Yasaların anası “anayasa”

İstiklâl Marşı’nın kabul edilişinin 100’üncü yılını kutladığımız 2021 yılında, elimize geçen tarihî fırsatı değerlendirmek suretiyle 1982 Anayasası’nın bütün posalarını silip süpürecek, ilk dört maddesini güvence altına almak koşuluyla, hatta o maddelerin sayısını arttırarak, siyâsî partilerin üzerinde anlaştığı, hukukçuların müspet görüş bildirdiği, velhasıl ekserin kabul ettiği, her yüz yılda bir güncellenecek “yeni” bir anayasaya olan ihtiyacımız dünden daha elzemdir.

YAHUDİ kökenli Avusturyalı-Amerikalı hukukçu Hans Kelsen’e göre, “ülke üzerindeki egemenlik haklarının kullanım yetkisinin, içeriğinde belirtildiği şekliyle devlete verildiğini belirleyen toplumsal sözleşmeler” olarak adlandırılan anayasa, normlar hiyerarşisine göre diğer bütün hukukî kurallardan, yapılardan üstündür ve hiçbir kanun ve yapı anayasaya aykırı olamaz.

Yazımızda, hukukçunun kökenine ve hangi ülke vatandaşı olduğuna değinmeyeceğiz.

Yeni yılla birlikte Türk siyâsetinde yeni kurulan partiler ve istifalar kadar “yeni anayasa” söylemleri gündeme tutunmaya devam ediyor.

Daha önce Haber Ajanda NET sitemizde bu konuyu etraflıca dile getiren yazar arkadaşlarımız oldu ve oldukça da istifade edilecek yazılardı.

12 Eylül sabahında 14 yaşındaydım. Sular durulduktan (!) sonra, 7 Kasım 1982 tarihinde kurulan sandıkların başına gidildiğinde ise 16 yaşındaydım ancak rey kullanacak yaşta yine değildim.

Annem ve kardeşlerim dâhil kimse güle oynaya gitmemişti sandığa ama katılım ve kabul dikkat çekiyordu. O günkü oy oranına ve katılama bir daha erişilememiş olması da oldukça düşündürücüdür.

AK Parti’nin 18 yıllık iktidarı döneminde belli periyodlarda gündeme gelen anayasa değişikliğine dair zaman zaman imkân elde edilse de şimdi mazeret kabul etmeyen bir zarurete dönmüş durumdadır.

Darbeci generallerin dayattığı, Danışma Meclisi tarafından hazırlanan, yüzde 98’lik katılım ve yüzde 91’lik “Evet” oyu ile onaylanan ve 18 Ekim 1982 tarihinde kabul edilerek yürürlüğe giren 1982 Anayasası’na dün oy verenler, bugün hayatta olsalardı acaba kaçı oy verirdi?

Demokrasiye tam inananların, askerî vesayete ve tüm darbelere karşı duranların vazifesi de aynıdır: Çoğunluğun “Evet” diyebileceği yeni anayasa taslağını TBMM’ye getirmek ve gerekli görülmesi hâlinde referanduma sunmak…

Neden mi?

28 Şubat’ın izlerini taşıyan bir mağduriyet “şimdilik” olmasa da yarın olmayacağı anlamına gelmez. Gelecek nesillerin de hak ve hukukunun garanti altına alınması gerekir.

Bunu büyük ölçüde önleyecek, kanunlardır. Gerek İlâhî kanunlar, gerekse beşerî kanunlar...

Yazımızda birkaç ironi ile ilerleyelim…

Benim inancım zayıf bu noktada!

İyi günde kötü günde söz verenler değil midir sevdiklerini sokak ortasında dövenler, evlâtlarının önünde şiddet uygulayanlar, yaşına başına bakmadan ırzına geçenler, doğrayanlar, can alanlar ve diri diri toprağa gömenler?

Bankaların 8 puntoluk sözleşmesine imza atanlar, kefil sunanlar ve ipotek koyanlar değil midir borcunu, çekini, taksitini, hakeza kredisini ödemeyenler?

İmamın önüne diz çöküp tövbe-i nasuh yapanlar değil midir her seferinde harama ve günaha yeniden başlayanlar?

Tuttuğu takım yenilince yahut şampiyonluktan olunca “Bıraktım, bir daha seyretmeyeceğim” diyenler değil midir statta holiganizmin öncüsü olanlar, kombine bileti alanlar?

Peki, hâl böyle iken, nasıl güveneceğiz insanoğluna?
Siyâsetten bürokrasiye, eğitimden hukuka, spordan sanata varıncaya kadar bugünün muktedirleri yani halefler, vazifelerini seleflerine devrettiğinde nasıl davranacaklarını bilebilir miyiz?

İstiklâl Marşı’nın kabul edilişinin 100’üncü yılını kutladığımız 2021 yılında, elimize geçen tarihî fırsatı değerlendirmek suretiyle 1982 Anayasası’nın bütün posalarını silip süpürecek, ilk dört maddesini güvence altına almak koşuluyla, hatta o maddelerin sayısını arttırarak, siyâsî partilerin üzerinde anlaştığı, hukukçuların müspet görüş bildirdiği, velhasıl ekserin kabul ettiği, her yüz yılda bir güncellenecek “yeni” bir anayasaya olan ihtiyacımız dünden daha elzemdir.

Şayet 2053’ü ve 2071’i hedefliyorsak, bunu gerçekleştirme zaruretimiz var. Üstelik bu işi 2023’e bırakmadan!

Yeri gelmişken, Siyâset Akademisi yıllarında dersimize giren ve renkli kişiliğiyle her kesimin sevgisine mazhar olan rahmetli Burhan Kuzu’yu anmak istiyorum…

Onun Koronavirüs’e yenilerek aramızdan erken ayrılması kadar, bu tarihî anayasa değişikliğine eşlik, hatta başkanlık edemeyecek olmasına da bir o kadar üzüldüm.

Yılmaz Vural’ın Fenerbahçe aşkı ne ise, Burhan Hoca’nın da Adalet Bakanlığı veya Meclis Başkanlığını beklemesi de oydu. Konjonktür mü, başka sebepler açısından mıdır bilinmez, bu mâkâmlar ona bir türlü nasip olmadı ama okuyanların Fatiha’ları nasip olsun.

Kim bilir, belki de onun yetiştirdiği kıymetli bir hukukçu nezaretinde yapılacak “yeni anayasa” değişiklikleri…