FİZİKÎ
ve rûhî bakımdan donanımı en üst seviyede olan varlık, insandır. İnsanın fizikî
bakımına dikkat ettiği kadar rûhî bakımına da dikkat edildiğini söylemek güç. Doğuştan
sahip olunan temel özellikler belli bir uyum çerçevesince işlerken ihmâl edilen
hâller, olumsuz olarak insana geri dönüyor.
Covid-19 öncesi ve şimdiki günlük hayata bakıldığında
farklılıklar ortadadır. Maskesiz hâne dışına çıkılmıyor, salgınla patlayan yaş
ayrımcılığı zihinlere kazındı, virüs küreselleşmenin izini sürüyor, sosyal
mesafe korunuyor, beş on kişi bir araya gelerek kalabalık oluşturamıyor,
pazarlara fazla gidilmiyor, paralar fazla kullanılmıyor, toplu hâlde ibadet
sosyal mesafe çerçevesince yapılıyor ve evde kalınıyor…
Öğretim uzaktan yapılıyor. Resmî toplantılar sosyal medya ya
da özel programlar üzerinden devam ediyor. Dijital teknoloji insanın en büyük
yardımcısı oluyor…
Bu ve benzeri durumlar ülkelere göre değişiklik gösteriyor.
Şimdi doğru görülenler gelecekte işe yaramayabilir; hepsini, her şeyin ilâcı olan
zaman gösterecek.
Peki, “Neler oluyor ve
neler olması gerekiyor?” sorusunun yanıtlandığı bilimsel çalışmalar
objektif ve eşit bir şekilde devam ediyor mu? Doğru sorular sorulup doğru
cevaplar aranıyor mu?
Kolera, çiçek, tifüs, Asya gribi, veba, HIV/AIDS, İspanyol
gribi, ebola ve SARS-CoV gibi salgın hastalıkların kaç tanesinde insanlığın
istediği sonuca ulaşıldı? Kuş gribi, domuz gribi, SARS-2003, MERS-2012 ve Zika-2015
yakın dönemde insanlığın peşini bırakmayan diğer salgın hastalıklardan… Ayrıca
2003 yılına kadar da Koronavirüsler
araştırılmaya bile başlanmadı.
Görünen o ki, bu tür salgınlar bitecek gibi durmuyor. Ancak
artarak devam etmesi normal değil! En azından olması gereken en uygun değerde
seyrine ve insan fıtratına uygun devam etmesi gerekiyor.
Evrende şu an itibariyle insan ve insan türünün yaşayabildiği
yegâne yer, Dünya olarak görülüyor. Dünya’da canlılığın ve hayatın devamı için
belli ölçülerle gıda, ürün ve hayat şatları bulunuyor. İnsanlar bunu dengeli
kullandıklarında sorun görünmüyor. Ancak olanlar bunun tersi yönünde…
Göçmen kuşların seyahat güzergâhı insanın bulaşık eli ve
çevreye anormal müdahalesi sayesinde değişiyor. Virüs ve patojenler bu sayede
farklı bölgelere taşınıyor.
Akarsu kenarlarına, doğanın normal dengesini bozacak şekilde
yapılaşma artıyor, karayolu ağları bütün dünyada genişliyor, şehirlerin
istenmedik düzeyde büyümesiyle ormanlar parçalanıyor ve organik korozyon gibi
nedenlerle mekânsal ve mevsimsel değişimler yaşanıyor…
Bütün dengeler bozuluyor. Bozulan dengeyi yeniden sağlamak şart
oldu! Çevre ve doğa kendisini muhafaza etme derdine düştü.
İnsan
ise bu dengeyi bozma yönünde etkin rol oynuyor. Bilim ve teknolojinin
insanlığa, çevreye ve doğaya yararlı ve zararlı olmak üzere iki yönü vardır.
İnsanlık faydalı yönü tercih etmeli ve dengeye uygun yolu tercih etmelidir.
Savunma sanayii ve silahlanmaya harcanan bütçelere bakıldığında böyle bir durum
görünmüyor.
Sipariş
üzerine üretilen ve taşıyıcı annelerin ürettikleri bebekler, sperm bankasına
terk edilmiş, senelerce tüplerde bekletilmiş, babası ve annesi bilinmeyen nesillere
kapı aralanmış durumda.
Bilimin
ortaya koyduğu her ilâca “kobay” olarak kolayca atlamak moda olmuş, insan
dengesine uygun olmayan ilâçlar normalleşmiş durumda. Neyse ki, son yıllarda antibiyotik
kullanımı kontrol altına alınarak doğru bir adım atıldı.
Yetenek,
mizaç, yatkınlık, karakter, dış tesirlerden etkilenmemiş hâller, istikamet
ve selâmetin kastedildiği güzergâhın göstergesidir. İnsan bu uğurda yol
almalıdır. Diğer bir ifadeyle; çevre, doğa ve fıtrat üzere bir hayat sürmek,
normalleşmenin olmazsa olmazlarıdır. Bu nereden başlamalı ve nasıl olmalıdır?
Tabiat,
aslında bozulan dengesinin düzeltilmesi için insanlığa en doğal hakkı olan
tepkisini veriyor. Kabul edilmeli ki, “insan-doğa dengesinin bozulduğu” ifadesi
pek çok kişinin diline pelesenk olmuş durumda. Peki, bunca bilim, teknik ve
gelişmişliğe rağmen denge neden bozuldu? Asıl sorun, bunun kaynağını bulmak
değil midir?
İnsan-doğa
dengesinin bozulmasının asıl nedeni, insan-Yaratıcı dengesinin bozulmuş
olmasıdır. Öncelikli olarak insan-Yaratıcı
dengesi düzeltilmeye başlanmalı. Bu başarıldığında, insan-doğa dengesi de
düzelmeye başlayacaktır.