Yaşamak, yazmak, iz bırakmak ve dahası kendimizi bulmak

Yazarın veya yazar adayının, “Ben biliyorum, benim öğrenmeye ihtiyacım yok” türünden cümleleri kullanma şansı yoktur. Bir alanda ne kadar yetkin olsa da farklı türden eserler okuyup inceleyerek, kelime, terim ve kavram hususunda bilgi dağarcığını geliştirmelidir.

İNSANIN yaşadığı başlıca zorluklardan biri de, kendini ifade edebilme yönünde olmuştur. İfade ettiğimizi düşündüğümüz her neyse, ürettiklerimizi, duygularımızı ve düşüncelerimizi ifade etmek, öyle basit ve sıradan bir durum değildir. 

Düşünüyoruz, üretiyoruz, bir şeyler yapıyoruz ama duygularımızı, düşüncelerimizi, iletmek istediğimiz mesajlarımızı doğru ve istediğimiz şekli ile ifade edebiliyor muyuz? İfade ettiğimizi zannettiklerimizi gerçekten düşündüğümüz şekliyle aktarabiliyor muyuz? Söylediklerimizden ne kadarı doğru anlaşılıyor, amacına ulaşıyor veya karşılığını tam olarak buluyor? İfade biçimlerimizin ne kadarı hangi oranda etkili oluyor? 

“Testinin içinde ne varsa dışına o sızar” diyor Hazreti Mevlâna. Ama bizler testimizin içini ve dışını öyle sırlamışız ki içindekilerin dışa sızmasını bir şekilde engellemişiz, bin bir mazeretle engellemeye de devam ediyoruz. 

Bilgiyi, bilimi, kültürü, fikir ve düşünceleri başkalarına anlatmanın, yaymanın, geleceğe aktarmanın, kısaca ifade etmenin onlarca yolu var. Bizler bu yöntemleri irdelemeden ilk aklımıza gelenlerini düşünüyor, çoğunlukla “Yapamam” veya “Yapamıyorum” diyerek bırakıyoruz. 

İfade biçimlerinden en bilindik ve yaygın olanı, konuşarak, hitabet tekniklerini kullanarak ifade edebilmektir. (Onu ne kadar yapabildiğimizse hâlâ tartışılıyor.)  

“Çok güzel konuşan, etkili bir hatip olabilirsiniz. Ne kadar etkili olursanız olun, hitabetinizle en fazla sizi dinleyenlere ulaşabilirsiniz. Ya sizi dinlemeyenler veya şahsen tanımayanlar? Onlara ulaşma şansınız yoktur. Konuştuklarınız o an etkilidir. Ama sonrası, sonrası tartışılır. ‘Söz uçar, yazı kalır’ sözünü duymuşsunuzdur. Bu yüzden görüş, fikir, duygu ve düşüncelerimizi bir şekilde kalıcı hâle getirmezsek, onlar bir gün unutulup gidecektir. Tarihte yaşamış olan binlerce hatipten söz edilir. Ama bizim bildiklerimiz hangileri? Tabiî ki düşüncelerini yazıyla ölümsüzleştirenlerden başkaları değildir.

Okuyan, dinleyen, düşünen, konuşan her insan, güzel konuşma ve yazma sanatının inceliklerini ve ilkelerini çok iyi bilmeli ve uygulamalıdır. Güçlü bir hatip, iyi bir yazar, etkili bir iletişimci… Kısaca etkili bir insan olabilmek için, öncelikle anadilimizin inceliklerini bilmek ve dilimizin imkânlarını çok iyi kullanabilmek gerekir. Dilini tam olarak bilmeyen ve kullanamayan kişi, hayatı boyunca, eğitim yaşantısından aile, iş ve sosyal yaşantısına kadar sayısız zorluklarla karşılaşacaktır. Dili doğru kullanamayan ve yazamayan kişi, duygu, düşünce ve görüşlerini doğru aktaramadığı gibi, hak ve özgürlüklerini de iyi kullanamaz. Yazma becerileri, sadece görüş ve düşüncelerimizi düzgün bir şekilde ifade etmek için gerekmemektedir. Hayatımızın her aşamasında karşımıza çıkmaktadır. Okulda, mektuplarda, yazışmalarda, dilekçelerde, iş ortamında… Hayat boyu, her türlü iletişimde güzel yazı yazma gerekliliği karşımıza çıkmaktadır. ‘Anlatabildiğimiz kadar anlaşılırız’ sözü sadece hitabette değil, yazışmalarda da geçerlidir.” (Âdem Karafilik, Öğrenci Çalışma Stratejileri, sayfa 202) 

“Yazmak” derken, sadece kişiler arasında veya resmî/kurumsal yazışmalar akla gelmemelidir. Onlar iş ve çalışma hayatı için önemlidir. Biz burada iş ile ilgili veya kurumsal yazışmaları değil de iz bırakan, kültürel, edebî, sanatsal, estetik gibi düşünsel yazmalara değineceğiz. 

Yazmak üzerine derkenarlar 

Yazma serüvenimin başladığı yıllar aklıma geldiğinde, meraklı, istekli olmama rağmen neyi nasıl yapmam gerektiğini bilememem, yol gösterici, motive edici, ufuk açıcı bir ustamın olmaması, yazarlıkla ilgili faydalanabileceğim fazla bilginin bulunmaması gibi zorlukları hatırlıyorum. Yazmak, yazar olmak, öyle “Haydi olayım” veya “Ben yazar olacağım” demekle olacak bir şey değildir. Yazmanın da kendine göre öyle çok yönü var ki… Yazmanın kendine has yollarını, yöntemlerini, kurallarını konuşmak veya yazmakla bitirebilir miyiz, bilinmez. Burada öncelikle kendi tecrübelerime, yıllardır bulunduğum çevreden edindiğim bilgilere, yazarlık okullarında edindiğim deneyimlerime, okuduğum yazılardan aldığım notlara dayanarak, yazmanın temel bazı inceliklerini kısa cümlelerle paylaşmaya çalışacağım. 

Toplumlar düşünen, üreten insanlarla, güçlü yazarlarla, edebiyatçılarla, sanatçılarla, üreten ve ışık olarak yol gösteren bireyleri ile kalıcı olurlar ve geleceğe miras bırakırlar. Bilimden, kültürden, sanattan, edebiyattan, inanç ve estetikten kopan toplumlar, ekonomik olarak ne kadar gelişmiş olurlarsa olsunlar, yok olmaya mahkûm oldular. Bu kopuşta ısrar edenler veya desteklemeyenler, yok olacaklardır. 

Duygu ve düşüncelerin, fikir ve görüşlerin ifade edilmesi, özellikle de sembollerle kâğıda veya elektronik bir ortama aktarılması çok basit bir eylem olmadığı gibi, mekanik bir eylemse hiç değildir. Okuryazar olmakla okumak aynı şey olmadığı gibi, yazı yazmayı biliyor olmakla yazmayı birbirinden ayırmak da gerekir. Herkes yazmayı biliyor olabilir ama yazar olmak bambaşka bir şeydir. 

Yazmak, farkları fark edip yakalanan farkı kişisel farkla, özgün üslûpla aktarmaktır. Geçmişten geleceğe doğru ışık hızıyla yol alırken yaşanan anları yakalayıp kelimelerin ritmiyle kaydederek tarihe şerh düşmektir yazmak. Yazmak; düşünmenin, tefekkürün, düşünceyi damıtmanın, fikri demlemenin, sözün gücünün ve kalıcılığının ana referans noktasıdır. İçinde çok sayıda soyut unsuru barındırdığından, kolay bir süreç değildir. 

Yazmanın da kendine göre kuralları ve yöntemleri vardır. Bu yöntemleri öğrenerek kullanmak ise ciddî bir çalışma ve emek gerektirir. Yazmak, sürekli değişkenlik arz eden çok bilinmeyenli bir denklem gibidir. Yazmak, kendine göre kuralları olan, net olarak ifade edilemeyen, bir o kadar da tanımlamaya tam sığmayan bir disiplin işidir. Yazmak, etki etmek, iz bırakmak ve yazılanlarla kalıcı olmak, yazarlığın en ince çizgilerindendir. “Çok yazan değil, güzel yazan yaşar” diyor usta yazarımız Cenap Şehabeddin. Albert Camus ise, “Yazarın amacı, medeniyetin kendi kendisini yıkmasını önlemektir” derken, yazmanın, medeniyetlerin inşâsında veya yok olmasındaki etkisini belirtmiş. 

Yazı yazmak biraz da düşünmeyi düşünmenin öğrenilmesi yolunda bazen coşkulu, bazen de sancılı, keyifli ve tatlı bir yolculuktur. Yazmak karmaşık, içinde onlarca unsuru barındıran ciddî bir disiplin işidir ve düşünmenin eğitimidir. Yazmak ucu açık, sonu olmayan keyifli bir öğrenme yolculuğudur. Yazarın dünyasında, “Tamam, ben öğrendim, ben oldum!”, “Artık yeter, öğrenmeme gerek yok!” gibi cümleler yoktur. Yazmak için okumak, düşünmek, araştırmak, düşünceyi damıtmak, zihinsel sancı çekmek, günlerce kıvranmak gerekir. Tüm bunların yanında biraz da Allah vergisi yeteneklere ihtiyaç vardır. 

Her iş, eylem, davranış, yetenek ve beceri gibi yazmanın da kendine özgü yönleri, yöntemleri, kuralları sistemleri, zorlukları ve püf noktaları vardır. Kişide doğuştan gelen yetenekler olsa bile, iyi bir yazar veya şair olmak için bu yetenekler yalnız başına yeterli değildir. Yetişme ortamı, alınan eğitim de bunda etkili olabilir. Ama ne olursa olsun, iyi bir yazı yazmak için iyi bir okuyucu, gözlemci olmak gerekir. Farklı yazarların farklı eserlerinin okunarak derinlemesine irdelenmesi, yorumlanması, dil yapılarının ve kalıplarının geliştirilmesi gerekir. 

Yazar adayının yazdığı veya ilgilendiği alanlarda, model aldığı usta yazarların/şairlerin olması gerekir. Bunun için de usta ve model alınan yazarların eserlerinin belli bir disiplin içerisinde derinlemesine okunması, irdelemesi ve değerlendirmeler yapılması, adayın ufkunu açacaktır. Emek vermeden, çalakalem yazarak özgün üslûbun bulunması, sözün etki gücünün arması ve yazarın kalıcı olması imkânsızdır. Yazar adayının, yazdıklarını fikirlerine, üslûbuna ve değerlendirmelerine güvendiği kişilere göstermesi ve gerektiğinde tekrar tekrar yazması gerekir. Hangi alanda yazılırsa yazılsın, söz zenginliğinin gelişmesi ve kullanılması temel esaslardandır. 

Yazarın veya yazar adayının, “Ben biliyorum, benim öğrenmeye ihtiyacım yok” türünden cümleleri kullanma şansı da yoktur. Bir alanda ne kadar yetkin olsa da farklı türden eserler okuyup inceleyerek, kelime, terim ve kavram hususunda bilgi dağarcığını geliştirmelidir.