Yaş

Madem “yaş” muhabbeti yapıyoruz. Uzun süre yaşamak için “kurunun yanında yaş da yanar” sözünde olduğu gibi, “kuru odunlar” ile çok fazla beraber olmamalı. Yaş tahtaya basmamış olmak için, “İyi ki doğdun” denmesi için gerekli tedbirleri almak gerek. Bunu dedirtemezsek öbür hayatımızda da bunu yaşarız; “İyi ki öldü” deyiverirler.

YAŞ konusunda bir tezatımızın olduğunu fark ediyorum. Bu tezat sanki  “ömür”, “hayat” ve “yaşamak” gibi hususların anlamlarıyla ilgili. “İyi ki doğdun” sözü, belki de “İyi ki doğdum” sözünden daha kolay söylenebiliyor. Acaba bu kolaylığın sebebi başkasının bizim hayatımızdaki ve kendimizin hayattaki anlamını bilmekle ilgili olabilir mi?

“Nereden nereye?” dedirten durumları yaşarken, nüfus cüzdanlarında sadece doğum yılının yazılı olduğu, doğum tarihinin -bırakın gün ve ayı- yılının bile doğru yazılmadığı, ölen kardeşin yerine yazılma gibi seviyelerden doğum günü kutlama organizasyonlarının yapıldığı seviyelere geldik. Elbette henüz doğmuş bebeciklerin çöplere atıldığı, ölüme terk edildiği durumlar varken “Her insan için doğum günü kutlaması yapılıyor” gibi toplumun tamamında böyle bir hassasiyet oluştuğu anlamına gelecek bir genelleme yapmak doğru değil.

Bana Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu’nun sorduğu bir soruya çok şaşırmıştım: “Ne zaman doğum gününü fark ettin?”

“Kendimi bildim bileli doğum günümün ne zaman olduğunu biliyorum” diyecektim ki hızla aklımdan geçen düşünceler bunun böyle olmadığı gerçeğini bana bildiriverdi. 1988 yılına gelene kadar hep form dolduruşumda “Lazım olur” diye zorla aklımda tutmaya çalıştığım bir bilgiydi bu. O tarihte de bir form doldururken arkadaşlarımın “Senin dün doğum gününmüş” demesiyle hatırladığım ve akşam da ilk defa kutlamaya gittiğimiz bir doğum günüm olmuştu. O olayı unutmamın esas sebebi de -detaylarını başka bir fırsatta anlatırım- Aşiyan’da denize düşmemdir.

Yıllarca kırk yaşımı bekledim. Bana göre kendimde sıradışı değişiklikler olacaktı. Kırk yaşına o kadar çok referans vardır ki bunların bir karşılığı olmalı diye düşündüm. Yanılmamışım ki kendimi çok iyi hissettiğim ve beni daha olumlu hale getiren bir yaşa eriştim. Tüm arkadaş ve dostlarıma da kırk yaşın tadını çıkarmalarını içtenlikle öneriyorum. Kendinizi uykudan uyanmış gibi hissedeceksiniz. Yeni bir boyuta geçeceksiniz. Kırkın altındakilerle oluşan dil farkını fark edeceksiniz. Kendinizi zorlayıp kırkın altında gibi algılamaya, konuşmaya veya davranmaya devam ederseniz çok acılar yaşarsınız, bazı dostlarımın bu haline şahit oldum.

Yaşımızla ilgili rakamlar büyürken bir yandan da birçok insanın üzüntüye gark olduğunu gözlemliyorum. Şaşkınlık içindeyim, yaşımızla ilgili rakamın artması bizi neden üzsün ki? Ama üzüyor. Bir taraftan ömrü uzatma ve çok yaşama çabaları, bir taraftan da yılların geçmesinden rahatsızlık. Anlaşılabilir bir tezat değil bu.

Yaşımızın artması aksine bizi sevindirmeli değil miydi? Düşündüm de çok yaş demek, aslında çok zaman demek. İşte bunu keşfettim. Çok zaman ise çok olay yaşamak ve çok tecrübe sahibi olmaktı. Dünyada daha az bulunmuş kişilere göre daha çok şey bilebiliyor, daha uzakları görebiliyordunuz. Bunu bir kule metaforuyla ifade etmek daha doğru. Ömrü bir kuleye benzetirseniz, her yıl bir kat tırmanıyor ve daha uzakları görebiliyordunuz. Doğum gününüzde bir önceki katta gördüklerinizden dolayı bir kutlama töreni ve yine aynı doğum gününüzde bir sonraki katta görecekleriniz için sevincinizi gösteren yeni bir kutlama töreni yapmanız son derece doğal. Bir nevi hem ekim dikim sezonu başlayınca, hem de hasat mevsiminde tören yapmak gibi bir şey bu.

Bir yandan geçtiğimiz kattaki yaşadıklarımın hazzı tavan yaparken, diğer yandan da üst kattan izleyeceklerimin merak ve heyecanı içinde olduğum bu sene başka bir detayı fark ettim. Dostlarım, arkadaşlarım “İyi ki doğdun” ile başlayan güzel cümleler söylerken, kendimin de “İyi ki doğmuşum” diye mırıldandığımı fark ettim. Aklımdan ışık hızıyla geçen düşünceler ne kadar çok “Şundan şundan dolayı iyi ki doğmuşum” cümleleri kurabileceğimi keşfettirdi bana. Bu müthiş bir şeydi. Düşünsenize, eğer doğmasaydım öyle dostları tanıma imkânım olamayacaktı. Bunun ne kadar büyük bir kayıp olduğunu düşünmek bile istemiyorum. O kadar yaşadığım güzel duyguyu yaşayamayacaktım. Bu hissi kitaplar dolusu cümleyle anlatabilirim. Kitaplar dolusu anlatabilmek için “İyi ki doğdun” ifadesiyle “İyi ki doğmuşum” cümlelerinin birbiri için gerekli olduğunu, biri olmadan diğerinin olmasının çok zor olacağını söylemeden de geçmemeli.

Madem “yaş” muhabbeti yapıyoruz. Uzun süre yaşamak için “kurunun yanında yaş da yanar” sözünde olduğu gibi, “kuru odunlar” ile çok fazla beraber olmamalı. Yaş tahtaya basmamış olmak için, “İyi ki doğdun” denmesi için gerekli tedbirleri almak gerek. Bunu dedirtemezsek öbür hayatımızda da bunu yaşarız; “İyi ki öldü” deyiverirler.