ESKİDENDİ, çok eskiden, su içerdik testiden. “Testi” diyemeyen “desdi” derdi, “desti” derdi, illâ ki anlaşırdık.
Plastik ile tanışmamıştık henüz. Galiba çoraptan başladı naylon -yahut laylon- hareketi. İleride her şeyin naylonunun çıkacağını öngörüp söyleyenler vardı yine de.
İlerleyen yıllar içinde, bütün tahminler tuttu da ötesine bile geçildi.
Pazara zembille giderdik. İçini göstermezdi zembil. Kim ne almış da evine götürüyor, anlaşılmazdı.
Bilmeyene zembili nasıl anlatmalı? “Kurumuş sazdan veya mısır yaprağından hasır tarzı örülmüş, kulplu çanta” diyelim. Bir demet pırasa uzunlamasına sığardı. Zembili pırasa ile doldurmak isteyen, yirmi demet sığdırabilirdi. Ebadını anlatmak için bu ölçü. Yoksa kimse yirmi demet almaz.
File diye bilinen seyrek iple örülü nesne, içinde ne varsa gösterir. “Alan var alamayan var, kimse görmesin” anlayışındaki incelik, uzun uzun tarif istemez. Fileye pırasa veya havuç konulursa, ipler seyrek sepildek olduğu için geniş boşluklardan düşerdi.
Okullar kaloriferli değildi. Her sınıf odun ve kömür yakılan sobalarla ısınırdı. Biz öğrenciler, okula erkenden gittiğimizi düşünürdük de o sobaları tek tek odunla ve kömürle dolduran hademeler ne zaman gelir ve o hazırlıkları yapar, sobaları tutuşturur, sınıfları ısıtırlardı, düşünmezdik.
Okulun odunu mutlaka çabuk biterdi. Sabah gelirken, her öğrencinin bir tane odun getirmesi gerekirdi. Bir elde çanta, bir elde odun, evden çıkar, okul yoluna düşerdik.
Fakir çocukların odunları ince, zenginlerin odunu kalın olurdu.
Zengin fakir bütün öğrencilerde siyah önlük, beyaz yaka mecburî.
Odunların kalınlığının dışında, kimin varlıklı, kimin yokluklu olduğu, Yerli Malı Haftasında belli olurdu.
Çeşitli yiyecekler getirir, öğretmen masasından başlayarak sıralara dizerdik.
Elma, armut, ayva, üzüm, kuru incir, kayısı, ceviz, fındık, mandalina, portakal… Artık kimin gönlünden ne koparsa.
Az bir kısmı yenilir, konuşmalar yapılır, şiirler okunurdu.
“Yerli malı, yurdun malı
Herkes onu kullanmalı…”
Aynı zamanda tutumlu olmak, tasarruf yapmak, israf etmemek üzerinde durulur, bazıları örnek gösterilirdi.
Yapılması gerekenlerin hepsi tamamlanınca, kalan meyveler ve diğer yiyecekler toplanarak öğretmenler odasına götürülürdü. Orada masanın üzerinde çeşit çeşit yiyecekler görürdük kapı aralandığı zaman.
Herkes evinde olanı getirirdi ama bazen gösterişe kaçana da rastlanırdı.
Eskilerden çok bahsettik. Artık kimse suyu testiden içmiyor.
Gelelim bugüne.
Selçuk Bayraktar’ın kızı Canan Aybüke, okulda Yerli Malı Haftası kutlamalarına elma armut yerine babasının ürettiği bir insansız hava aracı götürse… Varsın, ufağından olsun.
Güzel olmaz mı?
Togg yöneticisi Mehmet Gürcan Karakaş’ın oğlu kızı varsa, onlar da yerli malı kutlaması sırasında birer Togg ile gelseler…
Hisar, Bora, Atılgan, Panter, Kaan, Kızılelma, Milgem, Kobra, Tank gibi yerli ürünleri üretenlerin çocukları, bu saydıklarımızın minik birer maketini getirseler…
Nasıl fikir?
Harika olur bence.
Biz hep elma, armut, ceviz vesaire götürdük, bugünün çocuklarına bunlar yakışır.