Yerini bulmak

Bir sütçü beygirini soylu bir at görenler çıkar ve yarışa sokmak ister insanoğlu. Kaç yarışa girerse girsin, hepsini kaybeder tabiî. Başka türlü nasıl olsun? Kırat ayarındaki soylu atlarla nasıl yarışsın garibim sütçü beygiri?

KÖROĞLU’nun Kırat’ı gibi soylu bir atı “sütçü beygiri” olarak kullanmak, nasıl bir şeydir?

Buna gönül dayanır mı? İnsafa sığar mı?

Abartılı bulan, itiraz etmek isteyen çıkabilir.

“Olur mu öyle şey? Kim kullanır öyle harika bir atı sütçü beygiri yerine? Kimse kıyamaz” diye düşünür ve düşündüğünü söylerse yanılır.

İnsanoğlu bir garip. Kimi bilmemekten, kimi kötülükten neler yapmaz ki!

Atın başına yuları geçirdikten sonra, ucunu tutanın keyfine kalmış.

Nereye koşarsa oraya gidecek. Ne yüklerse onu taşıyacak. Üstüne kim binerse, yönü nereye çevirirse, ona uyacak. Ne verirse onu yiyecek.

Zavallı at, “Ben sütçü beygiri olmam” mı diyecek? “Ben soylu bir atım. Benim gibisi yok. Bir koşacak olsam bütün atları geride bırakırım” mı diyecek?

Ağzı var, dili yok.

Yuların ucunu tutan, atın sahibi görünen kişi o atı arabaya koşar, çifte koşar, bir avuç arpayla bir gün idare eder.

Kim müdahale edebilir?

*

İstanbul’un adalarında fayton çeken atlar toplandı.

Yıllardır büyük meseleydi.

“Zavallı atlara kötü davranıyorlar. İyi bakmıyorlar. Zor şartlarda yaşıyor hayvancıklar” diye gün aşırı haberler çıkardı.

Adalara giden görürdü. Büyükada, Heybeli, Burgaz...

Fayton çeken, kamçı yiyen atlar çoğunlukla bakımsızdı. Yeterince yem bile verilmiyordu. Çoğu zayıftı. Arada gösterişli olanlar da çıkardı ama o haberler uydurma değildi.

Sonunda irade sahiplerinin vicdanı da rahatsız oldu ve faytonlardan kurtarıldı atların hepsi.

Bir vakittir elektrikli arabalar kullanılıyor. Turistler kırbaç şakırtısı, nal patırtısı, zil ve faytoncu narası olmadan dolaşıyor adaları. Sağa sola bakınıp sessizce geziyorlar.

Faytonlardan kurtarılan atlardan biri de iyi bakım sonucu kendini toparladı ve yarışlara sokuldu. Şimdi girdiği her yarışta birinci oluyor. Yakında yurt dışına gidecek ve inşallah yine kazanacak. Adı ise çok anlamlı: “Ada”.

*

O karar alınmasaydı ne olacaktı?

Ne olsun, zavallı Ada, bulunduğu yerde ölene kadar fayton çekecekti. Görüp göreceği en büyük ödül, faytona binenlerin veya o yanından geçerken görenlerin dilinden dökülen “Ne güzel at” sözü olacaktı.

Böyle güzel bir atın çektiği faytonla gezdikleri için göneneceklerdi en fazla.

Kimse de çıkıp o atı oradan kurtarmaya çalışmayacaktı.

“Sen bunu buradan al, kurtar, bakımını iyi yap, yarışlara sok. Her girdiği yarışı kazanır” demeyecekti hiçbir zaman.

Ancak Köroğlu’nun babası Koca Yusuf gibi biri denk gelirse, atın kıymetini görür görmez anlarsa, o başka.

Varsayalım ki öyle oldu. Köroğlu’nun babası ayarında biri çıktı da böyle bir tavsiyede bulundu. Atın sahibi onu dinler miydi?

İhtimâli bile yok. Güler geçerdi: “He he beyim, he he... Doğrudur, kazanır bu.”

O sözü kabulleniyor, fikir kafasına yatıyor gibi görünmesinin sebebi ise, faytoncunun yüksek bahşiş beklentisinin bir işareti olmaktan öteye gitmezdi.

*

İnsanlar da böyle. Yüksek vasıflı birini uyduruk bir işe mahkûm ederseniz, elinden tutup lâyık olduğu yere getirmezseniz, o da çıkıp isyan etmezse, sonuç pek farklı olmaz.

İnsanlar birbirlerine karşı daha acımasızlar.

Hayvanlara davrandıklarından daha beter ediyorlar kimi zaman.

Bir kırbaç noksan, bir de gem.

Etrafa bir bakın, “Bu kişi daha iyi bir yere lâyık” diye düşündüğünüz birilerini görebilirsiniz. Dışarıdan bakışla bile fark edilen durumu, elinde yular tutan fark etmeyebilir. Ya da bile göre öyle davranıyor olabilir.

İnsanın yuları olmaz sanmayalım. Vardır fakat gözle görülmeyebilir.

*

Fakat hep böyle olacak diyemeyiz. Bazen de tersi durumlara rastlarız.

Bir sütçü beygirini soylu bir at görenler çıkar ve yarışa sokmak ister insanoğlu.

Kaç yarışa girerse girsin, hepsini kaybeder tabiî.

Başka türlü nasıl olsun?

Kırat ayarındaki soylu atlarla nasıl yarışsın garibim sütçü beygiri?