GLOBALLEŞEN dünyanın, kapital düzenin dilini kullanan, gelenek, görenek, örf, âdet düşünmeyen, “özgür birey, özgür irade, özgür genç, özgür kadın, özgür toplum” gibi süslü ama içi boş kelimelerle kandırılan gençliğimiz, özgürleştirilme vaadi ile tabiri caizse sahibi belirsiz kölelere dönüştürüldüler. Maalesef gençlerimiz gün geçtikçe manevî boşluklara itilmekte ve bu yönde yeterli tedbir alınmamaktadır. Pansuman değil, köklü tedavi lâzım.
Gençliğin problemleri ve çözümleri
Gençliğin problemleri araştırılırken, gençliğin dinî problemlerine gereken önem verilmemektedir. Acı olan hakikat, bugün bütün dünyada ve dolayısıyla bizde gençlik; kimlik bunalımı, benmerkeziyetçilik, yabancılaşma, değerlerdeki değişmeler, samimiyet eksikliği, dünyevileşme hastalığı, dâvâ yoksunluğu, şehvet peşinde koşma, hırs, haset, istikrarsızlık, doyumsuzluk, gösteriş merakı, tüketim hastalığı, yanlış aidiyetler, bireysellik, bencillik, internet bağımlılığı, zararlı alışkanlıklar, stres, yanlış arkadaşlıklar, yanlış özgürlük anlayışı, duyarsızlık, iffetsizlik, hayâ yoksunluğu, okumamak, özünden uzaklaşmak, taklit, güvensizlik, hızlı olmak, haz almak ve flört gibi birçok sosyal ve psikolojik sorunla karşı karşıyadır.
Gençlerimizin manevî problemlerinin kaynağında Batılı hayat tarzına özenti ve ondan doğan problemler yatmaktadır.
Umutsuzluk mü’minlere yakışmıyor. Bu problemlerin çözüm yolu, Kur’ân’ın gösterdiği “usve-i hasene”lerin, güzel örneklerin peşinden gitmek, onların yolunu adımlamaktır. Lokman Sûresi’nde geçen Hazreti Lokman’ın öğütleri, günümüz gençliğinin kulağına küpe olacak niteliktedir. Kur’ân’da anlatılan tüm genç örneklerin mücadeleleri bu birkaç satırlık ayetlerde özetlenmiş durumdadır.
Kur’ân’ın gençliğimize gösterdiği kurtuluş yolunu bu öğütlerden öğrenmekteyiz. Gençliğin içine girdiği bu girdaptan sadece Kur’ân’ın örnek gösterdiği şahsiyetlerin rehberliğinde çıkabiliriz.
“Peygamber Efendimizin gençliği nasıldı?” şeklindeki bir soruya verebileceğimiz en öncelikli cevap, O’nun dâvâsına olan sadakatidir. Peygamber Efendimiz (sas) 40 yaşına gelip de Risalet vazifesiyle İslâm’ı tebliğe başladığında, karşılaştığı şiddetli muhalefete aldırmaksızın yoluna devam etmiştir. Her türlü eziyet ve sindirme politikasına sabırla göğüs germiştir. Müşriklerin O’nu davetinden vazgeçmesi karşılığında para, makam, kadın ne isterse önüne serme tekliflerini bir an bile düşünmeden reddetmiştir. “Bir elime güneşi, öbür elime ayı verseniz, bu yoldan dönmem!” diyerek dâvâsına sahip çıkan Resulûllah’ın (sas) bu kararlılığı, 21’inci asrın günübirlik yaşayan, ne istediğini bilmeyen, hiçbir şeyden tatmin ve mutlu olmayan insanına huzurun ve mutluluğun hangi amaç ve çabaların içinde gizli olduğunu duyuracaktır.
O zaman aile büyüklerine ve toplum önderlerine ciddî görevler düşmektedir. Gençlere karşı mutedil davranmak, aşırılıklarını onları kırmadan düzeltmek, yanlışları görmelerine yardımcı olmak, onları engellemek yerine yönlendirmek yegâne vazifemizdir. Bazen nasihat ederek, bazen dinleyerek, bazen yol göstererek, bazen birlikte yürüyerek, bazen elinden tutarak ancak daima destek olarak, koruyarak ve onlar için bol bol dua ederek gençlere yardımcı olmamız şarttır.
(Devam edecek…)