Yerli ve millî otomobil

Bir kişinin kendine ait bir arabayı bir yerde bırakması ya da bırakmaması kendini ilgilendirir. İsterse uçurumdan aşağı da atabilir. Fakat bir milletin kaderini ilgilendiren bir üretim söz konusuysa, bir marka oluşmak üzereyken boğulup atılmışsa, bunun adı hainliktir. Baskıya dayanamamaktır. Kararında direnememektir. Dâvâsına sahip çıkamamaktır.

HANGİ ülkede hangi otomotiv markaları var diye Gogıl amcaya sorduk. 

Şöyle bir manzara çıktı.

Çin: Tang, Beijing, Faw, Yulon, Wey, Sokon, Wuling, MG, GAC, Yutong, Dongfeng, Song, Changan, Baojun, Sinotruk, Foton, Great Wall, Roewe, JAC, NİO, Daihatsu, BYD, Haval, Geely, Hohan.

Almanya: Smart, Opel, MAN, Audi, Porsche, BMW, Volkswagen, Mercedes.

Japonya: UD, İnfiniti, Yamaha, Acura, Hino, İsuzu, Mazda, Suzuki, Subaru, Lexus, Nissan, Honda, Mitsubishi, Toyota.

İtalya: Piaggio, Maserati, İveco, Lamborghini, Fiat, Ferrari, Alfa Romeo, Lancia.

ABD: Chrysler, Paccar, Mack, Oshkosh, Peterbilt, Kenworth, Aston Martin, Dodge, Harley Davidson, Lincoln, Bentley, RAM, GMC, Polaris, Cadillac, Buick, Jeep, Chevrolet, Ford, Tesla.

Hindistan: Ashok Leyland, Royal Enfield, TVS, Tata, Hero, Bajaj, Maruti Suzuki, Mahindra, Eicher.

Rusya: Lada, Trabant, Moskvich, Oltcit, Kamaz, Marussia, Nefaz, Pavlovo, Seaz, Tagaz, UAZ, Ural, Voljanin, ZİL, GAZ, Senat.

Hollanda: DAF.

İngiltere: Vauxhall, Rolls Royce, McLaren, Jaguar, Mini, Land Rover.

Avusturya: Custoca, Denzel, Eurostar Automobilwerk, A. Felber. Graf Stift, KTM, Laurin Klement, Libelle, Magna Steyr, ÖAF, Puch, Rosenbauer, Steyr-Daimler-Puch, Tushek Spigel.

Romanya: Dacia, Atp.

İspanya: Seat.

Fransa: Citroen, Peugeot, Renault.

İsveç: Volvo, Scania.

Çek Cumhuriyeti: Skoda, Avia, Kaipan, Praga, Tatra.

Güney Kore: KİA, Hyundai, Asia, Daewoo, Genesis, SsangYong.

Ukrayna: Kraz, ZAZ, Luaz, Bogdan, Europcar, Electron, LAZ.

Malezya: Bufori, Proton, İnokom.

*

Hepsi bu kadar değil. Fazlası da var. Fakat burada yer almayan ülke ve markalar çok az miktarda. 

Çin’den 25 marka, ABD’den 20 marka tespit etmişiz. Unuttuğumuz, gözden kaçırdığımız da bulunabilir. Fikir vermesi açısından bu kadarı yeterli. 

*

Bu listedeki markaların büyük çoğunluğu son 60 yılda kurulmuş, büyümüş, gelişmiş. 

Son 60 yıla vurgu yapmak önemli, çünkü “Devrim” isimli yerli otomobil o dönem başlamış ve kısa sürede tamamlanıp yine kısa sürede öldürülmüştü. (Filmi de çekildi yıllar sonra.)

Bir otomobil için “öldürülme” tabiri abes gelebilir. Gelmesin. Zira tam bir cinayetti o projenin son bulması!

Neymiş, benzin konulmamış da yürümemiş. Büyükler çok kızmış. 

Allah aşkına, böyle saçma bir şeyi kim inandırıcı bulabilir?

Bu kadar mantıksız bir bahaneyi çocuklar bile uydurmaz. 

Benzin unutulmuş olabilir. Doldurursun, devam edersin. Arabadan vazgeçmek ne demek? 

Hele sıfırdan kurulmuş, aşkla, inançla yapılmış bir araba markasını doğar doğmaz boğmak, cinayettir elbette. 

Eğer benzini biten, mazotu biten arabalardan vazgeçilecekse, bugün de kullandığımız arabaların yakıtı bittiği zaman, “Âdet böyle!” diyerek yolda bırakıp gitmeliyiz. 

Bir kişinin kendine ait bir arabayı bir yerde bırakması ya da bırakmaması kendini ilgilendirir. İsterse uçurumdan aşağı da atabilir. 

Fakat bir milletin kaderini ilgilendiren bir üretim söz konusuysa, bir marka oluşmak üzereyken boğulup atılmışsa, bunun adı hainliktir. 

Baskıya dayanamamaktır.

Kararında direnememektir. 

Dâvâsına sahip çıkamamaktır. 

Kimler ne baskı yaptı? Kimler neyle tehdit etti? Belki hiç öğrenemeyeceğiz. 

*

1960 yılından bugüne ülkemizde kaç araba satıldı? 

Dışarıya ödenen miktar nerelere ulaşmış? 

Böyle bir hesabı yapabilecek ve mantık çerçevesinde yorumlayacak biri çıkarsa memnun oluruz. Biz de öğrenmiş oluruz. 

Niyetimiz miktarın tamı tamına ne kadar olduğunu ortaya koymak değil. Sadece çok fazla olduğunu tahmin edebiliriz. O da bize yeter. 

*

Bu ülkede yerli ve millî otomobil markası üretmek fikri ortaya kaç defa atıldı, saymak zaman alır. Devrim otomobili tek örnek değil. 

Yarı yerliler o sınıfa girmez. Burada montajı yapılanları kastediyoruz. 

Yarı yerlileri üretip ihraç ediyoruz ama markalar eloğlunun. 

“Devrim” isimli otomobili üreten ekipte yer alan rahmetli Erbakan’ın montaj sanayiinden hiç hoşlanmadığını, her fırsatta eleştirdiğini unutmuyoruz. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan yerli ve millî otomobil üretecek olan iş adamlarını “babayiğit” diye tanımlamıştı. O babayiğitler meydana çıktı ve kolları sıvadı. Örnek otomobiller üretildi, dünyaya tanıtıldı. Erdoğan bizzat sürdü, trafikte kullandı. 

Yakın zamanda seri üretim başlayacak. 

Bu proje “Togg” ismiyle gündeme geldiği zaman, bu konuya kafayı takan ve kendi markamız olmasını arzulayanlar heyecanlanmıştı. 

Konuya kafasını başka türlü takanlar ise “yerli ve millî” tabiriyle dalga geçmekle işe başladılar. 

Neresi dokunduysa!

“Otomobilin devri geçti, çok geç kaldık. Bu zamanda fosil yakıtlı araba mı yapılır?” diye makul görünümlü eleştirilere başladılar. 

Ardından fosil yakıtlı değil, elektrikli olduğu ortaya çıkınca, “Söyleyecek söz bulamadılar” demeyi isterdim. Hayır, buldular. 

Yine birtakım eleştirileri vardı. 

“Adamlar yapıyor, parayı basıp alıyoruz işte ne güzel. Niye kendi markamızı üreteceğiz diye çırpınalım ki? 

Adamlar köşeleri tutmuşlar, dünya pazarını paylaşmışlar, bize ne kalır? Zarar ederiz. Ürettiğimiz arabaları satamayız…” 

Vesaire vesaire. 

İnsan bir şeye karşı olmayagörsün. Söyleyecek bir laf illâki buluyor. 

*

Zamanında başladığımız yolda ilerleyebilseydik, bugün dünyanın en iyileri arasında yer alan bir markamız olacaktı. 

Geç başladık ama hızlı ilerledik. 

Allah'ın izniyle yine olacak. Bütün kem gözlere rağmen…