Yenilik ve teknolojiyi buluşturan teknoparklar

Son yıllarda birçok alanda kendini belli eden yerlileşme, özellikle savunma sanayiinde yüzde 70’lerin üzerine bir orana çıkarak Türkiye için gurur vesilesi olmuştur. Üstelik Türkiye artık sadece kendi savunma sanayiini inşâ edebilmenin ötesine geçerek yurtdışı pazarlarda söz sahibi bir ülke konumuna gelmiştir.

TÜM dünyayı ekonomi, sağlık ve ticâret dengeleri noktasında etkisi altına alan Koronavirüs salgınında gereken yenilikçi çalışmalar noktasında teknoloji üreten firmaların önemi herkesin dikkatini çekti. Bununla birlikte bilim ve teknoloji anlamında araştırma-geliştirme faaliyetlerinin yürütüldüğü teknoparklar bu salgın döneminde ülke ekonomisi, yenilik ve büyüme anlamında bir kez daha gündeme geldi.

Bilim ve teknolojinin buluştuğu park ya da kısaltılmış hâliyle teknoparklar, teknoloji ve ürün geliştirilme faaliyetlerinin yapıldığı ve çıktıların sanayiye aktarıldığı mekânlardır.

Özellikle salgının ülkemizde görülmeye başladığı ilk günlerde maske, koruyucu ekipman, tanı kitleri, dezenfektan ürünler gibi ihtiyaçlarımıza hızla cevap veren teknoloji geliştirme bölgelerinde faaliyet gösteren firmalar ilk sıradaydı. Maske konusunda mücadelemizi hatırlarsınız, Sağlık Bakanlığı’nın “Hayat Eve Sığar” uygulamasından her kişiye ücretsiz beşer adet tanımlayabildiği maskeler birçok yerde de olması gereken fiyatının beş katına kadar satılmaktaydı. Diğer ülkelerden kaç adet “tanı kiti” alındığını takip ediyorduk. Daha da önemlisi, Covid-19 hastalarının tedavisinde hayatî öneme sahip solunum cihazlarının hızla üretilmesinde de öncü rol üstlendiler. Hatta bu ekipmanlar ihtiyacı olan dünya ülkeleriyle paylaşılarak hem Türkiye’nin itibarına, hem de ekonomisine önemli katkılar sağladı.

Tanım olarak teknopark, üniversite/araştırma kurumları ve sanayi kuruluşlarının aynı ortam içerisinde araştırma, geliştirme ve inovasyon çalışmalarını sürdürdükleri, birbirleri arasında bilgi teknoloji transferi gerçekleştirdikleri, akademik, ekonomik ve sosyal yapının bütünleştiği organize araştırma ve iş geliştirme ekosistemidir.

Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nda “Teknoloji Geliştirme Bölgesi” olarak ifade edilen bu sistem, dünyada farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Fransa “teknokent” , ABD “araştırma parkı”, Almanya “kurucu merkez”, İngiltere “bilim parkı”, Japonya “teknoloji kenti” gibi tanımlar kullanır…

Gelişmekte olan ülkelerin küresel rekabet ortamında hayatta kalabilmeleri teknolojik gelişime ne kadar önem verdikleri ile yakından ilgilidir. Bu noktada, yurtdışından teknoloji transferi seçenek olarak görünebilir. Fakat transfer sırasında, en üst düzeydeki teknolojilerin transfer edilmesine izin verilmemesi, yüksek maliyetler ve güvenlik gibi birtakım zorluklarla karşılaşılması olası sonuçlardandır.

İşte tam bu noktada, ürün veya teknolojiyi kendi ülkenizde üretmenin gerekliliği kendini belli etmiştir! Bu anlamda, üniversitelerin firmalar ile işbirliğinin sağlanması ve bu işbirliği sonucunda oluşan çıktının katma değere dönüştürülerek girişimciliğin desteklenmesi, üniversitelerde yapılan araştırmaların teknolojiye dönüşümünü hızlandıracaktır.

Son yıllarda birçok alanda kendini belli eden yerlileşme, özellikle savunma sanayiinde yüzde 70’lerin üzerine bir orana çıkarak Türkiye için gurur vesilesi olmuştur. Üstelik Türkiye artık sadece kendi savunma sanayiini inşâ edebilmenin ötesine geçerek yurtdışı pazarlarda söz sahibi bir ülke konumuna gelmiştir.

Ülkemizde teknoparklar, teknolojik anlamda üretilen bilginin ticârileştirilmesinin yanı sıra ürün ve üretim yöntemlerinde kalite ve standardın yükseltilmesi, verimliliğin arttırılması, üretim maliyetlerinin düşürülmesi için yeniliklerin geliştirilmesi, ileri teknoloji yatırımları yapacak yabancı sermaye girişi sağlamak/hızlandırmak gibi birçok amaca hizmet etmek için kurulmakta.

Türkiye’de teknoparkların geldiği nokta

Türkiye’de son yıllarda ar-ge, yenilik ve girişimcilik alanında çok önemli gelişmeler yaşanmıştır, yaşanmaya devam etmektedir.

Türkiye’de teknopark kurulma süreci 1980’li yıllarda başlamıştır. Biyoteknoloji, uzay araştırmaları ve uydu teknolojisi, yenilenebilir enerji, deniz bilimleri ve gıda teknolojisi, öncelik verilen alanlar arasındadır.

Bu anlamda Türkiye Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın başarılı çalışmaları sayesinde yükselen bir grafik çizilmektedir. Teknoparklarda ar-ge çalışmalarına devam eden firmalara birçok noktada sağlanan destek ve teşviklerle ekosistemin gelişmesine önayak olunmuştur ve buna devam edilmektedir.

 

Şekil-1: Yıllara göre Türkiye’de TGB sayıları dağılımı

Grafikten anlaşıldığı üzere, 2001 yılı itibarıyla sadece 2 olan teknopark sayısı, yıllar içerisinde hızlı bir artış göstererek 2021 Şubat ayı verilerine göre 87’ye ulaşmıştır. Bunlardan 72’si faaliyetine devam etmekte, 15’inin ise altyapı çalışmaları tamamlanma noktasına gelmiştir.

Sanayi Bakanlığımızın verilerinde, toplam firma sayısı 6 bin 384, yabancı/yabancı ortaklı firma sayısı 314 tür. Tamamlanmış 39 bin 578 proje mevcut. 10 bin 558 proje ise devam etmekte. Toplam satış 121.4 milyar, toplam ihracat ise 5.7 milyar dolar olarak belirtilmiştir.

Ülkemizdeki teknoparklardaki firmaların sektörel dağılımında göze çarpan yüzde 45.3 ile bilgisayar programlama faaliyetlerinin ilk sırada yer almasıdır. Bu başlığın içinde sistem, veri tabanı, network, web sayfası gibi yazılımlar ile müşteriye özel yazılımların kodlanması yer almaktadır.

Dünyada teknoparkların durumu

Gelişmiş ülkelerde teknopark uygulamaları İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkmış ve dünyadaki teknopark faaliyetleri 1950’lerde başlamıştır. İlk kurulan teknopark -aynı zamanda teknopark kavramının tetikleyicisi rolünde olan- ABD Kuzey California’da kurulan Silikon Vadisi’dir. 1970’li yıllarda Amerika ve Avrupa’da teknopark faaliyetleri yaygınlaşarak sayıca artış göstermiştir. Teknoparklar ikinci olarak 1972 yılında İngiltere’de kurulmuştur.  Heriot-Watt Üniversitesi Teknoparkı ve Cambridge Teknoparkı, İngiltere’nin ilk teknoparklarıdır. 70’li yılların sonlarına doğru bu yayılma Uzakdoğu’ya ulaşmış ve Japonya, teknoparkı olan ülkeler arasına girmiştir. 1980’li yıllara gelindiğinde Fransa, Belçika, Almanya, Kore ve Tayvan gibi ülkeler de dünyada teknoparkı olan ülkeler arasında yerini almıştır. Kaynaklarda bugün dünyada yaklaşık olarak bin civarı teknopark bulunduğu, kuluçka merkezleriyle birlikte 4 bine ulaştığı belirtilmiştir. Bunlardan yüzde 51’i hizmet, yüzde 18’i sanayi ve yüzde 26’sı ar-ge şirketi olarak tanımlanmaktadır.

Dünyada teknoparkların yüzde 26 ile bilişim teknolojileri başta olmak üzere yüzde 20’si biyoteknoloji, yüzde 19’u elektronik alanında faaliyet göstermektedir. Bunları farklı oranlarla çevre, tarım, kimya ve diğer alanlar takip etmektedir.

Teknoparklar ülke itibarını arttırarak uluslararası sahada söz sahibi olunmasına vesiledir. Bunun yanında ülkede üretkenliğin artmasına ve rekabete de katkı sağlarlar. İşsizlik oranlarını azaltırlar.

İçinde bulunduğumuz Covid-19 salgınında olduğu gibi, teknoparklarda ortaya konulan çalışmalar, toplumun acil olan/olmayan problemlerle başa çıkabilmek için ve toplumun ihtiyaçlarının karşılanması noktasında son derece önemli yere sahip olduklarını bir kez daha göstermiştir.

Artık bilim ve teknolojinin önderliğinde, dünyada söz sahibi, 2023’e kanat açan bir Türkiye var. Bize düşen, bir olmak, birlik olmak…

Sağlıkla kalın…

 

https://www.tgbd.org.tr/teknopark-tanimi-icerik-20

https://www.sanayi.gov.tr/istatistikler/istatistiki-bilgiler/mi0203011501

https://teknopark.sanayi.gov.tr/Home/Index

https://anahtar.sanayi.gov.tr/Files/Pdfs/anahtar_mart_2021.pdf

http://odtuteknokent.com.tr/tr/hakkinda/rakamlarla-dunyadaki-teknokentler