Yeni bir kalkışma olursa ne olur?

15 Temmuz 2016 öncesi Büyükada’yı mesken tutan ve darbeciler başarısız olunca 16 Temmuz 2016’da apar topar ülkeyi terk eden tasfiye timi gibi bir ekip vardı. Etrafta aramayın, o ekip bir büyükelçilikte çoktan hazırlandı, çalışmalara başladı ki bu aralar yoğunlaşmış durumda! Olaya böyle bakarsanız, durumu daha net anlama imkânına kavuşursunuz!

BAŞLIĞIN “Yeni bir kalkışma olursa” bölümü gazeteci, siyâsi, analist ve yorumculara; “Ne olur?” kısmı da bana ait. Bu insanlar darbe gecesi darbeye en fazla direnen il ve ilçe belediyelerinin özellikle hedef alındığını ve bu belediyelerin darbeye karşı çıktıkları için hedefe konulduklarını ve belli oranda da bu plânda başarılı olunduğu tespitlerini sıralıyor ve “yeni bir kalkışma olursa”, bu kaybedilen belediyelerin tavrının ne olacağını soruyorlar.  

“Ne olur?”a gelmeden önce, bu kulakların değişik zaman ve mekânlarda duyup işittiklerini anlatayım… 

Bundan yıllar önce Ankara’daki bir mekânda sohbet ederken, yan masada bir vatandaş da askerlik hatıralarını anlatıyordu. Biraz da Davudî bir sesle anlattığı ve rahatça duyulduğu için istemeden kulak misafiri olmak zorunda kaldım, ilginç şeyler anlatıyordu ve mealen şöyleydi:

Bir çavuş, talimgâhta, o dönemler çok revaçta olan irticadan bahsetmeye başlamış ve ülke olarak İran’a savaş ilân etmemiz gerektiğine gelmiş. Medyada sıkça gündem olduğu gibi bu konunun askeriyede de sabah içtimalarında dahi konuşulma noktasına gelmesi üzerine askerlerin genelinin “Biz, komşumuz olan bir İslâm ülkesine neden saldıralım? Amerika ve Batılı ülkeler için biz neden bir vekâlet savaşına girelim?” şeklinde soruyorlarmış.

Yine askerlerin bir kısmı da, medyanın etkisi ile İran’a iyi bir ders vermemiz gerektiğini savunuyorlarmış. Bu konu değişik zamanlarda ve mekânlarda defaatle gündeme geliyormuş. Her gündeme geldiğinde bir er, sürekli şekilde, “İran’la savaş kararı alınırsa ben buradaki en üst rütbeli subayı vururum! Türkiye’nin başka bir iki yerinde daha böyle olay olursa, İran’la savaş mevzusu başlamadan biter! Gerçi birkaç kişi canından olur, ancak bu vesile ile iki kardeş ülke çok değişik acıların yaşanacağı kesin olan bir savaştan kurtulmuş olur” diyormuş her zaman.

Yine bir gün konu bu noktaya geldiğinde, biraz daha yaşlı ancak daha önce hiçbirinin daha önce görmediğini iddia ettiği başka bir er söze girerek, “Biliyor musunuz, böyle savaş ve kargaşa zamanlarında askerî karargâhlardaki komutanlar başka illerdeki karargâhların komutanları ile değiştirilirmiş” deyince, yine o er, otomatik cevap makinesi gibi, “Sanki benim buradaki komutana bir husumetim varmış gibi niye soruyorsun? Ben buradakini vururum, oradakiler de oradakini vursun!” deyivermiş. Soruyu soran asker ne diyeceğini şaşırmış, hiçbir şey söyleyemeden kalkıp gitmiş…

Bu konu yıllarca ülke gündemine temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp defaatle gündem yapıldı. Bu hâdiseyi duyduktan birkaç yıl sonra da devam edip gitti. Bu konunun tıpatıp aynısını bir gün bir gazetenin okuyucu mektupları köşesinde okuyunca, “Demek ki” dedim, “Bu konular ülkenin değişik bölgelerinde, değişik zamanlarda benzer minvâlde konuşulmuş gitmiş”...

***

Gelelim ikinci konuya…

Yer, Ankara Yenimahalle OSTİM’de bir dükkân…

Balyoz Dâvâsı’nın en cafcaflı şekilde konuşulduğu zamanlarda dükkân sahibi, o zaman CHP’den ayrılan bir hanım, bir parti kurmuştu. O partinin ilçe teşkilâtında görevliymiş dükkândaki karşılaştığım kişi. Birdenbire, tarihe not düşer gibi, “Bu Balyoz Dâvâsı’nda yargılanan subaylar bir gün beraat edecek, görevlerine geri dönecekler. (O subaylarla kendisini özdeşleştirerek,) Biz (ulusalcılar), AK Parti ile birlikte bu Fetullacıları bertaraf edeceğiz. Daha sonra da onlarla birlikte olup siz AK Partililerden intikamımızı alacağız” deyiverdi.

Ben, şoka uğramış gibi ne diyeceğimi bilemedim. Bu, lâf arasında öylesine söylenen bir söze hiç benzemiyordu. Plânlanmış, değişik yerlerde konuşulmuş ve zihinlerde yer etmiş bir senaryoya benziyordu.  Yıllar sonra bu senaryoda anlatılanların büyük bir kısmı gerçekleşince, “Sıradan bir insan böyle bir varsayımı nereden bilebilir ki?” diye düşünmeden edemedim, ancak içinden de çıkamadım.

***

15 Temmuz darbe kalkışmasından aylar sonra, Ankara’da bir şehir içi otobüs yolculuğunda bir vatandaş, “Bunlar darbe teşebbüsüne tekrar kalkarlarsa ne yapacağız?” dedi (ki biraz da hepimizin duymasını istediği için sesini yükselterek ve bilmiş bir tavırla) ve ekledi:

“Ben bu kalkışmadan en az beş yıl önce ‘Darbe nasıl önlenir?’ diye bir yazı yazdım. Yazdığım o yazıda ‘Darbeye karşı nasıl dururuz?’ diye maddeler hâlinde sıraladım. Biliyor musun, ilk maddesi, belediyelerin iş makineleri ve kamyonları ile askerî araç ve alanların etrafına halka halka çelikten aşılamaz duvarlar örmesi şeklinde. Hiç kimse hiçbir yere kıpırdayamaz. Darbe de başlamadan biter!”

Onun muhatabı olan arkadaşı, “Diğer maddelerde ne vardı?” diye sorunca, “Onları da yeni bir kalkışma olursa o zaman konuşuruz” diyerek konuyu kapattı.

“Peki, bu yazdıklarını uygulama şansın oldu mu? O gece sen ne yaptın?” diye sorulunca da, “Darbe olunca, devlet kademesinin üst düzeyindeki tanıdıklarıma bu konuyu anlatmaktan dilim damağım kurudu. Şükür yaptılar, ancak çok eksik yaptılar. Bu bile bir darbeyi önlemede müthiş işe yaradı” dedi.

Daha sonra diğer illerde yaşayan tanıdıklarımla telefonda konuşup yaşananlara şahit olunca anladım ki, Türkiye’nin değişik bölgelerinde bu ve buna benzer bir sürü olay oldu. Demek ki, yüzlerce insanın aklına aynı şeyler gelmiş ve uygulamışlar.

Bundan sonra her insan, “Yeni bir kalkışma olursa ben ne yapabilirim?” sorusunun cevabını arayıp bulsun ve ona göre hayatını tanzim etsin ve hazırlansın. Çünkü her zaman yeni bir kalkışma ihtimâli vardır ve olmaya devam edecektir. Herkesin bunu konuşup düşünmesi ve bu realite ile kimseyi telâşa vermeden yaşamayı öğrenmesi lâzım.

Bir örnek vermek gerekirse… Bazı geceler kimileri, herhangi bir saatte kalkıp, bir saat boyunca ülkenin selâmeti için “Benim bölgemde neler oluyor?” diye balkon nöbeti tutabilir. Malûm, genelde bu işler insanların uykuda olduğu zamanlarda icra ediliyor. Sabah uyandığınızda her şey olup bitmiş, köşe başları tutulmuş olabilir. Ülkenin ileri gelenlerinin hapse atılmış olduğu bir sabaha kalkabilirsiniz…

Son birkaç yıldır bir muhalefet partisinin teşkilâtlarında darbe senaryoları tartışılıyor, konuşuluyor ve gündem teşkil ediyor. Falanca tarihte altın bir vuruş yapılacağını bekliyorlar. Ve büyük bir çoğunluğu bu senaryoyu ümitle bekliyor. En son bir yahut bir buçuk ay önce uzun süredir görüşmediğim bir sol tandanslı tanıdığım, bayram değil, seyran değil, beni arayarak, “Sen mütedeyyin insansın, senin aşırılıklarla işin yok; ancak bu aşırıların yakın zamanda işi bitirilecek!” minvâlinde bir söz söyledi. Ben yine şoklardayım…

Neden beni aradı, niye bana böyle bir söz söyledi, şaştım kaldım. Ona da doğru dürüst bir cevap veremedim. Bir anlık gafletten sonra cevap vermemeyi daha doğru buldum. Gerçi bunu detaylı bir şekilde kendisine müsait olunca soracağım. Bakalım ortaya ne hezeyanlar dökülecek…

***

Uzun bir süredir mahkeme kararları, enteresan insanların beraat almaları, enteresan tiplerin çıkıp bazı açıklamalar yapmaya başlamaları ve diğer gariplikler, öylesine gerçekleşmiş olaylar değil ve bir plânın aşamaları gibi duruyorlar. Ortada bir gariplik var, ancak ne olduğunu anlamak çok mümkün değil.

Bir de, özellikle son zamanlarda, yakın gelecekte muhalefet, iktidar olacakmış gibi, “Biz iktidar olunca…” diye başlayan tehditler savuruyor. Birileri kar suyu kaçırmış kulaklarına…

İlk başta anlattığım senaryoyu bir yere not edin! Şu an iktidarla ortak gibi duran ulusalcıları da bir tarafa yazın! Muhalefet, son günlerde hapis yatan eski subayları salıvereceğini söylüyor değişik ağızlardan. İşi mafya gibi illegal işler olan ve ne gariptir ki son zamanlarda kendince “Temizeller operasyonu” yürüten Sedat Peker bile aynı safta yer alarak parmak sallıyor iktidara ve Erdoğan’a. Varacağı en son noktaya vardı anlaşılan. Artık safını gizleme ihtiyacı hissetmiyor.

15 Temmuz 2016 öncesi Büyükada’yı mesken tutan ve darbeciler başarısız olunca 16 Temmuz 2016’da apar topar ülkeyi terk eden tasfiye timi gibi bir ekip vardı. Etrafta aramayın, o ekip bir büyükelçilikte çoktan hazırlandı, çalışmalara başladı ki bu aralar yoğunlaşmış durumda! Olaya böyle bakarsanız, durumu daha net anlama imkânına kavuşursunuz!

Böyle bir durum olursa, ulusalcılar nasıl bir tavır alırlar? Benim kanaatim, iktidara değil, ancak kalkışmaya yardım ederler. İnşa-Allah böyle bir senaryo ile karşılaşmayız. Allah esirgesin!

Ancak durum hiç de iç açıcı görünmüyor. Gözümüzü, kulağımızı ve ferasetimizi hiç olmadığı kadar açık tutarsak çok iyi ederiz. Herkesin bir hesabı, Allah’ın (cc) bir hesabı var.

Herkes kendi minvâlinde hesap yapıp tuzak kuruyor, ancak en iyi tuzakları Allah’ın (cc) kurduğunu hiç aklınızdan çıkarmayın!

Ey bu vatanın has ve temiz evlâtları, bu aralar neyle meşgulsünüz?

Allah’a emanet olun, sağlıcakla kalın…