
İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi (İBB), personel alımlarında
yapılan ve en hafif dille “partizanlık” olarak ifade edilebilecek etik dışı
uygulamalar nedeniyle mercek altına alındı. İçişleri Bakanı Soylu’nun isyana
varan açıklamalarının ardından müfettişler görevlendirildi konunun
aydınlatılması için.
Aslında, Din Âlimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği
(DİYADER) üzerinden yürütülen ve tutuklamaların da gerçekleştiği adlî bir süreç
vardı bu konuda. DİYADER, İmralı’daki elebaşının talimatıyla kurulan, yönetimi
ele geçirme şansları olmayacaksa bile kendi içlerinde Diyanet İşleri Başkanlığı
muadili bir kurumu temsil eden bir dernek. Dolayısıyla üyelerinin PKK referansı
ile işe alındıklarını söylemekte beis yok bence. İçişleri Bakanlığı, buradan
hareketle, diğer terör örgütlerinin elemanlarının ya da en azından örgüt
iltisaklı kişilerin işe alınıp alınmadığını araştırmaya başladı. Ve iddia o ki,
bu kapsamda değerlendirilen 550-600 kişi iş başı yapmış İBB’de.
Sosyal medyada ilk günden beri yazılıp çizilen,
sokaktaki vatandaşın diline düşen, yetkili ağızlardan da zaman zaman dile getirilen
bu durumu öngörmek medyumluk falan da gerektirmiyordu. “O koltuklarda HDP ve
PKK’ya gönül vermiş insanların oylarıyla oturuyorsunuz” diyen HDP’li
Kurtulan’ın sözleri, bir diyet beklentisi içeriyordu zaten. Ancak durum, sadece
PKK/HDP ve İBB ile sınırlandırılacak kadar basit değil tabiî ki. Teröristlerin
işe alımları, terör örgütüne maddî kaynak aktarılması gibi belgeli suçlar, HDP
belediyelerine kayyum atanmasının başlıca sebebiydi. Şu anda ise İstanbul
dışındaki CHP ve İyi Partili belediyelerinin sadece HDP’ye değil, FETÖ ve DHKP-C
gibi terör örgütlerine ödedikleri muhtemel diyetlerin sonuçları da koca birer
soru işareti.
Şimdi, muhalefet kanadında ağırlıklı olarak, İBB
içindeki teftişin siyâsî bir oyun olduğu, Millet İttifakı ve muhtemel cumhurbaşkanı
adaylarından biri olan İmamoğlu’nu itibarsızlaştırma çalışması yapıldığı
konuşuluyor. İmamoğlu’nun, “Tüm çalışma arkadaşlarımın arkasındayım” açıklaması
ve Soylu üzerinden Hükûmet’e isyan bayrağı açmasının arkasında da bu gerekçeler
var. İBB Başkanı her ne kadar son açıklamalarında yargıyı işaret etmiş olsa da onun
siyaseten bu işin peşini bırakmayacağını tahmin edebiliyoruz.
Millet İttifakı isyanında haksız değil
İddiaların asılsız olduğu aklımın ucundan bile
geçmiyor. Eminim ki, terör iltisaklı daha birçok kişi alınmıştır belediyelerde
işe. Ancak bu işi ortaya çıkarması gereken adlî mâkâmlar olmalı. DİYADER
örneğinde olduğu gibi, somut vakalar üzerinden soruşturmalar açılsa kimsenin
söyleyecek sözü olamazdı. Ne var ki, şu an yapılan müfettiş görevlendirmesi, bu
işin sulandırılması için muhalefete verilmiş çok büyük bir koz oldu.
Şöyle bir düşünüyorum da, İçişleri Bakanlığı’nın müfettiş
atamasına ne gerek var? İBB’den tüm çalışanların bilgisini istersiniz,
gönderirler. Oyalamalarıyla uğraşmak istemiyorsanız, İBB ve tüm bağlı
iştiraklerinin personel kaydının detaylı dökümünü SGK kayıtları üzerinden
almanız, klavyedeki birkaç tuşa bakar. Sonra da her biri için GBT alır,
içlerinde KHK’lı ya da işe girişine mâni sabıkası olan var mı, bakarsınız.
Aranan kimse varsa gönderirsiniz polisi, adliyeye sevk edersiniz. Kanuna aykırı
işe alım varsa önce iş akdini feshedersiniz, sonra da işçi ve işveren hakkında
savcılığa suç duyurusunda bulunup işi adlî mâkâmlara devredersiniz.
Tabiî burada en zor olan, “terör örgütleri ile
iltisaklı” kişileri tespit edebilmek. Bu konuda görev sadece ve sadece Devlet’e
ait. Yani Devlet diyecek ki, “Şu şu şu isimler terörle iltisaklıdır. Bunların
(KHK’lılarda olduğu gibi) kamuda çalışmasına izin vermeyin”. Belediyeler de
bunları işe alamayacaklar. Ama yok, sen devlet olarak önceden o “iltisak”
muammasını çözememiş, o kişiye o etiketi yapıştıramamışsan, belediye neye göre
karar verecek?
Dolayısıyla terör örgütüne üyeliği, terör suçu ya da
herhangi bir sabıkası sebebiyle kamuda çalışmasına mâni durumu olmayan herkesi
belediye işe alabilir. Devlet de “Neden aldın?” diye soramaz. Tespit ettikten
sonra işten çıkarılmasını sağlar, olur biter.
Maalesef şu an yapılan siyâsî bir şov. Tekrar
ediyorum, iddiaların gerçek olduğundan şüphe duymuyorum. Ancak bunun, kimsenin
itiraz edemeyeceği yöntemlerle ortaya çıkarılması ve İstanbul dışındaki
belediyelerde de yapılması gerektiğini düşünüyorum. Verin savcılığa, açın dâvâları,
suçu olanı atın içeri, sonra da belediye ile aralarındaki sıra dışı ilişkilerin
peşine düşün; DİYADER’deki yardım kanallarında olduğu gibi…
Ben hâlâ ihtimâl vermesem de İmamoğlu, Millet İttifakı’nın
potansiyel cumhurbaşkanı adaylarından biri. O ve ekibi, mağduru oynamayı ne
kadar iyi becerdiğini 31 Mart sonrası göstermişti. O sözde mağduriyet, AK Parti
için -bence büyük bir hezimetle- İstanbul’un kaybına sebep oldu. Yeniden aynı
senaryoları sahneye koymalarına izin vermemek lâzım. Yeteri kadar
anlatılamamış, inandırılamamış, hukuken izahı yapılamamış her hamle, hem
İmamoğlu’na, hem de Millet İttifakı’na oy kazandırmaktan başka bir işe
yaramayacaktır.