Yeni İpek Yolu çağında şehir medeniyeti

Doğu’nun ipeği ile baharatının kervanlarla Batı’ya taşınması, Çin'den Avrupa'ya ulaşan ticaret yollarını oluşturmuştur. Ortaçağ’da ticaret kervanları, şimdiki Çin'in Şian (Xian) şehrinden hareket ederek Özbekistan'ın Kaşgar şehrine gelir, burada ikiye ayrılan yollardan ilkini izleyerek Afganistan ovalarından Hazar Denizi’ne, diğeri ile de Karakurum dağlarını aşarak İran üzerinden Anadolu'ya ulaşırlardı. Anadolu'dan deniz yolu veya Trakya üzerinden karayolu ile Avrupa'ya giderlerdi.

19’UNCU yüzyılın sonu, 1877 yılında, Alman coğrafyacı Ferdinand von Richthofen, “Çin” ismiyle yazdığı kitabında Milât öncesi 114 ve Milât sonrası 127 yılları arasında Çin-Orta Asya ve Çin-Hindistan arasında ipek ticaretinin gerçekleştirildiği ve Çin’in batı bölgesinden ilgili ülkelere giden yolu “İpek Yolu” olarak adlandırmıştır. Böylece “İpek Yolu” terimi ilk defa kullanılmış olup, kısa bir süre içerisinde uluslararası ilmî camia ve güzergâhtaki milletler tarafından kabul edilip resmî olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Daha sonra Alman tarihçi Albert Herrmann, 20’nci yüzyılın henüz başı olan 1910 yılında yayınlanan “Çin ile Suriye Arasındaki Antik İpek Yolu” kitabında, yeni keşfedilen kültürel kalıntılar ve arkeolojik veriler ışığında kadim İpek Yolu'nun Akdeniz ve Küçük Asya'nın batı kıyısına kadar uzandığını belirterek “İpek Yolu” teriminin temel güzergâhını ve içeriğini bir ölçüde belirledi. Yani Çin ve Asya arasındaki ticaretin Orta Asya'dan Güney ve Güneydoğu Asya'ya, Batı Asya'ya, Avrupa ve Kuzey Afrika'ya açılan yolu, İpek Yolu olarak nitelendirildi.

Doğu’nun ipeği ile baharatının kervanlarla Batı’ya taşınması, Çin'den Avrupa'ya ulaşan ticaret yollarını oluşturmuştur. Ortaçağ’da ticaret kervanları, şimdiki Çin'in Şian (Xian) şehrinden hareket ederek Özbekistan'ın Kaşgar şehrine gelir, burada ikiye ayrılan yollardan ilkini izleyerek Afganistan ovalarından Hazar Denizi’ne, diğeri ile de Karakurum dağlarını aşarak İran üzerinden Anadolu'ya ulaşırlardı. Anadolu'dan deniz yolu veya Trakya üzerinden karayolu ile Avrupa'ya giderlerdi.

Doğu’dan Batı’ya doğru gelişen bu ticarî harekette, daha önceki çağlardan beri kullanılmakta olan bir yol şebekesinden yararlanılmıştır. Yoğun bir şekilde ipek, porselen, kâğıt, baharat ve değerli taşların taşınmasının yanında, kıtalar arasındaki medeniyet ve kültür alışverişine de imkân sağlayan bu binlerce kilometre uzunluğundaki kervan yolları, zaman içinde ''İpek Yolu'' olarak adlandırılmıştır.

Bugün ise geleneksel Kara ve Deniz İpek Yolu terimlerinin dışında, özellikle Çin siyâsî ve entelektüel camiası tarafından Hava İpek Yolu, Demir İpek Yolu, Enerji İpek Yolu, Kutup İpek Yolu, Data İpek Yolu, Yeşil İpek Yolu, Barış İpek Yolu gibi terimler üretilmeye ve kullanılmaya başlanmıştır.

Kadim İpek Yolu’nun yeniden ihyâsı hedefi çerçevesinde, güzergâhta bulunan ülkelerin yanı sıra bölge dışı bazı ülkeler de İpek Yolu politikaları geliştirmeye başladılar. Meselâ Hindistan’ın “Mevsim Plânı”, Kazakistan’ın “Nurlu Yol Projesi”, Rusya’nın “Trans Avrasya Koridoru Projesi”, Moğolistan’ın “Bozkır Yolu Projesi”, Çin’in “Kuşak ve Yol Stratejisi”, ABD’nin “Yeni İpek Yolu Önerisi” ve Türkiye’nin “Orta Koridor Projesi” gibi tüm bu politikalar, kadim İpek Yolu’nun ihyâ edilmesiyle bölgesel ortak kalkınmayı hedefleyen politikalardır.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Mart 2016’da Kuşak ve Yol İnisiyatifi’nin teşvik edilmesini içeren S/2274 sayılı kararı kabul edildikten sonra, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu da oybirliğiyle Kuşak ve Yol İnisiyatifi A/71/9 sayılı karara ilk defa yazıldı ve 193 üye devlet tarafından oybirliği ile onaylandı. Özellikle 2017 yılında Çin’in ilk defa uluslararası düzeyde Birinci Kuşak ve Yol Uluslararası İşbirliği Zirve Forumu’na ev sahipliği yapmasıyla birlikte Yeni İpek Yolu’nun artık tamamen küresel bir düzeyde kabul gördüğü söylenebilir. Nitekim bu zirve kapsamında Pekin’de bulunduğum sırada Sayın Başkan Recep Tayyip Erdoğan’a “Bu zirve ile birlikte artık Yeni İpek Yolu çağına resmen girmiş olunduğu söylenebilir mi?” sorusunu yönelttiğimde, “Evet, resmen başlamıştır!” cevabını almıştım. Dolayısıyla artık Yeni İpek Yolu çağının başladığını ve 21’inci yüzyılın “Yeni İpek Yolu Çağı” olacağını artık kabul edebiliriz.

Yeni İpek Yolu şehirleri hedefleri kapsamında, güzergâh ülkelerinde, özellikle Asya bölgesinin birçok ülkesinde artık neredeyse her ay seminerler, konferanslar ve forumlar düzenlenmektedir. Örneğin 2-3 Temmuz 2018 tarihinde, Kazakistan'ın başkenti Astana'da “Küresel İpek Yolu Belediye Başkanları Forumu” ve 18 Eylül 2018 tarihinde “Birlik Yolunda” temalı “İpek Yolu ülkeleri Uluslararası Turizm Forumu”, 21 Ekim 2018 tarihinde Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde “13’üncü İpek Yolu Belediye Başkanları Forumu”, 18-19 Haziran 2015 tarihinde Yi Wu Belediyesi-Çin Halk Üniversitesi-Global Times ev sahipliğinde Çin’in Yi Wu kentinde “İpek Yolu Ekonomi Kuşağı Şehirleri Uluslararası Forumu” düzenlendi. Bütün bu toplantıların amacı, Yeni İpek Yolu şehirlerinin geleceği çerçevesinde şekillenmektedir.

Bunlara ilâveten, son yıllarda hızla gündem kazanan şehir diplomasisi, kamu diplomasisinin gelişmesinin en önemli konularından biri hâline gelmiştir. Bu çerçevede uluslararası kardeş şehir çalışmaları yoğun bir çabayla gerçekleştirilmeye devam etmekte ve İpek Yolu ülkeleri arasında yerel yönetimler arası değişim programları teşvik edilmektedir. “Şehir diplomasisi” kavramı daha da derinleştirilmekte, yerel yönetimlerin uluslararası kurumsal girişimleri arttırılmaktadır. Şehir diplomasisinin başarısı, kamu diplomasisi çalışmalarının geliştirilmesi ve güçlendirilmesi için öğretici ve ilham verici niteliktedir.

Şehir ve medeniyet

İpek Yolu politikaları ve stratejilerinin hızla gelişmesiyle birlikte ilgili güzergâhta bulunan bütün ülkeler de yeni bir “İpek Yolu bölgesi” ve buna paralel olarak “İpek Yolu şehirleri” bakış açısı geliştirmektedirler. İpek Yolu şehirleri ağı, dünya şehirler ağının hızla kalkınan yeni bir bölümü olarak yeniden ilgili ülkelerin gündeminde yer almaktadır.

İpek Yolu medeniyetinin gelişimine adanmış güzergâhtaki bütün kadim ve yeni bütün şehirlere “İpek Yolu Şehri” denir. Kadim İpek Yolu güzergâhındaki Şian, Kaşgar, Semerkant, Buhara, Kalküta, Şam ve Şanlıurfa gibi önemli şehirler, birer ticaret merkeziydiler. Bu şehirler aynı zamanda akademisyenler, öğretmenler, teorisyenler, filozoflar, seyyahlar, misyonerler ve diğer bütün gruplar için de birer kültür alışverişi merkeziydi. Bütün bu farklı şehirlerin kültürel etkileşimi ile İpek Yolu medeniyeti şekillenmekteydi.

Yeni İpek Yolu stratejilerinin istikrarla uygulanmasıyla güzergâh boyunca yer alan bütün bölgeler belirli ölçülerde kalkınacaktır. İpek Yolu stratejisinin uygulanması ve çekirdek İpek Yolu kentlerinin stratejik bir dayanak noktası olarak yükselişi sürecinde, bölgesel ekonomi, ticarî faaliyetler, altyapı ve nüfus arasındaki yakın ilişkiler nedeniyle Yeni İpek Yolu bölgesi şehirlerinin fonksiyonel sistemleri ve kentsel dönüşüm odaklı coğrafyanın yeniden yapılandırılması ile dünya şehir ağının yeni bir bölümü oluşturulmaktadır.

Fakat bu yeni bölümün oluşumu eşit olarak gelişmemektedir. Oluşum süreci tek tip bir gelişme olarak değil, önce bir “pilot şehirler” (çekirdek şehir, şehir grupları), sonra “güzergâh şehirleri” (şehir koridorları) ve daha sonra da “bölge şehirleri” (İpek Yolu alt bölgesi şehirleri) olarak gerçekleşmektedir. Söz konusu yeni gelişmekte olan şehir koridorları, sınır ötesi bir niteliğe sahip olmaları ve İpek Yolu güzergâhının uluslararası şehir koridorlarında yer almaları nedeniyle Çinli uzmanlar tarafından “İpek Yolu Şehir Koridoru” olarak adlandırılmaktadır.  

“Şehir diplomasisi, İpek Yolu Şehir Koridorları ve akıllı şehirler” gibi kulağa hoş gelen teorik söylemler hızla yayılmaktadır. Ancak teknoloji temelinde dile getirilen bu yeni şehir tasavvurları, değil şehir medeniyeti, şehir kültürü için bile ilham kaynağı olmaktan tamamen uzaktır. Sözde modern şehirler son teknolojiyle akıllandırılıp “akıllı şehir” olurken, şehrin sakinleri de betonlar içinde aptallaştırılıp “aptal insan” hâline getirilmektedir. Dolayısıyla akıllı şehir ve aptal insan uyumsuzluğu, şehirleri tamamen ruhsuzlaştırmaktadır. Çünkü şehirlerin yapısı, insanın doğasına aykırı bir şekilde imar edilmektedir.

Şehirler, âdeta birer açık hava hapishanesine dönüştürülmekte. Bağsız ve bahçesiz, otsuz ve böceksiz, çiçeksiz ve kelebeksiz bir şehir yaşamı, insanın tabiatıyla uyumlu olmayan bir yaşamdır. Sözde insan için yapılan yeni şehirlerde bağlara, bahçelere, otlara, böceklere, çiçeklere, kelebeklere yer verilmemektedir. Var olan alanlarsa şehrin nüfusuna oranla neredeyse yok hükmündedir.

Bir tarafta şehir inşâ ederken, yaptığı eserlerde kuşlara dahi yuva yapmayı düşünen bir şehir medeniyetinin mimarları, diğer tarafta ise ikili veya çoklu siyâsî ilişkileri ile ihale alarak inşâ sürecinde zerre kadar medeniyet zâviyesinden bakmayan şehirlerin medeniyetsiz müteahhitleri…

“Müteahhit” demek, “mimar” demek değildir. Bir şehrin geleceği ve medeniyet tasavvuru, tarihî ilham kaynakları olmayan müteahhitlere ve onlara ihale vererek saha açan basiretsiz belediye reislerine emanet edilemez. Maalesef geldiğimiz nokta göstermektedir ki, şehirlerimiz, sokaklarımız sahipsiz kalmıştır. Şehrin gerçek mimarları ve mihmandarları olması gereken belediye reisleri, siyâsî kariyer peşine düşmüş olup, ecdadının mirasından ilham alması gerektiği yerde ihanet eder olmuşlardır. Şanlı ecdâdımızın kanlarıyla alıp emanet bıraktığı fakat sahipsiz kalmış şehirlerimiz, çarpık yapılaşma, rastgele betonlaştırma, zaman ve mekân tasavvurundan yoksun idareciler gibi nedenlerden dolayı ne yazık ki gittikçe medeniyetsizleşmektedirler.      

Yeni İpek Yolu şehirlerinin ekonomik açıdan nasıl kalkınacağından ziyâde, bu yeni şehirlerin nasıl şehir medeniyeti tasavvuruyla ruhlandırılacağıdır asıl mesele. Nitekim metropolleşmenin ve betonlaşmanın hızla yayıldığı bu yüzyılda, Yeni İpek Yolu Çağı’nın şehir medeniyetinin nasıl şekillenmesi gerektiğini tarihî bir sorumluluk ve derin bir ciddiyetle tasavvur etme zamanı artık geldi de geçiyor. Şehirdeki evler ailelerin yuvası olduğu gibi, şehrin kendisi de toplumun yuvasıdır. Toplumun yuvası olan şehirler inşâ edilirken milletin öz mimarî değerlerinden ilham alınarak imar yol haritası belirlenmelidir.

İnsanın tabiatıyla uyumlu olmayan şehirler için şehir medeniyetinden söz etmek, zihin ve zaman israfıdır. Her şeyden önce doğa ile iç içe inşâ edilen evlerden oluşan şehirler kurulmalıdır. Daha sonra şehre ruh kazandıran ibadethaneler, kütüphaneler gibi şehrin manevî değerleri ile bu şehirler ruhlandırılmalıdır. Bedeni, zihni ve ruhu betonlar arasına hapsedilmiş şehir sakinleri, ancak o zaman azat edilmiş sayılabilir.

Sakinleri azat olmayan bir şehrin medenî olmasından bahsedilemez. Yeni İpek Yolu Çağı’nda şehir medeniyeti ancak bedeni, zihni ve ruhu doğayla bütünleşmiş sakinlerden oluşan bir toplumla inşâ edilebilir.