Yeni bir Nobel garâbeti

Filistin meselesinde uluslararası hukuku hiçe sayarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilân eden ve ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyan Trump, Nobel Barış Ödülüne aday gösterildi. Diyecek çok şey var ama Nobel Barış Ödülü’nün geçmişindeki garipliklere bakınca insan bu durumu yadırgamıyor doğrusu...

NOBEL Ödülleri, dünyanın en prestijli ödülleri arasında sayılıyor. Bir asrı aşkın bir geçmişe sahip ödüller, özellikle edebiyat ve barış kategorisi ile bu alanlarda gösterilen adaylar üzerinden zaman zaman ciddî tartışmalara neden oluyor. Bazen bunun da ötesine geçip insanı hayrete bile düşürüyor. Öyle ki, insanlığı kana bulamış kişiler Nobel’e aday gösterilebiliyor. 

Örneğin İkinci Dünya Savaşı’nın müsebbipleri, savaş öncesinde ve savaş sonrasında Nobel’e aday gösterilmiş.

İkinci Dünya Savaşı’nın faşist kanadında yer alan İtalya diktatörü Mussolini, 1935’de Nobel Barış Ödülü için aday gösterilenlerden... Üstelik aday gösterenler de “adâlet” kavramı üzerine zihin yoran mâkâmlar ve kişiler; Almanya’nın Giessen ve Fransa’nın Paris Üniversitesinin hukuk profesörleri…

İkinci Dünya Savaşı’nın bir diğer faşist diktatörü Hitler de Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilenler arasında yer alıyor. Hitler, 1939’da yani savaşın patlak verdiği yılda ödüle aday gösterilmiş. Üstelik aday gösteren isim, medenî dünyanın en önemli ülkelerinden biri sayılan İsveç’in antifaşist parlamenterlerinden biri…

Savaşın bir diğer diktatörü ve insanlık tarihinin en büyük kan dökücülerinden Sovyet diktatör Stalin de Nobel Barış Ödülüne aday gösterilen isimlerden biri. Stalin’in 1945 ve 1948’de iki kez adaylığı söz konusu olmuş. Bu ismi ilk aday gösteren, yine medenî dünyanın ve insan haklarının en çok geliştiği söylenen yer olan Norveç’ten biri; Norveç Nobel Komitesi üyeliğinin yanı sıra Norveç Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Halvdan Koht…

1945’te Koht, Stalin’i aday gösterebilecek isimler arasında zikretmiş. Yani bir dönem kimin ödül alacağına karar veren bir isim, dünyanın en büyük kan dökücülerinden birini bu ödüle lâyık görmüş. Stalin’i 1948’de yine Nobel Barış Ödülüne aday gösteren isim ise Çek Cumhuriyeti’nden bir profesör…

1978’de ise İsrail’in dallanıp budaklanmasını sağlayan ve Filistin konusunda Arap dünyasının bölünmesine neden olan Camp David Antlaşması’na imza atmış Mısır diktatörü Enver Sedat da Nobel Barış Ödülüne aday gösterilmiş ve hattâ ödülü almış. Üstelik ödülün verildiği dönem, İsrail’in işgallerini en çok hızlandırdığı dönemlerden biri... Yani Filistin coğrafyası İsrail tarafından yağmalanırken, Sedat’a barış ödülü verilmiş. Çok mu garip sizce?

Filistin meselesinde zulmün en büyük ortaklarından Şimon Peres ve İzak Rabin bile Nobel Barış Ödülüne aday gösterilmiş. Hattâ onlar da ödülü alanlardan...

Torpilli Nobel olur mu?

“Nobel’de torpil olur mu?” diye bir soru sorulsa, büyük ihtimâlle çoğunluk bunun pek mümkün olmadığı yönünde cevap verecektir. Ama kazın ayağı hiç de öyle değil!

İkinci Dünya Savaşı’nın en önemli aktörlerinden biri olan İngiliz Başbakan Churchill, 1947’de torpille Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış. Gariplikler o kadar çok ki insan hayret etmek zorunda kalıyor. Tolstoy, Emile Zola, Anton Çehov gibi edebiyatın devleri ödüle lâyık görülmezken, bir siyâsetçi, edebiyat alanında ödüle hem aday gösteriliyor, hem de alabiliyor.

Churchill’in ödül almasını sağlayan, İsveç Kraliyet Akademisi üyesi Dag Hammarskjöld. Ne tesadüftür ki aynı üye, o dönem Birleşik Milletler Genel Sekreterliği görevine atanıyor. Kamuoyunun ortak fikri, Churchill’in Nobel’e aday gösterilmesi ve ödülü almasında Hammarskjöld’ün, Hammarskjöld’ün BM Genel Sekreterliği’ne seçilmesinde de Churchill’in torpil yaptığı yönünde…

Tüm bu garipliklere bir yenisi daha eklendi. Filistin meselesinde uluslararası hukuku hiçe sayarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilân eden ve ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyan Trump, Nobel Barış Ödülüne aday gösterildi.

Diyecek çok şey var ama Nobel Barış Ödülü’nün geçmişindeki garipliklere bakınca insan bu durumu yadırgamıyor doğrusu...