
Yazarlık
derslerinden notlar ve derkenarlar
“ÖNCE söz vardı” denildi.
Sonra “Söz uçar, yazı kalır” denildi ve insanlık tarihinin en büyük
buluşlarından kabul edilen yazı devreye girdi.
Yaratan,
kaleme yemin etti. Çünkü yazmak, başlı başına bir deryâ -ki her omzun
kaldıramayacağı sorumluluk gerektirir-.
Önce
merâmı anlatmak amacıyla kullanılan dil ve onu aktarma aracı olan yazı,
çeşitlenerek farklı boyutlar kazandı. Yazmak çeşitlenerek gerçek bir sanat ve
profesyonel bir uğraşı hâline geldi. Devran döndü, yazarlığın da çeşitli dalları
oluştu. Yazarlıkta ustalaşma, uzmanlaşma ve branşlaşmalar başladı. Bilginin
nitelikli olarak çoğalması, yazarlıktaki uzmanlaşma, ehil insanların yetişmesi
adına farklı çalışmalar yapılmaya başlandı. Usta-çırak ilişkisinden akademik
çalışmalara kadar çeşitlendi. Bunlardan bir tanesi de, son dönemde yaygınlaşan
yazarlık okulları ve bunlara bağlı atölyelerdir.
Bizler
de yazarlık atölyelerinde edindiğimiz tecrübelerle, paylaştığımız bilgileri bu
alanlara ilgi duyan kişilere ulaşması adına, sıratta yolculuk yapma
hassasiyetinde paylaşma gayretiyle çalıştık. Yazarlık okulları ve şiir atölyelerinde
dönem dönem paylaştığım hususları daha önce yazdım. Notlarımın bir kısmını ise
paylaşamamıştım. Bu yazıda bu bilgileri paylaşmaya devam edeceğim. Okurken yer
yer mükerrer olan bilgilerle karşılaşabilirsiniz, bunları konunun önemine
binaen paylaşılmış bilgiler olarak değerlendirmenizi istirham ediyorum…
“Çok yazan değil, güzel yazan yaşar”
Sözdür insanı tanımlayan,
sözünü söyleyiş biçimidir insana kimliğini kazandıran. Bu yüzdendir ki,
“Üslûb-u beyan, ayniyle insan” deyiminde olduğu gibi, insan, kendini ifade etme
üslûbuyla vardır. “İnsan dilinin altında gizlidir” denilirken, kendini ifade
biçimi, dili kullanma şekli kastedilmiyor mu? Bu ifade biçimi bazen sözle,
bazen sanat ve edebiyatla, bazen de yazarak olabiliyor. Usta yazar ve düşünür
Ali Fuat Başgil, “Kişinin kıymeti, dilinin altında ve kaleminin ucunda
gizlidir; onu söz ve yazı açığa vurur” diye vurguluyor. Yazılanlardan geriye ne
kaldığını ise Cenap Şahabettin, “Çok yazan değil, güzel yazan yaşar” sözüyle
özetliyor.
Dünyadaki dengeleri değiştiren, insanları ve kitleleri
yöneten ve yönlendiren en güçlü enerji sözdedir. Sözün üstünde bir güç
olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Sözün gücünü öğrenmek, kullanmak ve
söyleme yöntemleri üzerine sayısız çalışmalar yapılmış, yöntemler ortaya
konulmuştur. Bu alandaki çalışmalar farklı boyutlarda devam ediyor. Sözü doğru
kullanabilmek ise gerçek bir sanat olarak karşımıza çıkıyor; bu hem zihinsel,
hem de bedensel duruş ve konumumuzu belirliyor.
Sözle ilgili en fazla sorumluluk yükleyen durum ise
yazmaktır. Yazmak ise başlı başına bir deryâdır. Bu deryâda profesyonelce
ilerleyenlere ise “yazar” diyoruz.
Yazar olmaya karar vermek
konusu tartışılır. Yazma tutkusu farklı şekillerde ortaya çıkar ve devam eder.
Eğer yazıyorsanız veya yazmaya kararlıysanız, istidat vardır. Ama bunu çok
kullanamıyor ve yazma kabiliyetini geliştirmek istiyorsanız, yazarlığı, yaşamınızın
merkezine aldığınız çalışmalar arasına koymalısınız. Çünkü yazarlık, kişiye
ciddî bir sorumluluk yükler. Düşünce, söze dökülmediği müddetçe sadece
zihindedir. Ağızdan çıktıktan sonra bizim kontrolümüzde değildir. Yazıya
döküldüğünde ise sözün kölesi oluruz.
Yazarlığın belli bir yaşı
yoktur. Yazarlık; dolmak, donanmak, yazma kabiliyeti ve bu kabiliyetin
geliştirilmesi ile doğrudan ilgilidir. Çok genç yaşta yazmaya başlayan ve kitap
çıkartan kişiler olduğunu görüyoruz. Tam tersi, 70 yaşından sonra yazmaya
başlayıp da çok sayıda kitabı olan kimseler mevcûttur. Eğer sizde yazma isteği
ile birlikte az da olsa yazma kabiliyeti varsa, yazmayı asla bırakmayın!
Yazma kabiliyeti, her
beceri gibi gayret ve sistematik çalışmayla çok daha ileri düzeyde
geliştirilebilmektedir. Yazma çalışmalarının standart başlangıç cümlelerinden
biri şudur: “Yazmadan önce okumak gerekir.” Okumadan, araştırmadan,
sorgulamadan ve öğrenmeden dolamayız. Bilgi ve deneyimlerle dolmadan olgunlaşma
olamaz. Dolup olgunlaşmadan yazılmaz. Yazılsa da, yazılanlar yüreğe dokunmaz,
karşılık bulmaz.
Hedef kitlemiz, muhatap
olduğumuz kesim, onlara ulaşma biçimimiz ve onlardan gelen geri bildirimler
yazma serüveninin seyrini belirler. Tepkilere karşı yaklaşımımız bizi başarıya
veya olumsuzluğa götürür.
Bir iz bırakmak, kalıcı
olmak, başarıya imza atmak için bir amaç, bir dâvâ olmalı. Yazmak için bir dert
olmalı. Uğruna bedel ödenecek idealler olmalı. Tarihteki ve günümüzdeki
başarılı yazar ve fikir adamlarına, lider ruhlu insanlara baktığımızda,
hepsinin bitmek tükenmek bilmeyen ideallerinin olduğunu, bu idealleri uğrunda yine
bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiyle çalıştıklarını görürüz.
Yazarlar
sürekli bir şeyler kaleme alırlar ama yazdıklarının değerlendirmelerini pek
yapmadıklarını söyleyenler oluyor. Bizler de biliyoruz ki, sorumluluk sahibi
insanlar, kendilerini değerlendirmeden adım atmazlar. Yazmak bir tutkudur, kelimelerle
dost olmaktır. Yazarın kelime ve düşüncelerle farklı bir ünsiyet ve muhabbeti
vardır. Yazan kişi, yazmaya ara vermemelidir. Ne yapıp edip, her gün kısa da
olsa bir şeyler yazmalıdır. Zaten kişi, farkında olmadan, her gün bir cümle de
olsa karalıyorsa, yazar olmuştur diye nitelendirilir.
Yazmak
öyle bir tutkudur ki, karşılıksız günler ve geceler su gibi akar gider. “Biri ücret teklif edene kadar
ücretsiz yaz; kimse üç yıl içerisinde bir teklifle gelmezse, aslında odun
kesmek için yaratılmışsındır” diyor Mark Twain. Twain haklı olabilir, ama bu
durum onun dönemindeki şartlar için geçerliydi. Buradaki referans, teklif
gelmesi konusu olmamalıdır. Azim ve kararlılıkla, her gün yeni bir kazanım ilâve
ederek okumaya ve yazmaya devam edilmelidir.
Cemil
Meriç, “Anladım ki, aklına geleni yazmak, yazı yazmak demek değildir” diyor.
Yazmak, sürekliliği olan sorumluluklar yükler. Yazarken kendine şunu sorman
gerekir: “Ben olsam bu yazıyı okur muydum? Veya ben bu yazıyı okuyor olsaydım,
bu yazıdan neler beklerdim?” Sorgulayarak ve geri bildirimler alıp daha
güzelini ortaya çıkartmak üzere adımlar atarak kendimizi geliştirmemiz gerekir.
“Yazarlar
yazdıklarından sorumludurlar ve bu sorumluluk, yazar öldükten sonra devam eder;
bir eser meydana getirirken, yazarlara işte bu fikir hâkim olmalıdır” diyor
Samuel Smiles. Atılan her adım ve söylenen her sözde, yazılan her cümlede
cesurca ama kılı kırk yararak adımlar atmak, yaptığımız işteki kalitemizi arttıracaktır.
Yazarların
çoğunun yazım kurallarına pek dikkat etmedikleri söylenir. Ben bunun, yazarın
kendisini yazıya kaptırınca kurallara dikkat edememesinden kaynaklandığını
düşünüyorum. Doğrusu ise, daha titiz davranarak imlâya dikkat etmemizdir.
Dergilerin ve yayınevlerinin editörlük, tashih ve danışmanlık hizmetleri vardır
ama önce kendi sorumluluklarımızı üstlenerek yazmalıyız. Çünkü o yazıyı yazan
kişi biziz ve bize ait düşünce, duygu ve bilgiler anlatıldığı için, kimsenin
bizi bizden daha iyi anlayamayacağı düşüncesi ile yazmak, yazının etki gücünü
arttıracaktır.
Hassas düşünenler, sorumluluk sahibi ve derdi olanlar için yazmak, zorluklarla dolu bir mücadeledir. Bazen kastedilen ile yazılırken ortaya çıkan ifadeler bambaşka bir boyuta gidebilmektedir. Yazı tamamlandıktan sonra yazılanlar mutlaka kontrol edilmelidir. Aksi takdirde, yaşadığımız müddetçe yazdıklarımızın esiri olabiliriz. Hayatî önem taşıyan hassas konularda yazarken daha titiz davranmak gerekir. Hattâ yazı bir müddet bekletilmeli, daha sonra tekrar düzeltilmelidir. Eğer buna zaman yok ise, başka kişilere gösterip destek alınmalıdır. Unutulmamalıdır ki, çok ünlü yazarların dahi yazdıkları, editörün elinden geçmektedir.
Nasıl yazmalı?
“İyi bir yazar olmanın ilk referansı, sözcük
dağarcığı ve usta yazarların eserleridir” diyor Necip Tosun. Bunun yolu,
okumaktan geçiyor. Stephen
King ise, “Eğer bir yazar olmak istiyorsan, her şeyden çok, şu iki şeyi yapman
gerekiyor: Çok okumak ve çok yazmak” diye belirtiyor. Kelime, terim, kavram ve bilgi dağarcığının zenginliğini asla
göz ardı etmemeliyiz.
Eleştirel
okuma ve düşünme tekniklerinin ustalık düzeyinde öğrenilmesi, eleştirel okuma
becerilerinin kazanılması, hem okurken, hem de yazarken ufuk açar, kolaylık
sağlar. Eleştirel okumak ve düşünmek, fikirleri olumsuz eleştirmek/yıkmak
değildir. Eleştirel okumak, yazılanları yeterli ve mantıklı bulmanın ötesine
geçip, yazılanlar üzerinde muhakeme ve analiz edebilmeyi öne çıkartır.
Eleştirel okumak zorlaştırmaz; farklı noktalardan bakarak değerlendirip kendi
kendine sorular sorarak okuma ve yazmayı kolaylaştırır.
“Yazının
konusu, ana fikri, verilmek istenen ana ve yan mesajlar nedir? Yazıda birden
fazla vurgulanan husus var mı? Yazar özellikle hangi konu üzerinde duruyor,
düşüncelerinin dayanak noktaları nedir? Dil nasıl kullanılmış, yazılanlarda
kişiyi olumsuza götürecek, art niyetli noktalar var mı? Yazar ne tür kelimeleri
nasıl kullanıyor? Verilen örnekler, yapılan açıklamalar tutarlı mı, söylenenlerin
bir mantığı var mı? Yazı gerçekten bir mesaj iletmek için mi yazılmış, yoksa
yazılmış olmak için mi?” gibi sorularla yazı desteklenmelidir. Bir konu
hakkında okuma ve araştırma yapılacaksa, öncelikle o konu hakkındaki ustaların
yazılarına bakmak ufuk açacaktır. Popüler kültürün verilerine değil, ana
referanslar için alanın öncülerinin eserlerine ve önerdikleri kaynaklara
başvurmak gerekir. Ana kaynaktan beslenmek, yazımızın örgüsünü de
güçlendirecektir.
Özellikle yazma yolculuğuna yeni başlayanların
mutlaka usta yazarların dili kullanma şekillerini ve sözcük dağarcığını incelemelerini,
onları referans almalarını tavsiye ediyoruz. Bazı usta yazarlar bunu şu şekilde
önerirler: Belli bir üslûbun oluşması için, gerektiğinde örnek seçilen yazarın/şairin
üslûbu modellenebilir. Bu modelleme olumsuz bir sonuç doğurmaz; aksine,
dil ve üslûp oluşumunda yol gösterici olur. Yazı dünyasında ustalaşmış
yazarların büyük bir çoğunluğunun bu şekilde modellemeler yaptıklarını
biliyoruz.
Yazarken dönem dönem duraksama yaşanabilir. Hattâ tamamen
tıkanmışlık ve tükenmişlik hissi dahi olabilir. Düşünce üretiminde ve yazmadaki
kesintileri her yazar yaşamıştır, yaşar da… Bu durum kişiyi karamsarlığa
yönlendirmemelidir. Kesinti durumlarında okumaya ara vermeden devam
edilmelidir. Okumada zorlanmalar yaşanılıyorsa, seyahat veya sosyal
aktivitelere katılarak zihni başka alanlarda meşgul etmek işe yarayacaktır.
Bazı durumlarda ise tamamen kalabalıklardan kaçıp kısa bir süre tek başına
dinlenmeye çekilmek faydalı olacaktır.
George
Orwell, “Bir kitap yazmak korkunç yorucu bir mücadeledir, tıpkı bazı acı dolu
hastalıklarla uzun süre mücadele etmek gibidir. Karşı koyamayacakları veya
anlayamayacakları bir iblis tarafından ele geçirilmedikçe kimse bunun nasıl bir
şey olduğunu anlayamaz” diyor. En yoğun dönemlerde
dahi okumaya, araştırmaya asla ara verilmemelidir. Dinlenme dönemlerinde daha
da yoğun okumalar yapılabilir. Nitelikli bir okuma listesi oluşturmalıyız.
Sıradan, alelâde, derinliği olmayan 50 kitap okumaktansa 5 nitelikli kitap
okumak daha etkili olacaktır.
Her yazdığımız çok mükemmel olacak, mutlaka yayınlanacak diye
bir kaide yoktur, olmamalıdır da. Ama ilgi alanlarımızla ilgili ciddî yazı
denemelerine ara vermeden devam etmeliyiz. Yazmış olmak için yazmamalıyız.
Yazmak
sorumluluk almaksa, yazdıklarımızın sorumluluğunu almış birey bilinciyle
yazmalıyız. Alıntı veya yararlanılan bir bilgi varsa, kaynak net olarak
bilinmelidir. Bilgiye ulaşma kaynakları ve araştırma yöntemlerini en iyi
şekilde kullanmayı öğrenmek, işimizi oldukça kolaylaştıracaktır. Güvenilmez
veya sosyal medyada paylaşılan bilgilerin kaynaklarını ve bilimsel altyapısını
tam olarak öğrenmeden, onları asla referans almamalıyız. Aksi takdirde, yapılan
samîmi bir çalışmanın sonu, istenmeyen yerlere kadar gidebilir.
Bazen çok konuşarak veya yazarak merâmımızı daha iyi anlatacağımızı zannederiz ama çok yazmak meziyet değildir. “Çok söz hamal yüküdür” der Yûnus Emre. Bunu Hazreti Ebubekir şu şekilde söylemiş: “Güzel konuşmanın sırrı, lüzumsuz sözleri terk etmektir.” Eskiler buna “hikmet” derler. Hikmet veya hikmetle iş yapmak ise, işi aslına uygun ve doğru şekilde yapmak, faydalı iş veya ilimle uğraşmak, aşırı davranışlardan uzak durmak, faydasız işlerle uğraşmak yerine yarar sağlayan işlerle uğraşmak, mânâyı yakalamak, salih amel işlemek gibi şekillerde tanımlanır. Bu kıstaslara dikkat etmek, yazdıklarımızın gücünü arttıracaktır.