
TÜM dünyayı ekonomi,
sağlık ve ticâret dengeleri noktasında etkisi altına alan Koronavirüs
salgınında gereken yenilikçi çalışmalar noktasında teknoloji üreten firmaların
önemi herkesin dikkatini çekti. Bununla birlikte bilim ve teknoloji anlamında
araştırma-geliştirme faaliyetlerinin yürütüldüğü teknoparklar bu salgın
döneminde ülke ekonomisi, yenilik ve büyüme anlamında bir kez daha gündeme
geldi.
Bilim
ve teknolojinin buluştuğu park ya da kısaltılmış hâliyle teknoparklar,
teknoloji ve ürün geliştirilme faaliyetlerinin yapıldığı ve çıktıların sanayiye
aktarıldığı mekânlardır.
Özellikle
salgının ülkemizde görülmeye başladığı ilk günlerde maske, koruyucu ekipman, tanı
kitleri, dezenfektan ürünler gibi ihtiyaçlarımıza hızla cevap veren teknoloji
geliştirme bölgelerinde faaliyet gösteren firmalar ilk sıradaydı. Maske konusunda
mücadelemizi hatırlarsınız, Sağlık Bakanlığı’nın “Hayat Eve Sığar”
uygulamasından her kişiye ücretsiz beşer adet tanımlayabildiği maskeler birçok
yerde de olması gereken fiyatının beş katına kadar satılmaktaydı. Diğer ülkelerden
kaç adet “tanı kiti” alındığını takip ediyorduk. Daha da önemlisi, Covid-19 hastalarının
tedavisinde hayatî öneme sahip solunum cihazlarının hızla üretilmesinde de öncü
rol üstlendiler. Hatta bu ekipmanlar ihtiyacı olan dünya ülkeleriyle paylaşılarak
hem Türkiye’nin itibarına, hem de ekonomisine önemli katkılar sağladı.
Tanım
olarak teknopark, üniversite/araştırma kurumları ve sanayi kuruluşlarının aynı
ortam içerisinde araştırma, geliştirme ve inovasyon çalışmalarını
sürdürdükleri, birbirleri arasında bilgi teknoloji transferi gerçekleştirdikleri,
akademik, ekonomik ve sosyal yapının bütünleştiği organize araştırma ve iş
geliştirme ekosistemidir.
Teknoloji
Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nda “Teknoloji Geliştirme Bölgesi” olarak ifade
edilen bu sistem, dünyada farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Fransa “teknokent”
, ABD “araştırma parkı”, Almanya “kurucu merkez”, İngiltere “bilim parkı”,
Japonya “teknoloji kenti” gibi tanımlar kullanır…
Gelişmekte
olan ülkelerin küresel rekabet ortamında hayatta kalabilmeleri teknolojik
gelişime ne kadar önem verdikleri ile yakından ilgilidir. Bu noktada,
yurtdışından teknoloji transferi seçenek olarak görünebilir. Fakat transfer
sırasında, en üst düzeydeki teknolojilerin transfer edilmesine izin verilmemesi,
yüksek maliyetler ve güvenlik gibi birtakım zorluklarla karşılaşılması olası
sonuçlardandır.
İşte
tam bu noktada, ürün veya teknolojiyi kendi ülkenizde üretmenin gerekliliği kendini
belli etmiştir! Bu anlamda, üniversitelerin firmalar ile işbirliğinin
sağlanması ve bu işbirliği sonucunda oluşan çıktının katma değere
dönüştürülerek girişimciliğin desteklenmesi, üniversitelerde yapılan
araştırmaların teknolojiye dönüşümünü hızlandıracaktır.
Son
yıllarda birçok alanda kendini belli eden yerlileşme, özellikle savunma sanayiinde
yüzde 70’lerin üzerine bir orana çıkarak Türkiye için gurur vesilesi olmuştur.
Üstelik Türkiye artık sadece kendi savunma sanayiini inşâ edebilmenin ötesine
geçerek yurtdışı pazarlarda söz sahibi bir ülke konumuna gelmiştir.
Ülkemizde
teknoparklar, teknolojik anlamda üretilen bilginin ticârileştirilmesinin yanı
sıra ürün ve üretim yöntemlerinde kalite ve standardın yükseltilmesi,
verimliliğin arttırılması, üretim maliyetlerinin düşürülmesi için yeniliklerin
geliştirilmesi, ileri teknoloji yatırımları yapacak yabancı sermaye girişi
sağlamak/hızlandırmak gibi birçok amaca hizmet etmek için kurulmakta.
Türkiye’de
teknoparkların geldiği nokta
Türkiye’de
son yıllarda ar-ge, yenilik ve girişimcilik alanında çok önemli gelişmeler
yaşanmıştır, yaşanmaya devam etmektedir.
Türkiye’de
teknopark kurulma süreci 1980’li yıllarda başlamıştır. Biyoteknoloji, uzay
araştırmaları ve uydu teknolojisi, yenilenebilir enerji, deniz bilimleri ve
gıda teknolojisi, öncelik verilen alanlar arasındadır.
Bu
anlamda Türkiye Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın başarılı çalışmaları
sayesinde yükselen bir grafik çizilmektedir. Teknoparklarda ar-ge çalışmalarına
devam eden firmalara birçok noktada sağlanan destek ve teşviklerle ekosistemin
gelişmesine önayak olunmuştur ve buna devam edilmektedir.
Şekil-1: Yıllara göre Türkiye’de TGB sayıları
dağılımı
Grafikten
anlaşıldığı üzere, 2001 yılı itibarıyla sadece 2 olan teknopark sayısı, yıllar
içerisinde hızlı bir artış göstererek 2021 Şubat ayı verilerine göre 87’ye
ulaşmıştır. Bunlardan 72’si faaliyetine devam etmekte, 15’inin ise altyapı
çalışmaları tamamlanma noktasına gelmiştir.
Sanayi
Bakanlığımızın verilerinde, toplam firma sayısı 6 bin 384, yabancı/yabancı
ortaklı firma sayısı 314 tür. Tamamlanmış 39 bin 578 proje mevcut. 10 bin 558
proje ise devam etmekte. Toplam satış 121.4 milyar, toplam ihracat ise 5.7
milyar dolar olarak belirtilmiştir.
Ülkemizdeki
teknoparklardaki firmaların sektörel dağılımında göze çarpan yüzde 45.3 ile bilgisayar
programlama faaliyetlerinin ilk sırada yer almasıdır. Bu başlığın içinde
sistem, veri tabanı, network, web sayfası gibi yazılımlar ile müşteriye özel
yazılımların kodlanması yer almaktadır.
Dünyada
teknoparkların durumu
Gelişmiş
ülkelerde teknopark uygulamaları İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkmış
ve dünyadaki teknopark faaliyetleri 1950’lerde başlamıştır. İlk kurulan
teknopark -aynı zamanda teknopark kavramının tetikleyicisi rolünde olan- ABD
Kuzey California’da kurulan Silikon Vadisi’dir. 1970’li yıllarda Amerika ve
Avrupa’da teknopark faaliyetleri yaygınlaşarak sayıca artış göstermiştir. Teknoparklar
ikinci olarak 1972 yılında İngiltere’de kurulmuştur. Heriot-Watt Üniversitesi Teknoparkı ve
Cambridge Teknoparkı, İngiltere’nin ilk teknoparklarıdır. 70’li yılların
sonlarına doğru bu yayılma Uzakdoğu’ya ulaşmış ve Japonya, teknoparkı olan
ülkeler arasına girmiştir. 1980’li yıllara gelindiğinde Fransa, Belçika, Almanya,
Kore ve Tayvan gibi ülkeler de dünyada teknoparkı olan ülkeler arasında yerini
almıştır. Kaynaklarda bugün dünyada yaklaşık olarak bin civarı teknopark
bulunduğu, kuluçka merkezleriyle birlikte 4 bine ulaştığı belirtilmiştir.
Bunlardan yüzde 51’i hizmet, yüzde 18’i sanayi ve yüzde 26’sı ar-ge şirketi
olarak tanımlanmaktadır.
Dünyada
teknoparkların yüzde 26 ile bilişim teknolojileri başta olmak üzere yüzde 20’si
biyoteknoloji, yüzde 19’u elektronik alanında faaliyet göstermektedir. Bunları
farklı oranlarla çevre, tarım, kimya ve diğer alanlar takip etmektedir.
Teknoparklar
ülke itibarını arttırarak uluslararası sahada söz sahibi olunmasına vesiledir.
Bunun yanında ülkede üretkenliğin artmasına ve rekabete de katkı sağlarlar.
İşsizlik oranlarını azaltırlar.
İçinde
bulunduğumuz Covid-19 salgınında olduğu gibi, teknoparklarda ortaya konulan
çalışmalar, toplumun acil olan/olmayan problemlerle başa çıkabilmek için ve
toplumun ihtiyaçlarının karşılanması noktasında son derece önemli yere sahip
olduklarını bir kez daha göstermiştir.
Artık
bilim ve teknolojinin önderliğinde, dünyada söz sahibi, 2023’e kanat açan bir
Türkiye var. Bize düşen, bir olmak, birlik olmak…
Sağlıkla
kalın…
https://www.tgbd.org.tr/teknopark-tanimi-icerik-20
https://www.sanayi.gov.tr/istatistikler/istatistiki-bilgiler/mi0203011501
https://teknopark.sanayi.gov.tr/Home/Index
https://anahtar.sanayi.gov.tr/Files/Pdfs/anahtar_mart_2021.pdf
http://odtuteknokent.com.tr/tr/hakkinda/rakamlarla-dunyadaki-teknokentler