Yaşlılar ve gençler

Eskiden yaşlılığa “ihtiyarlık” denilirdi. Her kelime ve kavramın içi boşaltıldığı gibi, bunun da içi boşaltıldı. Hâlbuki “ihtiyarlık” kavramı etimolojik ve epistemolojik ya da lugâvî ve ıstılâhî olarak muazzam bir anlam içeriyordu…

Zamanın izâfiliği ve algısal görecelik

YAŞLILIK ve gençlik, “insan” denilen varlığın ömür çizgisindeki iki zaman dilimini ifâde eder. Bu zaman dilimleri, farklı yaşam çağlarında yaşayan insanlar için (yaşlılar ve gençler) “algısal görecelik” açısından elbette ki farklı anlamlar içerir. Ama hiç unutulmasın ki, “zaman” göreceli (izâfî) bir kavramdır ve özellikle gençler için hiç geçmeyecekmiş gibi algılanan zaman çok çabuk geçecek ve bir gün onlar da yaşlılık çağına erişince bunu net bir şekilde anlayacaklardır. Bundan kaçış ve kurtuluş yoktur. Çünkü “İlâhî yasa (Sünnetullah)”dün olduğu gibi bugün de hükmünü icra etmektedir ve hiç kimsenin şüphesi olmasın ki yarınlarda da icra etmeye devam edecektir. Mâmâfih insanlık târihi eskiden olduğu gibi bugün de buna şahitlik etmekte, bittabiî gelecekte de edecektir.

Ayrıca, yaşlı insanların hâlleri ve sözleri de bunun en büyük delillerindendir. Onların zaman algısına göre 70-80 küsür sene daha dün gibi çabucak gelmiş ve geçmiştir. Onlar da buna hayret etmekte ve şaşmaktadırlar. Geçen zaman, an gibi olmuştur. Sanki bir rüyadan uyanırcasına…

Onun için yaşlı insanların gençlerin hâllerini anlamalarındaki düşünce tarzları ile genç insanların yaşlıları anlamalarındaki düşünce tarzları, zamanın izâfîliği, zamanın ruhu ve şartları gereği aynı olması mümkün değildir. Bu, eşyanın tabiatına aykırıdır. Tabiatıyla bu durum son derece normaldir. Ancak, bu böyledir diye buradan “Kuşaklararası çatışma kaçınılmazdır” gibi bir sonuç çıkarmak hem doğru değildir, hem de ahlâkî değildir.

Çatışma olgusu ve sorumluların sorumsuzluğu

Çünkü “çatışma” kavramı hem etimolojik, hem de epistemolojik olarak negatif bir anlam içerir. Bu mânâda bu kavramın kullanılması yanlıştır ve olsa olsa bu kavram, başta gençler olmak üzere tarafların bilinçaltına subliminal olarak sorun üretecek mesajların yerleşmesine sebep olmaktan başka bir işe yaramaz. Nitekim de böyle olmuştur. Yaşanan ve gelişen süreç, bu tezimizi maalesef doğrulamaktadır. 

Yaşlı ve genç münâsebetlerinde “çatışma” kavramı ve olgusu hem geleneklerimize, hem de kültürel özelliklerimize kökten aykırıdır. Hâlbuki bunun yerine interaktif bir yaklaşımla pekâlâ “uzlaşma, anlaşma, anlama, kaynaşma, diğerkâmlık (empati)” gibi pozitif kavramlar rahatlıkla kullanılabilirdi. Çünkü saygının da, sevginin de, âdâbın da, edebin de, terbiyenin de, ahlâkın da, inancımızın da gereği budur. Çünkü taraflar birbirlerinin rakibi ya da muarızı değil, sadece yaş bakımından farklı zaman dilimlerinde yaşamış ve yaşıyor olan iki insan grubudur.

Ancak, bu toplumda fay hatları oluşturmak için uğraş veren birileri, sosyolog, psikolog, kültür uzmanı edalarıyla, biraz da modernizmin etkisi ve şartların değişmesiyle birlikte sanki “yaşlılarla gençlerin çatışması” kaçınılmazmış gibi bu toplumun temellerine dinamit koyuyorlar. Hatta çoktan koydular bile!

Bugün toplumsal sorunların temelinde büyük ölçüde bu vardır, artarak olmaya da devam etmektedir. Kapitalizm, materyalizm, modernizm, hedonizm, ateizm gibi çağın toplumsal hastalıkları (anomizm) ve sapkın cinsellik ve cinsiyetçi yaklaşımlar da bu kokuşmuşluğa ve çürümüşlüğe hizmet etmektedir. Bu olumsuz gelişmelerden de en büyük yarayı aileler, gençler ve genç kızlar almaktadır. Ama ne yazıktır ki, çoğu bunun farkında değildir ve Devletimiz de bu olumsuz gidişata maalesef kayıtsız kalmaktadır veya yeterince önlem almamaktadır. Hatta ne acıdır ki, birtakım sözleşme ve yasalarla buna çanak dahi tutulmakta olduğu söylenebilir.

Bunda, iktidarı destekleyen ve iktidara çok yakın olan bazı önemli kişi ve grupların (mâlûmu îlâm gerekmez) günahları maalesef çoktur! 

Ayrıca iktidar mensupları, azınlıkta olan bazı azgın grup (halkının kahir ekseriyeti Müslüman olan bir toplumun, nüfus mukayesesi açısından nisbî bir yaklaşım) ve feminist derneklerin şirretinden ve çığırtkanlıklarından da ne yazık ki korkmaktadır! Bu yüzden bu olumsuz gidişata bir türlü “Dur!” diyememektedir. Biraz da “Truva atı” içeriden olunca hepten suskunluğa bürünmek zorunda kalmaktadır. Neylesin ki, “yârin zülfü” böyle istemektedir.

Kavramların dili ve yaşanan sorunlar

Eskiden yaşlılığa “ihtiyarlık” denilirdi. Her kelime ve kavramın içi boşaltıldığı gibi, bunun da içi boşaltıldı. Hâlbuki “ihtiyarlık” kavramı etimolojik ve epistemolojik ya da lugâvî ve ıstılâhî olarak muazzam bir anlam içeriyordu. O da “irâdesi elinde olan” ve “seçilmiş”, dolayısıyla büyük bir bilgi ve tecrübeye sahip olan anlamlarını içeriyordu. Eskiden köylerde “ihtiyar heyeti” vardı. Bu heyet, köyün ve mahallenin her işinde kendisine danışılan, yetki ve karar sahibi uzman bir heyetti. İşte bu kavramın bu kadar kıymeti ve değeri vardı. Ayrıca yaşlanmış ihtiyarlara büyük bir saygı gösterilirdi. Bir dedikleri iki edilmezdi.

Bugün ise belli bir yaşın üstünde olan herkese “yaşlı” diyorlar. “Yaşlı” kavramına yüklenen anlam ise genelde negatif olup, hesaba katılmayan, görmezden gelinen, itilip kakılan, bırakınız sıradan insanları ve gençleri, artık gelin ve damatların, hatta evlatların dahi pek önemsemediği, sahip çıkmadığı, tâbir-i câizse adam yerine koymadığı, gereken saygı, ilgi ve hürmetin gösterilmediği, bir kenara itildiği, yok sayıldığı bir konuma düşürülmüştür.

Hâlbuki gençler, genç kızlar, gelinler ve damatlar, hatta evlatlar hiç düşünmüyorlar ki bir gün gelecek, kendileri de yaşlanacak ve aynı duruma ve belki de daha da kötü durumlara kendileri düşeceklerdir. Hani derler, “Gülme komşuna, gelir başına!”

Hâlbuki gençler bilseler ve biraz da akıllarını kullansalar, karşılarında muazzam bir bilgi ve tecrübe âbidesi duruyor ve bir ayaklı kütüphâne gibi kendi hayat kitaplarının okunmasını bekliyor. Ama heyhat! Çünkü modernizmin aymazlığı buna izin vermiyor ve gençler, yaşlıları ne yazık ki ayak bağı olarak görüyorlar. 

Akıllı ve saygılı gençler

Ama bazı akıllı gençler, akleden gençler, edebi, terbiyesi, ahlâkı, görgüsü, bilgisi, saygısı bozulmamış gençler, kalbi, vicdanı, dimağı, tıyneti, zihniyeti ifsâda uğramamış gençler yaşlılarla, hele de ihtiyarlarla sohbet etmek için can atıyor ve onların engin tecrübelerinden istifâde ederek hayat mektebinden bir diploma daha almayı başarıyorlar.

Ne mutlu bu gençlere! Ne mutlu böyle terbiyeli, görgülü ve saygılı evlat yetiştiren anne babalara! Ne mutlu böyle eğitim veren öğretmenlere! Ne mutlu kayınvâlidesine ve kayınatasına saygıda kusur etmeyen gelin ve damatlara!

Selâm olsun bu gençlere! Selâm olsun bu evlâtlara! Selâm olsun bu evlâtları yetiştiren anne babalara! Selâm olsun bu gençleri yetiştiren öğretmenlere! Selâm olsun! Selâm olsun! Selâm olsun! Selâm olsun sizi yaratan ve eğiten âlemlerin Rabbi olan Allah’a! 

Vesselâm…