Yerli otomobil, yersiz tartışmalar

Kanal İstanbul şu hâliyle Ekrem İmamoğlu’nun projesi olarak kamuoyuna sunulsaydı, yerli otomobil de Kemal Kılıçdaroğlu’nun öncülüğüyle ortaya çıkmış bir girişim olsaydı, şu anda destekleyen ve karşı çıkanlar yine aynı pozisyonlarını korurlar mıydı?

TÜRKİYE’de bütün herkesin desteğini arkasına alacak bir iş yapmak zor!

Siyâsî parçalanmışlık o derece ileri boyutta ki neredeyse herkesin üzerinde ittifak edeceği bir konu yok gibi. Bunun kamuoyu tarafı da böyle…

Herkesin bir futbol takımı gibi tuttuğu partiler ya da aktörler var; bütün tavır alışlar onlarınkiyle paralellik arz ediyor. İnsanımız, kendi aktörünün görüşünün aksine fikir beyan etse, kendini dâvâsına ihanet etmiş görüyor.

Son zamanların gündemleri olan Kanal İstanbul Projesi de, yerli otomobil meselesi de benzer şekilde tartışılıyor.

İnsanlar meselenin ne olduğu ile çok ilgili değiller; peşlerine takıldıkları aktörlerin ne pozisyon aldıklarını öğrenip ona göre tavır belirliyorlar. O zaman gördüğüne inanma değil, inandığını görme durumu ortaya çıkıyor.

Kanal İstanbul şu hâliyle Ekrem İmamoğlu’nun projesi olarak kamuoyuna sunulsaydı, yerli otomobil de Kemal Kılıçdaroğlu’nun öncülüğüyle ortaya çıkmış bir girişim olsaydı, şu anda destekleyen ve karşı çıkanlar yine aynı pozisyonlarını korurlar mıydı?

Kişilerin, projelerin gerçekleştirilebilirliği konusundaki inandırıcılıkları (geçmiş sözleri ve bunları yerine getirip getirmedikleri vesaire) belki pozisyon almak için etkili olabilir ama bunun dışında karşı çıkanlar destekler, destekleyenlerse karşı çıkarlardı diye tahmin ediyorum.

Demek ki bizde, bir meselenin bizâtihî kendisi değil, kimin fikri olduğu veya bu konuda peşine takıldığımız aktörlerden kimin meseleye nasıl baktığı daha önemli.

Kanal İstanbul’a teknik bir konu olduğu için girmiyorum. Tam olarak da bilmiyorum getirisi ve götürüsünün ne olacağını. Fakat külli reddedişleri (ya da kabul edilişleri) önyargılı bir değerlendirme olarak görmek gerekir. Böyle bir durumda da neye karşı çıkıyorsak (veya kabul ediyorsak) eften püften gerekçeler bulmaya çalışır, farkına varamasak da komik bir duruma düşmüş oluruz.

Şöyle getirileri var, şöyle de dezavantajları var, yan yana koyunca şu taraf daha ağır basıyor” veya “Şu eksiklikleri de şöyle tamamlayabilsek” türünden yapılacak kritikler daha önemli ve anlamlı. Fakat biz bu düzeyden hayli uzaklarda kalıyoruz.

***

Cuma günü Türkiye için önemli bir gündü. Takdir edilmeye değer bir tasarımla Türkiye’nin yerli otomobil prototipi kamuoyuna tanıtıldı.

Yerli ve millî bir tasarım diye hepimiz heyecanlandık.

Türk malı arabaları yollarda, hele dış ülkelerde görmenin hayâli bile güzel!

Normalde böyle bir girişim, tüm siyasî mülâhazalardan bağımsız olarak bakıldığında gerçekten değerli ve önemli. Daha önce de benzer girişimler yapılmış ama hevesimiz kursağımızda kalmış.

Projede bir araya gelen TOGG da hem ekonomik, hem de itibar anlamında güçlü bir oluşum. Arkalarında siyasî destek de var. Buna hepimiz destek olsak, girişimleri motive etsek, projeyi sahiplensek ve iki üç sene içerisinde netîce hâsıl olsa, ne güzel olur!

Gelin görün ki, bazı çevreler kıt akılları, hastalıklı ve saplantılı kafaları ile meseleye karşı çıkmakta, girişimleri basitleştirmekteler. “İtalya’da tasarlanmış, fabrika yokmuş, birkaç usta bir araya gelerek de yapabilirmiş”

Gelişimde önemli eşiklerden bir tanesi de “Biz de yapabiliriz” düzeyidir. Şimdiye kadar “Bizden adam olmaz” şeklinde alttan alta empoze edilen ve aşağılık kompleksi olarak kendini gösteren bu ölü toprağını atamadığımız müddetçe gerçekten de doğru dürüst bir şey yapamayız.

Yapanlara da karşı çıkar, onları engellemeye çalışırız…

Türkiye, eksikliklerine rağmen bu eşiği “Biz de yapabiliriz” düzeyine çıkmak için çeşitli alanlarda kendini göstermeye başlamıştır.

20 sene önce dayanıksız ve taklit ürünler yapıyor diye eleştirilen Çin’in bugün teknolojide geldiği noktayı görebiliyoruz. Bu anlamda ileriye taşıyacak her girişim ve her çalışma, “hiçbir şey yapmamaktan” daha iyidir!

Netîce olarak, TOGG’un girişimleri önemli bir adımdır, somut adımlar içermektedir ve her yönüyle desteklenmelidir.

Eğer daha yerli ve millî olması adına eksiklikleri varsa, onları da tamamlamak için elimizden gelen gayreti göstermeliyiz. Böyle yaparsak başarabiliriz.

“Lâf olsun, torba dolsun” diye yapılan yersiz eleştirilere gülüp geçelim…