “İsevî” kültür iddiası var ki, bu mevzu artık başlı başına “Tanrı-insan” arasında bir “özel konu” olarak kalmaktadır. Bu bağlamda arada kaynamaması gereken bir “geyik” daha var: “Noel Baba olmadan yılbaşı kutlanamaz mı? Yani Noel Baba’sız yılbaşı kutlaması caiz mi?”

Doğrusu bu soruyu ülkemizde en iyi cevaplayacak “cübbeli” ve “hocaefendi” sıfatı olanlardan en popülerleri, oldukça “eğlenceli” ve “eğlendirici” kabul edilen zatlar olsa gerektir. Fakat kesin olan bir şey var: Noel Baba bir “insan” ve bu insan, mitoloji kültürünün bir parçası; “yarısı insan canlısının bu kısmı”… Diğer yarısı ise sanırım (yılbaşında zehir alan çok kişi olduğu için) at değil de yılan olsa gerek!

Zaten insan “yalan”a sarıldığında, yarısı insan, kalanı yılan bir mite dönüşüyor.