Yeni çağın hastalığı: Dijital istifçilik

Dijital araçları kullanarak yazıyor ve okuyoruz, finansal işlemlerimizi gerçekleştiriyoruz. Artık bunlar günlük hayatımızın rutinlerinde yerlerini almış durumdalar ve diğer sahip olduğumuz tüm eşya gibi belli değerlere sahipler. Vahim olan, kimilerimizin bu dijital varlıklara aşırı anlam yükleyip duygusal köprü oluşturarak “dijital istifçilik” ifadesine hayatında üst sıralarda yer açmak!

GEÇTİĞİMİZ günlerde, günlük okumalarım sırasında “Life Caching” isimli yeni bir trendin varlığına rast geldim. Dilimizdeki karşılığı “hayatı depolamak” olan bu yaklaşımın ana fikri, “biriktirmek”...

Her gün onlarca eşya ile iç içe yaşamaktayız. Birçoğumuz eşya biriktirmeyi seviyoruz. Bu davranış, eşyanın gerek işlevsel ve gerekse duygusal boyutuyla ilgili olabilir. Ne var ki, kimilerimiz elinde olan ya da olmayan nedenlerden dolayı biriktirme davranışını ileri düzeye taşıyarak bir problem hâline getirmekte oldukça usta. Görünüşte “işe yaramaz” eşyayı atma konusunda ketum davranış göstererek zamanla bunlardan oluşan bir yığınla yaşamak durumunda kalıyoruz. Bunun sonucu, günlük yaşantımızda bizi bekleyen yoğun bir karmaşıklık…

Gördüğüm ve de duyduğum kadarıyla “Belki bir gün giyeriz” diyerek duygusal bağ kurduğumuz giysilerimiz, “Günün birinde kullanırız” diyerek tavan arası veya az kullandığımız odanın bir köşesine yığdığımız ev eşyalarımız, “Gün olur, içine bir şeyler koyarız” dediğimiz farklı kutular, saklayarak bayatlamasına izin verdiğimiz yiyecekler, en çok istiflenenler arasında.

Hiç unutmuyorum çocukluğumda yaşadığımız apartmandaki onlarca kutu çay biriktiren teyzeyi. Bir gün evlerine misafir olduğumuzda, çay kutusunda çay kalmadığını fark ettiğinde, “Evlâdım, şu üstteki raftan çay verir misin?” diyerek benden yardım istemişti. Tezgâh üzerindeki dolapları açtığım vakit karşılaştığım manzara hâlâ gözlerimin önünde. Altı dolaptan dördünü çay kutuları ile doldurmuştu. İstisnasız, en az on veya on beş yıllık çay vardı. O vakitlerde bu durumun adı henüz konulmamış olsa da şimdi anlıyorum ki “istifçi” tanımı, tam da o teyzenin durumunu özetleyen tanımdı.

Bugüne geldiğimizde, “istifçilik” denen kelimenin içeriği artık dijitalleşmiş durumda. Özellikle iletişim araçları noktasında yaşanan dijitalleşme hızla yaygınlaşmakta ve bunun getirisi olarak herkes dijital ortamda yer alan verilerle süreklilik gösteren ilişki hâlindedir. Bir taraftan cep telefonlarımızla fotoğraf çekerken, diğer taraftan sosyal medya üzerinden iletişim hâlindeyiz. Her gün her birimiz farklı sayıda e-postalarla göz gözeyiz.

Dijital araçları kullanarak yazıyor ve okuyoruz, finansal işlemlerimizi gerçekleştiriyoruz. Artık bunlar günlük hayatımızın rutinlerinde yerlerini almış durumdalar ve diğer sahip olduğumuz tüm eşya gibi belli değerlere sahiptir. Maddî ya da mânevî karşılığı muhakkak mevcût. Günlük eşyamızın arasına dijital varlıklar dâhil olmuş durumda. Vahim olan, kimilerimizin bu dijital varlıklara aşırı anlam yükleyip duygusal köprü oluşturarak “dijital istifçilik” ifadesine hayatında üst sıralarda yer açmak!

Dijital ortamın bize sunmuş olduğu “sınırsız” depolama alanları nedeniyle biriktirdiklerimize her geçen gün daha sıkı bağlanıyoruz. Çeşitli yazılım, memory stick ve yüksek çözünürlüklü kameralı cep telefonları gibi depolama alanı yüksek araçlar, dijital istifçiliğe kapı aralıyorlar.

Kendime bakıyorum da, internetten indirmiş olduğum onlarca dosya, görsel ve daha “Bu bilgi bende varmış” dediğim bir yığın veri sayesinde işin içinden çıkamaz olmuşum meğer. Oysa aradığım bilgiyi saklamak yerine internetten yenisine ulaşmak artık daha kolay.

Henüz birkaç gün önce e-posta hesabımın 15 GB’lık sınırsız kullanım hakkının büyük bir kısmını doldurduğumu fark ettim. Bu büyük kısmın, en çok yazılarımı yazarken de sürekli iç içe olduğum e-posta hesabımda var olduğunu anladım. Hakkımı doldurmuş olmak, daha fazla kullanım talep etmeme engel oldu mu? Olur ya da olmaz, ancak önemli olan, biriktirdiklerime gerçekten ihtiyacımın olup olmadığı.

Kendimi bu sorudan sonra ciddî bir temizlik ve düzen operasyonunun içinde buldum. Kimilerini silmeye üşendiğimiz, kimilerini de unuttuğumuz için bilgisayarımızın, telefon veya tabletimizin bir köşesinde saklıyoruz; çoğu zaman bu verilerin varlıklarını unutmuş olsak bile…

Harvard Business Review dergisinde yayınlanan bir makalede ifade edildiğine göre, 46 katılımcı ile gerçekleştirilen bir çalışma yapılmış. Katılımcılara, bilgisayar kullanıyor olmaları ve bir elektronik posta hesaplarının olması şart koşulmuş ve çevrimiçi olarak dijital ortamdaki davranışları ile ilgili açık uçlu sorular yöneltilmiş. Ortaya çıkan sonuçlar, dijital verinin silinmesinin önündeki engeller ve dijital verinin biriktirilmesi ile ilgili problemler çerçevesinde gruplandırılmış.

Bu çalışmanın neticesinde ortaya çıkan verileri şöyle:

Dijital verilerin silinmesinin önündeki engeller: “Her ihtimâle karşı gelecekte kullanabilirim” düşüncesi, kanıt niteliğindeki veriyi elde tutmak, zaman kısıtları ve tembel davranmak, dijital verinin duygusal bir değer taşıması, dijital depolama kapasitesinin kişinin üzerinde bir baskı yaratmaması ve dolayısıyla bu durumun kişide “Bu benim sorunum değil” hissi oluşturması.

Dijital verilerin biriktirilmesi ile ilgili problemler: Çok fazla verinin içinde kaybolmanın etkinliği azaltabileceği, psikolojik esenlik üzerindeki negatif etkileri ve bu durumun özellikle kaygı ile strese yol açabileceği düşüncesi, siber ataklar, siber güvenlik tehdidi ve kişisel verinin kötüye kullanılması, dijital biriktirme ve fiziksel biriktirme arasındaki geçişler…

Dijital olarak biriktirme davranışı olan bireylerde, fiziksel olarak da biriktirme davranışının görüldüğü ortaya çıkmıştır.

Dijital istifçilik konusuyla ilgili yazmayı düşündüğümü etrafımda kiminle paylaştıysam, bu konuda bir hayli sıkıntılı olduklarına şâhit oldum. Herkesin dile getirebileceği cümleler olduğunu gördüm.

Çözüm için nereden başlamak uygun olur?

Çözüm sorununa cevap olabilecek nitelikte ulaşabildiğim bilgileri şöyle paylaşmayı isterim:

Gelen e-postalarımızı her gün temizleyerek başlangıç yapabilir, mesajları günlük ve belli zaman aralıklarında yanıtlayarak gereksiz olanları silmek ve gerekenleri dosyalamak, ihtiyacınızı karşılamayan e-posta ve bülten listelerinden çıkmak ve almak istemediklerimizi spam filtresi ile engellemek iyi bir çözüm. İnternetten indirilen verileri dosya olarak kaydetmek ve kopyalamak yerine, bu dosyalara erişim adreslerini kaydetmekle ilgi alanlarımıza göre en sık oluşturduğumuz dosyaları ana başlık altında tutabiliriz.

İşlerimizi, “devam eden ve tamamlanan işler” için ayrı dosyalar oluşturup buradan takip etmek, saklamak istediğimiz bilgileri tarih sıralamasına göre anlamlandırmak, örneğin yakın tarihli bilgiler için ayrı dosya oluşturmak iyi bir alışkanlık. En önemlilerinden bir tanesi de “arşiv” dosyası oluşturmak. İnternetten olur olmaz çektiğimiz ekran görüntülerine (alışveriş sitelerinden ve internetten çektiğimiz giyim kuşam resimleri) aslında hiç ihtiyacımızın olmadığını düşünüyorum. Erişim adreslerini kaydetmenin daha verimli olacağı kanaatindeyim.

Nasıl ki artık çöplerimizi bile ayrı kutulara atarak ayrıştırıyorsak, hayatımızın her alanında olduğu gibi dijital alanda da verilerimizi plânlı ve ayrıştırarak kendimize daha rahat hareket edebileceğimiz alanlar yaratmalıyız.

Çöp verilerden oluşan dağların arasında kaybolmamak dileğiyle…

 

https://hbrturkiye.com/blog/dijital-biriktirme-davranisinin-arka-plani