Yeni partilerde maskeler bir bir düşüyor

Siyaseti ve toplumdaki karşılığı açısından 18 yılda CHP’de değişen bir şey var mı? Yok! Hâlâ “İstemezük” siyaseti, hâlâ terör destekçileriyle ortak hareket potansiyeli, hattâ teröre ve teröriste destek veren yönetici kadrosu ile CHP, aynı CHP! Peki, Sayın Babacan, siz, ne oldu da rakip olduğunuz parti değişmediği hâlde aynı çizgide siyaset yapma beklentisine imza atabiliyorsunuz? Değişen AK Parti mi, siz misiniz?

SÜREKLİ AK Parti ve Erdoğan’ı eleştiriyor iki çiçeği burnunda başkan. Aslında yaptıkları tam olarak, iktidarın içinde aktif olmadıkları dönemi eleştirmek. Bir telâş içinde eski defterleri karıştırıyor, doğdukları partiyi yıpratma çabası içinde debelenip duruyorlar.

Hâlbuki ne de çok sevmiştik ikisini de…

Bu iki başkanın da aynanın karşısına geçip sormaları gereken sorular var. Aslında bu sorgulamayı yapabilecek vasıfta ikisi de. Ama öyle kukla bir siyaseti tercih ettiler ki ipi tutanın istediği gibi oynamaktan başka çâreleri kalmadı bu gölge oyununu.

En taraflı anketler bile gösteriyor ki, her ikisi de iktidara talip olma hayâli bile kuramaz. Toplam oy oranları, en şişirilmiş sonuçlarda bile yüzde 5-6,5 aralığında. Bu küçüklükleri muhalefet etmelerine engel değil elbette. Tek başlarına olsalar bile yanlışa doğru, doğruya yanlış deme hakları var. Ne var ki, her fırsatta AK Parti’nin kuruluş felsefesini övmekten geri durmayanlar ve o dönemi siyasetlerinin çizgisi olarak gösterenler, dirsek temasında oldukları CHP’nin o felsefenin ebedî düşmanı olduğunu unutuyorlar.

Her fırsatta tüm partilerin tabanından oy alacaklarını söylüyor ama o diğer partilere bir tek söz bile edemiyorlar. Eğer iddiaları gerçekten bütün partilerden oy alabilmekse, meselâ CHP’li seçmene CHP’ye oy vermemesi için ne vaat ediyorlar acaba? Ya da İYİ Parti’den farklı olarak nasıl bir muhalefet yapacaklar?

Öyle ya, bir partinin seçmenine göz dikiyorsanız, o seçmene oy verdiği partiyle aranızdaki farkı da anlatmanız gerekir. Diyebilmelisiniz ki, “Ey CHP’li kardeşim, CHP’nin bugüne kadar yapamadığı (…) eylemi yapacağım ve partimi iktidara taşıyacağım. Sen de bu iktidardan kurtulmuş olacaksın!”. Bunu söyleyemez ve muhalefetteki partilerden farkınızı anlatmazsanız, onlarla aynı potada erimeye mahkûm olursunuz.

Kabul ediyorum, muhalefetin derdi iktidarı yenmektir. Dolayısıyla muhalefetin diğer elemanlarıyla çok da fazla uğraşmazlar. Ama tekrar etmek zorundayım ki, Davutoğlu ve Babacan tüm partilerin seçmenlerinden oy alacakları iddiasında olduklarına göre, diğer bütün partilerin kusurlarını ortaya koymak zorundadırlar.

Ancak Türkiye’deki seçmen aritmetiği gösteriyor ki, hiçbir partinin tek başına iktidarı değiştirme şansı yok. Aslında iktidar olmak için de hiçbir parti tek başına yeterli oya ulaşamıyor artık. O yüzden ittifaklar kuruluyor. O hâlde bu iki yeni partinin de bir ittifakın içinde olması şart!

Yeni sistem tek tek ya da ikiden fazla ittifakla seçime girilmesine mâni olmadığı hâlde, seçimin ikinci tura kalması durumunda ittifak sayısının ikiye düşmesi kaçınılmaz. Peki, Gelecek ve DEVA Partileri muhtemel ikinci turda Cumhur İttifakı’nın içinde olmayacaklarına göre kalan alternatif, Millet/HDP kumpanyasına katılmak değil mi?

Şimdi dönelim 2002-2011 dönemine…

Babacan, (kendi ifadesiyle) kuruluş felsefesinden uzaklaşmamış olan AK Parti’de bakan. AK Parti o dönemde sayısız seçim başarıları kazanıyor ve karşısındaki en büyük rakip, asla yüzde 30’u bile göremeyen CHP. Babacan da her seçimde o CHP’ye karşı yarışıyor.

Şimdi gelelim bugüne…

Siyaseti ve toplumdaki karşılığı açısından 18 yılda CHP’de değişen bir şey var mı? Yok! Hâlâ “İstemezük” siyaseti, hâlâ terör destekçileriyle ortak hareket potansiyeli, hattâ teröre ve teröriste destek veren yönetici kadrosu ile CHP, aynı CHP!

Peki, Sayın Babacan, siz, ne oldu da rakip olduğunuz parti değişmediği hâlde aynı çizgide siyaset yapma beklentisine imza atabiliyorsunuz? Değişen AK Parti mi, siz misiniz?

“2009 yerel seçiminden sonra ayrılmaya karar verdim” dediğiniz AK Parti’de on sene daha kalarak koltuk, mâkâm ve nüfûz sevdânızı tescil eden, siz değil misiniz? “Otoriter” bir yönetim olarak tarif ettiğiniz eski partinizde (sözde) muhalefet yaptığınızı iddia ettiğiniz hâlde, o otoriter yönetimin on yıl boyunca nasıl içinde barınmanıza müsaade ettiğini açıklama şansınız var mı? Zannetmiyorum!

Zira Erdoğan otoriter olsa, Kraliçenin Gül’üyle aynı tastan su içmeye devam eden birini on yıl kapısına bağlamazdı.  

Erdoğan bugün seçim kaybedebiliyor, savunduğu konuların bir kısmı mahkeme kararları ile sekteye uğrayabiliyor. Aleyhine yayın yapan onlarca TV kanalı ve gazete yayınlarına devam edebiliyorken, CHP Erdoğan’a “diktatör” demekten vazgeçmiyor.

Ali Babacan’ın da yaptığı aynen budur. CHP ağzı ile konuşuyor ama sözlerini, gerçekçiliği olan bir zemine oturtamıyor.

Maalesef Gelecek Partisi de farklı değil. Bakmayın Davutoğlu’nun “Siyasette ideal hedef bellidir. Türkiye’nin bütününde iktidar olmaktır” dediğine... O hedefe kendisi de inanmıyor. Fikren uyuşma imkânı olmayan CHP ile aynı çizgide buluşması da, hülle teklifini elinin tersiyle itememesi de muhtaç olduğu kudreti kendi damarlarında taşıyamamasından kaynaklanıyor.

“Benim ağzımdan bir tek kötü söz duymayacaksınız” ajitasyonu ile parti içinde bir süre daha kalıp nüfûz stokçuluğu yapması, partisini kurduktan hemen sonra ise aile içi sırları deşifre ederek puan toplamaya çalışması, onun AK Parti tabanındaki sempatisini de kaybetmesine sebep oluyor.

Sonuç olarak, her iki parti de kazanmak için değil, kaybettirmek için siyasette olduklarını göstermiş durumdalar. 2019 Yerel Seçimleri’nden önce “kaybettirmek” ifadesini kullanan Millet İttifakı’nın gayr-i resmî ortağı HDP ile aralarına mesafe koymaya gayret etseler bile, hedeflerine ulaşmak için aynı tastan su içmeye hazır olduklarını anlamak için müneccim olmaya gerek yok. Cumhur yüzde 50’nin altına düştüğü anda hepsi şer cephesinde toplanacak. Allâh korusun!