NOBEL Ödülleri,
dünyanın en prestijli ödülleri arasında sayılıyor. Bir asrı aşkın bir geçmişe
sahip ödüller, özellikle edebiyat ve barış kategorisi ile bu alanlarda
gösterilen adaylar üzerinden zaman zaman ciddî tartışmalara neden oluyor. Bazen
bunun da ötesine geçip insanı hayrete bile düşürüyor. Öyle ki, insanlığı kana
bulamış kişiler Nobel’e aday gösterilebiliyor.
Örneğin
İkinci Dünya Savaşı’nın müsebbipleri, savaş öncesinde ve savaş sonrasında
Nobel’e aday gösterilmiş.
İkinci
Dünya Savaşı’nın faşist kanadında yer alan İtalya diktatörü Mussolini, 1935’de
Nobel Barış Ödülü için aday gösterilenlerden... Üstelik aday gösterenler de
“adâlet” kavramı üzerine zihin yoran mâkâmlar ve kişiler; Almanya’nın Giessen
ve Fransa’nın Paris Üniversitesinin hukuk profesörleri…
İkinci
Dünya Savaşı’nın bir diğer faşist diktatörü Hitler de Nobel Barış Ödülü’ne aday
gösterilenler arasında yer alıyor. Hitler, 1939’da yani savaşın patlak verdiği
yılda ödüle aday gösterilmiş. Üstelik aday gösteren isim, medenî dünyanın en
önemli ülkelerinden biri sayılan İsveç’in antifaşist parlamenterlerinden biri…
Savaşın
bir diğer diktatörü ve insanlık tarihinin en büyük kan dökücülerinden Sovyet
diktatör Stalin de Nobel Barış Ödülüne aday gösterilen isimlerden biri.
Stalin’in 1945 ve 1948’de iki kez adaylığı söz konusu olmuş. Bu ismi ilk aday
gösteren, yine medenî dünyanın ve insan haklarının en çok geliştiği söylenen
yer olan Norveç’ten biri; Norveç Nobel Komitesi üyeliğinin yanı sıra Norveç
Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Halvdan Koht…
1945’te
Koht, Stalin’i aday gösterebilecek isimler arasında zikretmiş. Yani bir dönem
kimin ödül alacağına karar veren bir isim, dünyanın en büyük kan dökücülerinden
birini bu ödüle lâyık görmüş. Stalin’i 1948’de yine Nobel Barış Ödülüne aday gösteren
isim ise Çek Cumhuriyeti’nden bir profesör…
1978’de
ise İsrail’in dallanıp budaklanmasını sağlayan ve Filistin konusunda Arap
dünyasının bölünmesine neden olan Camp David Antlaşması’na imza atmış Mısır
diktatörü Enver Sedat da Nobel Barış Ödülüne aday gösterilmiş ve hattâ ödülü
almış. Üstelik ödülün verildiği dönem, İsrail’in işgallerini en çok
hızlandırdığı dönemlerden biri... Yani Filistin coğrafyası İsrail tarafından
yağmalanırken, Sedat’a barış ödülü verilmiş. Çok mu garip sizce?
Filistin
meselesinde zulmün en büyük ortaklarından Şimon Peres ve İzak Rabin bile Nobel
Barış Ödülüne aday gösterilmiş. Hattâ onlar da ödülü alanlardan...
Torpilli
Nobel olur mu?
“Nobel’de torpil
olur mu?”
diye bir soru sorulsa, büyük ihtimâlle çoğunluk bunun pek mümkün olmadığı
yönünde cevap verecektir. Ama kazın ayağı hiç de öyle değil!
İkinci
Dünya Savaşı’nın en önemli aktörlerinden biri olan İngiliz Başbakan Churchill,
1947’de torpille Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış. Gariplikler o kadar çok ki
insan hayret etmek zorunda kalıyor. Tolstoy, Emile Zola, Anton Çehov gibi
edebiyatın devleri ödüle lâyık görülmezken, bir siyâsetçi, edebiyat alanında
ödüle hem aday gösteriliyor, hem de alabiliyor.
Churchill’in
ödül almasını sağlayan, İsveç Kraliyet Akademisi üyesi Dag Hammarskjöld. Ne
tesadüftür ki aynı üye, o dönem Birleşik Milletler Genel Sekreterliği görevine
atanıyor. Kamuoyunun ortak fikri, Churchill’in Nobel’e aday gösterilmesi ve
ödülü almasında Hammarskjöld’ün, Hammarskjöld’ün BM Genel Sekreterliği’ne
seçilmesinde de Churchill’in torpil yaptığı yönünde…
Tüm
bu garipliklere bir yenisi daha eklendi. Filistin meselesinde uluslararası
hukuku hiçe sayarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilân eden ve ABD Büyükelçiliğini
Kudüs’e taşıyan Trump, Nobel Barış Ödülüne aday gösterildi.
Diyecek çok şey var ama Nobel Barış Ödülü’nün geçmişindeki garipliklere bakınca insan bu durumu yadırgamıyor doğrusu...