2020…
İnsanlık için yeni bir milât... Yeni bir yaşayış tarzı ve gün geçmeyedursun,
yeniliğe dair bir gelişmenin yaşandığı sürecin başlangıç noktası… Her ne kadar
2021 yılına girsek de 2020’de devraldığımız yeni hâl, üzerine ekleyerek
gitmekte. Ki kaçınılmaz olarak artık eskiye ya da normale dönüş söz konusu
değil. Peki, düzelmeye dair bir gelişme olmayacak mı?
Elbette oluş süreciyle
birlikte meydana gelecek dönem de artık “yeni normal”. Bu nedenle “yeni milât”ın
getirdiği Korona/Covid-19 ve pandemi kavramları ve bu kavramların ifade ettiği
anlam, insanlığın hayatını tam bir türbülansa soktu, altüst etti. Bu sebeple
önceye/eskiye dair her şey bitti ve “yeni”ye geçildi, geçilmek zorunda kalındı.
Zamanla geçiliyor… Yani “eskinin normalleri” birer birer ve öle öle toplumların
hayatından çıkıyor.
Ölenlerin boş bıraktığı
alanlarda “yeni normaller” filizleniyor. Doğal olarak gelenek/görenek/alışkanlık
yani “hayat tarzı” değişiyor. Fakat şurası da unutulmamalı: “Yeni normal”
toplumlara birçok haklı korku ve eşzamanlı tehdit savuruyor. Beklenen “normal gelecek”le
ilgili meşhur endişe oluşturan gerçeklik tahminleri ve komplo teorilerini ele
alırsak, olacakların şu şekilde tahmin edildiğini söyleyebiliriz:
Dünya kaosa sürükleniyor,
Koronavirüsün farklı mutasyonları da gelecek!
Koronavirüs ve benzerlerinin
yaptığı tahribatla devam eden ve yeni eklenecek savaşlar ve diğer öne sürülen komplolarla
dünya nüfusunun 500 milyona kadar düşürüleceği iddiası, neredeyse genel bilgi
olmuş durumda…
Evvelâ Amerika ve
Avrupa’da iç savaşlar başlayacak. Dünyada önemli kişilere suikastler
düzenlenecek. Pasif yanardağlar aktive edilecek. Yeryüzü, birçok göktaşının
hedefi durumunda. Henüz ilkinin etkisi sonlandırılmadan bir “yeni virüs” daha
dünyaya yayılacak. Birçok ülkede halk ayaklanmaları ve darbeler olacak. (Bu
mânâda Türkiye’de de ciddî bir darbe tehdidinin varlığını söylemiş olalım.)
Yapay zekâ insanlığı,
robotlar dünyayı ele geçirecek. İnsanlara çip takılacak ve bu işi yapan karanlık
merkez, istediğini istediği zaman hackleyecek. İnsanlık, hiç görmediği bir
kıtlık yaşayacak. İnsanlara yapay vitamin üretip satacaklar be bu vitaminleri
satabilmek için dünyadaki birçok otçul hayvanı katledecekler. Ekonomiler
çökecek, kaçacak, uçacak… Ve en ilginci, Bill Gates gibiler, güneşin önüne
tebeşir tozu döküyor ki yakında yapay güneş yapılacak vesaire…
***
Hâlbuki dönüp hem
günümüze, hem de geçmişe iyi bakarsak şunu net olarak görebiliriz: İnsan, zaten
“hacklenmiş” durumda! Son iki yüz sene içerisinde tüm dünyada atak yapan mistik
düşüncelerle insanların inanç dünyaları hacklendi bile. Gıda kontrolü ile hem
yaşam süreleri, hem de doğum kontrolü gerçekleştirildi. Beyin ve düşünce
sistemindeki açıklar sayesinde insanlar üzerinde algı yönetimi yaparak kişilere,
eskiden nefret ettiklerini sevdirdiler. Ve insanların hiç canı istemezken,
istemedikleri şeyleri almak ve bir garip tüketici olmak pozisyonu sağlandı.
Yani aslında beni/seni/bizi yani bütün insanlığı yüzlerce yıl önce hacklemeye
başladılar.
Her katastrof aralığında
tetiklenen savaşlarla milyonlarca insan öldürüldü. Tıp ve ilâç sanayiini
ellerinde bulunduranlar, istediklerini tedavi edip istemediklerini “kronik hayat”a
soktular; bu yolla sınırsız ilâç satarak yaşattılar(!). Kendi yetiştirdikleri âlim,
hoca, papaz ve haham gibileriyle yani din adamları aracılığı ile insanların
kafalarında soru işaretleri oluşturup inanç sistemlerini çökerttiler.
Hollywood, Bollywood ve
Netflix gibi gelişmiş plâto ve teknolojilerle ahlâk algısını yerle bir ettiler.
İşlerine yaramayan insanları açlığa mahkûm edip ölüme terk ederken, işlerine
yarayanların gözünü korkutmak için içlerinden bir kısmının çapraz olarak el ve
ayaklarını kestiler. Ve bu insanları maden ocaklarında, ölümüne veya karın
tokluğuna çalıştırdılar.
Yapay zekâ, makine öğrenmesi,
derin öğrenme, dil işleme, nöronlar arası iletişim ile sosyal mecralarda
“sosyal mühendislik” yaparak kişilerin seçim haklarını manipüle ettiler.
Diledikleri ülkelerde diledikleri kişileri başa geçirdiler…
***
Lâfı fazla uzatmadan
netîceye gelecek olursak, “yeni normal” ve adım attığımız gelecekte, geçmişten
farklı bir şeyler olmamakla beraber, olayların olduğu bölgeler ve kişiler yer
değiştirir mi? Ancak değişimle birlikte dünyanın da gidişatı, düzen
ekseriyetinde insanlığın lehine döner mi? Bu durumda ne yapmak gerekiyor?
Öncelikle şu meseleleri
çok iyi kavramak gerekir: Bu coğrafyada ve tüm dünyada teknoloji dili İngilizce
ile iş hayatının artık olmazsa olmazları arasında olan dijitalleşmeye ayak
uydurulmalı ve bu “dijital çağın dijital dili” olan İngilizceyi çok iyi
anlamalıyız. Fakat İngilizceye olan salt bağımlılık önlenmeli.
Bu arada, edebî dilin
Farsça olduğunun altını çizelim ve diyelim ki, “Zengin ve naif bir dil olan
Farsçayı, kullanılan lîsanı genişletmek için kullanmalı”. Bu mânâda dinî lîsanın
Arapça olduğunu söylemeye gerek yok ama dinî hayatı zenginleştirmek için de bu
dille ilgili bilgiye katkı sağlanmalı. Ancak ibadet dili Arapçayı hurafelerden
uzak, huzurlu ve haklı bir inanış için öğrenmek gerektiğine vurgu yapalım.
***
Yeni normalde tasarımdan
muhasebeye kadar birçok sektöre ait uygulamaları makineler öğrenip hayata
geçirecek gibi görünüyor. Bundan sonra makinelerin iştigal sahası bulacağı
gerçeğinden hareketle diyebiliriz ki, meselâ hastayı ameliyat eden bir makine
ile karşılaşırken, diğer tarafta sıradan insanları koruyan bir “makine polis” ile
de karşılaşacağız.
Çağın gerisinde kalmamak
için aşağıdaki başlıklarla ilgili olarak derine, inebildiğimiz kadar derine
inmek gerekir. Bu konular artık insan hayatının olmazsa olmazları, fevkalâde
mühim: CS bilgisayar bilimleri, AI yapay zekâ, ML makine dili, DL derin öğrenme
ve DS veri bilimi…
Bu konularda yeni mesleklerin
doğacağı hususu kesin. Ama asıl söylenmesi gereken şu: İcra ettiğiniz mesleğinizle
alâkalı olarak bu konulardan herhangi birinin alt başlığında kesinlikle sizin
de alanınıza uygun bir yer vardır. Bu nedenle şimdiden seçiminizi yapsanız ve
gerekli bilgiyle donanmanızı sağlamaya başlasanız iyi olur!
***
Son söz olarak… Evet, belki
“eski normal” öldü, o hâlde “eski toplum” da yok artık! Şimdi “yeni toplum”u
inşâ etmekle mükellefiz. Bu mânâda dikkat edilmesi gereken husus, kendi “yeni
toplumumuz”un yapılandırılmasını başkalarına bırakmamalı ve bizzat kendimiz
inşâ etmeliyiz. Bu inşa sürecinin “Jakoben/tepeden inmeci” olmaması konusunun altını
önemle çizmek gerekir. Yani dememiz o ki, evvelâ “yeni insan” yani ben, sen, o
yani biz, kendimiz öncelikliyiz. Asıl yaban ellere bırakmamamız gereken de bu
işte!
Yeni çağ bitişimiz
olmayacak, o kesin. Ama kurtuluşumuz olabilir! Mutlak kesin ve son söz,
İsra-13: “Biz sizin amelinizi
(akıbetinizi) çabanıza bağlı kıldık.” (Âmennâ.)