
DÜNYA artık net olarak anlaşılıyor ki şeytana hizmet edenler tarafından kontrol ediliyor. 2024 Paris Olimpiyatları’nın açılışı, çürüyen Batı’nın LGBT ideolojisini dünyaya dayatma kampanyasına dönüştürüldü.
Bu sistemi lânetliyoruz. Batı’nın dizginleri boşalmıştır. Açılış merasiminde Olimpiyatların temeli olan insan, doğrudan hedef alınmaktadır.
Paris Olimpiyatları, kadını, erkeği, gençleri koşu maratonlarından, güreş minderlerinden, voleybol sahalarından, olimpik havuzlardan alıp doğa dışı LGBT propagandasıyla kafeslere tıkma hedefindedir.
Yaşananlar, basit bir ideolojik kültürel propagandanın ötesinde, kadın, erkek, aile, çocuk ve bütün insanlığı hedef alan bir saldırıya dönüşmüştür.
Paris Olimpiyatları açılışında spor, dayanışma, emek ve kültür mezara gömülüyor; insana, emeğe, doğaya yabancı bütün unsurlar Olimpiyatların vitrinine diziliyor.
Emperyalist-kapitalist toplum her anlamda günümüzün Roma’sı oldu. Avrupa, bu çöken sistemin son temsilcisidir. Toplumu ayakta tutan aileyi hedef alan, erkeği erkekten, kadını kadından uzaklaştırmak suretiyle sinsi bir hastalık gibi etrafa yayılan sefilliğin son perdesi, Paris 2024 Olimpiyatları açılışında yüzünü göstermiştir.
Bizzat ahlâka savaş açan, insanın fıtratıyla cedelleşen bu şebeke, değerlerin, inançların, şeref ve haysiyetin üzerinde tepinmektedir. Bu şebekenin kullandığı renkler, seçtiği cümleler ve kostümler insanlığa edilen ihanetin parçalarıdır.
Başörtülü sporcuya gösterdiği tavrı bizzat insanın fıtratına aykırı, ruhunu yok eden bu gösteriye göstermeyenlerin sonu tarihte vardır.
Leonardo Da Vinci’nin resmettiği ve “Son Akşam Yemeği” adını verdiği tabloda onun yer verdiği İsa figürü üzerinden Hazreti İsa’nın şahsiyetiyle travesti ve eşcinseller üzerinden alay ettiler. Batı, bâtıldır. Hazreti İsa (as) ve Havarilerinin tasvir edildiği tabloda Peygamber ve Yârenlerinin yerine LGBT konulmuş arsızca. Kiliseler bu işe ne der, bilmiyoruz ama İsa’nın (as) nübüvvetine iman eden kimseler olarak bu hakarete tepkisiz kalmamalıyız.
Bu arada TRT’yi de tebrik ediyoruz (!) ki, bu töreni sansürsüz şekilde yayınlayarak Türk halkına gay, lezbiyen, homoseksüel her bir rezilliği bizzat izletmiş oldu. Pedofiliye, LGBT’ye ve satanizme “sanat” diyen zümreyi de sadece bu devirde görürsünüz zaten. Tüm dünya o gece yaşanan ahlâksızlığa tepki gösterirken bu zümre alkışlıyor.
Açılışta Molek adlı sözde tanrıya atıfta bulunuyor. Bu atıfla çocuk kurban verme ritüeli sembolize ediliyor. Geçtiğimiz yıl yine aynı ritüeli yaptıklarında İsrail soykırıma başlamıştı.
1933 Yılında 150 bin Yahudi, Molek’e çocuk kurban etme ritüeli yapmak için Chicago’da bir “tarihî gösteri” için toplandı. Etkinlik, “Bir Halkın Romantizmi” adı altında Amerika Siyonist Örgütü tarafından düzenlendi. Yahudilerde çocuk kurban etmek ritüeldir. Allah, kutsal kitabımız Kur’ân’da insan için “yaratılmışların en şereflisi” buyurduğu gibi “esfel-i safilin” yani “aşağılığın en aşağılığı, sefillerin en sefili” ifadesini de kullanır. Şekilden şekle girip insan suretinden çıkmış mahlûkların küçücük çocukları bile iğrenç gösterilerinde kullanıp Olimpiyat açılışında biz Müslümanların iman ettiği Hazreti İsa’yı da sefilliklerine alet ettiklerini görünce ne demek istediklerini bir kez daha anladım. Değerleri kokuşmuş, sadece sömürü, işgal ve hırsızlık üzerine kurulu vahşi kapitalizmle dünyayı mahveden ve kendine faydası olmayan Batı’nın düştüğü sefillikten kurtulması zor. İnsan/insanlık ne olacağını seçecek.
Peki, Olimpiyatlara dair açılış törenini Sodom Gomore’ye çevirenler kimlerdir? Söz konusu açılışlardan sadece iki gün önce Netanyahu’yu ayakta alkışlayan ABD Kongre üyelerinin de içinde bulunduğu haydutlar…
Törende pedofiliye de meşruiyet kazandırmaya çalıştılar. Vicdandan nasipsiz, isyan ahlâkını tahrip eden medeniyetsizler güruhu liberallerin ne kadar azgın ve kafayı sıyırmış olduklarını bütün dünyalılar hayretle, hop oturup hop kalkarak, şaşkınlıkla izlediler. Liberallerin tarihi nasıl manipüle ettiklerini, en temel kavramları nasıl anlamından çıkarttıklarını böylece gördük.
Açılıştaki görsellerle bin yıllık eski düzen feodaliteyi, kellelerini keserek bitirdik. Özgürlük kelle keserek gelmişti, buraya kadar çok doğru. Cesurca da. Sorunsa şurada: Kellelerin kesildiği çok renkli özgürlük görsellerine anında ve birdenbire özgürlük imgesi, eşcinsellik ve toplumsal cinsiyet temasıyla tıka basa dolduruldu. Yani kelleleri kesen ve o güne kadar “aşağı/yoksul sınıf” denilen halkı hiç göremedik. Liberaller o gece, halkın elinden tarihin en büyük ihtilâlini çalıp bütün mücadeleyi eşcinsellerin başarısıymış gibi LGBT’ye hediye ettiler.
Liberaller dünyaya tam da bunu söylemek istiyorlar, “Halkı ve cumhuriyeti unutun, toplumsal cinsiyet kavramına odaklanın! Cinsel kimlikler siyasetin ana konusu olsun, halk ve yoksulluk yan yana gelince sonu ihtilâle çıkan bu kanlı tarihleri unutun ve gökkuşağı renkleriyle erkek-kadın demeden öpüşün, ne yaparsanız yapın” diyorlar. Liberaller, ayrıca şunu söylüyorlar: “Dünyayı değiştirecek olan eşcinsellerdir, cinsiyetsizliktir. Biz tüm dünyanın madenlerini halkı soymaya devam edelim; erkeksiz ve kadınsız dünyanızda cinselliklerinizin tadını çıkartın!”
Paris Olimpiyatları’nın açılış töreninde LGBT ideolojisinin merkeze yerleştirilmiş olması ve verilen mesajlar, konuyu bir spor gösterisinden ve dünyayı birleştiren bir etkinlikten çıkartıp tamamen marjinal bir azınlığın tahakkümünü ortaya koymuştur. Katolik Hıristiyanlığın en önemli sahnesinin adeta alaya alınması ise Avrupa’daki durumun geldiği noktayı göstermekte. Yıllarca İslâm ve yabancı düşmanlığı üzerinden kara propaganda yürütülürken, perde arkasında Avrupa’nın “değerlerinin” kimler tarafından yok edildiği de açıkça görüldü. Gerçi Katar’daki Dünya Kupası Turnuvası’na işaretleri alınmadığı için salya akıtarak saldıran ve Almanya’da Filistin bayrağı ile Bozkurt selâmına tahammül edemeyenlerden farklı bir şey beklemek imkânsız.
Eminim ki milyarlarca insan o sahneler karşılarına çıktığında televizyonu kapatmak ya da çocuklarının dikkatini başka yerlere çekmek için can havliyle çabalamıştır.
Çünkü Fransızlar tüm dünyaya büyük bir pusu kurdular. Batılı zihin, tüm dünyayı birleştirmesi gereken Olimpiyatları bir kez daha ayrıştırma ve kendi marjinal gündemini dayatmak için kullandı. İnşallah en az bir yüzyıl bu zihniyete Olimpiyatlara ev sahipliği yapma fırsatı verilmez. Ama bu zihniyet her kurumu ele geçirmiş görünüyor.
Gelecek nesiller adına ayrı, ülkemizdeki bu tür faaliyetlerin aşırı derecede yoğunluğu ve bu faaliyetlerin siyâsî partiler tarafından desteklendiğini görünce ülkemiz adına ayrı, şeytana tapanların neredeyse tamamen etkisi altına aldığı Avrupa adına ayrı korktuk törenler sonrasında. Görüntülerde İsa Nebî’nin -hâşâ- eşcinsel gösterilmesine rağmen birkaç Hıristiyan’ın cılız tepkisi dışında tepki yükselmedi. Ancak İsrail gibi bir terör makinesi dahi davet edilmişken Ukrayna nedeniyle Olimpiyatlara özellikle davet edilmeyen Rusya bu tehlikeyi gördü ve çok sert önlemler aldı, törenle dalga geçti. Öyle ya, devletin görevlerinden biri de toplumu, halkı bu tehlikelerden korumaktır. Bu faaliyetlerin tam anlamıyla sapkınlık olduğunu dilimiz döndüğünce anlatmalı, mücadele vermeliyiz. Bu mücadele herkesin, önce kendi çocuğunu ve neslini koruma adına görevidir.
Dünyada henüz insanlığını kaybetmeyen vicdan sahiplerinin Gazze’deki vahşete kitleler hâlinde ayaklanıp karşı çıkmalarına rağmen, şeytanın yeryüzü temsilcilerinin esir aldığı yöneticilerin sessiz kalması ve hatta desteklemesi, insanlığın karşı karşıya olduğu tehlikeyi gözlerimizin önüne seriyor. Gazze’de sadece İslâm’ın değil, insanlığın onuru ayaklar altında. Filistin sadece İslâm’ın değil, insanlığın savaşını veriyor. Ancak Paris Olimpiyatları açılışı, insanlık buna bigâne kalsın isteyenlerin rezaletlerine sahne oluyor.
Bu anlamda insanı kurtarmadan insanlığı kurtarmak mümkün değildir. Allah neye nasıl tepki verdiğimizi takip ediyor ki bu, bizim için yeter. Abdülhakim Arvasî Hazretleri buyurmuş ki, “Bunca yıllık ibadetime güvenmem, ama Allah’a düşmanlık edenlere düşmanlığıma güvenirim”. Bizimki de bu hesap. Allah kabul eylesin!
Paris’te kifayetsiz kıyafetler
Peki, Paris’te bunlar olurken, Olimpiyatlara bizi, Türkiye’yi temsil etmeye giden sporcularımızla ilgilenenlere ne demeli?
Binlerce yıllık şanlı tarihin, örfün, kutun, tören olsun; ama sen kalk, kökeni belli bir şahsın firmasına yaptır giysi tasarımını.
Türklüğün sembolü Bozkurt işaretinden rahatsız olanlar bu yakışıksız kıyafetlerle mi intikam aldılar bizden acaba?
Kıyafetlere bakınca, sporcularımız Paris Olimpiyatları’nda sanki toplama kampında. Firma yetkilileri, Filistin’de Siyonistler vahşet dolu soykırımını sürdürürken Türkiye Olimpiyat Komitesi ve diğer yetkilileri, “Turkuvaz Türklerin rengi” aldatmacasıyla toplama kampı kıyafetlerini kakalamışlar gibi görünüyor. Sahi, tasarımcılar Türkiye’yi Siyonizm’in nasıl esir aldığını mı anlatmak istiyorlar yoksa bize? Ayrıca kıyafetler niçin kırmızı beyaz değil?
Gidin İstanbul Eminönü’ne, Yeşildirek’te herhangi bir dükkâna girin ve deyin ki, “Türk Millî Takımına elbise tasarlanacak, yapar mısınız?”. Sonrasında yaslanın arkanıza, izleyin. Paraya bile gerek yok, oradakiler ceplerinden tasarlar, keser, diker, verirler. Kimse tereddüt etmez nasıl olacak diye…
Haydi gecelik veya pijama takımını tasarlayan şirkette kimse bizi tanımıyor ve bilinç altındaki renkler ile fikirleri kullanmış, buna onay veren Millî Olimpiyat Komitesi’nde şuna bakıp utanan, “Neye onay veriyoruz biz ya, sporcularımıza bunları nasıl giydiririz, ülkemizi bu duruma nasıl düşürürüz?” diye sorgulayan kimse mi çıkmadı?
Bir Moğolistan’ın kıyafetine bakın, bir de Türkiye’nin. Kendi kültürünü hakir gören, kendi kültürüne düşman başka bir millet yoktur herhâlde. Olimpiyat kıyafetlerini hazırlayan, beğenen ve anlaşma yapan kim varsa, hakkında işlem yapılıp Millî Takımlardan ve yetkili kurumlardan uzaklaştırılmalıdır.
Ayrıca, sporcular mecbur giyinmişlerdir ama onlardan da bir isyan beklerdik elbette.
Yazıklar olsun ülkemizi ve sporcularımızı bu duruma düşürenlere!