Yıkılsın düşmanın fendi

Biz dünyanın iki kutuplu olduğu, birinde ABD, diğerinde SSCB’nin lokomotiflik yaptığı dönemleri gördük. Biri NATO’nun başını çekiyordu, biri Varşova Paktı’nın. Günün birinde Sovyetler Birliği’nin yıkıldığına şahitlik ettik. Paldır küldür çöktü. “Paldır”ın Rusça karşılığı “Perestroyka”, “küldür”ün ise “Glasnost” idi galiba. Gorbaçov bu iki kelimeyi her gün söyleye söyleye gitti. Cenab-ı Allah’ın günleri tükenmez. Başka bir gün de ABD’nin beyaz bayrağı çektiğini görürüz inşallah. Bir kere daha yıkılacak düşmanın fendi. Yıkılmalı!

BİR sonraki seçimde tekrar kazanmayı plânlayan ABD’nin eski Başkanı Tramp Efendi, “ordularının Pakistan’dan çekildiğini” söyledi.

Kastettiği ülke Afganistan’dı, dili sürçtü.

Herkes anladı nereden bahsettiğini.

Biraz sonra kendi de fark etti ve düzeltti.

Basit, sıradan bir dil sürçmesi gibi görünebilir. Görüntüye aldanmayalım. Arkasında bir düşünce sistemi, bir bakış açısı yatıyor. Hem öyle bir yatış ki… “Olmaz ki, böyle de yatılmaz ki” dedirtir şaire.

“Kendilerini dünya hâkimi görmek ve uzak ülkeleri önemsememek” diye kısaca özetleyebiliriz.

Amerika neresi, Afganistan neresi?

Amerika ile Avrupa arasında koca bir okyanus var. Asya, onun da ötesinde.

Asya’nın ortalarında, New York’taki iki kule yıkıldı gerekçesiyle işgal edilen ve sonra terk edilen ülkenin adı Afganistan olmuş, Pakistan olmuş, ne fark eder?

İşte oralardaki ülkelerden biri…

Hepsi sakallı kara kara adamlar, peçeli veya çarşaflı kadınlar ve onların sümüklü, iri gözlü, çıplak ayaklı kirli çocuklarının yaşadığı uzak diyarlar… Dilleri başka, dinleri başka…

“Asya’nın Afrika’dan farkı var mı?” diye sorulsa, anlamlı bir cevap gelmez onlardan.

Kendilerinden başkası ötekidir onlar için. Önemsizdir. Ölseler de, yaşasalar da fark etmez.

Afrika’nın herhangi iki ülkesi sorulsa, onlar arasında da herhangi bir fark göremezler. Hepsini birbirinin aynı sanırlar. Ülkeleri de, orada yaşayan (ve daha ziyade ölen) insanları da hep aynı görürler. Oysa Attila İlhan, “Zenciler birbirine benzemez” demişti.

Gayet tabiî, ondan da haberleri yoktur.

Pentagon’da ve Dışişleri Bakanlığı bünyesinde, o ülkeyle ilgili masada görevli olanlar haricindeki devlet görevlilerine, adı geçen memleketlerin haritadaki yeri sorulsa, bilen pek çıkmaz.

Afganistan neresi, Pakistan neresi, Nijer nerede, Nijerya nerede, bilmezler.

Devlet görevlileri bilmezken, halk nasıl bilsin? Adını bile duymamıştır çoğu.

Soruya bile itiraz ederler muhtemelen. “Nijer ile Nijerya ayrı ülkeler mi?” diyeceklerdir.

Yaa... Ne sandın ciğerimin köşesi… Ayrı tabiî! Hele bir Burkina Faso var, görmelisin!

Fakat bütün bunlar, önemsiz ayrıntıdır onlar için. Burkina Faso ne ki, hepsi fasa fisodur.

Özel meraklıları dışında Fas’a gitmişleri de yoktur.

Çünkü onlar efendidir. Dünyanın efendisi... En zengin, en büyük ülke…

Kendilerini öyle görürler.

Avrupa’nın kodamanları da aynı durumdadır ama Avrupa keferesi biraz daha bilgilidir. İlgilidir de. Yakın oldukları ve bilmeyi önemsedikleri için belki. Avrupalı, cahillikle övünmekten hoşlanmaz Amerikalının aksine.

Yakın zamana kadar Amerikalılar haritada Türkiye’nin yerini de bilmezlerdi.

Bir ülke söz konusu olduğunda “haritada yerini bilmek” tabirinin kullanılması bile önemsizdir o kafayla bakınca.

Asya’da olmuş, Afrika’da olmuş, ne fark eder?

O kıtalardan birinin ortasındaymış veya kıyısındaymış, ne olacak?

İşte bu derece önemsiz bir ülkeydi çünkü onların nazarında.

Son yıllarda biraz değişmiş olsa gerek.

S400 ve F35 krizi…

Suriye’deki gelişmeler…

Libya ve Doğu Akdeniz konuları…

Terör örgütlerine karşı kazanılan ciddi üstünlük…

Bir parça gözlerini açmış olmalı.

Sokaktaki Amerikalı için durum pek değişmemişse de diğerleri için “Neler oluyor oralarda?” diye merak uyandırmıştır.

“O may gad” diyenler az değildir.

İHA’lar, SİHA’lar ile ilgili haberlere rastladıkça şaşırıyor, biraz da Türkçeye merak saldılarsa, “Fay çanına” diye tepki bile gösteriyorlardır.

Son zamanda bir S400 krizimiz ve F35 krizimiz var, malûm. “Rusya’dan savunma sistemi almayın, biz de satmıyoruz” diyorlar.

“İşgale hazır hâlde bekleyin” demenin gâvurcası bu tavır.

Çocuk olsa kanmaz. Bir çaresini aramaya çalışır.

Baktık ki üretici ortağı olduğumuz F35 uçaklarını ödemesini yaptığımız hâlde vermeyecekler, bu durumda eski tip F16 uçaklarına talip olduk. Aynı zamanda mevcut uçakların modernizasyonuna…

Büyük ihtimâl buna da yanaşmayacaklar.

Çünkü Türkiye’yi düşman ilân ettiler.

“Kongre onaylamadı”, en sağlam gerekçe.

Biz şimdiden plânımızı programımızı buna göre yapmak zorundayız.

Ya başka ülkelerden alacağız, ya başımızın çaresine bakmak için kendi göbeğimizi kesmeye çalışacağız!

“Gel bakalım Selçuk” diye bir nida yükselebilir yakında Ankara dolaylarında.

Ve bu gevrek gevrek “Gel bakalım Muharrem” demeye hiç benzemez!

Büyük iş!

Zor, çetin…

Şakası şukası yok!

Eh, ülkeyi savunmak basit bir iş olmaz ki. Hele söz konusu ülke Türkiye ise…

Biz dünyanın iki kutuplu olduğu, birinde ABD, diğerinde SSCB’nin lokomotiflik yaptığı dönemleri gördük. Biri NATO’nun başını çekiyordu, biri Varşova Paktı’nın.

Günün birinde Sovyetler Birliği’nin yıkıldığına şahitlik ettik. Paldır küldür çöktü.

“Paldır”ın Rusça karşılığı “Perestroyka”, “küldür”ün ise “Glasnost” idi galiba.

Gorbaçov bu iki kelimeyi her gün söyleye söyleye gitti.

Cenab-ı Allah’ın günleri tükenmez. Başka bir gün de ABD’nin beyaz bayrağı çektiğini görürüz inşallah.

Bir kere daha yıkılacak düşmanın fendi. Yıkılmalı!

Çünkü zulm ile âbâd olanın sonu berbâd olur.

Boynuzlu ile boynuzsuz hayvanların bile hakkının gözetildiği gündeyse, hesap çetin olacak!