Yemlenmek ile gemlenmek arasında kalan dünyanın ÇHC paniği (4)

Türkiye’nin, ÇHC ile kurduğu diplomasi yollarında ise yeni bir prensip yapılanmasına gidilmelidir. Yoksa Pekin Büyükelçiliğimizin 2019 Faaliyet Raporu’na benzer birçok amaçsız ve şuursuz metinlerle karşılaşmaya devam eder, kendi belirlememiz gereken şartların dizginlerini, fabrikalarını Türkiye’den Çin’e taşımanın yanında, Çin’i Türkiye’de yatırım yapmak yerine başka Türk yatırımcıları da Çin’e yatırım yapmaya davet edenlerin ellerine bırakırız.

RECEP Tayyip Erdoğan’ın AK Parti iktidarları dönemlerinde Başbakan unvanıyla olduğu gibi Cumhurbaşkanı unvanıyla da Türkiye’yi Afrika’ya taşıdığına şahidiz. Bu noktada Erdoğan’ın nasıl bir stratejik devlet aklı ile hareket ettiğini Soner Yalçın, dosya konumuz olan Çin’e de değinerek, 19 Ekim 2021 tarihli yazısıyla OdaTV’de şöyle paylaştı:

“Bir yer düşünün ki, dünya krom rezervlerinin yüzde 98’ine, dünya kobalt ve platin rezervlerinin yüzde 90’ına, dünya tantalit rezervlerinin yüzde 70’ine, dünya koltan mineralinin yüzde 70’ine, dünya manganez rezevlerinin yüzde 64’üne, dünya altın rezervlerinin yüzde 50’sine, dünya elmas rezervlerinin yüzde 30’una, dünya uranyum rezervlerinin üçte ikisine sahip… Burası, 54 ülkeden oluşan Afrika kıtası!

Afrika merkezli Afrasia Bank 2018 Afrika Varlık Raporu’na göre, 2007-2020 dönemini kapsayan süreçte Afrika’nın ekonomik varlığı yüzde 15 oranında arttı. Tahminler Afrika’nın ekonomik varlığının 2027 yılı sonunda yüzde 34 artacağı yönünde. Bu nedenle kimi ülkeler Afrika’ya akın ediyor. Örneğin, McKinsey Company 2017 Raporu’na göre, Afrika’da faaliyet yürüten Çinli firma sayısı 10 binin üzerinde! Çin’in Afrika yatırımları 360 milyar doları aştı.

Çin yatırımlarının Asya dışında aktığı en yoğun kıta, Afrika. Afrika’da yaşayan 1 milyonun üstünde Çinli nüfus var. Yükselen ekonomi olarak Çin’in, küresel enerji rezervlerinin yüzde 30’unu elinde tutan, mineraller ve metaller açısından zengin Afrika’ya yönelmesi şaşırtıcı değil. Ancak mesele sadece bu değil. Kıtanın 25 yaş altı yoğun nüfusunun 2050 yılında Çin ve Hindistan’ı geçecek olması, Çin için hem ucuz işgücü deposu, hem de önemli bir pazar kazanması demek. Keza Çin, jeopolitik mücadele alanını da Afrika’ya taşımak istiyor. Afrika, enerji hatlarının güvenliği, deniz ticaretinin yolunda ilerleyebilmesi açısından stratejik öneme sahip. Özetle Afrika kıtası çok açıdan önemli!

Gelelim bize… Yıl, 2002; Afrika’da 12 büyükelçiliğimiz vardı. Yıl, 2021; Afrika’da 43 büyükelçiliğimiz var. Yıl, 2002; ekonomik ilişkilerimiz 4.3 milyar dolar seviyesindeydi. Yıl, 2020; ekonomik ilişkilerimiz 25,3 milyar dolar seviyesine ulaştı. (Ki Sahraaltı Afrika ülkeleriyle 2003 yılında 1,35 milyar dolar olan ticaret hacmimiz, 2020 yılında 10 milyar dolar olarak gerçekleşti. Salgın koşullarına rağmen, 2020 yılında ticaret hacminin istikrarlı düzeyde tutulması başarıdır.)

Başta müteahhitlik olmak üzere Türk özel sektörünün üstlendiği proje hacmi hızla büyüyerek Afrika’da 71,1 milyar dolar düzeyine ulaştı. 45 Afrika ülkesiyle iş konseyleri kuruldu. THY, Afrika’da 39 ülkede 60 noktaya uçuyor. Ki yakın gelecekte kargo hizmetleriyle de Afrika’nın en büyükleri arasına girmesi bekleniyor. TİKA, 22 program koordinasyon ofisiyle Afrika genelinde faaliyet gösteriyor. Afrika ülkeleri de Türkiye ilgisine kayıtsız kalmadı; 2008 yılının başında 10 olan Ankara’daki Afrika büyükelçiliklerinin sayısı 37’ye çıktı.

Erdoğan, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı döneminde 27 Afrika ülkesine gitti. Bazı ülkelere birden fazla ziyarette bulundu…”

(Cumhurbaşkanı Erdoğan, son olarak Angola, Togo ve Nijerya turuna çıktı.)

Çin’in Afrika’da sadece yatırımlarıyla değil, nüfusuyla da bulunduğunu fark etmişsinizdir. Peki, dosya temamız olan “Çin borçları”, Afrika için ne ifade ediyor?

4 Temmuz 2021 tarihli Kronos34.news yazarı Emre Korkmaz, şu satırlara yer vermiş yazısında:

“Çin’in kısa süre içinde en büyük kredi açtığı yerlerin içinde Afrika ülkeleri başı çekiyor. Ekonomik açıdan geri kalmış Afrika ülkeleri, Çin’in cömert tekliflerine iştahla cevap veriyor ve büyük miktarlı anlaşmalar imzalıyor. Çünkü Afrika ülkeleri, yıllardır devam eden geri kalmışlığına bir son vermek istiyor. Kıtada hızlı bir şehirleşme yaşanıyor. Kırsal göçmenlerin şehirlere taşınmasında, son yılların en dikkat çeken iki ülkesi Çin ve Hindistan’ı bile geride bırakan oranlara sahip. Bu hızlı geçiş büyük zorluklar getiriyor, ancak aynı zamanda dünyanın daha önce gördüğü hiçbir şeye benzemeyen bir altyapı inşâsı harekâtında milyarlarca dolarını riske atmak isteyen ülkeler için büyük imkânlar sunuyor. Ve bugüne kadar hiçbir ülke, Afrika’nın çağrısına Çin kadar hızlı cevap vermedi!

2050 yılına kadar, Afrika’nın 1,1 milyar kişilik nüfusunun iki katına ulaşacağı ve bu büyümenin yüzde 80’inin şehirlerde gerçekleşeceği, kıtanın kentsel çalışan sayısınınsa 1,3 milyarın üzerine çıkacağı tahmin ediliyor. Yalnız Lagos’un nüfusu dahi saatte 77 kişi artıyor. 2025 yılına kadar Afrika’daki 100’den fazla şehirde bir milyondan fazla insan bulunacak.

Kentleşmenin bu baş döndürücü hızı, eşi görülmemiş birçok ekonomik fırsatı da beraberinde getiriyor. IMF kısa süre önce Afrika’yı dünyanın en hızlı büyüyen ikinci bölgesi ilân ederken, Afrika’nın bugünü, 1990’lar dönemi Çin’i ile kıyaslanıyor. Bunun yanında kıtanın altyapı girişimlerinin büyük bir kısmı Çinli şirketler tarafından yönlendirildiği veya Çin fonları tarafından desteklendiği için Çin de Afrika’nın kentleşme hamlesinde merkezî bir oyuncu hâline geldi. Şu anda Afrika şehirlerinde üç kattan yüksek binaların veya üç kilometreden uzun yolların hemen hemen tümü Çinliler tarafından inşâ ediliyor.

Çin’in Afrika’ya bu kadar ilgi göstermesinin birçok sebebi var. Çin Komünist Partisi 1949’da ilk kez iktidara geldiğinde, dünyadaki ülkelerin hemen hemen tümü Tayvan’daki hükûmeti ‘Çin’ olarak tanıyordu. Bu nedenle Çin Halk Cumhuriyeti, Afrika’da kapsamlı bir şekilde lobi yaparak tüm ülkelerce tanındı, Tayvan’ın tanınması ise unutuldu. Bunun karşılığında Çin, kıtada demiryolları, hastaneler, üniversiteler ve stadyumlar inşâ ediyordu. Afrika ülkelerinin siyâsî taahhütleri, beton ve çelik olarak geri ödeniyordu. Bununla birlikte, Çin’in Afrika ile ilk ortaklıklarının başka nedenleri de vardı: Sömürgeci güçler büyük ölçüde gitmiş ya da çıkış yolunda olsa da, kıta hâlâ -her zaman olduğu gibi- aynı doğal kaynak stokuydu ve Çin’in hammaddeye ihtiyacı vardı. Pekin’in bugün sahip olduğu konumun ardında, uzun yıllar Afrika’dan aldığı ucuz hammadde ve petrolün büyük bir etkisi var.

Uluslararası yatırım şirketi McKinsey’in hazırladığı bir rapora göre, 10 binden fazla Çinli şirketin 2005’ten beri Afrika’da yaptığı yatırımın toplamı 2 trilyon doları aştı. Hükûmetin yatırım karşılığı açtığı kredi ise 150 milyar doların üzerinde. Bu rakamın hemen hemen tümü, otoyol, demiryolu ve liman inşâsı için verildi. Ayrıca Çin, tüm Afrika ülkelerinin en büyük dış ticaret partneri hâline geldi.

Tüm bu gelişmeler olurken, dünya yaşananların Çin’in büyük bir plân çerçevesinde ülkeleri ‘borç tuzağı’na düşürdüğünden şüpheleniyor. Bu şüpheler aslında karşılıksız değil. Meselâ Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa ile Cibuti arasındaki 4 milyar dolarlık demiryolu projesi, Etiyopya’nın toplam 2016 bütçesinin dörtte birine mâl oldu. Nijerya, ülkedeki Çin demiryolu yatırımlarının karşılığını ödeyememesi nedeniyle Çinli yüklenicileriyle bir anlaşmayı yeniden müzakere etmek zorunda kaldı. Kenya’nın Mombasa’dan Nairobi’ye Çin tarafından finanse edilen demiryolu, tahmin edilen bütçeyi dörde katlayarak ülke gayrisafi milli hasılasının yüzde 6’sını aştı.

Çin Devleti’ne ait olan şirketler veya Çinli özel şirketler, hâlen Afrika’da 46 limanın sahibi ya da işletmesinin uzun dönemli sahibi durumunda. Bu limanların yaklaşık üçte biri, askerî gemilerin de yanaşabileceği derinlikte. Batı dünyası da Çin’in bu adımlarının ekonomik plânların ötesinde askerî hedefleri olduğundan endişeleniyor.

Çin, başta Afrika ülkeleri olmak üzere yabancı ülkelere verdiği borçları ve açtığı yatırım kredilerini genellikle açıklamıyor. Ancak ABD’deki Johns Hopkins Üniversitesi’nin açık kaynaklardan derleyebildiği bilgilere göre Pekin Hükûmeti, 2000-2018 yılları arasında 49 Afrika ülkesinde bin kadar projeye kredi açtı. Açık kaynaklara göre bu kredilerin toplamı 152 milyar dolardan fazla. Çin’in ülkelerin gayrisafi millî hâsılalarına göre en büyük yatırım yaptığı ülkelerin başında Cibuti, Etiyopya, Kenya ve Maldivler geliyor.

Maldivler’in 3,5 milyar dolarlık dış borcunun yaklaşık yüzde 95’i Çin’e. Net rakamı iki ülke yetkilileri de açıklamaktan kaçınsa da, borcun yaklaşık 3,1 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Maldivler’in 2019’daki gayrisafi millî hâsılası 4,9 milyar dolar olarak gerçekleşmişti. Bu rakam tüm ülkenin bir yılda ürettiği tüm ekonomik varlığın yaklaşık yüzde 65’ine karşılık geliyor. Bu borcun nasıl oluştuğuna gelirsek, Çin, ada devletinde havaalanı ile şehir merkezi arasında dört şeritli bir otoban inşâ edilmesi için kredi açtı. Ayrıca, iki büyük ada arasında bir köprü inşâ etti. Toplu konut projeleri için de kredi açtı. Böylece adaların üzerinde 20 katlı Çin tarzı toplu konutlar inşâ edildi. Yapılan yollar insanlara rahatlık getirse de, borcun nasıl ödeneceği konusunda ülkede kimsenin fikri yok. Gelirlerinin büyük kısmı turizme dayalı ada devleti, Covid-19 nedeniyle büyük bir malî kriz yaşıyor. Ödenmesi gereken krediler zamanında ödenemedi. Pekin, borçların bir kısmını yeniden yapılandırırken, Maldivler Hükûmeti’nden başka ne gibi tavizler aldığı ise şimdilik bilinmiyor.

 (…)

Afrika’da Çin’e en fazla borcu bulunan ülkeler arasındaki Cibuti ve Etiyopya’nın dış borcunun yaklaşık yüzde 50’si bu ülkeye. Kamerun, Angola, Kenya ve Zambiya’da ise oran yüzde 40’ın üzerinde. Bu ülkelerin tümü Covid-19 nedeniyle yavaşlayan ekonomileri ve artan maliyetleri nedeniyle yükümlülüklerini karşılayamaz hâldeler. Pek çok ülkeyle borç yapılandırma için masaya oturan Pekin’in nasıl tavizler kopardığı ise, sadece o anlaşmalara imza atanlarca bilinen devlet sırrı. Çin, anlaşma şartlarının açıklanmasına izin vermiyor. Borç alan hükûmetlerin birçoğu da şüpheli alışveriş şartlarının duyulmasını istemiyor. Böylece borç ve yatırım şartları net olarak bilinmiyor. Anlaşmalarda en dikkat çekici şartlardan biri de, anlaşmazlık durumunda Çin mahkemelerinin yetkili olması. Henüz -bilindiği kadarıyla- bu noktaya gelen bir anlaşmazlık yok, ancak Çin Hükûmeti’nin Çin’de açacağı bir dâvâda karşı tarafın haklı çıkması beklenmiyor.”

Çin’in bu hâkimiyet yatırımlarını Bir Kuşak Bir Yol Projesi’ne bağlayarak Asya ve Avrupa üzerine düşünmenin faydasızlığı, işte Afrika’da yapılan yatırımlar üzerinden cevaplanıyor. 1949’da BM’nin “Çin Cumhuriyeti” temsilcisi olarak tanıdığı Tayvan’ın haklarının nasıl küçük bir yatırımla Afrika üzerinden satın alındığını ve bugün Afrika’daki borçlandırmalar üzerinden kıtaya vefa borcunu ödemeyi bırakın, kıta üzerindeki emellerine de ÇHC’nin nasıl adım adım yaklaştığını okumak mümkün. Dahası, Covid-19 Salgını’nın ortaya çıkışı, devamlılığı ve de salgına karşı ilâç ve aşı üretiminin hep Çin menşeli oluşu, söz konusu gelişmeler düşünüldüğünde büyük soru işaretleri oluşturuyor.

Türkiye bu manzaraya nasıl bakmalı?

Çin Halk Cumhuriyeti’nin borç tuzağı hakkında nasıl bir plân işlettiği hususunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti kaynaklarına ulaşabilmiş değilim. Ülkemizdeki ÇHC yatırımları ve ortak yürütülen projelerse bütün bu manzaraya bakınca endişe veriyor. Fakat ikili ilişkiler üzerinden değerlendirilecek olursa, Türkiye, son 15 yıldaki “sadece kendi menfaatini kollama” anlayışını Çin’e karşı da yürütüyor ve endişeleri kısmen bastırıyor.

Fakat Türkiye’nin ÇHC konusunda dikkat etmesi gereken mutlak bazı konular var. Bu konuların başında, ÇHC’ye karşı öne sürülmesi ve mutlak kazanç elde edilmesi gereken bir Doğu Türkistan başlığı var. Bunun yanında Tayvan, Pamirler ve Tibet gibi ÇHC’nin mutlak zafiyet yaşadığı özel üç başlık söz konusu. Tayvan’ın üretim verimliliği hususunda kaleme aldığım önceki yazıları burada yeniden anmayacağım ama son aylarda ÇHC tarafından tehdit edilen bu ülkenin savunulması, Türkiye’ye bir Pasifik politikası kazandırdığı gibi savunduğu “Daha adil bir dünya mümkün” mottosunu da uygulama alanında güçlendirecektir.

Türkiye’nin, ÇHC ile kurduğu diplomasi yollarında ise yeni bir prensip yapılanmasına gidilmelidir. Yoksa Pekin Büyükelçiliğimizin 2019 Faaliyet Raporu’na benzer birçok amaçsız ve şuursuz metinlerle karşılaşmaya devam eder, kendi belirlememiz gereken şartların dizginlerini, fabrikalarını Türkiye’den Çin’e taşımanın yanında, Çin’i Türkiye’de yatırım yapmak yerine başka Türk yatırımcıları da Çin’e yatırım yapmaya davet edenlerin ellerine bırakırız.