Yemek tarifi değil, bürokrat tarifi içerir bu yazı

Hiç şüphesiz devleti temsil eden birinin yüzünde bir gül bahçesini andıran tebessümü, sorunları çözmedeki istek ve arzusu, vatandaşı “Müşteri velinimetizdir” diyen tacir edasıyla karşılayıp uğurlaması, beklenen davranışlar arasında yer alır. Devletin ciddiyetini kanunlara bağlılığı oranında gerçekleştirirken, aynı zamanda devletin müşfik yaklaşımını da sergilemesi beklenir.

DEMOKRASİNİN mihenk taşlarından biridir bürokrat kadroları. Ve şimdiye dek kurulan tüm hükûmetlerin büyük bir titizlikle yürüttüğü siyâsî operasyonel faaliyetlerin de aktörleridir onlar.

O koltuğa oturanların birçoğu, ilginçtir, tüm zamanlarda “işini hakkıyla yapmadığı” gerekçesiyle şekva edildi. Kimi bölge vekili aracılığıyla bu şikâyetini dile getirdi, kimi kuvvetli bir okur kitlesine sahip, biraz da polisiye klasiğinde kalem çalan gazeteciler aracılığıyla. Son çeyrekte ise, hızla yayılan sosyal medya üzerinden, üstelik delil sunmak suretiyle…

Azınlıkta olsalar da bir kısmı, hakkını adalet mekanizmasının ilk ve şaşmaz adresinde ararken, azın azı da şehrine ya da semtine gelen bakanlar veya geçmiş dönemlerde başbakanlar, şimdiki zamanda ise CİMER’e ileterek bürokrat avına ya da katliamına başlıyordu.

Bir yerde şikâyet varsa ve şikâyet eden art niyetli değilse şayet, şikâyete konu olan hâdisenin doğruluk payı araştırılarak çözüm elde ederken, çözüm noktalarından sonuç alamayanlar “Allah’a havale ettim” diyerek işin içinden sıyrılıyorlar.

Her bürokratın sırtını yasladığı siyâsî arenada, bir vekil yakınına yahut hükûmet nezdindeki en etkin isimlerle soy yakınlığı bulunanlara, dün olduğu gibi bugün de rastlamak pekâlâ mümkün. Ve ne yazık ki, yarın da rastlanılacak. Tüm bunlara rağmen, bilgi, birikim ve tecrübesi ile -tabiri diğerle- “bileğinin hakkıyla” o makamda bulunanların varlığından bahsetmek de bir o kadar mümkün.

Kimin hangi makama getirildiği kadar, kimin hangi yöntemle oraya geldiği hep merak konusu olmuştur. Ama bu alanda olması gereken, liyakat ve kıdem yeterliliğine sahip olup olmadığıdır.

Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze kadar, vatanına ve milletine hizmet etme aşkı, heyecanı ve kıdemi ile o koltuğa yaklaşanlar, yeterli kıdeme sahip olmayan ya da kurum dışından gelen bir ismin o makama atanmasıyla hayâl-i inkisara uğradılar. Bunlardan birçoğu heyecanını yitirdiği gibi, aynı zamanda devletine küstü.

Bu bölüme kadar okuduklarınıza bakarak, bir yön tayininde bulunduğunuzu tahmin ediyorum ama asla bir darağacı kurmayacağım. Çünkü cellatlık mesleğine talip değiliz; öncesinde ise kadı ya da hâkim değiliz.

Bu küçük girizgâhtan sonra bir tarif ile yazımı noktalamak istiyorum. Beklentinizin yemek ya da tatlı olmamasını umarak tarif faslına geçiyorum.

Alman sosyal bilimci Max Weber, belirli özelliklere sahip bir örgüt biçimi olan bürokrasiyi “işbölümü, otorite hiyerarşisi, yazılı kurallar, yazışma ve faaliyetlerin dosyalanması, gayr-i şahsîlik, disipline olmuş bir yapı ve resmî pozisyonlardan oluşan rasyonel bir örgüt biçimi” olarak izah eder ve teknik olarak da diğer örgüt biçimlerinden üstün olduğunu dile getirir.

O hâlde bir bürokrata düşen ilk görev, toplum nazarındaki “olumsuz” tanımlamada geçen hantallığa ve verimsizliğe yol açan işlemlerin ağır yürümesini, kuralcılık ve kırtasiyeciliği, sorumluluktan kaçınmayı, yetki devretmekte isteksizliği, son olarak da otoriteye bağlılığı ortadan kaldırmak ya da asgarî düzeye indirgenmesine katkı sunmaktır.

Hiç şüphesiz devleti temsil eden birinin yüzünde bir gül bahçesini andıran tebessümü, sorunları çözmedeki istek ve arzusu, vatandaşı “Müşteri velinimetizdir” diyen tacir edasıyla karşılayıp uğurlaması, beklenen davranışlar arasında yer alır. Devletin ciddiyetini kanunlara bağlılığı oranında gerçekleştirirken, aynı zamanda devletin müşfik yaklaşımını da sergilemesi beklenir.

Yasalarla düzenlenmiş ve yetki alanı belirlenmiş yapılarda görev alanlar, hiyerarşiye de azamî derecede önem gösterirler. Verimliliği artırmaya yönelik eylemler eğitim ve tecrübe ile elde edilirken, konulan kurallar, şahsîleştirilme riskine maruz bırakılmadan alınacak inisiyatif ile mümkündür.

Tam bu noktada, sizi yazının çıkış noktasına götürmek istiyorum…

Geçen hafta yönetim kurulu başkanlığını yürüttüğüm bir STK’nın gün yüzüne çıkan sorununu çözmek üzere, Ankara Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğü’ne gittim. Gitmişken de ilgili genel müdürlükte çalışan, aynı zamanda önemli bir STK örgütünü yöneten arkadaşımı ziyaret etmek istedim ancak bakanlıkta olduğunu öğrendiğimde, beni Ankara İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürüne yönlendirmekle kalmadı, aynı zamanda anlık bir randevu oluşturdu.

Randevuyu kolay almıştım ancak Müdür Bey’in makamına biraz zor ulaştım, zira kullanılan bina tadilat görmekteydi. Tarifle aynı müştemilattaki başka bir yapıda yer alan makam odasına ulaştım. Önce özel kalem karşıladı, ardından bilgilendirme yaptı ve içeride misafirleri olmasına rağmen hemen içeri davet etti. Beni ayakta ve güler yüzle karşılayan, daha önce İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğünde Şube Müdürü olarak görevini yürüten, 22 Şubat 2021 tarihinden itibaren de Ankara İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürü olarak atanan Hayrettin İpekoğlu’ndan başkası değildi. Gıyaben tanıyordum ancak bu bizim vicahi olarak ilk karşılaşmamızdı.

Daha yerime oturmadan içime bir inşirah yerleşti. Bu hâl, sorunun çözüleceğini işaret ediyordu, öyle de oldu.

Önce misafirlerini tanıştırdı, ardından kendimi takdim ettim. Son olarak, derneğin kuruluş amaçlarını ve maruzatımı dile getirdim. Ardından da sıcak çay ikramında bulundu. Yanımda getirdiğim evraklara göz gezdirdi, DERBİS sisteminde gezindi ve hem teskin etti, hem de yol gösterdi. Yol gösterirken de kuşatan bir üslûp sergiledi. Olabildiğince içtendi. İşinin hakkını veriyordu. İşine de hâkimdi.

Davranışından etkilenmedim değil. Zaten etkilenmemiş olsam, bir makalede bahsini geçirmem de zor olacaktı. Daha güzel makamlarda ve etkin pozisyonlarda devlet ve milletine hizmet etmesini arzuladım.

Son zamanlarda rastladığım bürokratlar elbette Sayın İpekoğlu’ndan ibaret değil. Daha önce Eskişehir Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğü görevini yürüten ve 22 Şubat 2022 tarihinde İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı Sivil Toplum ve Yabancı Topluluklarla İlişkiler Daire Başkanı olarak atanan Gökhan Akyıldız ve de Trabzon İl Kültür ve Turizm Müdürü olarak görev yapmakta iken 5 Mayıs 2020 tarihinde Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürü olarak iş başı yapan Ali Ayvazoğlu ile birbirlerine halef selef konumunda bulunan Bursa İl Kültür ve Turizm Müdürü olarak atanan Kamil Özer de tanış olduğum örnek bürokratlar arasında yer almaktadır.

Bu listeyi uzatmak mümkündür ve eminim sizlerin de tanıdığı ve işini hakkıyla yerine getiren bürokratlar vardır. Daha da çoğalmaları en büyük temennimizdir.

Bu yazı, bürokrat tarifi için maya hükmünde olsun…