BİZİM gibi toplumların
kıymetli hazineleri zamanla aşınmaya uğradığından, restorasyona ve tadilata
ihtiyacı vardır. Toplumun kılcal damarlarına kadar inen suni farkındalığın ortadan
kalkması ve saygınlığının aşikâr olması bu ihtiyacın giderilmesiyle mümkün
olur.
Toplumun
genelinde farklılık, “zenginlik” olarak görülmekten ziyade, “farklı” kelimesi, “ötekileştirme”
olarak görülmeye başlanmıştır. Farklılık, bir aykırılık ve inatçılık gibi
mecralara gitmek olarak görülmemelidir.
İnsanı
diğer canlılardan ayıran en önemli özellik, düşünmesidir. Bu yönüyle bile
insanlar ortak paydada buluşmuş oluyorlar. Bizim toplumumuzda halkın gerildiği
veya sınırların zorlandığı gibi kavramlar düşünme melekesiyle değil de daha çok
duygusallık ve tarafgirlik ile ilgilidir. Bu ise düşünme melekesinin doğru
çalıştırılmaması veya aklın gerektiği gibi kullanılmamasından kaynaklanmaktadır.
Bilinen
evrende en azından şimdilik bizim gibi düşünen, aklını kullanarak yaşayan tek canlı
türü insan olarak duruyor. Bilim tarihinin astronomi ile başladığı
düşünüldüğünde ise insanın mayasında ve özünde evrenin kaynağı ve bunun da akıl
yoluyla bulunması gerektiği yatıyor. Uykuda olan aklın uyandırılması her insan
için tek tek mesuliyet gerektiriyor.
İnsanın
düşünerek ve buradan hareketle veriler elde ederek ilerlemesi gerekiyor. Ancak
aklın da yerli yerinde kullanılması kaçınılmazdır. Doğru bir şekilde
ilerlemenin motoru ise kıyastır. O zaman “kıyas” kelimesini doğru tanımlamakla
işe başlamak gerekir.
“Bilinenden
hareket ederek bilinmeyene ulaşma araçlarına” kıyas denilse hata olmaz. “Ölçmek,
karşılaştırmak, iki şey arasında benzerlik ve farklılıkları ortaya çıkarmak” da
kıyas tanımı içerisine girer. Bu tanımdan hareketle, fen ve sosyal alanlarda
kıyas yapılabileceği gibi, insanın kendi iç dünyasında da kıyas yapması
kaçınılmaz bir hâldir.
Fennî,
sosyal, hukukî, felsefî ve fıkhî alanlarda kıyas merkezinde disiplinler arası
durum önemlidir. Doğru hedefin “evrenin kaynağı ve bunu akıl ile bulma”
olduğunu yukarıda belirtmiştik. Bu çok doğal bir süreçtir. Zira kıyas yapmak, her
bir sanat eseri resmin bir ressamının olması gibi çok makbul bir yoldur. Bu
nedenle bir insanın tek başına sıfırdan mükemmel bir sanat eseri ortaya koyması
mümkün görünmüyor.
Kıyas,
kişinin bir iç dünyası, bir de dış dünyasıyla alâkalıdır. Hiç mürekkep
yalamamış olsa bile iç dünyasında kuracağı vicdan eksenli akleden kalp ile
evrenin kaynağının olduğuna inanması ve buna erişmesi beklenir. Bu durum
kişinin daha çok nefsi ve egosuyla olan irtibatı şeklinde algılanabilir.
Nefsine yenik düşen birinin doğru bir kıyas yapmasını beklemek akıllıca bir iş
değildir.
Dış
dünya ile olan kıyas ise fennî, sosyal ve zihnî melekeler ile yapılmalıdır. Bu
alandaki kıyasın evrensel ve bizim gibi toplumlarda kabul görmesinin yolu aklın
kullanılmasıdır. Aklın doğru kullanılması ise metot, yöntem ve doğru bir kıyas gerektirir.
Günümüzde kıyas yapacaklardan adalet, erdem ve ilmî/bilimsel ahlâk sahibi
olmaları beklenilir.
Metre
ve kilometre uzunluk ölçü birimi olarak bir kıyası gösterirken, kilogram da
ağırlık birimi olarak ortak bir kıyas türüdür. Görüşü ne olursa olsun, bütün
insanlık bu ölçülerin (kıyas) ortak paydasında birleşmiştir. Benzer şekilde,
sayılarla ifade edilen fiyatlandırmalar da birer ölçü ve kıyastır. Toplum
yararına aşağı doğru olması gereken ekonomik serbest piyasanın şimdilerde
topluma çevrilmiş bir silah olarak sürekli yukarı doğru makbul olmayan fiyat
artışları akıl ve vicdan dışı oluşumlardır.
Sağlık
alanındaki ilerlemeler, fen alanındaki bilim, teknik ve yöntemlerin canlı
hayatına genel kabul çerçevesince uygulanan ölçü/kıyas çıkarımlarından başka
bir şey değildir. Ancak sosyal alanda benzer durum fen alanındaki kadar netlik
göstermemektedir. İnsan sosyal bir varlık olduğu için bu alandaki ölçü ve
kıyasın standart bir çerçeveye oturtulması, çok fazla parametreye bakılması
gerektiğini gösteriyor.
Sosyal
anlamda kıyasın en iyi yansıması “bulunduğu zaman dilimini en iyi şekilde
yaşamak” olarak görülmektir. Şu yaşadığımız zaman diliminde eğer insanımız
birbirinden uzaklaşıyor, sosyal hatlar keskinleşiyorsa, bunun en önemli nedeni,
sosyal alandaki “doğru ölçü” ve “kıyası” aklın gerektirdiği gibi ortaya koyup
uygulayamamaktan kaynaklanmaktadır. Diğer bir ifadeyle, ortak paydanın aklî
olarak değil de duygusal olarak görülmesidir. Duygusal körlükse aklın bir ürünü
değildir.
Sosyal
alanda kırılmaların, keskin hatların olmaması için doğru ölçülerin konulması
gerekir. Bu alandaki doğru kıyas ve ölçüler, doğruluğundan kimsenin şüphe
duymadığı ve zarurî bilginin toplumda diri tutulmasıyla mümkündür. Bu ise en
azından sosyal anlamda bir sanattır. Bu mükemmel sanat, mükemmel bir kıyas ve
akıl yürütme şeklidir.
Var olan üzerinde düşünmek, aklî kıyas türlerini bilmek, metot, yöntem ve disiplinler arası akıl yürütmek, günümüzde akademik çalışma alanlarında yerini almalı ve boşluksa bilimsel verilerle doldurulmalıdır. Ancak böyle bir çalışmayla ve sonuçlarına toplumun uymasıyla yeni bir medeniyet aralanabilir.