SAYIN Cumhurbaşkanımız
yeni ekonomi modeliyle ilgili olarak, “Çin böyle büyümüş; Biz pazara daha yakınız,
onlardan daha avantajlıyız” dediğinden bu yana, gerçekten Çin örneğine ne kadar
yakın olduğumuz üzerine konuşuluyor. Bu benzetme için “Uygundur” diyen de var, “Böyle
bir benzetmenin yapılması mümkün değil” diyen de.
Hazine
ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati’nin açıklamasına göre bizim ekonomi modelimiz
Çin ya da Güney Kore modeli filan değil, “Türkiye Modeli”…
Kaynaklara
göre Çin’de son 25 yılda enflasyon istikrarlı bir seyir izlemiş, döviz
kurlarında fazla bir hareketlilik görülmemiş. Dolar 6,5-8,25 arasında iniş
çıkışlar yaşamış. Enflasyon 2011 yılında yüzde 5,4’ü görmüş fakat bu rakamın
haricinde yüzde 3’ü geçmemiş. Şu anda ise yaklaşık yüzde 1,5 civarında
ilerliyor. 2015 yılına kadar piyasalar için fazla önemi olmayan Çin para birimi
yuan, son yıllarda dolara karşı değer kazanıyor. Yuanın yılın başından bu yana
dolara karşı değer kazancı yüzde 2,5 seviyelerinde olduğu belirtiliyor.
Hatırlayanlar
vardır, belki önceki yıllarda bazı dükkânların tabelasında “Bir Milyoncu”
yazmak pek modaydı. Türk lirasından altı sıfır atılmadan önce… Buralarda hemen
hemen her ihtiyaca yönelik satılan ürünler oldukça düşük kaliteli ve piyasadan
alabileceğinizin çok daha altında fiyatlara satılmaktaydı. Fakat kritik nokta
olarak, burada satılan mallar genelde “Çin malı” diye geçerdi. Yani demem o ki,
son üç dört yıl öncesine kadar Çin’de üretilen ürünler ucuz ve düşük kalite ile
aynı cümle içinde kullanılmaktaydı. Fakat sonraki yıllarda alınan -kaynaklarda
2017 olarak geçmekte- stratejik kararla Çin, artık dünyaya sadece ucuz mal,
fason ya da tapon mal üreticisi olarak hitap eden bir modelden çıkarak yavaş
yavaş daha nitelikli ürünler üreten ve dünya markası çıkaran bir seviyeye geçiş
süreci başlattı.
“Çin
modeli” denildiğinde, açılımında sanayileşme, bolca cari işlem fazlası, daha
fazla ihracat ve ekonomik istikrar bulunmaktadır. Çin’in uygulamaya koyduğu
ekonomik model henüz tamamlanmamış, devam eden bir süreç ve ara ara revizyon
uygulanan bir model. Hatta medyada yer alan haberlere göre bugünlerde bu ekonomi
modelini değiştirme düşüncesi içerisindelermiş. Çin’in ihracata dayanan ekonomi
modelini tam aksi yönde iç pazarın güç kazandığı bir modele dönüştürmeyi
hedeflediği belirtilmektedir.
Çin
ekonomisi, sosyalist bir piyasa ekonomisi olup satın alma paritesi bakımından
en büyük ve nominal olarak dünyanın ikinci büyük ekonomisidir. Çin, küresel bir
üretim merkezidir. Ve dünyanın en büyük üretim ekonomisi olmasının yanı sıra
dünyanın en büyük ürün ihracatçısıdır. Aynı zamanda dünyanın en hızlı büyüyen
tüketici pazarı olmakla birlikte dünyanın ikinci büyük ürün ithalatçısıdır.
Peki, Çin nasıl bu kadar büyüdü? Nasıl dünyaya yön verebilen bir ülke hâline geldi?
Çin
modeli, “Türkiye modeline” ilham verir mi?
“Çin”
denilince, yetmişli yılların sonlarından bugünlere sürekli büyüyen bir ülkeden söz
etmek mümkündür. Bu süreci ve gelinen noktayı anlayabilmek adına geriye, henüz
Çin’in kendini yeni dünya düzeninde konumlandırmaya çalıştığı döneme gidip
yakından bakmak daha yerinde olur.
1978
yılına kadar Çin ekonomisinde yabancı yatırıma izin verilmiyor ve döviz kuru
devlet tarafından belirleniyordu. 1979’dan itibaren dünya piyasalarına ucuz ve
bol ürün sağlayan Çin, bir süre sonra dünyanın “1” numaralı tedarik merkezi hâline
gelmiştir. Bu yıllarda başlayan dönüşüm süreci, Çin’i 2007 yılında dünyanın
dördüncü büyük ekonomisi hâline getirdi.
Bölgesel
ve küresel anlamda ilişkilerini iyi kullanan Çin, küresel aktöre dönüştü. Dünya
ticaretindeki payı her geçen gün artan ülkenin gelişiminin izleri Doğu ve Güneydoğu
Asya ülkeleri başta olmak üzere, gelişmekte olan ülkeler üzerinde belirgin
olarak hissedildi. Düşük ücretli malların yerine nitelikli ürün üretimine ve ihracatına
başladı.
Çin,
Mao döneminde, “Büyük İleri Atılım” adı altında başlattığı ekonomik ve sosyal
içerikli kampanya ile ülkenin tarıma dayalı ekonomisini hızla sanayileştirmeye
çalıştı. Ancak bu girişim başarılı olamadı. Mao’dan sonra liderler, “dört
modernizasyon” olarak tanımlanan tarım, sanayi, savunma, bilim ve teknoloji
alanlarının modernleşmesine öncelik vermişlerdir. Yetmişli yılların sonunda
liderliği devralan Dang’ın başlattığı reformlarla ülke ekonomisi yeniden
şekillenmeye başladı. Tarıma yeniden önem verilmesiyle birlikte köylülere kendi
tarlalarını ekme hakkı tanınması yaşam standartlarının yükselmesine ve gıda sıkıntısının
azalmasına neden olmuştur. Bugün itibarıyla Çin, dünyadaki tarım arazilerinin
yüzde 7’sine sahip olmasına karşın dünya nüfusunun beşte birini beslemektedir.
Çin,
yabancı yatırımcılara açılmasıyla ucuz işgücü ve düşük kira maliyetinin
sağladığı avantajları sundu. Bu nedenle yatırımcılar Çin’e yatırım yapmaya başladılar.
Birçok marka, üretim noktalarını Çin’e kaydırdı. Günümüzde Çin dış ticaretinin
yaklaşık yüzde 60’ı yabancı sermayeli işletmeler tarafından
gerçekleştirilmektedir. Uzun yıllar yoğun nüfusuyla âdeta bir üretim fabrikası
modeliyle ilerledi Çin, fakat ucuz işgücüne dayalı modelden doğru zamanda
inovasyon ve yüksek teknolojiye dayalı modele geçti.
Çin
ihracatında yüksek teknolojili ürünlerin payı ise yaklaşık yüzde 30 civarında. Yüksek
teknoloji içeren ürünlerse 5G teknolojisi, yapay zekâ, quantum interneti, klonlama,
robotik gibi sektörlerde geliştiriliyor. Yapay zekâ araştırmacılarının ise
yüzde 70’i yine Çin’de bulunuyor. Türkiye’nin ihracatında ise yüksek
teknolojili ürün miktarı bugün için yüzde 2,7. İşte tam da bu nedenle Türkiye,
özellikle savunma sanayiinde olduğu gibi bilimsel çalışmalara vermiş olduğu
desteği bir adım daha ileriye götürmelidir.
2000’li
yıllara gelindiğinde ülke, seri reformlarla başka bir noktaya geldi ve millî
gelir 20 yılda sekiz katına çıktı. Şangay Borsası’nın açılması, dış ticaretin
kolaylaştırılması ve 2001’de Dünya Ticaret Örgütü’ne katılması gibi adımlar
ülkeyi daha ileriye taşıdı.
Çin’in
imalât alanında dünyanın en büyük gücü olduğu aşikâr. Tekstil başta olmak üzere
makine, çimento, gıda işleme, ulaşım araçları, tüketici ürünleri ve elektronik
alanda dev bir üretim potansiyeli mevcut. Yazılım ve donanım üretimi yapan pek
çok şirkete sahip olmanın yanında yabancı firmaların elektronik ürünlerinin
montajı da ekonomide önemli yere sahip. Fabrikalarında ulusal ve yabancı
firmaların otomobilleri üretiliyor. İlaç sektöründe hızla büyümeye devam
ediyor. Şu an dünyanın en büyük üçüncü ilaç üreticisi konumunda yer alıyor.
Aynı
zamanda Çin, bugün itibarıyla dünyada en fazla patent üreten ülke ve bu
patentleri üretime aktarmada oldukça iyi durumda. Türkiye’nin bu noktayı
yakalaması için alması gereken yolsa uzun. Fakat bu yolu kısaltmak, iyi plânlanmış
eğitim politikaları ve isabetli AR-GE yatırımları ile elbette mümkün.
Geçen
yıl Çin ile birlikte pozitif mânâda büyüme gösteren bir diğer ülke Türkiye idi.
Pandemi döneminde üretmeye devam etti. Ürettikleriyle ihtiyacı olan ülkelere
destek oldu. Dünyada iki yıldır süregelen pandemi sürecinde dünyanın birçok
noktasında üretim noktasında sorunlar yaşandı, birtakım sıkıntılar ortaya
çıktı. Bu sürecin yarattığı talepler yeni koşulları meydana getirdi. Bunun
yanında gerek ekonomik, gerekse siyâsî anlamda küresel çapta dönüşümlerin
yaşandığı bir ortamda ülkelerin de birtakım politikalar ile tedbirler alması
kaçınılmaz olmuştur.
Bugüne
kadar yüksek faizle ve bunun sonucu olarak yüksek borç, sıcak para ve ithalata
dayalı bir model ile yol almaya çalışan bir Türkiye vardı. Adının ne olduğu
önemli değil, bundan sonra Türkiye, bu ekonomi modeli ile üretime, istihdama ve
ihracata dayalı, cari açığı en düşük seviyeye getirmek ve düşük kurda istikrara
dayalı bir model ile sürdürülebilir büyümeye geçmek istiyor.
Toplam
faktör verimliliğini esas alan, nitelikli işgücü ile hakkaniyetli ücret
politikasına önem veren, refah düzeyi giderek artan bir üretim ve teknoloji üssü
olmayı hedeflemektedir Türkiye.
Ekonomi,
“risk” kelimesini de içinde barındıran bir kavramdır. Esas sıkıntı ise belirsizlik
durumudur. Belirsizlik arttıkça doğru risk analizi yapmak zorlaşır, hatta pek
mümkün olmaz. Vatandaş olarak bizleri yoran da belirsizlik durumlarıdır. Almaya
çalıştığımız her ürün için firmalar fiyat vermeye çekinir durumdalar. Çünkü bir
saat sonrası için fiyatın ne olacağı hakkında “Bilinmez” diyorlar. Bu nedenle
önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde yeniden dengelerin sağlanacağının belirtilmesi oldukça
önemli.
Karamsar
bir tablo çizmek olumlu sonuçlara ulaşmayı geciktirir. Ülke olarak zor bir
süreçten geçtiğimizin farkındayız. Her gün defalarca sorunları konuşmak yerine birlik
beraberlik içerisinde -en tepe noktasından en alttaki birime kadar- sorumluluklarımızı
önceleyerek ve hatırlayarak Türkiye’yi hep birlikte daha da büyütelim.
Bu
yazının hemen üzerindeki reklâma tıkladığınızda “ticarette oyunun kurallarının
değişiyor” olduğuna dair detaylı bilgiye ulaşmanız mümkün olacaktır.
Sağlıklı
ve bol kazançlı günler dileğiyle…
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87in_ekonomisi
https://konupara.com/ekonomi/cin-ekonomisinin-temelleri-11332/