
“BELİRLİ bir zaman
diliminde meydana gelen farklılaşmalar” olarak tanımladığımız toplumsal değişim,
evrensel bir olgu olarak içinde bulunduğu toplumun din, aile, eğitim, ekonomi,
siyâset ve daha birçok kurumunda meydana gelmekle birlikte yemek kültürünü de
etkileyebilmektedir. Bu durum bazen yemeğin değişen anlamlarında, bazen yemek
alışkanlıklarındaki farklılaşmalarda, bazen de yeme-içme âdâbındaki
değişiklikler olarak kendini gösterebilmektedir. Gerek modernitenin aile
yapısını dönüştürmesine bağlı olarak getirdiği değişiklikler, gerek
küreselleşme ve teknolojik gelişmelerin yemeği dönüştürmesi ile değişen yemek
alışkanlıkları, başlıca değinmeye çalışacağım konular arasındadır.
En
geniş anlamıyla yemek, sadece yaşamsal süreci devam ettirmede gerekli olan
besinsel bir ihtiyaç olmaktan çok öte, aynı toplumsal kimliği ifade etme aracı,
bir cemaat veya dine mensubiyetin göstergesi olmakla birlikte, bir toplumdan
diğerine, bir zaman diliminden diğer zaman dilimine ve hattâ bir köyden diğer
köye bile değişebilmekte ve farklı anlamlar içeren bir faaliyet olabilmektedir.
Yemeğin
içerdiği anlamların değişimi toplum yapısının değişmesine paralel olan bir
süreçtir. Örneğin toplumsal yapısı içinde etnik farklılıkların fazla olduğu
yerlerde buna paralel olarak yemeğin türlü şekil ve alışkanlıklarda
farklılaştığını görürüz.
Her
toplum şu veya bu şekilde toplumsal değişimi tecrübe etmektedir. Bireylerin
ilişki ve etkileşimleri tarihsel süreçler içinde farklılaşmakta ve toplumsal
yapıda ortaya çıkan bu farklılaşmalar toplumsal değişimi kaçınılmaz hâle
getirmektedir.
Toplumsal
değişim, çeşitli kurumların hemen hepsinde meydana gelmekle birlikte yemek
kültürünü de etkisi altına almaktadır. İnsan ve yemek arasında hayatî bir bağın
var oluşu, toplumsal yaşam biçimine şekil verecek kadar sıkı bir ilişki
doğurmuş ve bu durum, aralarında kültürel etkileşim ve dönüşümlere yol
açmıştır. Zaman içinde yemek yeme, insanın fizyolojik ihtiyacı olan “acıkma”
hissinden sosyolojik boyutu “iştah, damak tadı, yemeğin görselliği” gibi
durumlara dönüşmüştür. En önemlisi de, tüm bunların yanında insanın çocukluktan
ergenliğe, ergenlikten yetişkinliğe ve yetişkinlikten de yaş ilerledikçe
beslenme alışkanlıklarına dek mideyi doyurmaktan öte, vücûdun ihtiyaçlarına ve
kültürel beklentilere göre dahi değişebilmektedir.
Yemek
kültürü, içinde bulunduğu toplumun ekonomik ve kültürel değişimlerinden
etkilenmekte ve bu değişimler yemeğin de şekillenmesinde etkili olabilmektedir.
Dolayısıyla bugün için konuşacaksak, “küreselleşme” denilen süreç, yemek
alışkanlıkları üzerinde de etkili olmaktadır. Örneğin ülke veya mevsim fark
etmeksizin bir meyve veya sebzeye ulaşmak hiçbir çağda bu denli kolay
olmamıştır. Özellikle diğer ülke ve bölgelerden gelen son derece çeşitli bir
ürün yelpazesinin hâlihazırda bulunması, yemek adına çok önemli
değişikliklerden biridir. Yılın herhangi bir ayında her yerden, istenen her
şeyi yemeyi mümkün kılan bu değişim, beslenme alışkanlıklarını değiştirerek
ürüne erişim konusunda oldukça kolaylık sağlamıştır.
Küreselleşmiş
gıda ürünlerinin bu kadar kolay elde edilir olması, bu kolaylığın yanında bazı
olumsuz değişimlere de yol açabilmektedir. Bu durum, toplum kültürü içinde
yerleştikçe zaman içinde geleneksel yemek kültürünü de yok edecektir.
Dolayısıyla bu türden bir değişim, zaman içinde toplumlar arasındaki yemek
farklılıklarını giderek azaltacak ve dünya genelinde küresel bir yemek kültürü
oluşturacaktır. Böylece bölgeler arasında farklılaşan yemek kültüründeki
zenginlik giderek azalacak ve zaman içinde geleneksel yemek kültürünün
kaybolmasına neden olacaktır.
Küreselleşmiş
gıda teknolojisi, günümüz toplumunda yemek bozukluğunu ortaya çıkaracaktır.
Çünkü yaklaşık 1950’lerden beri hayatımızda olan süpermarketlerde dünyanın her
yerinden gelen yiyeceklere mevsimsel sınırlama olmadan erişebilmekteyiz. Bu
durum insana her zaman bol miktarda bulunan yiyecekler arasında hızlı bir
şekilde karar verme zarureti doğurmakta ve aynı zamanda da bu yiyeceklere karşı
bedenimizim yeme alışkanlıklarını kontrol etmeye çalışmamıza neden olmaktadır.
Bu
kadar kolay ve bol miktarda elde edilen yemek ürününe karşı toplumda oluşan
başka bir düşünce de, yemeğe karşı duyulan güvensizlik ve korku durumudur.
İnsan, yiyecekleri bu denli kolay elde etmesine rağmen, geçirmiş olduğu üretim
ve fabrika ortamının bilincinde olarak içeriğinde ne olduğuna emin olmadığı
için korku içinde tüketime tâbi olmaktadır.
Ayrıca
modernitenin aile yapısında meydana getirdiği dönüşüme bağlı olarak daha bireysel
bir hayat tarzının ortaya çıktığı görülmektedir. Dininden ve geleneğinden
kendini soyutlayan insanın bireyselleşmesi, aile yapısında ve toplumsal
ilişkilerinde de değişiklikler meydana getirmiştir. Bu değişimler özellikle bir
aileye aidiyet hissinin ortadan kalkmasında etkili olmuştur. Öncelikle geniş
ailelerden çekirdek aile ortamına geçiş ile başlayan bireyselleşme olgusu,
giderek akrabalık ilişkilerinin de son bulması ile daha yalnız insan olma
durumunu oluşturmuştur.
Toplumsal
yapı içinde yaşanan bu türden yapısal her değişim, dolayısıyla yemeğin de
dönüşmesine ortam hazırlamıştır. Eskiden büyük ve kalabalık olan sofraların
yerini, giderek daha da yalnızlaşan insan almaya başlamıştır.
Sonuç
olarak diyebiliriz ki, küreselleşerek hızla değişen dünya düzeni içinde yemek
alışkanlıkları, yemeğin yapımı, yemeğin içeriği ve hattâ sunumu dahi bu
değişimden nasibini almıştır. Hızla artan üretim ve istediğini mevsim, yer ve
zaman fark etmeksizin elde etme serüveni, insanı bir yandan rahatlatırken, öbür
yandan da bambaşka bir korku ve şüphe hissine yöneltebilmektedir.
Değişen
yemek alışkanlıklarımız, kaybolmaya elverişli geleneksel yemeklerimiz ve bir
tarafta yok edilmeye bırakılan kalabalık sofralarımız bu değişime ne kadar
tutunabilir, kestirebilmek gerçekten zor. Ama bizler en azından sofra âdâbı ve
yemek alışkanlıklarımızı kültürel değerlerimizden kopmadan, başta sağlığımızı
da gözeterek en güzel şekilde yaşamalı ve geleceğe aktarmalıyız. Çünkü yarına
kalabilecek olan, sadece bu tür değerlerimizdir.
Afiyet
olsun!