Yeryüzünde de mi Cennet aranır?

Tam bu zamanda dünyanın cenneti olan bir Türkiye için her birimizin kollarını sıvaması gerekiyor. “Fırsat bu fırsat!” deyip eski yanlış alışkanlıklarımızdan kurtulmaya bakmalıyız. Bakın, sıfır bürokrasiyle de memleket yönetilebiliyormuş. Kimseye lâf yetiştirmeye tenezzül etmeden de halkın takdiri kazanılabiliyormuş.

İÇİMDE her ne kadar var olduğuna dair bir sezgi olsa da, yine de sizin de bir boyutuyla cennetiniz olan bir beldeniz, şehriniz var mı, bilemiyorum. Tanıdığım insanlar arasında yeryüzünde cenneti olmayan bir kişi neredeyse yok diyebilirim. Bu sadece bugünün bir özelliği değil, tarihin derinliklerinden beri süregelen bir fikir, bir duygu ve yerine göre bir hedef.

Eğer bu, toplumun önemli bir kesiminin fikri, duygusu veya hedefi hâline gelmişse, o toplumun bulunduğu coğrafyada üretkenliği azalıyor, hattâ bitiyor bile. İşte tam bu sıralarda bunun değişimini siz de benim gibi gözlemliyor musunuz, bilemiyorum...

Daha iyi yaşamak için bir insan Corona sonrası şartlarda sizce hangi ülkeye gitmek ister? İtalya’ya? Amerika’ya? Hollanda’ya? Kanada’ya? İngiltere’ye?

En önemli varlığınız olan hayatınızın devletlerin, hükûmetlerin, kuruluşların ve hattâ toplumların umurunda olmadığı bir beldeye gider misiniz? Yaşlandığında, insanların “Ölse de kurtulsak, ekonomi rahatlasa” diye düşündüğünü bile bile oralarda mutlu olabilecek mi? Bunları bile bile orası o kişiye cennet olarak görünemez. İster pozitivistlerin baktığı yerden, ister Müslümanların baktığı yerden, ister Budistlerin, ister Hıristiyanların baktığı yerden bakın, orası cennet değildir.

Eskiden, bazen başlık parası, bazen ev yapmak, bazen yaşlılığında rahat etmek için mevsimlik olarak veya birkaç yıllığına gurbete, çalışmaya gidilirdi. Dönemsel cennetlerdi oralar. Geçimini en iyi sağlayacağı yeri, insan cenneti olarak görebiliyor. Şimdi birkaç hafta içinde işlerini kaybeden milyonları görünce, böyle bir ihtimâlin de ortadan kalkmak üzere olduğu anlaşılıyor. Peki, eğitim için yurtdışına gitmeler?

Eğitim hayatı için milyar dolarlar harcayarak ülkeler gençlerini başka ülkelere gönderiyorlardı. “Onların bildiklerinin kendilerine faydası olmadı ki bize faydası olsa” düşüncesi mübalağa mı acaba?

***

Köyün birinde, adamın biri ipi kazığa bağlı olduğu için anasına ulaşamayan bir buzağı görür. Yavaşça buzağının kazığını oynatır ve olacakları seyre dalar. Buzağı, kazığı yerinden söküp anasına doğru koşar. İneği sağan kadın sinirlenip yavrunun kafasına bir taş atar. Yavrunun öldüğünü gören kadının kocası da sinirlenip karısının kafasına taş atar, o da ölür. Kadının akrabaları gelip dâmadı, dâmadın akrabaları da sırayla birbirlerini boğazlamaya başlar. Adama “Ne yaptın sen?” diye sorarlar. Adam da, “Ben bir şey yapmadım ki… Sadece kazığı oynattım” der…

Şu anda dünyanın kazığı oynamış vaziyette. Bundan ekonomi, siyasetçiler, devletler, hükûmetler, dinî uygulamalar ve sağlık sistemleri payını alır da eğitim, sanat, bilim payını almaz mı? Tabiî ki alacak. İşte en temel haklardan olan yaşama hakkından sokağa çıkma özgürlüğüne kadar her türlü hakkın ikinci plâna düştüğü bütün bu yaşananlardan sonra en yaşanabilir ülke/belde/şehir neresi olacak?

İnsanların ölümü beklemek için gittikleri yerler hâriç, hayatlarının en verimli, en üretken oldukları yerler, yaşamayı tercih ettikleri, “Benim yaşayacağım en ideal yer burası” dedikleri yerlerdir. Bir başka ifadeyle, beyin göçünün olduğu veya beynin kaldığı yerler…

Mevlâna’dan tutun Sokullu’ya, Kılıç Ali Paşa’ya, İbrahim Müteferrika’ya, şarkıcı Tarkan’a, Steve Jobs’a, Elon Musk’a kadar hepsi öyledir…

İşte bu sorunun cevabı sadece kişilerin hayatı bakımından değil, toplumların istikbâli, dünyanın alacağı şekil bakımından da önemlidir. Avrupa’ya, Almanya’ya, Amerika’ya giden vatandaşlarımız o ülkelerde üretebildikleri her şeyi ürettiler, verebildikleri her şeyi verdiler. O ülkeler cennet olarak görülmenin ekmeğini çok yediler. Bu değişimlerin sonucunda hem kendi insanlarımızın, hem de dünyadaki pek çok toplumun yeryüzündeki cenneti Türkiye olabilir mi?

***

Bunun olması muhtemel fakat sürdürülmesi ciddî bir soru işareti. Türkiye’nin, “insanlığın cennet adayı” olması uzun süreden beri yürüttüğü, son salgında zirveye çıkan ve tarihiyle mütenasip şekilde zamana ve mekâna göre değişmeyen en temel evrensel değerlere uygun çalışmalar, işler ve projelerdir. Dünya tarihçileri Osmanlı’yı, Selçuklu’yu her ne kadar görmezden gelmeye çalışsalar ve “yerel tarih” muamelesi yapsalar da, kısacık bir araştırmayla Fransa’ya verilen destekten Tayvan’a yaptırılan camiye, Cibuti’ye yardımdan Açe’ye sahip çıkmaya, İrlanda’ya yapılan yardımdan Amerika’ya dikilen Özgürlük Heykeli’nin parasının ödenmesine kadar birçok iş, belgeleriyle çok rahatlıkla ortaya çıkar.

“Günümüz” olarak ifade edebileceğimiz zaman diliminde yapılanlar dünyanın dudaklarını uçuklatacak seviyede. Gürcistan’daki, Moldova’daki engellilere okullar, yurtlar yapmak, Amerika’daki Kızılderililere yardım etmek, Pakistan’a, Karayipler’e yardımlar göndermek Türkiye’nin sıradan işleri...

Son destanımız da malûm, Suriyeli kardeşlerimizle buluşmamızdır. Böyle bir ülke değil de bir insan için başka neresi yeryüzündeki cennet olabilir?

***

İnsanın, her ne kadar dikkate almıyor gibi görünse de en önemli beklentisi, hastalandığında, el ayak muhtacı olduğunda, yaşlandığında kendisine sahip çıkılmasıdır. Sigortalı iş diye insanların tutturması, deprem sigortası, yangın sigortası, kasko ve sair her şey bir güvence arayışıdır. Bugünlerde Türkiye bunu çok iyi yapıyor. Vefâ Teşkilâtı’ndan sosyal yardımlara, bedava maske dağıtmaktan bedava sağlık hizmetine kadar hesapsız, sınırsız bir şekilde insana sahip çıkma hâli yaşanıyor Türkiye’mizde.

Acı soruyu sormak istemezdim ama sormak zorundayım: Bugünler geçince yine insanı potansiyel hırsız gören, işleri formaliteye boğan, “Bugün git, yarın gel” şeklindeki anlayış tekrar hortlar mı acaba?

Türkiye, dünyanın cennetidir cenneti olmasına da bunun sürdürülebilirliği için bir şeylerin yapılması şart! Eksik arayan değil, eksiği gidermeye çalışan bireyler, çelme takan değil, ileri doğru itekleyen arkadaşlar, hileye değil icada kafa yoran vatandaşlar, akla hayâle gelmedik prosedürleri dayatan devlet değil de iş yapmaya, kolaylaştırmaya odaklanmış kamu görevlileri, memuruna “Bunları niye yaptın?” diye soran değil de “Şu güzellikleri niye yapmadın?” diye soran devlet yapısı, vatandaşlarının cezaevleri ve hastanelere düşmemesi ve de işsiz kalmaması için koruyucu tedbirler alan kamu kuruluşları olmasıyla şu cennet ülkedeki hayatı birbirimize zehir etmekten kurtuluruz ve onlarca, yüzlerce yıl Türkiye, dünyanın cenneti olur.

***

Tam bu zamanda dünyanın cenneti olan bir Türkiye için her birimizin kollarını sıvaması gerekiyor. “Fırsat bu fırsat!” deyip eski yanlış alışkanlıklarımızdan kurtulmaya bakmalıyız. Bakın, sıfır bürokrasiyle de memleket yönetilebiliyormuş. Kimseye lâf yetiştirmeye tenezzül etmeden de halkın takdiri kazanılabiliyormuş. Birileri, kıskançlık damarları, hasetlik hücreleri gereği kötüleseler de toplumun ekseriyeti güzellikleri takdir edebiliyormuş.

Ecdâdın demiş ya, “İt ürür, kervan yürür”, itlerin sayısına da, havlama sayısına da bakmadan, şu cennet vatanı dünyanın cenneti yapmak hepimizin elinde!

Bu hayırlı yolda Allah hepimizin yâr ve yardımcısı olsun…