YAHUDİ kökenli
Avusturyalı-Amerikalı hukukçu Hans Kelsen’e göre, “ülke üzerindeki egemenlik
haklarının kullanım yetkisinin, içeriğinde belirtildiği şekliyle devlete
verildiğini belirleyen toplumsal sözleşmeler” olarak adlandırılan anayasa,
normlar hiyerarşisine göre diğer bütün hukukî kurallardan, yapılardan üstündür
ve hiçbir kanun ve yapı anayasaya aykırı olamaz.
Yazımızda,
hukukçunun kökenine ve hangi ülke vatandaşı olduğuna değinmeyeceğiz.
Yeni
yılla birlikte Türk siyâsetinde yeni kurulan partiler ve istifalar kadar “yeni
anayasa” söylemleri gündeme tutunmaya devam ediyor.
Daha
önce Haber Ajanda NET sitemizde bu konuyu etraflıca dile getiren yazar
arkadaşlarımız oldu ve oldukça da istifade edilecek yazılardı.
12
Eylül sabahında 14 yaşındaydım. Sular durulduktan (!) sonra, 7 Kasım 1982
tarihinde kurulan sandıkların başına gidildiğinde ise 16 yaşındaydım ancak rey
kullanacak yaşta yine değildim.
Annem
ve kardeşlerim dâhil kimse güle oynaya gitmemişti sandığa ama katılım ve kabul
dikkat çekiyordu. O günkü oy oranına ve katılama bir daha erişilememiş olması
da oldukça düşündürücüdür.
AK
Parti’nin 18 yıllık iktidarı döneminde belli periyodlarda gündeme gelen anayasa
değişikliğine dair zaman zaman imkân elde edilse de şimdi mazeret kabul etmeyen
bir zarurete dönmüş durumdadır.
Darbeci
generallerin dayattığı, Danışma Meclisi tarafından hazırlanan, yüzde 98’lik
katılım ve yüzde 91’lik “Evet” oyu ile onaylanan ve 18 Ekim 1982 tarihinde
kabul edilerek yürürlüğe giren 1982 Anayasası’na dün oy verenler, bugün hayatta
olsalardı acaba kaçı oy verirdi?
Demokrasiye
tam inananların, askerî vesayete ve tüm darbelere karşı duranların vazifesi de
aynıdır: Çoğunluğun “Evet” diyebileceği yeni anayasa taslağını TBMM’ye getirmek
ve gerekli görülmesi hâlinde referanduma sunmak…
Neden
mi?
28
Şubat’ın izlerini taşıyan bir mağduriyet “şimdilik” olmasa da yarın olmayacağı
anlamına gelmez. Gelecek nesillerin de hak ve hukukunun garanti altına alınması
gerekir.
Bunu
büyük ölçüde önleyecek, kanunlardır. Gerek İlâhî kanunlar, gerekse beşerî
kanunlar...
Yazımızda
birkaç ironi ile ilerleyelim…
Benim
inancım zayıf bu noktada!
İyi
günde kötü günde söz verenler değil midir sevdiklerini sokak ortasında
dövenler, evlâtlarının önünde şiddet uygulayanlar, yaşına başına bakmadan
ırzına geçenler, doğrayanlar, can alanlar ve diri diri toprağa gömenler?
Bankaların
8 puntoluk sözleşmesine imza atanlar, kefil sunanlar ve ipotek koyanlar değil
midir borcunu, çekini, taksitini, hakeza kredisini ödemeyenler?
İmamın
önüne diz çöküp tövbe-i nasuh yapanlar değil midir her seferinde harama ve
günaha yeniden başlayanlar?
Tuttuğu
takım yenilince yahut şampiyonluktan olunca “Bıraktım, bir daha seyretmeyeceğim”
diyenler değil midir statta holiganizmin öncüsü olanlar, kombine bileti
alanlar?
Peki,
hâl böyle iken, nasıl güveneceğiz insanoğluna?
Siyâsetten bürokrasiye, eğitimden hukuka, spordan sanata varıncaya kadar bugünün
muktedirleri yani halefler, vazifelerini seleflerine devrettiğinde nasıl
davranacaklarını bilebilir miyiz?
İstiklâl
Marşı’nın kabul edilişinin 100’üncü yılını kutladığımız 2021 yılında, elimize
geçen tarihî fırsatı değerlendirmek suretiyle 1982 Anayasası’nın bütün
posalarını silip süpürecek, ilk dört maddesini güvence altına almak koşuluyla,
hatta o maddelerin sayısını arttırarak, siyâsî partilerin üzerinde anlaştığı, hukukçuların
müspet görüş bildirdiği, velhasıl ekserin kabul ettiği, her yüz yılda bir güncellenecek
“yeni” bir anayasaya olan ihtiyacımız dünden daha elzemdir.
Şayet
2053’ü ve 2071’i hedefliyorsak, bunu gerçekleştirme zaruretimiz var. Üstelik bu
işi 2023’e bırakmadan!
Yeri
gelmişken, Siyâset Akademisi yıllarında dersimize giren ve renkli kişiliğiyle
her kesimin sevgisine mazhar olan rahmetli Burhan Kuzu’yu anmak istiyorum…
Onun
Koronavirüs’e yenilerek aramızdan erken ayrılması kadar, bu tarihî anayasa
değişikliğine eşlik, hatta başkanlık edemeyecek olmasına da bir o kadar
üzüldüm.
Yılmaz
Vural’ın Fenerbahçe aşkı ne ise, Burhan Hoca’nın da Adalet Bakanlığı veya
Meclis Başkanlığını beklemesi de oydu. Konjonktür mü, başka sebepler açısından
mıdır bilinmez, bu mâkâmlar ona bir türlü nasip olmadı ama okuyanların
Fatiha’ları nasip olsun.
Kim bilir, belki de onun yetiştirdiği kıymetli bir hukukçu nezaretinde yapılacak “yeni anayasa” değişiklikleri…