ULUSLARARASI kamuoyunun kabul
ettiği bir borçlar hukuku işliyor tüm dünyada. Finansal borç ve finansal kredi
başlıkları da bu minvâlde yapılanıyor.
Tarihten
günümüze çeşitli şekillerde bireysel, kurumsal, ticarî yahut uluslararası borç
ve kredi işlemleri gerçekleştirildiğini kaynaklarda okuduğumuz gibi yakın dönem
borç ve kredi yöntemlerine en acı tecrübelerle Türkiye olarak da şahidiz.
Tarih
şahit, insanın parayla ve paraya tahvil edilebilecek her varlıkla enteresan bir
imtihanı var ve insan bu imtihanı pek de kolay şekilde veremiyor. Ve bu
imtihanın sonuçları, çok daha zor sorularla karşılaşılan yeni imtihanların
ortaya çıkmasına neden oluyor.
Sosyoloji,
yazılı hukukun işletilemediği alanlarda “tampon kurumlar” mekanizmasıyla
sorunların kısmen çözülebileceğini söylerken, işte bu borç konusunda da
karşımıza bir tampon kurum çıkıyor: “Tefecilik”…
Çin
Halk Cumhuriyeti’nin bir küresel post-tefeci rolüne bürünerek dünyanın yüzlerce
ülkesinde verdiği borçlarla edindiği hâkimiyeti ve kendisine ilişilmesini
engelleyen iktidarını yazarken, büyük sosyolojik fotoğrafta küresel bir tampon
mekanizma inşâ ettiğinden söz etmemiştik. İşte bu satırlarla söz konusu söylemi
oturtabiliriz.
Küresel
bir tampon mekanizma kuran ÇHC, yatırım ve kalkınma hususunda atılımlar yaparak
kendi darboğazından kurtulmaya çalışan ülkelere, bu ülkelerin en büyük derdi olan
kredi notu kâbusunu düşünmekten sözde berî tutarak borç imkânı sunuyor ve o
tampon mekanizmanın en kritik yöntemini uyguluyor: “İçişlerine karışmamak”
yumuşaklığı…
Kimseden
borç bulamadığı gibi bankalardan da bireysel ödeme referansının olumsuzluğu nedeniyle
kredi çekemeyen birinin tefeciye giderek borç istediğini düşünelim. Tefeci,
sağladığı krediyi herhangi bir banka gibi borç isteyen kişinin borçlarını
kapattığına dair evrak yahut üzerinden gelir elde edeceği hakkında sözünü
verdiği girişim hususundaki belgeleri istemez. Umurunda değildir. Zira o,
kendisinden borç isteyen kişinin gayrimenkulüne, hattâ sağlığına, hattâ
ailesine yani can damarlarına gözünü dikmiştir çoktan.
Verilen
borcu iyi değerlendirmek anlamında yol gösterme niyeti de yoktur tefecinin. Finansal
danışmanlık sağlamadığı gibi, eline verdiğini tutarlı ve tutumlu harcatma
hususunda da endişesi yoktur. Borçlu, eline geçen parayı hemen katlamak
maksadıyla kumar oynayabilir. Ve kumarda kaybedenin aşkta kazanıp kazanmadığı
da tefecinin umurunda değildir.
Amerikan Ulusal Ekonomik Araştırmalar Bürosu, 2019 yılında “Çin’in Yurtdışına Borç Vermesi” başlıklı
bir rapor yayınladı. Raporda, Çin’in borç verme işlemlerinin yaklaşık yarısının
kayıt dışı olduğu ve takip edilemediği belirtildi. Bu kayıt dışı durum, borçlu
ülkelerin hangi koşullarda ve ÇHC’ye ne kadar borçlu olduklarının bilinmemesinin
en öncü sebebi.
Rapora göre, Çin’e olan borçlarının gayr-i sâfî yurtiçi
hâsılalarına oranı üzerinden yapılan sıralamaya göre yapılan listede, daha önce
sözünü ettiğimiz Sri Lanka ve Karadağ’ın ardından Cibuti, Pakistan ve
Kırgızistan ilk beş olarak yerini alıyor. Örneğin Kırgızistan’ın GSYİH’sinin
yüzde 30’unu Çin’den alınan borçlar oluşturuyor. Orta Asya’da ÇHC’ye en borçlu
Türk cumhuriyetleri arasında Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan da var.
Cibuti’nin GSYİH’sinin ise yüzde 88’ini Çin’den alınan borçlar oluşturuyor.
Cibuti’den bahsedince, ÇHC’nin Afrika ülkelerine borç verme
atılımından da ayrıca bahsetmek lâzım ama iki önemli ayrıntıya yer vererek ÇHC’nin
Afrika’daki borç diplomasisini (!) diğer bölüme bırakmak istiyorum.
İlkiyle başlayayım…
16 Nisan 2021 tarihli bir Bloomberg haberi, ÇHC’ye borçlu
ülkelerin üçüncü dünya ülkeleri olmadığını ayrıca gösteriyor. ÇHC; Sri Lanka,
Karadağ, Cibuti ve Zambiya gibi ülkeleri kendi dümen suyuna iyice batırmış
elbette, ancak söz konusu haber şöyle bir işaret taşıyor:
“Çin’in
ABD Hazine tahvili pozisyonları, salgından dolayı tahvil faizi getirilerindeki
artışla beraber Şubat ayında son 1 buçuk yılın zirvesine ulaştı. Japonya’dan
sonra ABD’nin en büyük borç vereni konumunda bulunan Çin, Şubat ayında tahvil
pozisyonlarını 9 milyar dolar arttırarak 1,1 trilyon dolara çıkardı. Böylece
Çin, ABD tahvillerinde 2017’den sonraki en uzun aylık alım serisini
gerçekleştirmiş oldu. 10 yıl vadeli ABD Hazine tahvili faizi Ocak ayı sonunda
yüzde 1,05 seviyesinde bulunurken, Şubat ayında ciddî bir yükseliş kaydederek
yüzde 1,50’nin üzerine çıkmıştı…”
Özellikle
Donald Trump döneminde başlatılan finans ve ticaret savaşıyla dünyaya kapanma
pahasına Çin’e diş geçirmeye çalışan ABD’nin de bir başka noktadan ÇHC’nin
alacaklı listesinde olduğuna böylece şahit oluyoruz.
İkinci
notumuz ise Pakistan ile ilgili…
Pakistan
Başbakanı İmran Han, iktidara gelmeden önce Çin’e karşı içine girilen borçlar
hakkında oldukça sertti ve muhalefet durumundayken bu borçlar hakkında yeni bir
yapılandırmaya gidileceğini söylüyordu. İmran Han, daha önce ifade ettiğimiz
şekliyle “Çin’in borç verme şartlarını gizli tutma” koşulunu Pakistan Parlamentosu’na
götürerek kaldıracaklarını ve Çin’e olan borcun ne kadar olduğunu ve de hangi
şartlarla alındığını açıklayacaklarını belirtmişti.
Ancak
İmran Han, ülkesindeki Çin hâkimiyeti gerçeğiyle yüzleşti ve bu samimî vaadini
yerine getiremedi. Bunun yanında, bir de Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluş
etkinliklerine katılmak zorunda bırakılarak Pakistan halkı ile birlikte tüm
Türkistan’da da imaj zedelenmesi yaşadı. Bu noktada Filistin Cumhurbaşkanı
Mahmud Abbas’ın da söz konusu etkinliklere katılarak Doğu Türkistanlılar başta
olmak üzere tüm Müslümanları üzdüğünü söylemek mümkün. Zira Filistin dâvâsı ile
Doğu Türkistan dâvâsını birbirinden ayrı tutmayı bırakın, birbirinden eksik
görünmesi dahi İslâm dünyasındaki çatlağı derinleştiriyor.
ÇHC’nin Afrika, Tacikistan ve Afganistan üzerindeki finans hâkimiyetini ortaya koymaya devam edeceğiz…