Yaşamak edeptir

Ne yazık ki hâlâ edep ve hak verileri ışığında hareket etmemekte ısrar edenler var. Bu durumun en büyük kaybı, tekil sorumsuzlukların çoğul olumsuzluklar meydana getiriyor olması. İşte yine dönüp dolaşıp o şah damarı kıymetindeki “kul hakkı” seviyesine gelmiş bulunuyoruz.

DAVRANMAK, hareket etmek, söylemek ve durmak…

Tüm bu aktif-pasif olgular, edep ve ahlâk kimliğini belirleyecek. İnsanın bir kararla var ettiği bütün inikaslar, âlemde bir etki bırakacak. Fakat yaşamak sanatının bir edeple var edilebilmesi, sadece belli hareketlerin itinayla gerçekleştirilmesine indirgenemez. Ne kadar oluş ve durum varsa, hepsinde bir kararla meydana gelen hareketler dizisi ve bu hareketlerin edep dairesi içindeki mevcudiyeti önem taşıyor.

Bir yolda yürürken ya da dururken, bir toplu taşımada otururken ya da ayaktayken, bir hastanede, bir kamusal alanda, bir evde veya işte… bilhassa içinde bulunduğumuz şu pandemi süreci, insanın edeple hareket etmesindeki hayatî önemi en derinden vurguladı.

İnsanların toplu alanlardaki tüm hareketleri bir başkasına iyi ya da kötü etki bırakır. Fakat bu salgınla birlikte bu etki daha hayatî bir görünürlük kazanmış durumda.

Ne yazık ki hâlâ edep ve hak verileri ışığında hareket etmemekte ısrar edenler var. Bu durumun en büyük kaybı, tekil sorumsuzlukların çoğul olumsuzluklar meydana getiriyor olması. İşte yine dönüp dolaşıp o şah damarı kıymetindeki “kul hakkı” seviyesine gelmiş bulunuyoruz.

Evet evet! Çok net bir kavram bu. Her hareket, her duruş ve her türlü akis, kul hakkıyla neticelenebilecek kadar güçlüdür. Bu bazen insanın yüzündeki bir ima, bir mimik ile mümkün olabilir. Bazen de toplumsal alanlardaki pozisyonumuzla kul hakkına girebilir ve bunun farkında olmadan bir ömrü heba edebiliriz. 

İnsanın kendine bile yaptığı negatif etkiler kul hakkı kapsamına giriyorken, bir başkasının işini gücünü, sağlığını ya da huzurunu aksi yönde etkilemek, edep ve ahlâk sınırlarını aşmak olarak nitelendirilecek ve hiç kuşkusuz kul hakkı yükü omuzlara yüklenecektir.

Bir ortamda dururken, teneffüs ettiğimiz hava bile ortak kullanımdır ve o havayı kirleterek insanların solumasına sebep olmak kul hakkıdır. Aynı şekilde, bir toplu taşımada insanları rahatsız edecek şekilde oturmak ya da edep sınırını geçecek şekilde hareket etmek kul hakkıdır. İnsan edepsizse kul hakkı birikimi de kabarık olacaktır. Bu ikisi birbirinden ayrılmaz birer bütünlüğe sahip. Yoksa çok kolay olurdu çalmadan, cana kıymadan ve insana rücu etmeden yaşayıp gitmekle kul hakkından kurtulabilseydik…

Ama yaşamak edeptir. Edep de kendi kimliğimizi korumak kadar, başkalarını yerinden etmemek amacına da bağlanır. Bu bağlantı öyle güçlüdür ki bir yola çöp atmak edepsizlik olduğu kadar, onu oradan toplamakla yükümlü çöpçünün hakkına girmekle de eş değerdir. Ayrıca onu yiyecek zannedip gagalayan kuşun ya da yutmaya çalışan kedi köpeğin hakkına da saldırıdır.

Balkondan bir kilim çırpmak da komşunun hakkını gasp ettiği müddetçe bir edepsizlik ve kul hakkı olabilir.

Hayat, tüm güncel hareketler bütünüyle edep dairesinde yaşanması ve aynı incelikle sürekli bir rikkatle inşâ edilmesi gereken bir alan. Öyle yaşayıp gitmek, bariz etkilerden kaçınmakla hakkını vermek mümkün değil. Attığımız her adımın bir sonraki yankılanmasını hesap etmekle yükümlüyüz.

Günümüze gelirsek, bir salgınla başlayan ekonomik ve toplumsal zorlukların tam merkezindeyiz. Bütün dünya hasta olmamak için mücadele verirken birileri bu hastalığı tedavi etmek, birileri düşen iş gücünü telâfi etmek gibi dertlerle boğuşuyor. Yönetici ve idareciler de bu sürecin ekonomik sarsıntı boyutunu en aza indirgemekle meşguller. Her şey iç içe ve her hareket birbirine bağlı. Böyle bir düzlemde hiç kimse, attığı adımın yalnız kendini bağladığını iddia edemez. Herkes bu salgının yayılmaması adına fedakârlık yapmak zorunda. Kurallara ve salgının önünü kesecek tüm tedbirlere uyma hususunda gayret etmeyen biri, hasta olduğunda ya da birine hastalık bulaştırdığında elbette kul hakkına girmiş olacak. Ama bu kadarla sınırlı değil. Aylardır insanüstü mücadele veren tüm sağlık çalışanlarının, güvenlik görevlilerinin, bu süreçte hasta olanların ya da vefat edenlerin, gelir kaybı yaşayanların ve daha bilumum etki alanındaki öznelerin hakkı, edep ve sorumluluk sınırını aşanların omzuna yüklenecektir.

Bir hareket, bir hareketle sınırlanmaz kâinatta. Bir davranış biçimi, binlerce etki alanı meydana getirir. Bu etki alanında zarar görenler insana kul hakkı olarak geri döner.

İncelikle, edeple, ahlâkla ve süreğen bir rikkatle hayatı yaşamak gerekliliğini her an anımsamalıyız.