Yeni yaklaşım: “Türkiye ile ilişkilerimizi yeniden dengelemek zorundayız!”

Kafkaslarda, Akdeniz’de, Karadeniz’de, Afrika’da ve Mezopotamya’da Türkiye’siz kurgulanan hesaplar geri tepiyor! Hem hedefler ulaşılamaz oluyor, hem de Türkiye itiraz ederek sahada aldığı konumlanmayla pazarlık gücünü arttırıyor. Evet, Merkel bunu anlatmak istiyor!

AB fark etti ki, Türkiye’ye önce pozisyon kazandırıp sonra uzlaşmak, Avrupa ülkelerine daha çok prestij kaybettiriyor. Örneğin Fransa’nın yaşadığı...

Bu hafta Çarşamba günü, Almanya Şansölyesi Merkel’in Federal Parlamento’daki konuşmasına dair haber metni şöyleydi:

“Almanya ve Türkiye’nin çok yönlü bir iş birliği ile bağlı olduğunu kaydeden Merkel, ‘Türkiye’yle çok yönlü ilişkilerimiz var. Çünkü birçok önemli konu hâlâ bu ülkeyle iş birliğine bağlı’ dedi.  

Türkiye’nin mültecileri ağırlayarak çok büyük bir iş gerçekleştirdiğini söyleyen Merkel, ‘Türkiye bizim NATO müttefikimiz ve mültecilerin ağırlanmasında inanılmaz, gerçekten çok dikkate değer bir iş yapıyor’ dedi…”

Türkiye’nin son yıllarda ulaştığı haklı, meşru ve güçlü pozisyon sayesinde geleneksel müttefiklerimiz olan Batılı muhatapları, son yüz yıllık alıştıkları üstten bakma hâlini, üstünlük psikolojisini ve patronluk edâsını terk etmek ve Yeni Türkiye ile muhataplık düzeyini restore etme, güncelleme, gözden geçirme durumunda hissediyorlar.

Türkiye sadece kendisi değil, yan yana durduğu ya da yanında durduğu ülke ve toplumların da kapasitesini yukarı yönlü güncelliyor. Bugün beşinci gününde olan Azerbaycan-Ermenistan çatışmalarında Azerbaycan’ın ezici üstünlüğünün ve özgüveninin Türkiye’den kaynaklandığını herkes görüyor. Türkiye sadece son 5-10 yıllık ivmesi ile Katar, Somali, Sudan, Libya, Pakistan, Ukrayna ve Suriye gibi birçok ülkede dayanışma ve birliktelik ile güç transferi yapmakta.

Türkiye bu etki kapasitesiyle Avrupa başta olmak üzere küresel devletleri de kendisine karşı daha dengeli yaklaşımla iletişime mecbur ediyor.

Bugün Sayın Merkel, “Türkiye ile ilişkilerimizi yeniden dengelemek zorundayız” diyorsa, bunun çok geniş ve derin bir arka plânı var. Karadeniz ve Doğu Akdeniz enerji kaynaklarındaki etkinliğimiz, Suriye meselesi ve göçmen krizi, Ukrayna ve Balkanlarda artan etki alanımız, geniş ticâret ve lojistik bağlarımız sebebiyle Yeni Türkiye’yi kabullenmek gerektiğini kendi aralarında daha yüksek sesle konuşmaya başladılar.

Ermenistan’ın işgal ettiği bölgelerin Azerbaycan tarafından hızla geri kazanılması ve hattâ tüm Ermenistan’ın İran ve Rusya’nın aktif desteğine rağmen tehlikeye girmesi durumunu Fransa, “endişeyle izlediğini” açıkladı. Bazı devletlerin daha düne kadar bir işaretiyle hizaya giren ülkelerin Suriye, Libya ve Ermenistan’da olduğu gibi dışlanması, ciddiye alınmaması ve sahada karşılıklarının olmamasının yanında Türkiye’nin yerli savunma sanayiî ve askerî kapasitesi ile devlet aklının gücünün ortaya çıkması üzerine Almanya gibi daha aklıselim devletlerin tavır değişimine dair işaretler alınmaya başlandı.

Macron gibi kaprisli liderlerin agresif söylem tarzının aksine Merkel gibi uzlaşmacı ve saygılı bir üslûp ve dilin daha gerçekçi olduğu hususu öne çıkıyor. Tehdit ve şantaj ile gerginliği arttırmanın yanında her türlü saldırı tarzına karşı şerbetli bir devlet, millet ve liderliği bulunan Türkiye gibi bir ülke için bu tür hamlelerin zaman kaybının yanında daha da onarılamaz boyutta hasarlara yol açacağını görmüş durumdalar.

Diğer yandan Türkiye’nin çevresinde çıkacak her yeni çatışmanın bir anlamda Türkiye lehine yeni bir pozisyon üretebileceğini gördüler. Bunun en yeni örneği olarak Azerbaycan’ın hızla Dağlık Karabağ’ı geri alması söylenebilir. Bunun yanında Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’deki durumlar da bunlardan sayılabilir. Türkiye tüm bu olaylarda meşru bir şekilde, uluslararası kurallara ve BM sözleşmelerine uygun olarak hızla pozisyon kazanıyor.

Madem bugünkü Türkiye liderliği ve kapasitesi her krizi kendi lehine ve geri dönülmez bir şekilde kazanıma çevirme gücüne kavuştu, o zaman önce kriz yaratıp oluşan yeni şartlarda Türkiye ile uzlaşmaya çalışmak yerine, Batı’nın lehine koşullandırılmış mevcût eksenin üzerinden Türkiye ile uzlaşma yoluna gitmeye karar verecekler.

Merkel’in “ilişkileri dengelemek” derken kastettiği, önce Doğu Akdeniz’de olduğu gibi yanlış politika dayatmasıyla hem sonuç alınamayacağının görüldüğü, hem de bu krizlerle önce Türkiye’ye pozisyon kazandırıp sonra anlaşmaya çalışmak yerine konunun mevcût konumundayken Türkiye ile konuşup uzlaşma alanlarını üretmenin Avrupa için daha kazançlı olacağının fark edildiği işareti taşımaktadır.

Kafkaslarda, Akdeniz’de, Karadeniz’de, Afrika’da ve Mezopotamya’da Türkiye’siz kurgulanan hesaplar geri tepiyor! Hem hedefler ulaşılamaz oluyor, hem de Türkiye itiraz ederek sahada aldığı konumlanmayla pazarlık gücünü arttırıyor. Evet, Merkel bunu anlatmak istiyor!

Evet, dengelenme sürecinde Avrupa, Türkiye ile arasındaki ilişkilerin kapısını istemeden de olsa açabilir. Tüm bunlar biraz zaman almış olsa da, Türkiye’nin doğru yolda olduğunun, haklılığının ve gücünün ispatı olarak da görülebilir.