AB fark etti ki,
Türkiye’ye önce pozisyon kazandırıp sonra uzlaşmak, Avrupa ülkelerine daha çok
prestij kaybettiriyor. Örneğin Fransa’nın yaşadığı...
Bu
hafta Çarşamba günü, Almanya Şansölyesi Merkel’in Federal Parlamento’daki
konuşmasına dair haber metni şöyleydi:
“Almanya
ve Türkiye’nin çok yönlü bir iş birliği ile bağlı olduğunu kaydeden Merkel, ‘Türkiye’yle çok yönlü ilişkilerimiz var.
Çünkü birçok önemli konu hâlâ bu ülkeyle iş birliğine bağlı’ dedi.
Türkiye’nin
mültecileri ağırlayarak çok büyük bir iş gerçekleştirdiğini söyleyen Merkel, ‘Türkiye bizim NATO müttefikimiz ve
mültecilerin ağırlanmasında inanılmaz, gerçekten çok dikkate değer bir iş
yapıyor’ dedi…”
Türkiye’nin
son yıllarda ulaştığı haklı, meşru ve güçlü pozisyon sayesinde geleneksel müttefiklerimiz
olan Batılı muhatapları, son yüz yıllık alıştıkları üstten bakma hâlini, üstünlük
psikolojisini ve patronluk edâsını terk etmek ve Yeni Türkiye ile muhataplık
düzeyini restore etme, güncelleme, gözden geçirme durumunda hissediyorlar.
Türkiye
sadece kendisi değil, yan yana durduğu ya da yanında durduğu ülke ve
toplumların da kapasitesini yukarı yönlü güncelliyor. Bugün beşinci gününde
olan Azerbaycan-Ermenistan çatışmalarında Azerbaycan’ın ezici üstünlüğünün ve
özgüveninin Türkiye’den kaynaklandığını herkes görüyor. Türkiye sadece son 5-10
yıllık ivmesi ile Katar, Somali, Sudan, Libya, Pakistan, Ukrayna ve Suriye gibi
birçok ülkede dayanışma ve birliktelik ile güç transferi yapmakta.
Türkiye
bu etki kapasitesiyle Avrupa başta olmak üzere küresel devletleri de kendisine
karşı daha dengeli yaklaşımla iletişime mecbur ediyor.
Bugün
Sayın Merkel, “Türkiye ile ilişkilerimizi yeniden dengelemek zorundayız”
diyorsa, bunun çok geniş ve derin bir arka plânı var. Karadeniz ve Doğu Akdeniz
enerji kaynaklarındaki etkinliğimiz, Suriye meselesi ve göçmen krizi, Ukrayna
ve Balkanlarda artan etki alanımız, geniş ticâret ve lojistik bağlarımız
sebebiyle Yeni Türkiye’yi kabullenmek gerektiğini kendi aralarında daha yüksek
sesle konuşmaya başladılar.
Ermenistan’ın
işgal ettiği bölgelerin Azerbaycan tarafından hızla geri kazanılması ve hattâ
tüm Ermenistan’ın İran ve Rusya’nın aktif desteğine rağmen tehlikeye girmesi
durumunu Fransa, “endişeyle izlediğini” açıkladı. Bazı devletlerin daha düne kadar
bir işaretiyle hizaya giren ülkelerin Suriye, Libya ve Ermenistan’da olduğu
gibi dışlanması, ciddiye alınmaması ve sahada karşılıklarının olmamasının
yanında Türkiye’nin yerli savunma sanayiî ve askerî kapasitesi ile devlet
aklının gücünün ortaya çıkması üzerine Almanya gibi daha aklıselim devletlerin
tavır değişimine dair işaretler alınmaya başlandı.
Macron
gibi kaprisli liderlerin agresif söylem tarzının aksine Merkel gibi uzlaşmacı
ve saygılı bir üslûp ve dilin daha gerçekçi olduğu hususu öne çıkıyor. Tehdit
ve şantaj ile gerginliği arttırmanın yanında her türlü saldırı tarzına karşı şerbetli
bir devlet, millet ve liderliği bulunan Türkiye gibi bir ülke için bu tür
hamlelerin zaman kaybının yanında daha da onarılamaz boyutta hasarlara yol
açacağını görmüş durumdalar.
Diğer
yandan Türkiye’nin çevresinde çıkacak her yeni çatışmanın bir anlamda Türkiye
lehine yeni bir pozisyon üretebileceğini gördüler. Bunun en yeni örneği olarak Azerbaycan’ın
hızla Dağlık Karabağ’ı geri alması söylenebilir. Bunun yanında Suriye, Libya ve
Doğu Akdeniz’deki durumlar da bunlardan sayılabilir. Türkiye tüm bu olaylarda
meşru bir şekilde, uluslararası kurallara ve BM sözleşmelerine uygun olarak
hızla pozisyon kazanıyor.
Madem
bugünkü Türkiye liderliği ve kapasitesi her krizi kendi lehine ve geri dönülmez
bir şekilde kazanıma çevirme gücüne kavuştu, o zaman önce kriz yaratıp oluşan
yeni şartlarda Türkiye ile uzlaşmaya çalışmak yerine, Batı’nın lehine
koşullandırılmış mevcût eksenin üzerinden Türkiye ile uzlaşma yoluna gitmeye
karar verecekler.
Merkel’in
“ilişkileri dengelemek” derken kastettiği, önce Doğu Akdeniz’de olduğu gibi
yanlış politika dayatmasıyla hem sonuç alınamayacağının görüldüğü, hem de bu
krizlerle önce Türkiye’ye pozisyon kazandırıp sonra anlaşmaya çalışmak yerine
konunun mevcût konumundayken Türkiye ile konuşup uzlaşma alanlarını üretmenin
Avrupa için daha kazançlı olacağının fark edildiği işareti taşımaktadır.
Kafkaslarda,
Akdeniz’de, Karadeniz’de, Afrika’da ve Mezopotamya’da Türkiye’siz kurgulanan
hesaplar geri tepiyor! Hem hedefler ulaşılamaz oluyor, hem de Türkiye itiraz
ederek sahada aldığı konumlanmayla pazarlık gücünü arttırıyor. Evet, Merkel
bunu anlatmak istiyor!
Evet, dengelenme sürecinde Avrupa, Türkiye ile arasındaki ilişkilerin kapısını istemeden de olsa açabilir. Tüm bunlar biraz zaman almış olsa da, Türkiye’nin doğru yolda olduğunun, haklılığının ve gücünün ispatı olarak da görülebilir.