TÜRKİYE’de son zamanlarda
parti sayısı çoğalıyor. Partilerin ortaya çıkış sebepleri bundan sonra ne
yapacaklarıyla ile ilişkilendirilebilir.
Bakıldığında,
bir siyâsî partinin kurulma gerekçesi şunlar olabilir:
(1)
İdeolojik temelli siyâsî boşluk vardır, topluluklar bu ideolojinin
penceresinden ülke yönetimine talipli olmak ya da politika üretmek maksadıyla
parti kurabilirler.
(2)
Yönetim temelli siyâsî boşluk vardır, ülke ciddi anlamda idarî problemler
yaşar, bozulan düzeni derleyip toparlamak ve devleti zaafa düşürmemek adına
partiler kurulur.
(3)
Kişiler kendi liderliklerini göstermek, etraflarında insanları toplamak ve
kendilerini var etmek adına parti kurabilirler.
(4)
Özellikle bir partide birlikte çalıştıktan sonra ayrışan ve eski yol
arkadaşlarıyla hesaplaşma içine girenler parti kurabilirler.
Bu
dört sebebin altında birçok detay bulunabilir. Meselâ 4’üncü maddede, partinin
gidişatını ya da dönüşümünü beğenmeyip yolunu ayıranlar, 1’inci maddenin
gerekçesini kullanarak parti kurabilirler.
Genel
olarak 1 ve 2’nci maddenin daha doğal ve kendiliğinden oluşan hâli vardır.
3’üncü madde kişilerin kendi hırslarından beslenmektedir. Altta yatan haklı
gerekçeler istisna tutulmak üzere…
4’üncü
maddenin nefret temelli bir siyâset üreteceği söylenebilir.
Bu
pencereden bakılınca, Türkiye’de ideolojik temelli hangi zeminler olduğuna
örnek vermeye çalışalım.
Osmanlı’nın
son zamanlarını da işin içine dâhil edersek, referansını İslâmî geleneklerden alanlar,
milliyetçiler ve Batıcılar makro düzeyde üç temel siyâsî zemini işaret
etmektedir. Bunun her birinin altında onlarca fraksiyon bulunabilir ve
aralarında geçişler mümkündür. Burada etnik siyâsetçilik yapanlara da
Türkiye’de bir alan bulunduğunu söylemek lâzımdır. Buradan hareketle şu anda üç
etkin partinin (AK Parti, CHP ve MHP) bu üç zemine oturduğu ve bir siyâsî
hareketinse terörle de bağlantılı olarak etnik siyâset yaptığı görülmektedir.
Büyük partilerin bir zemini temel alarak farklı zeminlere doğru yayılma eğilimi
söz konusudur. Yani partiler büyüdükçe içinde farklı motifler barındırma ihtimâlleri
artmaktadır.
Yeni
kurulan/kurulacak olan partilerin yukarıda açtığımız hangi pencerenin manzarası
olacağı kendileri için önemli bir sorundur. Başka partiler ile aynı zemin
üzerinde siyâset yapmak ideolojik ya da siyâsî farklılıkları değil, liderlerin
ya da kadroların ne kadar etkili olduğu ile ilgili bir mesele hâline
gelecektir.
Bu
noktada Muharrem İnce’nin CHP’nin zeminiyle örtüşeceği ya da partinin son
senelerde daha çok ihmâl ettiği (boşalttığı) ulusalcı ve Kemalist alanları
dolduracağı tahmin edilebilir. Yani bu anlamda bir nebze de olsa kuracağı
partiyi belli bir sınırlılıkta tutma ihtimâli bulunmaktadır. Muharrem İnce
sonrası CHP daha küreselci bir noktaya doğru itilmiş olacaktır.
İlk
ortaya çıkışı MHP’den ayrılanlarla başlayan İyi Parti’nin zemin arayışında en
problemli partilerden biri olacağı söylenebilir. Önce milliyetçi söylemlerle
yola çıkması, sonra CHP ve HDP ittifakıyla birlikte hareket etmesi, arkasından
Ümit Özdağ’ın partisini FETÖ etkisinde kalmakla itham ederek istifa etmesi ve
önümüzdeki haftalarda gündeme gelecek HDP’li milletvekilleriyle ilgili
fezlekeler, partiyi bir oraya bir buraya savurmaya devam edecektir. Daha önce
de milliyetçi birtakım isimler partiyle yollarını ayırmışlardı.
Mustafa
Sarıgül daha önce de birkaç kez siyâsî teşebbüslerde bulunmuş, dağa taşa “Çare
Sarıgül” yazılmıştı ama sol eğilimli siyâsî partiler arasında çok büyük
arayışlar ve kargaşalar olmaz ise bir heyecan uyandıracağına ihtimâl
vermiyorum.
Ümit
Özdağ’ın milliyetçi söylemle kuracağı parti, İyi Parti ile MHP arasına
sıkışacak gibi görünmektedir. Fatih Erbakan’ın Yeniden Refah Partisi ise Saadet
Partisi’nin CHP’nin yanında daha fazla mesai yapmasıyla güç kazanma
potansiyeline sahiptir. Büyük Birlik Partisi şimdilik kendine yetecek kadar bir
hareket alanı tutabilmektedir.
Gelecek
Partisi ve DEVA Partisi’nin zemin anlamında AK Parti’nin hareket alanına göz
diktiği söylenebilir. Fakat liderlerinin AK Parti’nin içinde uzun seneler etkin
rol oynamaları ve daha çok Tayyip Erdoğan karşıtlığı üzerine kendilerini
konumlandırmış olmaları bir pranga olarak ayaklarında takılı kalmaya devam
edecektir. Yukarıda maddeler hâlinde saydığımız gerekçelerden 4’üncü maddeye en
uygun örnek bu iki partidir.
Gerek
Ahmet Davutoğlu, gerekse Ali Babacan’ın parti kurma süreçleri ne Muharrem
İnce’ye, ne de Ümit Özdağ’a benzemektedir. Bu yüzden motivasyon kaynakları daha
çok kişisel hesapları gibi görünmektedir. İlâveten geçmişle bağlarını sağlıklı
bir şekilde koparamamış olmalarının yanında kendileriyle yüzleşemeden partiler
kurulmuştur. Söylemler ise klişeleşmiş “tek adam” hükümranlığına karşı mücadele
üzerine kurgulanmıştır. Dün söyledikleri ve sahip çıktıkları şeylere bugün
karşı çıkmaktadırlar.
Bir
zeminde tutunamama ve tamamen eski arkadaşlarıyla hesaplaşma içine girme, siyâsileri
ya da partileri geliştirmek ve büyütmek yerine başkalaştırmaktadır. Ahmet
Davutoğlu ve Ali Babacan eğer süreci iyi yönetemez ve Tayyip Erdoğan nefreti
üzerinden gitmeye devam ederlerse, eskiden kalma imajları gittikçe bozulacak ve
bir müddet sonra Abdülatif Şener gibi bir tipoloji ortaya çıkacaktır.
Bir
partiden koparak yeni parti kurmak profesyonel bir siyâset gerektirir. Geçmişi
karalayarak ya da yol arkadaşlarını satarak gitmek en kolay ama en etkisiz
yöntemdir. Geçmişe sahip çıkarak ama ayrışma noktalarını açıkça itiraf ederek
ve eski yol arkadaşlarına ithamda ölçüyü kaçırmayıp geçmişin hatırasına saygı
duyacak şekilde bir ilişki ve iletişim tarzı geliştirmek gerekir. Aksi hâlde,
kurulan partiler savrulmaya devam eder ve bir müddet sonra partiyi de, liderini
de tanınmaz hâle getirir.