Yaşamak defteri

Bu defter, haylazlıklarımı biriktirdiğim sayfalar hâline gelmeye başlamıştı. Sokakta bir an gördüğüm kırmızı şapkalı kadın hakkında bir hikâye uydurmak, onun için üzülmek, sevinmek, yapay olsa da bir eğlence üretmek pek keyifliydi. Bu, bir çeşit muzurluktu benim için. Hayâller kurmamı sağladı bir defter ve bir kalem. Artık yazmak, fark etmek demekti.

BAĞIRDIM, sesim kısıldı. Sustum, sesim kısıldı. Bu gürültülü çaresizlikte baktım ki, sussam da, bağırsam da yenik düşüyorum. Bir kaçış plânı kurguladım. Bir defter ve bir kalem, her şeyi çözecekti.
Sınav senemdi. Okumak, düşünmek bu sene gereksizdi. Bunlar yapmamamız gereken şeylerdi. Kitap okumak zaman kaybı, en taze yaşında en sert konular üzerinde düşünmek, sevmek, kalbinde birtakım heyecanlar biriktirmek israftı. “Sen bunları düşünme, sınavına odaklan evlâdım!” dediğiniz için, içinizden bazılarınıza çok kırgındım. Lise hayatımda çeşitli derneklerde, projelerde aktif olan bir gençtim. Projeleri, dernekleri bir sene boyunca aklımdan çıkarmak zorundaydım. Atölyeye gitmeyi bırakmıştım. Okulum, evime bir buçuk saat uzaklıkta olduğu için, o sene yurtta kalmaya başladım. Kitap okumuyordum tavsiyeler üzerine. Şiir okumuyordum, sadece müfredattaki şiirlerin isimlerini ve şairleri ezberliyordum. Arkadaşlarımla çay içmemiz bile illegal bir hareketti kimi zaman. Hafta içi okul kursları, hafta sonu denemeler…

Sanırım bu düzene o dönemde ayak uyduramadım. “Neden?” dedim, “Neden kalbimiz yok gibi yaşamak zorundayız?”. Sevdiklerimiz, sevmediklerimiz yok mu olmuştu? Neden herkes birbiriyle yarışıyordu? Neden kimsenin yüzünde sahici bir gülümseme yoktu? Niçin mutlu değildik? Oda arkadaşımı kitap okurken yakaladığımda (!) neden rahatsız hissediyordu? Neden yurttan eve geldiğim hafta sonları, babacığım önce hatırımı sormak yerine derslerimin nasıl gittiğini soruyordu? Neden havadan sudan konuşabileceğim insanların sayısı bu kadar azdı. Hep sınavı mı konuşmak zorundaydık? Bir sene boyunca sınıf arkadaşlarımın birbirlerinin kalplerini nasıl kırdığını gördüm. Kimse için bir başkası önemli değildi. Herkes stresliydi, kızgındı, öfkeliydi ve bencildi. Bu kaos ortamında ruhum daralıyor, eksiliyor gibi hissediyordum. Bu durumdan kurulmanın yollarını aramaya başladım ben de. Bir kaçış plânı hazırladım!
Yazdım. Kaçmak, sığınmaktı yazmak. “Yazmak” dediğime bakmayın, ruhumu yok saymayacak birine dert anlatmaktı benimkisi. Ruhumu yok saymayan o kişi, çok üzgünüm ama “kendimdim”. O yüzden defterimin adını “Seyahatname” koydum. İçime yolculuklarım… Kalbime, kızgınlıklarıma, sevdâlarıma yolculuklarım… “Yaşamak Defteri” dedim sonra… Soluk almak, durup dinlenmek…
Kimsenin vakti yokken, durup ince şeyleri anlamama sebep oldu bu defter. O ince şeylerin üzerinde, bir ipin üzerinde yürürcesine yürümek gibiydi. Dedim ya, kaçış plânı…

Kaçış plânları gizli yapılır. Herkesten gizlediğim, saklı tuttuğum bir sırdaşım oldu böylelikle. Fotoğraflar biriktirmeye başladım. Eski paralar, kartpostallar ve pullar, defterimin süsleri oldu. Gazete kâğıtlarından harfler kesip alfabeler kurdum kendime. Mahalledeki bir çiçekçiyle dost oldum; masalar kuruldu, gizli anlaşmalar yaptık. Satamadığı kurumuş çiçekleri atmayacaktı çöpe, bana verecekti. Ben de ona kurumuş çiçekler karşılığında bir şiir hediye edecektim.

Bu defter, haylazlıklarımı biriktirdiğim sayfalar hâline gelmeye başlamıştı. Sokakta bir an gördüğüm kırmızı şapkalı kadın hakkında bir hikâye uydurmak, onun için üzülmek, sevinmek, yapay olsa da bir eğlence üretmek pek keyifliydi. Bu, bir çeşit muzurluktu benim için. Hayâller kurmamı sağladı bir defter ve bir kalem. Artık yazmak, fark etmek demekti. Daha duyarlı bir insan olmaya zorluyordu beni, mutluydum.

Kalbim kırıldı, bundan bahsederken bir insanın canının nasıl acıdığını fark ettim; sadece kendim için değil, her insan için. Sevdim, şairlerden şiirler alıntılayarak, o sevdâların üzerinde düşündüm, sevgiye emek verdim. Özledim. Defterime birkaç cümle eklendi. Kızdım, öfkelendim, şaşırdım… Kelimelerim çoğaldı. Yazarken birkaç kere düşündüm yaptıklarımı. Mukayese edebildim yaşadıklarımı. İyi ile kötüyü düşünmek ve yazmakla keşfettim.
Günleri defterimin arasına yama yaptığımdan beri yaşıyorum. Soluk alıyorum. Düşündüğümden beri varım. Ruhumuzun yok sayılması yalnızlaştırıyor bizleri. Yok sayılırsak, bir kaçış plânı hazırlayalım o hâlde. Yazalım ve çok uzağa gitmeyelim ki bir gün bulsunlar bizleri!