Yıkılsın hanedanlar!

Terör bakımından yenildiği belli olan İngiliz derin devleti, 80 öncesi kullandığı takımlarını yeniden sahaya sürerek yeni bir pozisyon almaktadır Devletimize karşı. Devletimizse bunun farkında olarak aldığı kritik pozisyonlarla karşı tarafa korku pompalamaktadır.

NEDEN Fransız İhtilâli’nin yıktığı bir Avrupalı hanedan yoktur?

Hiçbir devrim, kendi ardından yeni bir hanedan kurmamak üzere doğmaz. Buna Fransız İhtilâli’nin ardından ortaya çıkan yeni Fransa dahi doğrudan örnektir.

Çünkü devrimler sadece kurtarıcı bekleyen doğum sancılarıdır.

ABD’de yaşanan Kongre Baskını’ndan sonra Avrupa Birliği’nin başkenti olan Brüksel’i kuşatan sınırlara hâkim Belçika’daki gösteriler doğrudan Belçika Kraliyetini hedef alsa da temelindeki arayış itibariyle küreselizmin kurmaya kalkıştığı tek dünya hanedanının göbeğine yapılmış sert bir hamledir.

Kuvvetle muhtemel Boğaziçi Üniversitesi’ndeki olaylardan ABD’deki baskın ve Belçika’daki gösterilere değin bu kaotik organizasyonları İngiliz derin devleti sorumluluğuna yükleyebiliriz. Peki, bu adresin elde etmek istediği nedir?

Covid-19 ile karizması çizilen İngiliz derin devleti, en büyük yenilgiyi aşı ile kabullenmişti. Bu noktada Pfizer-Biontech ile yapılan anlaşma ve ardından Brexit sonrası yapılan büyük ticâret anlaşması, AB’nin İngiltere’ye “Bana mahkûmsun!” mesajı olarak algılanabilir.

Bu anlamda İngiltere’den Avrupa’ya geçen lojistik araçlarının durdurularak gümrük memurlarınca âdeta yağmalanması ve İngilizlere “Brexit’e hoş geldiniz” gibi ima dolu bir selâmlama ile hitap edilmesi, sanırım İngiliz derin devletinin kızgınlık kat sayısını arttırmıştır.

Türkiye’de Boğaziçi Üniversitesi’ndeki olaylar ise, Türkiye’ye verilen, “Benimle olmazsan, küreselcilerle de olamazsın” mesajının bir yansıması…

Uzun süredir ismini duymadığımız MLKP’nin yeniden sahalara dönmesi, derin strateji merkezlerinin bölüştüğü terör örgütlerinin hangi sahada ve hangi zamanda karşımıza çıkacağına ilişkin işaretler vermesi bakımından bizim elimizi güçlendirecek ve hazırlık yapmamız gereken özel bir sinyal. Zira PKK için dananın kuyruğu kopma noktasına gelmişken, DHKP-C’yi kullanan AB’nin bunun yanında DAEŞ konusunda da Türkiye’den yediği sille, küreselcileri terör konusunda Türkiye karşısındaki yenilgiyi kabullendirdi.

Şehit Muhsin Yazıcıoğlu suikastinde FETÖ’nün sindirilmesi dahi bu zeminde oldukça ileri bir hamledir.

Neden mi?

Muhsin Başkan’ın şehâdeti sürecini değerlendirmeye başlarken, öncelikle onun bir aktif milletvekili olduğunu unutmamalıyız.

Aktif bir milletvekilinin direkt olarak bir ülke tarafından öldürülmesi, uluslararası savaş hukukuna göre harp sebebidir.

Şehit Yazıcıoğlu’nun katlinin faili olarak hiçbir ülkeyi doğrudan itham edemezdik. Zira bu, tam da onun şehit olduğu dönemde FETÖ unsurlarıyla işgal edilmiş Kahraman Ordumuzun içten bölünmesi ile doğrudan çok ama çok büyük bir faturayı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne mâl ettirebilirdi. Elbette bu faturanın birincil mükellefi de Hükûmet olurdu. Bu anlamda sakin, sabırlı ama kararlı ve azimli şekilde hareket edildi.

Dikkat ederseniz, “Başkanımın katilini bulun” derken Hükûmet’i, hattâ doğrudan Erdoğan’ı kastedenler, son iki haftadır FETÖ’nün ayyuka çıktığı suikastle alâkalı olarak suspus durumdalar.

Demem o ki, FETÖ’yü milletimizin yumuşak karnı olan ve sorgulamakta zorlandığı bir konuda kıskıvrak yakalayan da yine bizzat Türkiye Cumhuriyeti Devleti, onun İstihbaratı ve ille de onun Hükûmeti olmuştur.

Terör bakımından yenildiği belli olan İngiliz derin devleti, 80 öncesi kullandığı takımlarını yeniden sahaya sürerek yeni bir pozisyon almaktadır Devletimize karşı. Devletimizse bunun farkında olarak aldığı kritik pozisyonlarla karşı tarafa korku pompalamaktadır.  

Rusya’nın Çeçenistan, Gürcistan ve Ukrayna bakımından zor sınavlarla karşılaşacağı bugünlerde İngiliz derin devleti de doğrudan Kıta Avrupa’sında gerçekleştirdiği organizasyonların bedellerini ödeyecektir.

Avrupa’da Türk dostlarının güzel ve etkin mâkâmlara geldiği özel haberler duymaya hazır olunmalı…