Yeni partinin bir böleni

Yabancı sermayenin ve o sermayenin denetimindeki ülkelerin Türkiye’ye karşı düşmanca tavırlarından Türkiye’yi yönetenleri sorumlu tutmak, en azından ayıptır! Türkiye’de siyaset yapmaya, bunun için parti kurmaya heveslenenlerin bu kadar yalın bir gerçeği anlamayacak kadar akıldan uzak olmaları mümkün değildir. Ancak bu tür söylemleri ile içeride ve dışarıda ciddiye alınacaklarını, adam yerine konulacaklarını hayâl etmiş olmalılar.

HER insanın kendi dünya görüşüne uyan bir partide siyaset yapması, doğal hakkı sayılır. Yine siyaset yaptığı parti ile herhangi bir sebebe bağlı olarak yaşadığı uyumsuzluk nedeniyle partisinden ayrılmasını da, başka bir partiye katılması ya da başka bir parti kurmasını da olağan saymak icap eder.

Bir partiye katılmayı veya bir partiden ayrılmayı dine katılmak ya da dinden ayrılmak gibi düşünmek son derece yanlıştır. Ancak siyasetin bir aracı olan partide faaliyet göstermenin de, ayrılmanın da makul nedenleri olmalıdır.

İnsan yalnızca kendi ikbâli için siyaset yapıyorsa, makul nedene ihtiyacı yoktur. Fakat siyaseti bir dâvâ, halkın ve ülkenin sorunlarını çözmek için bir yol olarak görenlerin, bir siyâsî partide olmalarının da, o siyâsî partiden ayrılmalarının da akla/vicdana uygun nedenleri olmalıdır.

Halkın büyük çoğunluğunun hayâl ettiklerinin rağmına siyasette adı çok duyulan bazılarının bütün çabaları, kendi ikbâl kaygıları ile sınırlıdır. Bunun bir sonucu olarak kolayca parti değiştirebildikleri gibi, mahalle de değiştirdikleri görülmektedir. Onlar muhtemelen kendi ikbâlleri için bunları yapmaya devam edeceklerdir.

Ancak halkın bazı kesimlerinin bu tür ikbâl tutsaklarını hâlâ ciddiye alması, gelecek adına iyimser olmayı engellemektedir.

İkbâl tutsaklığı, giderek varlık nedeni hâlini almaktadır. Bütün insânî değerleri tüketmektedir. Diğer mahalleden bu tarafa doğru kabadayılık gösterisine dönüşmektedir. Mahalleler arası gelgitler, tümüyle ikbâle bağlı olmaktadır. Tükürüğü bile hak etmeyenlerin adam sayılması, ciddiye alınması gibi utanılacak örnekler ortaya çıkmaktadır.

Siyasetin doğal mecrası içinde seyrettiğini söylemeye imkân yoktur. Bir kliğin, bir ekolün ya da bir etnisitenin/cemaatin temsilcisi olarak siyaset alanında arz-ı endâm edenlerin mutlak itaatten başka vasıflarına şâhit olmak zordur. Çoğunlukla kişisel beklentilerine bağlı olarak yıkılan mutlak itaatleri birdenbire mutlak düşmanlığa dönüşmektedir.

Bir insan, içinde olduğu parti sayesinde gelebileceği bütün mâkâmlara zahmetsizce gelmişse, kendisi için de, partisi için de aslında bir muhasebe nedeni olmalıdır. Böyle çapsız ve vasıfsız varlıkların nasıl tepe noktalara ulaştıklarının bir hesabı kitabı yapılmalıdır.

Yeni partilerin kurulmakta oldukları haberleri ile birlikte bir “bölen” söylemi de yeniden hatırlanmaya başlandı.

Elbette hiç kimse ilânihâye bir partinin zimmetlisi değildir. Kendi bağımsız iradesiyle başka partiye de gidebilir, ayrı bir parti de kurabilir.

Ancak dün “mezara kadar”, “vefâ” ve “dâvâ” telinden vuranların bugün aksi söylemlere savrulması, Türkiye siyasetinde çok rastlanan bir olay ise de akıldan ve vicdandan oldukça uzak bir yerdedir.

Ne var ki, dünyalıklarını tutup bütün mâkâm istasyonlarından heveslerini aldıktan sonra yeni partilere yelken açanların söylemlerinde zimmet hâli görünmektedir. Sorunların varlığı yalnızca bahanelerini çoğaltmaktadır. Gerçek niyetlerini de, gerçek müttefiklerini de örtmektedir. Sorunların oluşmasındaki katkılarını değil de düşman olduklarını mahkûm etmek için istismar aracına dönüştürmektedirler.

Düne kadar hiç kimsenin bilmediği bazı avâreler, siyaset yoluyla edindikleri dünyalıkları ve şöhretleri için minnet borcundan daha çok, kin ve nefretle donanmış görünmektedirler. Dostluk ve vefâ gibi artık pek rastlanmayan özelliklerden yoksun olan her fâninin geleceği yer, kin ve nefretle dolmak olmalıdır.

Kin ve nefret ise, insanın aklını da, ayarını da bozmaktadır. Etkisiz hâle getirmektedir. Olup bitenleri düşünmekten âciz bir varlığa dönüştürmektedir.

2007’de ayrı bir parti kuran Abdüllatif Şener nerededir şimdi? Onun ayrılması, herhangi bir kesimi bölmedi. Bir bölen olmak için de bir yeteneğin lâzım olduğu görüldü.

O yetenekten yoksun olanlardan bölücülük beklemek de beyhûdedir. Bir kesime kaybettirmeyi kazanç sayanlar olabilir. Kaybettirerek sonuç da alabilirler. Ancak bir kesimin kaybını da onların kazancı olarak görmek gerçekçi değildir.

Siyaset, tabiatı icabı her zaman yeni Abdüllatif Şenerler çıkarmaya müsait bir alandır. Ancak onlara gösterilen ilgi kadar, ödüllendirildikleri de açıktır. Onların ödülü ise ülke sorunlarının daha da büyümesidir.

Türkiye’de demokrasi olmadığı için yabancı sermayenin gelmediği, bunun da işsizliğe, ihracat azalmasına ve ithalat çoğalmasına yol açtığı gibi iddialar tümüyle kurgudur.

Demokrasi dediklerini, kendilerini suyun başında olmasında görmektedirler. Onlar suyun başında ise demokrasi pekâlâ vardır. Aksi hâlde, demokrasi sizlere ömür durumundadır!

Dünyanın en vahşi ve acımasız zalim idaresi olan Çin’e gitmek için demokrasi aramayan yabancı sermaye, Türkiye’ye gelmek için demokrasi beğenmediği gibi bir de ayar vermeyi bir hak olarak görmektedir.

Sermayenin vazgeçilmez biricik kutsalı elbette “kâr”dır. Yine bu kutsalı hürmetine de olsa tümüyle siyasetten ayrı olduğunu düşünmek, cehâletin ta kendisi olur. Yabancı sermayenin içerideki işbirlikçilerinin avazlarını tümüyle ticaret ve ekonomi ile ilgili saymaksa büyük bir yanlıştır!

Yeni parti haberleri içinde yer alanlar, sözcülük edenler, kutsal bir kelâm gibi dillerinden düşürmedikleri “demokrasi” kavramını kendileri suyun başında iken hiç akıllarına getirmezlerdi. Dünyalıklarını arttırmak ve yakınlarının yolunu açmak, o zaman demokrasiden daha önemli idi.

Yabancı sermayenin ve o sermayenin denetimindeki ülkelerin Türkiye’ye karşı düşmanca tavırlarından Türkiye’yi yönetenleri sorumlu tutmak, en azından ayıptır! Türkiye’de siyaset yapmaya, bunun için parti kurmaya heveslenenlerin bu kadar yalın bir gerçeği anlamayacak kadar akıldan uzak olmaları mümkün değildir. Ancak bu tür söylemleri ile içeride ve dışarıda ciddiye alınacaklarını, adam yerine konulacaklarını hayâl etmiş olmalılar. Bunların kuracakları partinin sadece tabelâsı yeni olacaktır. Yoksa misyonları da, zimmetli oldukları adresleri de eskidir.