Yetenek merkezli eğitim

Eğitim ve öğretim, arzu, istek ve kapasite nispetinde gerçekleşir. Kişinin arzulu ve istekli olabilmesi ise yeteneğinin gücü kadardır. Yeteneği harekete geçirmeden, herhangi bir sonucu arzu edildiği nispette yakalamak mümkün değildir.

KONUMUZUN özünü oluşturan eğitim, insanî eğitim olduğuna göre, öncelikle insan unsurunu tanımakla yola çıkmak durumundayız. İnsanı tanımadan, onun yetilerini tespit etmeden, hayat ile beklentilerini dikkate almadan, harcanan emekler gereği gibi karşılığını bulmayacaktır.

Öncelikle eğitimi alan kişinin kendini tanıması, farkındalığının bilincinde olmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Bu tespitleri kişinin kendi başına yapması beklenemeyeceğine göre, onun eğitilmesi ile ilgili kurum ve kuruluşlar uygun ortamı hazırlamakla birlikte, eğitim sürecinde rehberlik edecek eğitimciler de kişilerin yetilerini tespit edip mevcut olanlardan nasıl yararlanılabileceği ve yetersiz olan alanların nasıl geliştirilmesi konusunda doğru teşhis ile işe başlamalıdır. Bu aşamaya gelinebilmesi için, eğitilecek kişinin yeteneklerinin belirlenmesi noktasında ön çalışmaların yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.

Kişinin farkındalığının bilincinde olması

İnsanın kendini değerli hissetmesi, kendi potansiyelinin farkında olmasıyla mümkündür farkındalık. Kendi kendinin farkında olma ve kendini gerçekleştirme, kişinin yaşantısı üzerinde denetimi ele alması demektir. Kendi kendine sahip olma, kişinin kendi inançları ve eylemleri üzerinde denetimi sağlamasıdır. Bu sayede kişi özgürlüğünü ve kendi olabilmeyi koruyabilir.

Farkındalık, hayatın yaşanmışlığı içinde kişinin neye sahip olup olmadığı yönünde duygu, düşünce ve duyumlarını zihinsel olarak tarif edebilme, kendisine ve kendisiyle ilgili olanlara dışarıdan farklı bir gözle bakabilme hâli, mantıksal uyanıklık süreci olarak da tanımlanabilir.

Öğrenme ve bilgi, bireyin yaşantısını kolaylaştıracak ve o maksatla kullanılacak bir araçtır. Bu aracın bireyi kullanmasına engel olabilmek, kişinin kendi olabilmesi sayesinde mümkün olur. Bir kişinin kendi olması, kendince eğitime katılması, bu eğitimi iradî eylemleriyle pekiştirmesi sonucunda kalıcı eğitim gerçekleşmiş olur. Kişisel farkındalık, ön koşulsuz olarak insanın kendine odaklanmasıdır. İnsanın kendini sevmesi ve kendisini olduğu gibi kabul etmesini gerektirir. Fizikî yapı yanında içsel yapının da özenle incelenmesi, değerlendirilmesidir. İnsanın kendi duygu, düşünce ve duyularına karşı iç görü kazanması ve kendine yönelmesidir. Kişinin duygu, düşünce ve duyuların etki alanı dışında bulunmasını, onlara dış gözle bakmayı becerebilmesini gerektirir.

Bilgiyi karakterinin biçimlendirilmesinde kullanan insan, özgürlüğüne sınırlama getirmediği takdirde kendi kalabilir. İnsan bilinçaltı, duygular sebebiyle farkında olmadığı tepkiler verebilir. Tepkinin nedenini araştırmaya kalkınca, bilinçli bakış açısı ortaya çıkar. Duygusunun derecelerini öğrenir, ret ve kabullerinin farkındadır ve onları yönetmesini bilir.

Bilinç, bireyin tek başına düşünme yetisidir. Ancak bu bilinç, başka bilinçlerden gelen kültürlerle beslenmeli ve biçimlenmelidir. Bireyin eşi ve benzeri olmayan varlık oluşunun asıl sebebi, bilincidir. Bilinç, insanın edindiği bilgileri içselleştirerek yer ve zamanına göre hayata geçirmesini sağlayan bir özelliktir. Bilinci etkileyen iki önemli unsur, dil ve sosyal olgudur. Doğru, düzgün ve anlaşılır dil kullanımı sayesinde kişi kendini ifade etmekte zorlanmaz. Muhataplarını oldukları gibi kabulle iletişim kurma becerisi sayesinde sosyal ortamlarda yerini alır.

Farkındalık, baktığını görebilmeyi, uyanık olmayı, çevresinde olup biten olgu ve olayları doğru görüp değerlendirebilmeyi gerektirir. Kaderin bir yazgı değil seçim olduğunun ve herkesin kendi kaderini belirlediğinin, Allah’ın takdirinin, olay veya olgunun oluşmasından sonra gerçekleştiğinin bilincinde olmaktır.

Farkındalık, öncelikle kişinin kendini, kendi yeteneklerini, zihinsel kapasitesini, ilgi alanlarını, fiziksel dayanıklılığını, duygusal duyarlılığını tanımaktan, bireysel artı ve eksilerinin kabulüyle işe başlayıp mücadelesine devam etmesi gerektiğini bilmekten geçer. Farkındalık bilincinde olan kişi, kendisiyle birlikte çevresindeki kişileri, imkân ve imkânsızlıkları, toplumsal yapıyı tanımakla yükümlü olup çevresinde ve dünyada gelişen olaylara karşı duyarlı olan ve bulabildiği imkânlar nispetinde katkıda bulunmaya çalışandır.

Farkındalık, olgu ve olaylara karşı duyarlılığı gerektirir. Toplumsal çevre, kişinin bilincini ve geleceğini belirleyen önemli bir etkendir. Bu belirlemenin farkında olmayan insanın insanîleşmesi mümkün değildir. İnsan yaşamını, bilincinin ve iradesinin kontrolüne aldığı zaman insanîleşir ve hayvanlardan farklı bir konuma gelir. Kendini bilme yoluyla kazanılan anlayış, insanın toplumsal potansiyel ile elde edilen farkındalığıdır. Bu açıdan bakıldığında gerçek eğitim, insanın kendini anlamasına yönelik yapılan eğitimdir. Varoluşun tamamını bünyesinde toplayan insan, kendini anlayıp farkındalık oluşturduğunda doğa ile ters düşmeyecektir.

Kendi duygu ve düşüncelerinin farkında olarak yaşamak, kişinin içinde bulunduğu topluma katkı sağlar. Farkındalığa sahip olan insanlar başkalarıyla uyum içindedirler. Farkındalık bilincine sahip olan kişi, görev ve sorumluluğunun farkında olan, olayları sabır ve metanetle karşılayan, başarısızlıklarda hüsrana uğramayan, ümitsizliğe düşmeyen, bahane aramayan, işi başkasına havale etmeyen kişidir. Mevcut yapısıyla yaşamayı öğrenir, kendisini geliştirmek için çaba gösterir, sahip olduklarını artı bir değer olarak kullanmasını bilir. Öncelikle kendisini sever ve kendisine olan güveni tamdır.

Bilgi ve bilinç, farkındalığın temel unsurlarından olup, bu aşamadan sonra eylem gelir. Ne yaptığını ve niçin yaptığını bilen kişi, eyleme geçerek sorumluluğunun gereğini yapmaya çalışır. Sosyal olgulardan olan toplumsal örgütlenme içinde yerini alır; çevre, ülke ve dünyadaki gelişmelere kayıtsız kalmaz, oluşumlara kendi imzasını atmaya çalışır. Gücü olan, elindeki gücü kaybetme, güçsüz olan ise güçlünün tahakkümünden nasıl korunacağının korkusunu yaşamaktadır. Kısaca, korku toplumu hâlinde hayat sürdürülmektedir. Oysa kişisel farkındalığın keşfedilmesine yönelik eğitim, kendini ifade edebilen, soran, sorgulayan ve kişisel özgüven oluşturan bir bakış açısı insanlığa huzur getirecektir.

Yetenek

Yeteneğin sözlük açılımına bakıldığında karşılaşılan kelime, “kabiliyet”tir. Kabiliyetin açılımında ise “yatkınlık, istidat, liyakat, kapasite ve muktedir” kelimeleri vardır. Bu kelimeler incelendiğinde, geniş bir anlam derinliğiyle karşı karşıya olunduğu anlaşılacaktır: Yetkin olma hâli, insanın yaratılışında bulunan tabiî meyil, ehliyetlilik, yararlılık, anlama, kavrama, güç, kuvvet, beceri…

Bu derece derinlikli bir konuyu öğretme yoluyla hâlletmeye kalkışınca da hüsrana uğranılıyor, elde edilen sonuçlardan şikâyetçi olunmaya başlanıyor. Hâlbuki yukarıda kısaca anlamları verilen kelimelerin kişi üzerindeki etki ağırlığı dikkate alınarak yola çıkıldığında, daha baştan birçok sıkıntının önüne geçilmiş olunur.

“Çocuğun/öğrencinin yaratılıştan gelen tabiî meyli nedir, neye ne kadar yatkındır, ne tür bir ehliyete sahiptir, hangi konuya ne kadar muktedirdir, neyi ne kadar anlayabilir, kavrayabilir?” diye bir süzgeçten geçirilmesi gerektiği bilinmelidir. Kısaca, çocuğu/öğrenciyi detaylı olarak tanımadan eğitim-öğretim adına verileni arzu edildiği nispette almasını çocuktan beklemek ne kadar doğrudur?

Bir iş yapabilmek için elde olan malzemenin ne olduğu ne kadar önemli ise, eğitime tâbi tutulacak çocuğun da kabiliyetinin bilinmesi o derece önemlidir. Anne-baba ve öğretmenlerin, çocuğu tanımadan ona bir şeyler yüklemesi ve ondan istenen ya da bekleneni alabilmesi ne kadar mümkün olacaktır? Bunu yapabilmenin önemli bir diğer ayağı, eğitim-öğretim işlerini yürüten üst kurumun uygun bir çalışma disiplini içinde yeteneklerin ortaya çıkarılması yönünde gerekli ortamların hazırlanmasına zemin hazırlamasıdır. Üst kurum, kendine yakışır bir şekilde eğitim ağırlıklı hizmet vermelidir.

Eğitim ve öğretim, arzu, istek ve kapasite nispetinde gerçekleşir. Kişinin arzulu ve istekli olabilmesi ise yeteneğinin gücü kadardır. Yeteneği harekete geçirmeden, herhangi bir sonucu arzu edildiği nispette yakalamak mümkün değildir. Yetenek, yaratılıştan gelen veya edinilen tecrübeler ışığında kişinin sahip oldukları olarak ele alınabilir. Ne kadar arzu ve istek olursa olsun, ancak yetenek nispetinde sonuç elde edilebilir. Öyle ise davranış değişikliği elde edilmesi istenen kişinin yeteneklerinin ne olduğunun bilinmesi gerekir. Bu da bilgi yüklemek şeklinde değil, uygun ortamlar oluşturularak bizzat yaşanmasına imkân vermekle olur.

İnsanların yetenekleri sınav yoluyla tespit edilemez; edildiği zannedilse bile öğretilen bilgiler nispetinde cevap alınabilir. Ki o da gerçek yetenek değil, ezber yoluyla hafızaya yüklenilmiş bilgi birikiminin ne kadarının dışa vurumu olduğunu tespitten ibarettir. Modern eğitim zekâyı geliştirirken oldukça fazla teorik bilgi yüklemektedir. Enstrüman çalmayı öğretir, ancak müzisyen yapmaz. Okuma yazma bilmek, kişiyi entelektüel ya da yazar yapmaz. Deneyim kazandırmayan ve işin özünü kavramayı, benimsemeyi ve işi sevmeyi öğretmeyen süreç, eğitime dönüşmez.

Sanat ve spor gibi özel yetenek gerektiren alanlardaki bireysel başarılar, bir üst okula geçmede, karşılıksız burs almada veya işe yerleştirmede artı puan olarak kişiye katkı sağlamalıdır. İzcilik, beden eğitimi, spor, halk oyunları ve güzel sanatlar çocuğun deşarj olmasına, estetik duygu kazanmasına, hayatın sosyal içeriğini kavramasına katkı sağlayacaktır. Bunlar ve benzerleri yetenek gerektiren etkinliklerdir. Yeteneğin gelişmesi, çevreden alacağı desteğe bağlı olacaktır. Basit de olsa ilk denemelerde takdir ve teşvik gören çocuk cesaretlenecek, daha iyisini yapabilmek için gayret sarf edecektir. “Bırak onu”, “Sen ne anlarsın?”, “Uğraşmana değer mi?” şeklinde müdahale edildiğinde ise, yeni şeyler denemeye cesaret edemeyecektir.

İnsanın insan olma onurunu yaşayabilmesi için kişinin öncelikle kendisini, kendi yeteneklerini tanıması icap eder. Kuvvetli veya zayıf yönlerini bilen insan, karşılaştığı durumlarda neyi yapıp yapamayacağını bilir. Aksi takdirde yapacağı işten zevk almayacağı gibi çalışma azmini de kaybeder.

İnsanlar farklı zaman ve mekânlarda çeşitli sorunlarla karşılaşırlar. Sorunların çözümü kişinin kendi farkındalığını ve psikolojik potansiyelini anladığında mümkündür. Dışarıdan yapılacak müdahale, sorunu daha da karmaşık hâle getirebilir. Kişinin kendinde yenilenme ve içindeki sevgi yoğunluğunu yaşayabilmesi, sorunların üstesinden gelmesini kolaylaştıracaktır.

İçsel görüşe sahip olmayan insan, dış güçler ve pozisyonların etkisi altına girmeye başlar ve onları otorite kabul eder. Otoritenin güdümündeki insan, başkasının çaldığı bir enstrüman gibidir. Bir gruba, bireye ya da ideolojiye boyun eğmek, otoritesini kabul etmek, bireysel özgürlüğün ve zekânın inkârıdır. Bu takdirde kişinin kendi olma şansı yoktur.

Davranış değişikliği elde edilmesi istenen kişinin yeteneklerinin ne olduğunun bilinmesi gerekir. Bu da bilgi yüklemek şeklinde değil, uygun ortamlar oluşturularak bizzat yaşanmasına imkân vermekle olur.

İnsanî yetenekler

İnsanın genetik yapısı, beslenme, fiziksel ve ruhsal durum, çevresel etkiler, içinde yaşanan toplumun geçirdiği tarihî süreç, yeteneğin oluşmasındaki etken unsurlardır. Kişilerin bu unsurlardan etki derecesi farklı farklıdır. Bazı yetenekler bazı kişilerde baskın olurken, bazılarında da değişik seviyede oluşabilir. Önemli olan, var olanın tespit edilmesidir. Kişi, güçlü olan yeteneğinden/yeteneklerinden hayatın zorluklarını aşmada doğrudan yararlanırken, zayıf olan yeteneği/yeteneklerinin eğitim yoluyla çaba sarf ederek güçlendirebilir.

İnsanlar yaratılışları gereği birçok konuda birbirlerine göre değişkenlik gösterdikleri gibi, yetileri de farklı alanlarda farklı yansımalar gösterir. Bu yansıma kişilere göre değişim arz eder. Farklılıklar, yeteneklerin farkındalığı ve bunları kullanabilme becerilerini yönetebilme kabiliyetine de bağlıdır. Yeteneklerin doğru kullanılabilmesi, insanın kendi potansiyelini tanımasıyla mümkündür. İnsanî yetenekleri belli adlarla veya sayıda nitelemek doğru değildir. Bilinen yönleriyle birlikte bilinmezleri de olan insanoğlunun bilimin ilerlemesiyle birlikte yeni yeteneklerinin keşfedilmesi mümkündür. Burada konu, temel bazı yetenekler özelinde ele alınacaktır.

Dil yeteneği

İnsanın kendini ifade edebilmesinin en önemli aracı dildir. İfade, gücü nispetinde karşılık bulur. Soyut ve simgesel düşünme ile kavram oluşturma olarak izah edilebilen dil konuşarak, anlatarak, okuyarak, yazarak işlev görür. İnsanlarla iletişim sağlanabilmesi dil sayesinde mümkündür. Bütün kültürlerde yaşayan insanlar, dil kullanma becerisine sahip olmuşlardır. İçine doğulan kültür dili yani ana dille olduğu gibi birden çok farklı dille de kişi kendisini ifade etme imkânı bulabilir. Kullanılabilen dil sayısı arttıkça, kişinin etki alanı da o nispette genişleyecektir.

Dil yeteneği, insanın yaşam dünyasını yöneten bir mekanizma gibidir. Ne kadar doğru çalışırsa o nispette insan, kendini anlatabilmiş olur. İnsan iletişim kurarak, düşünceleri paylaşarak, tartışarak, kavramları açıklayarak ikna ve etkileme gücüne sahiptir; kelimelerle oynayarak, mizahı kullanarak etki gücünü arttırır. Düşüncenin canlı bir ifadesi olan kelimeler, insan ruhuna anlam ve derinlik kazandıran etkin unsurlardır. Bu derinleşme sayesinde daha açık ifade ve anlama gücü elde edilir.

Dili değerli kılan, kelimelere yüklenen anlamlardır. Dil yeteneği, kelimelerle düşünme ve ifade edebilme, kelimelerdeki anlamları kavrayabilme ve sözcüklerin içeriğini anlama kabiliyeti olan yetenektir. Dile hâkim olanlar yazılı ve sözlü anlatımda ve iletişimde emsallerine göre daha başarılıdırlar. Kişiler kelime hazneleri genişledikçe kendilerini daha rahat ifade edebilirler. Okudukları romanlar, izledikleri filmler, hikâye veya masal anlatma ve kelime oyunları sayesinde etki alanlarına zenginlik katarlar.

Bilincin gelişmesi, insanın kendi yaşam sürecinin farkına varması ve yönetmeye muktedir olmasını, kendi olmasını sağlar. Öğrenmenin anlamlı olabilmesi, kişinin kendini ve içinde yaşadığı dünyayı tanımasıyla mümkündür. Öğrenmenin etkin unsurlarından olan dil, aynı zamanda kişinin kendini anlamasının da kaynağıdır. Dil, bireyin dünya ile bağlantı kurduğu araçtır. Dil yeteneği olanlar okuduklarını, duyduklarını daha rahat tekrarlayabilirler. Okuma, kişinin eğitim sürecindeki en etkili eylemlerindendir.

Ezber ve bilgi yükleme yöntemiyle öğretilen dil, bilincin boğulmasına yol açar. Sürekli gelişimin parçası olarak öğrenilen dil, benliğin özgürleşmesi aracıdır.

Sınav stresi ve zaman kıtlığı nedeniyle edebî eserleri okumadan ve dolayısıyla tadına varmadan çocukluk ve gençlik sürecini tamamlayan bir insan, kendini nasıl aydın, kültürlü ya da entelektüel biri olarak tanımlayabilir? Romanın, şiirin, hikâyenin, masalın tadına varmadan nasıl hayâller, düşler kurulabilir? Edebî zevk ve estetik duygusu gelişmeden nasıl hayatın güzelliklerinden tat alınabilir?

Okuyan toplum olmanın temeli, çocuğun kendini ve etrafını tanımaya başladığı iki üç yaşlarında atılmalıdır. Çocuğun; anne, baba ve çevresindeki yetişkinlerin okumaları ve kendisinin resimleri yorumlamasıyla başlayan okuma serüveni, okuma yazma öğrenimiyle yaş ve gelişim seviyesine uygun kitapları okuyarak devam etmelidir. Okuma sayesinde kelime hazinesini geliştirecek, düzgün edebî anlatımlar sayesinde anlama, algılama gücü kazanan çocuk, kendini doğru ifade etme becerisine ulaşacaktır. Çocuk gördüklerini, kullanabildiği dil nispetinde anlatabilir, duyduklarını tekrarlayabilir, resimleri kendince mânâlandırıp bir anlatım geliştirebilir. Bu sayede çocuğun anlama ve algılama gücü gelişecek ve başkalarına anlatacakları olacağı için de mutlu olacaktır. Dünyayı hayâl etmeye ve onları başkalarıyla paylaşmaya başlayacaktır. Hem ifade gücü gelişecek, hem de kendinden olan bir şeyin başkalarınca değerlendirildiğini görecektir.

Dil yeteneğini geliştirmenin yolu; çok yönlü okuma, yazma, günlük tutma, bulmaca çözme ve kelime oyunları oynama gibi aktivitelerle mümkündür. Köklü bir dil eğitimi; dinleme, konuşma, okuma-yazma konularında yeterlilik kazandırmaktan geçer. Bu sayede birey, duygu ve düşüncelerini doğru ifade etme becerisini elde edebilir. Birden fazla dil öğrenimi, kişinin dünyaya açılımını kolaylaştırır. Seslere, kavramlara, kelimelere, kelimelerin telaffuzlarına, vurgularına ve anlamlarına, dilin gramer yapısına ve fonksiyonlarına karşı aşırı duyarlılık gösteren dil yeteneği sayesinde kapasitelerini arttıran insanlar güçlüdürler. Bu insanlar yazar, şair, hatip, editör, gazeteci, politikacı, hukukçu, tiyatro sanatçısı, sunucu ve benzeri sözel yeteneği gerektiren mesleklerde daha başarılı olurlar.

Sayısal yetenek

Sayısal yetenek, sayılar ve geometrik şekiller gibi soyut sembollerle ortaya konan bir yetenek olmakla birlikte, bu yetenek için akıl yürütme, bilimsel düşünme, ilişki kurma ve problem çözme kapasitesi gerekmektedir. Bu yeteneğe sahip olanlar; neden-sonuç ilişkisi kurma, mukayese becerisini geliştirme, düzlemsel şekilleri kavrama, bütünlük ve ayrıntıların farkında olma gücüne sahiptirler. Bu kişiler akıl yürüterek, sayılarla düşünerek, ihtimâlleri hesaplayarak, hesaplamalar yaparak, sayı oyunları oynayarak, matematik problemleri çözerek, matematik materyalleri kullanarak kendilerini daha rahat ifade edebilirler. Bunlar etkili bir şekilde mantık yürütebilme kapasiteleri sayesinde sorgulama, sınama ve araştırmadan zevk alırlar.

Bu yeteneği iyi kullananların sebep-sonuç ilişkileri kurabilme kabiliyetleri vardır. İstatistiksel ve sayısal olaylara karşı duyarlıdırlar, matematiksel oyunlara olan ilgileri üst düzeydedir. Sayısal yetenekte mantıksal yaklaşım etkendir. Satranç gibi strateji oyunları oynamayı ve mantık bulmacalarını severler. Sayılara ve niceliksel ilişkilere, muhakemeye, mantığa, sorgulamaya ve neden-sonuç ilişkilerine karşı aşırı duyarlıdırlar.

Sayısal işlemler, mantıksal düşünce, neden-sonuç ilişkileri, veri muhakeme, idrak etme, analiz-sentez ilişkisi, formül, hesaplama, kategorize etme, sınıflandırma ve istatistik olaylarına daha fazla duyarlıdırlar. Bu insanlar matematikçi, mühendis, bilim adamı, muhasebeci, bilgisayar programcısı ve benzeri meslekleri tercih ederler, o sayede mutlu ve başarılı olurlar.

Bedensel yetenek

Bedensel yetenek, vücut organlarını kullanarak kendini ifade edebilme kabiliyetidir. Denge, güç, esneklik ve fiziksel beceri gerektiren alanlarda etkilidirler. Bu kişiler, düşüncelerini ve duygularını ifade ederken, problem çözerken kendilerini bedensel yolla ifade etme yeteneğine sahiptirler. Zihinle beden arasında güçlü bir bağ kurarak yeni yapılar oluşturabilirler. Vücutlarını geliştirerek, dokunarak, dans ederek, spor yaparak kendilerini daha rahat ifade edebilirler. Fiziksel temas, bu yetenekte önemlidir.

Üç boyutlu modellerle çalışmayı severler. Yaparak, yaşayarak öğrenmeyi yeğlerler. Beden dilini kullanmaktan hoşlanırlar. Oyun oynayarak ya da yeni bir ürün yaratarak duygularını ifade etmede mâhirdirler. Beden gücünde, vücut hareketlerinde, denge ve koordinasyonda, el becerisinde, üç boyutlu modellerle çalışmada, üretme ve inşâ etmede, spor yapma ve dans etmede, drama ve tiyatroda rol almada yetenekli olan bu kişiler, pandomim türü gösterilere karşı da duyarlıdırlar. Bu insanlar atlet, sporcu, dansçı, heykeltıraş, marangoz, teknik direktör, aktör ve benzeri meslekleri tercih ederler, o sayede mutlu ve başarılı olurlar.

Görsel yetenek

Görme duyusu ve buna bağlı olarak zihinde resim oluşturmak, imgeleri düzenlemek gibi bilgileri kullanma kabiliyeti gerektirir. Bu kabiliyete sahip olanlar; çizerek, resmederek, hayâl ederek, üç boyutlu nesneler oluşturarak veya film seyrederek, boyama yaparak kendilerini daha rahat ifade edebilirler. Resim, şekil ve üç boyutlu gibi sanatsal, görsel yapıt ve olaylara karşı duyarlıdırlar; hayâl kurmayı severler, olayları hayâllerinde canlandırarak daha kolay içselleştirirler.

Görsel yetenek hayâl gücünü arttırır ve tasarlama konusunda bilinçlendirir. Zihinsel resimler oluşturarak, çizerek, hayâl ederek, imgeleri düzenleyerek öğrenmeyi kolaylaştırır. Görsel yetenek sahipleri yönlendirme kabul etmez, ancak desteklenebilirler. Bunların farklı açılardan objeler arasındaki benzerlik ve farklıları tanıma becerileri vardır. Görsel sunuşlar, sanat ve proje aktiviteleri, zihin haritaları bu kişilerin konuyu daha iyi anlamalarına yardımcı olur. Görsel yeteneğe sahip kişiler, görsel ve uzaysal dünyayı doğru bir şekilde algılama ve dış dünyadan edinilen izlenimleri değişik şekiller veya çizimler yoluyla sergileme kapasitesine sahiptirler. Film ve benzeri görsel sunuları izlemekten hoşlanırlar. Bu zekâya sahip olan insanlar, yazılara göre resimlerden daha kolay anlam çıkarırlar.

Görsel yetenek; grafiklerle ifade etme, çizme, boyama ve şekil verme gibi, görsel düşünmeyi gerektiren davranışları kapsadığı için mimarlar, denizciler, pilotlar, heykeltıraşlar, ressamlar, izciler, avcılar, dekoratörler ve tasarımcılar da görsel yeteneklerini en üst düzeyde kullanabilen insanlardır.


İşitsel yetenek

Seslere duyarlı olan bu yetenek sahipleri, duyguların aktarılmasında, algılama ve sunmada “ritmi” bir araç gibi kullanabilirler. Müziğe, melodiye karşı duyarlıdırlar. Çevreden gelen sesleri ve müzik formlarını algılama, ayırt etme ve ifade etme kabiliyetleri baskındır. Melodi ve ritim yaratarak, müzik aleti kullanarak, notaları, sembolleri, ifadeleri okumayı öğrenerek kendilerini daha rahat ifade edebilirler. Bu yeteneği iyi kullananlar, olayları ritimsel algılarlar. Şarkı söyleme ve herhangi bir müzik aletini çalma konusunda başarılıdırlar. Ritim, nota, melodi, ahenk ve ses tonu gibi müziksel unsurlara karşı aşırı duyarlıdırlar.

Ritim, kişiyi zihinsel ve bedensel olarak canlı tutar, çalışma isteği uyandırır. Müziksel formları, melodileri, sesleri ve sesli eserleri fark etme ve ifade etme kapasiteleri vardır. Melodi dostluğu, ritme uyum, tempo tutma, seslere uyum, enstrüman çalma, beste yapma, şarkı söyleme, doğadaki sesleri dinleme ve ayak uydurma, kulak dolgunluğu konusunda kabiliyetlidirler. Bu insanlar besteci, müzisyen, şarkıcı ve benzeri meslekleri tercih ederler, o sayede mutlu ve başarılı olurlar.

Ruhsal yetenek

Bireyin güçlü ve zayıf yönlerini, ruh hâlini, arzu ve niyetlerini anlama, plânlama ve yönlendirme kabiliyetidir. Bu yeteneğe sahip olan kişiler; kendi öz benliğini anlama, kendi kişiliğini ve kendini aşma yeteneğine sahiptirler. Yoğunlaşarak, ruhsal yapısının farkına vararak, benliğini geliştirerek kendisini daha rahat ifade edebilir.

Bu yeteneği iyi kullananlar kendileri ile barışıktırlar. Bağımsız olma eğilimleri yüksek ve karşılaştıkları problemleri tek başına çözmede başarılıdırlar. Kendilerine has uğraş alanları vardır. Nerede, ne zaman ve nasıl hareket edeceklerini bilirler. Kendilerini disipline etme kabiliyetleri vardır. Edindikleri yeni bilgileri eskileriyle birleştirerek olayları daha rahat yorumlayabilirler. Kişisel problemlerini kolay çözerler, hedefleri belirlidir ve kendine güvenme gibi özellikleri gelişmiş kişilerdir. Kendi ilgilerinin, ihtiyaçlarının, ideallerinin, zayıf ve güçlü yanlarının farkında olma ve bunlara bağlı olarak hayatında doğru kararlar alma kapasitesine sahiptirler. Ruhsal yeteneği baskın olanlarda anlama, kavrama, yorumlama kabiliyeti gelişmiştir ve kontrolü elinde tutabilen, yönetici vasıflı insanlardır.

Yüksek düzeyli düşünme becerileri ve akıl yürütme kabiliyetleri vardır. Öz benlik, özsaygı, özgüven, özdenetim, bireysel sorumluluk, zayıf ve güçlü yanlar, amaç belirleme, inzivaya çekilme, karakter, mizaç ve huy konularında duyarlıdırlar.

İnsanın var olma mücadelesi ve potansiyelinin esas kaynağı olan ruhsal yetenek; yaratıcı olma, karşılaşılan problemleri çözme, olumsuz alışkanlıklardan kurtulma ve aşmazları bertaraf etmede etkendir. Ruhsal yetenek; insanın hissiyatı, pusulası, gizil güçlerinin rehberi ve vicdanıdır. Ruhsal yetenek doğuştan gelen ve insanın yaratılış felsefesini anlamlı kılan bir değerdir. Mânâ ve değerlerle ilgili problemlerin çözümünde etkindir. Bireyin eylemlerine ve yaşantısına daha geniş, daha zengin bir anlam kazandırır. Bu yeteneğe sahip olan insanlar iş adamı, yönetici, politikacı, din adamı gibi mesleklerde daha başarılı olurlar.

Duygusal yetenek

Duygularını ve düşüncelerini vücut dili ile ifade edebilme ve nesneleri becerikli bir şekilde kullanarak yeni yapılar üretebilme kapasitesidir. Duygu ve düşüncelerin farkına varma, duygular ile nasıl baş edebileceğini bilme yeteneğidir. Bu yetenek duygulara, düşüncelere ve davranışlara anlam katar. İnsanı motive eden unsur ise anlamdır. Hafızada iz bırakan anlam sayesinde yaşananlar daha rahat hatırlanabilir. Bu yeteneğe sahip olanlar, duygularının ve düşüncelerinin farkına varıp yoğunlaşarak özgün bireysel etkinlikler yaparak daha kolay öğrenirler. Duygusal yetenek, insanda his ve tutkunun uyarılmış zihinsel durumu olarak ortaya çıkan kabiliyettir.

Çeşitlemeleri ve nüanslarıyla birçok duygudan söz edilebilir. Duygu ve zekâ; bilgi toplumunda çalışan bireylerin, bilgi gücünün yanında bu bilgileri yerinde kullanmaları ve diğer insanlara aktarabilmeleri için iletişim becerisini de doğru kurabilmeleri yönünde etkilidir. Kişilerin birbirlerine yaklaşımları, jest ve mimikleri ile duygularını ifade ediş biçimleri her zaman etkili unsurlardır. Üzüntü, sevgi, korku, kaygı, zevk, utanç ve benzeri başlıca kümeler, duygusal hayatımızda sonsuz çeşitliliğin bir kanıtı olarak görülmektedir. Duygu, insanları melankolik, çekingen ya da neşeli yapan belli bir ruh hâlini uyandırma eğilimidir.  

İnsanın değişik olaylara karşı gösterdiği tepki, duygulara hâkimiyet ve duygusal yeteneği yönetme derecesidir. Duygular, içsel dürtü olarak ortaya çıkar ve insanı bulunduğu durumlara göre yönlendirmeye çalışır. Duygularına hâkim olan ve dürtü kontrolünü yönetebilen insanlar, kendileri ve çevreleri için uygun davranış gösterme iradesine sahip olanlardır. Duygu kontrolü, irade ve kişiliğin özünü oluşturmaktadır.

Kişinin kendi doğruları içinde içsel olarak uyarılması, konuya yoğunlaşması ve yüceltilmesi gereken bir tepkinin dışa vurumu olan durumun merkezi unsuru duygudur. Duygu ve dürtülerde kendine hâkim olmak, gerekirse törpülemesini bilmek ve diğer insanlara karşı sempati ve şefkat göstermek, toplumsal ve kişisel huzurun yanında, toplumsal uyuma da önemli katkı sağlayacaktır. Duygusal yeteneğe sahip olan kişiler, sosyal barışın sağlanması yönünde düzenli olarak öz bilinç, özdenetim ve empati ile başkalarını dinleme, problem çözme ve işbirliği gibi temel insanlık becerilerine sahiptirler. Karşılaştıkları olaylara karşı duygusal hareket ettikleri takdirde zaman zaman gerçeklerle bağdaşmayan ve mantık dışı kararlar da verebilmektedirler. Bu insanlar, duygularını akıllarıyla birleştirerek hareket edebildikleri takdirde hataya düşmezler.

Duygusal yetenek, amaçlar doğrultusunda hareket etme ve rasyonel düşünme ve çevreyle etkileşim kurmadaki kapasite veya tüm bunların toplamı olarak tanımlanmaktadır. Bir insanı başka birinden üstün kılan şey, duygusunu yönetme üstünlüğüdür. Duygu yönetiminden yoksun olan insan, hayvanî bir yaratık düzeyindedir. Sadece kendi menfaatlerini, arzu ve isteklerini düşünür, bunları her şeye rağmen tatmin etmeye çalışır.

Hisler ne kadar şiddetle uyarılırsa, olaylar zihinde o kadar güçlü bir biçimde yer eder. Yaşantımızda bizi en fazla heyecanlandıran ya da korkutan olaylar, kolay silinmeyen anılarımız arasında yerlerini alırlar. Belleğimizin bir köşesinde her zaman durur ve en küçük bir ışık, onlardan birinin hatırlanmasına sebep olur. Bu yeteneğe sahip insanlar psikoterapist, yönetici, rehberlik uzmanı, psikolog, sosyal hizmet uzmanı gibi mesleklerde daha başarılı olurlar.

Sosyal yetenek

İnsanın beceri ve yeteneklerini ortaya koyma, toplum içerinde kendini ifade etme kabiliyetidir. Sosyal yetenek, diğer insanlarla iletişim kurma, onların ruh hâllerini, duygularını ve niyetlerini anlama ve davranışlarını yorumlama yeteneğidir. Sosyal yeteneğe sahip olanların sözlü ve sözsüz iletişim kurma becerileri gelişmiştir. Bunlar işbirliği yaparak, kaynaşarak, iletişim kurarak, bir sorunu tartışarak, ekip çalışması yaparak, uzlaşmaya vararak, arabuluculuk becerileri uygulayarak kendilerini daha rahat ifade edebilirler. Bu yeteneği iyi kullananlar, başkalarına empati yoluyla yaklaşmasını bilirler.

Bu yeteneğe sahip olan kişiler, liderlik vasfı taşırlar. İletişim becerileri yüksektir. Başkalarını önemser, birlikte olmayı ve yardımlaşmayı severler. Grup ve takım çalışmalarından hoşlanırlar. Empati kurma ve sinerji yaratma becerileri vardır. Sosyal etkinliklerde aktif rol alırlar. Kendi varlıklarını her zaman hissettirmek isterler. Kendilerine ve başkalarına karşı güven duyguları gelişmiştir. İnsanların karakterlerini, duygularını, mizaçlarını, ilgilerini, ihtiyaçlarını, motivasyonlarını doğru bir şekilde anlama, ayırt etme ve karşılama kapasitesine sahiptirler. İnsanlar arası ilişkiler ve iletişim, karşılıklı etkileşim, başkalarıyla anlaşma ve işbirliği, birliktelikten hoşlanma, empati kurma, jest ve mimik gibi yüz ifadelerini etkin kullanma,  toplumsal sosyaliteye katılma konularında başarılıdırlar.

Sosyal yeteneği yüksek olan kişiler, rahat iletişim kurdukları için diğer insanlarla kolay kaynaşırlar. Mutlu insanlardır. Bu yeteneğe sahip insanlar; liderler, politikacılar, yöneticiler, psikologlar, öğretmenler, aktörler, turizmciler, pazarlamacılar ve benzeri yetenek gerektiren mesleklerde daha başarılı olurlar.

Doğa yeteneği

Bu yeteneğe sahip olan insanlar, çevredeki canlı ve cansız varlıkları tanır, onları birbirlerinden ayırt edebilir, doğanın karakteristik hareketlerine duyarlılık gösterirler. Doğayı ve doğada olup bitenleri gözlemleyebilme yeteneğine sahiptirler, kendilerinin de bu dünyanın bir parçası olduğunun farkındadırlar. Yeryüzü ve gökyüzündeki nesneleri anlamaya çalışırlar, her türlü doğa olayına karşı hassastırlar. Doğaya, doğa olaylarına ve doğal kaynaklara karşı aşırı duyarlılık gösterirler, koruma içgüdüleri gelişmiştir. Mineralleri, bitki ve hayvan çeşitliliğini anlama, ayırt etme ve sınıflandırma kapasitesine sahiptirler.

Doğa ile iç içe olmaktan, gezegenleri ve yıldızları izlemekten, uzayı gözlemlemekten zevk alırlar ve bu şekilde kendilerini daha rahat hissederler. Doğadaki tüm canlıları tanımak için araştırma yapar ve yaratılışları üzerine kafa yorarlar. Doğaya ve ekolojik dengeye karşı duyarlıdırlar, araştırma ve keşif yapmayı severler, hayvan beslemekten ve bahçe işleriyle uğraşmaktan hoşlanır, bütün canlılara karşı hassasiyet gösterirler. Canlılarla etkileşim kurma becerileri yüksektir.

Bu yeteneğe sahip insanlar çevre bilimci, çiftçi, biyolog, jeolog, arkeolog, botanik uzmanı, meteoroloji uzmanı gibi mesleklerde daha başarılı olurlar.


Sevgi yeteneği

Var olanı olduğu gibi kabullenme, ona saygı duyma ve sevme olarak karşılıksız özveri gerektiren bir yetenektir. “Yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmek” cümlesi, bu yeteneği en iyi şekilde ifade eder. İnsanları sevme, onlarla olumlu iletişimde bulunma, doğayı sevme, ekolojik düzen için her canlının tamamlayıcı etkisi olduğunun bilincinde olma, hayvanları sevme ve koruma bu yeteneğe sahip olanların belirgin özellikleridir. Dünyadaki tüm varlıkları sevebilme becerisi bu yeteneği taşıyanlarda baskındır.

Bu yeteneği taşıyanların dostluk ilişkileri ileri seviyededir. Herkes ile kolay muhabbet kurabilirler. Barışçıldırlar ve arabuluculuktan hoşlanırlar. Kin gütmezler, kolay affeder ve özür dilemekten çekinmezler. Anlaşmazlıklarda hatayı sadece karşıdakine yüklemez, hatanın karşılıklı iletişimsizlikten kaynaklandığına inanırlar. Sevgi ilişkisi problem yerine çözüm odaklıdır. Özdenetim, affedicilik, yardımseverlik, şefkat ve empati, sevgi yeteneğinin vazgeçilmezlerindendir.

Sevgide sorumluluk duygusu, karşı tarafı fark edebilme ve ona yönelik hoşgörülü olma yaklaşımını gerektirir. Sevgi yeteneği gelişmiş insanlar çevrelerine neşe ve mutluluk saçarlar. Sevgi bütün yeteneklerin çimentosu ve hızlandırıcısı gibidir. Şekilcilikten öte gönül bağı gerektirir. Bu yeteneğe sahip insanlar hasta bakıcılığı, sosyal hizmet uzmanlığı, öğretmenlik gibi mesleklerde daha başarılı olurlar.

Yetenek tespiti ve eğitimi

İnsanın aklını, duygularını, davranışlarını geliştirmeyi hedefleyen eğitim, insan bütünlüğüne hitap eder. O bütünlüğü öğrenme ve dikkat yeteneğinin, dikkat eksikliği ve etkilerinin, bilgi alma isteği, alınan bilgileri kullanabilme ve yaşantıya yansıtabilme yetisi birlikte oluşturmaktadır.

Her insanda farklı yetenekler vardır. İnsan sahip olduğu yeteneklerini imkânlar ve ihtiyaçlar ölçüsünde kullanır, istediği takdirde her birini yeterli düzeyde geliştirebilir. Yetenek doğuştan gelir; ancak hangi ortamlarda ortaya çıkabileceğini bilmek önemlidir. Bununla birlikte, öğrenilerek de geliştirilebilir. Bunun için kişinin kendi yeterlilik ya da yetersizlik seviyesini bilmesi gereklidir.

Okullar birey için “özgür eğitim” prensibiyle yola çıkıp yetenek geliştirme eğitimini öne almalıdır. Yetenek geliştirme eğitimi müfredat sınırlamalarıyla engellenmemeli, eğitim alan kişinin özgürlüğüne halel getirilmemelidir. Kişilerde keşfedici ve yaratıcı davranış kazanımı, özgür ortamlarda ve yetenek geliştirmesiyle mümkündür. Yetenek eğitim-öğretimi, öğrenenden belli tepkiler alabilmek için uygun ortamların sunulmasını ve gönüllü katılımı gerektirir. Öğrenci laboratuar, resim atölyesi, spor salonu, iş atölyesi, müzik odası ve kütüphane gibi yetenek geliştirici mekânlardan ve bu mekânlardaki araç gereçten istediği zamanda istediği gibi yararlanma fırsatı bulmalıdır.

Bağımsız çalışma ortamları, kişilerin kendilerini bulma yönünde oldukça etkilidir. Eğitim araç gerecinin sadece müfredat gereği kullanımından vazgeçilerek, öğrencilerin kendi kendine deneyim kazanmasına destek veren uygun ortamlar oluşturulmalıdır.

İnsanlar hangi yaşta olurlarsa olsunlar, ortak noktalarda buluştukları kişilerle birlikte olmayı tercih ederler. Aynı yönde yeteneğe sahip olanların birlikteliği, kişileri mutlu eder. Birden çok yeteneği gelişmiş ve aktif olarak kullanan kişilerin arkadaş ve dost çevresi geniş olacağından, isteyerek bir ve beraber olacağı insanların sayısı da artacaktır. Bu sayede meşguliyet alanı genişleyecektir. Bu tür insanların iletişim becerileri gelişir ve toplumsal uyumları normalleşir. İnsanlar, bireysel gereksinimlerin karşılanabildiği, kişisel yetenekleri doğrultusunda eğitildikleri ve beceri kazandırıldıkları takdirde tatmin noktasını yakalayabilirler.

Bireyin kendini özgürce ifade edebilmesinin en önemli alanı sanattır. Düşüncenin kristalize olmuş hâli olan sanat, yetenek eğitimi sayesinde ortaya çıkar ve gelişebilir. İnsanın yaratıcılığı ve yeteneği sayesinde oluşan teknolojinin, insanın yerine geçmesine müsaade edilmemelidir. Teknoloji, insanın elinde sadece bir araç olarak kalmalıdır.

Yetenek merkezli eğitimde öğretmenin rolü, rehberliğin dışına çıkmamalıdır. Oluşması gereken özgür eğitim ortamı, disipline etme adına beyin yıkamaya dönüştürülmemelidir. Potansiyel yetenekleri tanımak, bireysel gücün ve zayıf yönlerin bilinmesini sağladığı için farkındalık oluşturur. Bilinen kapasiteyle neyin, nasıl, nerede ve ne şekilde elde edilebileceğini bilerek yola çıkıldığında, eylemin gerçekleşmesi kolaylaşacaktır.

Kişinin işini sevmesi, istekle çalışması, yaptığı işle ilgili yeteneğinin olmasını gerektirir; hayata bakış açısında ve kendini geliştirmede olumlu katkı sağlar.

Yetenek ve bellek birbirine karıştırılmamalıdır. Yeteneği, “yapabilme kabiliyeti ve gücü” olarak belirtmiştik. Bellek ise, “akılda tutma, hafıza” olarak izah edilebilir. Okullar, öğrencilerin potansiyellerini ortaya çıkarmak için fırsat ağları oluşturmalıdırlar. Yeteneğin ortaya çıkartılabilmesi için uygun ortam ve o yeteneği bilen bir kişinin rehberliğine ihtiyaç olmakla birlikte, asıl önemlisi, onu elde etmek isteyen kişinin olması ve gönüllü katılımıdır. Ortamdan kasıt, uygulama alanı ve geliştirilmek istenen yeteneğe uygun araç, gereç ve benzeri nesnelerin bulunmasıdır.

Yeteneği gelişmiş kişilere, belirli aşamalarda testlerden geçirilerek durumlarını belirten sertifikalar verilmeli, bu sertifikaların kişinin sonraki yaşamında işini kolaylaştırıcı yönde kullanmasına imkân verilmelidir. Yatay ya da dikey bir geçiş yapmak veya eğitim süreci bitip herhangi bir işe girmek istendiğinde elde edilen sertifikalar, kişiye ek puan kazandırmalıdır.

Yeteneğe göre eğitim plânlaması, kişilerin kendini tanıması, becerilerini geliştirmesi sayesinde güven duygusunu geliştirecek, kendilerini değerli hissetmelerine katkı sağlayacaktır. Ayrıca her insanın öğrenme sitilinin farklı olacağı dikkate alındığında, hangi yöntemin daha uygun olacağını kişinin kendisi belirleyebilir. Geçiş üstünlüğü veya kolaylığı sağlayacak böyle bir uygulama, kişilerin yeteneklerini ortaya çıkarması ve geliştirmesinde teşvik edici olacaktır. Eğitim kurumlarında yeteneklerin ortaya çıkarılması, uygulanabilirliği yönünde plânlama yapılması sayesinde gerçek değerler ortaya çıkacaktır.

Öğrencilerle ilgili tespit edilen yetenek bilgileri, gelişim dosyalarına işlenmeli; eğitim yöneticileri, öğretmenler, rehberlik danışmanları ve ebeveynler bu yeteneklerin geliştirilmesine imkân sağlama ve teşvik etme yönünde rol üstlenmelidirler.