Yaşam kalitesini arttıran bir olgu olarak tatil

Vaktimizin çoğunu evlerimizde geçirdiğimiz şu günlerde tatil, birçok insan tarafından yaşam kalitesini arttıran bir olgu olarak görülüyor. Daha doğrusu, bugünlerde yaşanan kısıtlamalar nedeniyle tatil, her zamankinden daha fazla yaşam kalitesine etki ediyor. Kısıtlamalara ek olarak salgın nedeniyle yaşanılan sıkıntı ve stres katsayısındaki artış, insanların yaşam kalitesini düşürüyor.

BİR buçuk yılı aşkın bir zamandır dünyayı etkisi altına alan salgın nedeniyle insanlar zamanlarının çoğunu iş ve ev arasında geçirdi. İnsanların çoğu zorunlu hâller dışında evlerinde kalmayı tercih etti. Salgının hafiflediği dönemlerde ise tatil hesabı yapılmaya başlandı. Bu dönemde meydana gelen kısıtlamalar nedeniyle tatil, yaşam kalitesini arttırmanın bir aracı şeklinde görülür oldu.

Yaşam kalitesinin ne olduğu hususunda farklı tanımlamalar olsa da yaşam kalitesini, “bireyin amaçlarına, beklentilerine ve çıkarlarına göre kültürel ve değerler sistemin etrafında yaşamı algılaması ve yaşama karşı farkındalığının artması” şeklinde tanımlarsak yanılmış olmayız. Yaşam kalitesi göstergelerinin ne olduğu konusunda da farklı açıklamalar var. Ama çoğu açıklamada sosyo-demografik özelliklerin yanı sıra maddî refah, sağlık ve boş zaman, yaşam kalitesinin göstergeleri arasında sayılıyor. Tatil kavramı da doğrudan boş zamanın farklı aktivitelerle değerlendirilmesi ile ilgisi olduğu için, bu bağlamda konuyu ele almaya çalışacağım…

Öncelikle tatil olgusu ve yaşam kalitesi arasındaki ilişkiyi ele almak, yaşam kalitesi ve tatil anlayışı arasındaki ilişkiyi irdelemek ve tatil olgusunun yaşam kalitesine etkilerini somutlaştırmak gerekir.

Her şeyden önce şunu söylemekte fayda var: İlk aşamada yaşam kalitesi ve tatil olgusu arasında nasıl bir ilişki olduğu sorusuna somut bir cevap bulmak zor. Ancak insanların çalışma hayatının getirdiği stres ve depresyonu tatil zamanlarında atmaya çalışmasından dolayı tatil olgusunun stres üzerinde olumlu etkileri olduğunu ve mutluluğu arttırdığı kabul ediliyor. Bu nedenle tatilin sadece bu yönüyle bile yaşam kalitesi üzerinde pozitif etkisi olduğunu söylemek çoğu insana göre yanlış olmayacaktır. Fakat tatilden sonraki birkaç hafta içinde insanlardaki stres ve depresyon seviyesinin tatil öncesine döndüğünü de söylemek yanlış olmayacaktır. Bu yönüyle baktığımızda, tatil olgusu kısa süreli yani geçici bir rahatlama dönemi olarak karşımıza çıkıyor.  

Tatilde geçirilen süre kadar, tatil için yapılan plânlama dönemi de tatilin kendisi kadar insanların stres kat sayısını düşürüyor. Hatta zihinsel süreçlerin daha fazla olması nedeniyle hazırlık dönemi tatilin kendisinden daha fazla etkiye sahip. Yani bir aylık tatil öncesindeki iki aylık plânlama süresinde insanların mutluluk seviyesi daha yüksek oluyor. Bunlar, tatil olgusunun kısa vadede insanların hayatına olumlu etkileri olduğuna, uzun vadede ise etkisinin azaldığına işaret ediyor. Zaten belli aralıklarla tatile çıkılması da tatil olgusunun etkisinin kısa vadeli olduğunu gösteriyor. Ancak tatil olgusunun etkisinin kısa vadeli olması, tatil olgusunun değerini azaltmıyor. Çünkü etkileri kısa vadeli olsa da yaşam enerjisini sürekli yenileyen bir olgu olması nedeniyle hayatımızın merkezinde yer alan bir olgu olarak durmaya devam ediyor.

Farklılıklar tatil anlayışlarını da farklılaştırıyor

En basit tanımıyla iş hayatının bağlayıcılığı ve zorunluluğundan kurtulduğumuz ve istencimiz doğrultusunda istediğimizi yapabildiğimiz bir zaman aralığı anlamına gelen tatil, bir olgu olarak çok daha fazlasını ifade ediyor. Çünkü tatil olgusunun psikolojik yönü kadar ekonomik ve sosyal yönleri de fazla. Daha doğrusu, ekonomik ve sosyolojik nedenler tatil anlayışına ciddî etki ediyor.

Örneğin, memleketinden uzakta olanların önemli kısmı memlekete gitmeyi tatil sayıyor. Kimi denizsiz, kumsuz, sahilsiz mekânları tatil mekânı olarak görmüyor. Kimisi kalabalıklardan uzaklaşıp bir yazlıkta gün geçirmeyi tatilin vazgeçilmezi sayıyor. Kimisi yazlık yerine yaylayı tercih ediyor. Kimileri ise insanlık geçmişine tanıklık etmiş mekânları adımlamayı, kimi doğa ile baş başa kalmayı tatil olarak değerlendiriyor. Kimi de adrenalin yaşayabileceği mekân ve olanakların olduğu yerleri tatil mekânları olarak görüyor. Tabiî tüm bunların bir de ekonomik yönü var. Çoğu insan ekonomik getirileri nedeniyle istediği tatili yapamıyor.

Modern iş yaşamı içerisinde insanlar bazen boğulabiliyor. İş yaşamının baskısı altında kalan insanların bazıları kendilerini fazlasıyla kapana kısılmış şekilde hissedebiliyorlar. Buna yaşamdaki diğer sıkıntılar ve stres eklenince, insan iyice daralıyor.

Tatil, turizmi doğuruyor

İnsanlardaki bu farklı tatil anlayışları çok sayıda turizm kolunun ortaya çıkmasını sağladı. Her geçen gün turizm kolları daha da spesifik hâle geliyor.

İnsanların bazıları hastalıklarına şifa bulabilmek ve tedavi olabilmek için tıbbî seçenekleri olan mekân ve şehirlere tatile çıkıyorlar. Genellikle termal turizm alanlarını tercih eden bu insanlar, tatil olgusunu tedavi olgusuyla harmanlıyorlar.

Özellikle son yıllarda artan bir turizm alanı da yayla turizmidir. “Tatil” denince her ne kadar çoğu insanın aklına sahiller gelse de doğa ile baş başa kalmayı tercih eden insan sayısı giderek artıyor. Bu da yeşilin binbir tonunu barındıran yaylaları bir tatil alanı olarak öne çıkarıyor. Önceleri yarı göçebe toplulukların, hayvanların et ve süt verimini arttırmak için kullandığı mekânlar olan yaylalar, artık önemli birer tatil alanına dönüşmüş durumda.

İletişim olanaklarının gelişmesiyle birlikte spor, evrensel bir hâle geldi. Sporun evrensel bir aktiviteye dönüşmesi, spor turizmini ortaya çıkardı. Kış sporları, dağcılık, rafting, yamaç paraşütü gibi sporlar günümüz insanının azımsanmayacak bir kısmının tatil anlayışı arasında önemli bir yer tutuyor.

İnsanlar, kadim medeniyetlerle irtibat kurabilmek, kurdukları irtibatı somutlaştırmak, güçlendirmek ve günümüz ile entegre hâle getirmek için kadim medeniyetlerin izlerini barındıran kentleri, ören yerlerini, müzeleri, tarihî ve dinî yapıları ziyaret ederek tatillerini buralarda geçirmeyi tercih ediyorlar. Bu da inanç turizmini her geçen gün daha fazla canlandırıyor.

Özellikle kitle iletişim araçlarındaki baş döndürücü hız nedeniyle artan küreselleşme olgusuna bağlı olarak farklı zamanlarda farklı şehir ve ülkelerde fuarlar ve kongreler düzenleniyor. İnanç turizmi, tarih turizmi ve doğa turizmine entegre şekilde düzenlenen bu kongre ve fuarlar, son yıllarda insanların ilgisinin bu alana kaymasını sağladı. Günümüzde azımsanmayacak sayıda insan, kısa süreli tatil plânlarını bu kongre ve fuar turizmine göre ayarlıyor.

Çoğu insan tarafından vahşice ve insanlık dışı bulunsa da “av” olgusu her geçen gün insanları daha fazla cezbediyor. Bunun farkında olan organizasyon şirketleri de yılın belli dönemlerinde insanları safarilere götürüyorlar. Ülkemizde fazla yaygınlaşmasa ve belli bir elit tabakanın tatil anlayışını yansıttığı düşünülse de av turizmi, giderek insanların tatil anlayışları içerisinde daha fazla yer ediyor. Hatta bazıları için en havalı tatil türü, bu tür kapsamında yapılan faaliyetlerden oluşuyor.

Tatil anlayışımız içerisinde önemli bir yere sahip olan deniz turizmi, artık kendi içinde kollara ayrılmış durumda. Bunlardan biri de yat turizmi. Ekonomik anlamda son derece iyi imkânlara sahip olan insanlar, yatlarıyla koydan koya, körfezden körfeze tatile çıkıyorlar.

Tatil ve tatilin ortaya çıkardığı macera turizmi gibi daha çok sayıda turizm kolu var. Her bir turizm kolu farklı bir tatil anlayışının ürünü olarak ortaya çıkıyor. Her bir tatil anlayışı da çok sayıda psikolojik, sosyal ve ekonomik nedene dayanıyor.


Didaktik yönlü tatiller yaşam kalitesini daha fazla arttırıyor

Yeterli ekonomik gelire ve yeterli zamana sahip olan insanlar, tercih ettikleri tatili yapabiliyorlar. Bu imkânlardan mahrum olanlar ise ekonomik imkânları ve boş zamanlarının elverdiği ölçüde tatile çıkabiliyorlar.

Tatil olgusunun çok yönlü ve çok çeşitli olması, tatil olgusu ile yaşam kalitesi arasındaki ilişkiyi kurmamızı hem kolaylaştırıyor, hem de zorlaştırıyor. Meselenin kolaylığı, tatilin etkilerinin insanlar üzerindeki etkilerini gözlemlemenin kolaylığından; zorluğu ise, bu etkileri ölçecek tam bir skalanın olmamasından kaynaklanıyor. Ama şurası bir gerçek ki, özellikle didaktik anlayışla inşâ edilen tatiller insanlardaki farkındalığı arttırdığı için yaşam kalitesini de arttırıyor.

Örneğin, memlekette tatil geçirmek, insanın gelenek ve görenekleriyle, dolayısıyla insanın kendi kökleri, kendi kültürel kodları ile daha sıkı bağlar kurmasını sağlıyor. Ya da yazlık ve yaylalarda tatilini geçirmek, şehrin stres ve sıkıntısından, modern yaşamın getirdiği kaostan uzaklaşarak insanı daha dingin hâle getirebiliyor.

Tarihî ve kültürel mekânları gezerek tatilini geçirenler, tarihle, geçmiş medeniyetlerle ve değerleriyle daha yakın irtibat kurabiliyorlar. Bu da onların yaşadığı topluma, yaşadığı dünyaya, yaşadığı toplumun köklerine karşı farkındalıklarını arttırıyor. Bu sayede insanlar, tarihi, kültürü ve medeniyeti tümleşik, bütünleşik bir bakışla ele alabiliyorlar. Yani bu tür tatiller, didaktik yönüyle yaşam kalitesine olumlu etki ediyor.  

Şehir yaşamı her ne kadar daha medenî bir yaşam olarak tanımlansa da insanların çok fazla rol yaptığı yaşam formlarından oluşuyor. Bu yönüyle şehir yaşamı, yapay bir yaşam. Yapay yaşamın sıklığı, insanların doğal olanla yapay olan arasındaki irtibatı kurmalarını zorlaştırıyor. Örneğin şehrin beton blokları arasında doğup büyümüş çok sayıda genç, yumurta ile tavuk, süt ile mera arasındaki bağa şahitlik etmiş değil. İnsanlar bu tür irtibatlara şahitlik edebilmek için şehre göre çok daha doğal alanlar olan köylerde tatillerini geçirmek istiyorlar. Hâliyle bu tür tatiller, doğa ve yaşam arasındaki bağı somutlaştırıyor. 

Kışkırtıcı ögeler yaşam kalitesini arttırır mı?

Didaktik anlayışın dışında tatil anlayışları da yok değil. Modern iş yaşamı içerisinde insanlar bazen boğulabiliyor. İş yaşamının baskısı altında kalan insanların bazıları kendilerini fazlasıyla kapana kısılmış şekilde hissedebiliyorlar. Buna yaşamdaki diğer sıkıntılar ve stres eklenince, insan iyice daralıyor. Bu şekilde hisseden insanlar, içki ve kışkırtıcı müziğin şekillendirdiği tatili tercih ediyorlar. Daralmışlık, sıkılmışlık ve boğulmuşluktan uzaklaşmak için yapılan bu tür tatillerin yaşam kalitesini arttırdığı mı, yoksa tam tersi düşürdüğü mü merak ediliyor ve bu soruya farklı cevaplar veriliyor. Bazıları zihnin deşarj olduğu ve eğlence ögeleri barındırdığı yanılsamasından yola çıkarak bunun yaşam kalitesine artısı olduğunu düşünüyor olsa da bu durumun yaşama karşı herhangi bir farkındalık oluşturmadığı aşikâr. Hatta var olan farkındalığı geçici olsa da ortadan kaldırdığı bir gerçek. Dolayısıyla kışkırtıcı ögelerin dizayn ettiği bir tatilin yaşam kalitesine katkı sunduğunu söylemek güç.

Toparlayacak olursak, vaktimizin çoğunu evlerimizde geçirdiğimiz şu günlerde tatil, birçok insan tarafından yaşam kalitesini arttıran bir olgu olarak görülüyor. Daha doğrusu, bugünlerde yaşanan kısıtlamalar nedeniyle tatil, her zamankinden daha fazla yaşam kalitesine etki ediyor. Kısıtlamalara ek olarak salgın nedeniyle yaşanılan sıkıntı ve stres katsayısındaki artış, insanların yaşam kalitesini düşürüyor. O nedenle insanların çoğu her zamankinden daha fazla tatil plânı yapmaya başladı. İnsanlar imkânlarını ve bütçe ayarlamalarını bu bağlamda daha fazla zorlamaya başladılar. Birkaç günlüğüne bile olsa bir yerlere tatile çıkmayı her zamankinden daha fazla ister hâle geldiler.

Elimizde belki bir istatistik yok ama görünen o ki, salgının etkisi devam ettikçe insanların tatile yönelimi artarak devam edecek.