Yaratıcılık ve sanat eğitimi

İnsanoğlu bilinmeyene ulaşmak ve onu açığa çıkarmak yolunda her zaman çaba sarf etmiştir. Doğduğu andan itibaren meraklı yapısıyla dikkat çeken insanoğlu, en saf duygularla meraklarının peşinden gider. Merak, insanı arayışa sevk eder. Arayış içinde olan insanlar, alışılmışın dışına çıkmak, farklılıklara kapı aralamak peşindedirler.

DAHA önceki yazılarımızla anlattığımız “çocuğu tanıma ve yeteneklerinin ortaya çıkarılması” konularındaki iddiamızı tamamlayacak olan yaratıcılık ve sanat eğitimine değinmeden olmazdı.

İnsanlığın varoluşundan bu yana kazılardan elde edilen materyallere dikkat edildiğinde, geleceğe yansıyan yönün en önemli kısmı, dönemin yaratıcı insanlarının ve dolayısıyla sanatçıların eserleri olduğu görülecektir. Kısaca denilebilir ki, “Medeniyete iz bırakmanın en önemli yolu, yaratıcı ve sanat eserleri üreten insanlardır”. Bu insanların yetişmesi ise, onlara sağlanacak uygun ortamlar yaratmak ve özgür düşünmelerine fırsat vermekle mümkün olacaktır.

Çocukların gelişim dönemlerinde etkin durumda olan aile ve eğitim kurumlarının sorumluluğunun ne derece önem arz ettiği ile birlikte, çocukların gelişim süreçlerinde onlara tanınan fırsatlar ve rehberliklerin de önemi ortaya çıkmaktadır. Konuya bakarken, bilinçli çözüme ulaştırmanın yolu aile ve eğitim kurumlarının oluşturacağı politikalarla doğrudan ilgili olduğunu unutmamak gerekir. Mesuliyeti başkalarının üzerine atmak veya ötelemek, yaşanan çağ üzerindeki sorumlulukları azaltmaya yetmeyecektir.

Dünya üzerinde rastlanan medeniyet izlerinin yaratıcı düşünceler ve sanat sayesinde günümüze ulaştığı konusunun, tartışma götürmez bir gerçek olduğunu biliyoruz. Oluşturulan medeniyette bizim de izimiz olsun istiyorsak, çocukların yaratıcılıklarının ortaya çıkarılması ve yetenekleri doğrultusunda sanat alanlarıyla iç içe olmaları yönünde hiçbir engelle karşılaşmamaları için uygun ortamlar sunulmalıdır.

Konunun anlaşılmasını kolaylaştırmak ve gerekli tedbirlerin doğru ve yerinde alınmasına katkı sağlamak açısından yaratıcılık ve sanat konusunu irdelemekte yarar olacaktır.

Yaratıcılık

İnsan, yaratılışı gereği her zaman arayış içinde olmuş, yaratılışın ilk anlarından itibaren evreni, yaşamı ve kendini sorgulamış, varoluşun gerçeğini aramıştır. İnsanlar bulundukları ortamda mevcut durumu değiştirmek ve iyileştirme yönünde katkıda bulunmak için düşünme güçleri ölçüsünde birçok değişim ve gelişime imza atmışlardır. Bilinenlerin, kabul görmüş düşünce ve yaşantıların dışında yeni bir şeye ulaşma ve ortaya koyma gücü insanlarda hep var olmuştur.

İnsanoğlundaki “Ben kimim? Varoluş nedenim nedir? Benden beklenen nedir? Sonunda ne olacağım, nereye gideceğim? Anlamlı bir hayat yaşamak için ne yapmam gerekir?” gibi sorular, bu arayışın temel kaynağını oluşturmuş ve bu sayede evreni keşfe çıkmasına vesîle olmuştur.

Bulunduğu durumdan hoşnutsuzluk ve edinilen bilgilerden duyulan şüphe, kişiyi sorgulamaya iter. Sorgulama, gerçek öğrenmenin ve doğruya ulaşmanın vazgeçilmezidir. İnsanoğlu doğuştan meraklıdır, bilmek ister ve sorgulayıcı bir yapıdadır. Hayatını anlamlı hâle getirebilme yetisine sahip olan bir varlıktır. Merak ve düşünebilme yetisi insanı araştırmaya, gizil güçlere ulaşmaya sevk eder. Bilinmeyenler konusundaki merakı, insanı yoğun bir çabaya sokar. Bu özelliklerinden dolayı okuyan ve araştıran diğer insanların ne düşündüğüyle ilgilenen, ne söylediğini dinleyen ve çevresinde olup bitenle yakından ilgilenmesine sebep olmaktadır. Bu sayede insanlar, sürekli gelişimin ve değişimin öncüleri olmaktadırlar. Gelişim ve değişim merakı, insanların yaratıcı yönlerini ortaya çıkarmaktadır ve

yaratıcı yönlerin ortaya çıkarmasında oldukça etkilidir.

İnsanoğlu gayba ulaşamayacağını bildiği hâlde o yönde çaba göstermekten geri kalmamıştır. Bunu farklı şekillerde yaşadığı iddia edilmektedir. Uyurken, uyanıkken, herhangi bir şeyle meşgûl olurken bilinmeyene karşı merakı sürmektedir. Uyurken duyu organlarının devre dışı kalması nedeniyle dış dünya ile irtibatı kesilen kişinin, uyumayan ruhsal yapısı sayesinde canlılığını sürdürmesi devam eder. Bu gerçeği rüyalar sayesinde yaşadığını anlayabiliriz.

İnsan zihni uyanıkken olduğu gibi uyku hâlinde de aktif haldedir. Bazen uyanık olan insanın da duyu organlarının dış dünya ile ilişkisinin kesilmesinden dolayı dalgın vaziyet aldığı görülmektedir. Bu esnada iç âleme yolculuk yaparak bir keşif süreci yaşadığına şahit olunduğu iddia edilmektedir. Bu duruma “ilham ânı” da denilebilir.

İnsanoğlu bilinmeyene ulaşmak ve onu açığa çıkarmak yolunda her zaman çaba sarf etmiştir. Doğduğu andan itibaren meraklı yapısıyla dikkat çeken insanoğlu, en saf duygularla meraklarının peşinden gider. Merak, insanı arayışa sevk eder. Arayış içinde olan insanlar, alışılmışın dışına çıkmak, farklılıklara kapı aralamak peşindedirler. Bilinmeyene karşı yönelmesi, daha çok “sezgi” yoluyla gerçekleşmektedir.

Gerçeğe varmak için şüphe duymak ve araştırma yapmak, insanın akıl dışında hareket ettiğini göstermez. İnsan, yaratılışı bakımından özgür ve meraklı bir varlıktır. Hayâlleri vardır ve onların peşinden koşmaktan zevk alır. O, her şeyin gerekçesini ve sebebini öğrenmek isterken bilinmeyenleri kurcalamaktan hoşlanır ve bilinmeyenleri keşfetmeye can atar. Hayâller olmadan keşifler olmaz. Risk almak ve farklılık yaratmak hayâl ile birleşince keşif oluşur.

Merak ve düşünebilme yetisine sahip olan insan, bilinmeyenlere karşı ilgisi sayesinde araştırmaya yatkındır ve gizil güçlere ulaşmak maksadıyla yoğun bir şekilde çaba gösterir. Gelişim ve değişime olan ilgisi sayesinde yaratıcılık vasfı her daim mevcuttur. Onun ortaya çıkmasını sağlamak önemlidir.

İrdelemek, araştırmak, neden-sonuç ilişkisi kurmak önemli zihinsel faaliyetlerdir. İnsan duyu organları ile dış dünyaya; ilham, sezgi ve vahiy yoluyla iç âleme açılan kapı sayesinde bilme ihtiyacını tatmin etmeye çalışır. İlişkiler arasında bağlantı kurmak ve büyük resmi yakalamak olan yaratıcılık, ilgisiz parçaları bir araya getirme ve ilişkisiz görülen alanları ilişkilendirme yeteneği, farklı unsurları bir araya getirerek yeni bir şey icat etmektir aynı zamanda. İlham, ruhun hayâl dünyasındaki lâtif vücut aracılığı ile doğrudan edindiği deneyimler olarak izah edilebilir. İlham, bilgi birikiminin bilinçaltında oluşmasıdır.

Peygamberlerin bilinmeyenler veya gelecek hakkında bilgi vermesi hâlinin diğer insanlarda da vahiy yolu ile olmasa da sezgi yoluyla yaşandığının mümkün olduğu üzerinde durulmaktadır. “Herhangi bir şeyi bir kişi yapabiliyorsa, diğer insanlar da yapabilir” yaklaşımından hareket ederek benzer şartlar yaşayabilen insanlar, başkasının başarabildiklerini rahatlıkla başarabilirler. “Bizim uğrumuzda cihat edenlere, Bize ulaştıracak yolları gösteririz” (29/69) ve “Allah, insanlar için ne rahmet açarsa, artık onu engelleyecek yoktur” (35/2) âyetleri bu konuyu açıkça ortaya koymaktadır. İç âleme dalan insanın Levh-i Mahfuz’da yazılı olanlara ulaşarak ilmini artırabilmekte olduğu bilinmektedir. İlim insanları olan âlimler buna örnek olarak gösterilebilir.

Sezgi, hissedilen mânâları ifade eder. Beş duyu sayesinde bilinmeyeni algılar. Duyu organları ile anlaşılmayan, fakat bunlardan çıkarılan mânâları anlayan/kavrayan, faydalı ya da zararlıyı anlayan içsel bir kuvvettir. Hayâl gücü sayesinde beyinde yaratım gelişir ve vicdan kendi benzersizliğini fark eder. Hayâl, bilinenlerin ötesinde zihinde canlandırılan olgulardır. “Âlimler, peygamberlerin vârisleridir” hadîsi bu düşünceyi doğrulamaktadır.

İnsan, duyu organları sayesinde madde âlemini keşfederken sezgi ve ilham yolu ile manevî âleme ulaşabilmektedir. Duyu organları ile dış dünyaya; ilham, sezgi ve vahiy yoluyla iç âleme açılan kapı sayesinde insan, bilme ihtiyacına ulaşmaya çalışmaktadır. Yaratıcılık, gerçek ve Tek Yaratıcı olan Allah’ı taklit etme gücü ve dürtüsüne sahip olan insanın, evrende var olanları keşfetme vasfını taşıması olarak da ifade edilebilir. Bu vasfı sayesinde insan, elde ettiği bilgileri şartlara göre uygulama yeteneğine sahiptir. Keşifler ve buluşlar sayesindedir ki, her yeni bir gün, geçen günlere göre daha fazla anlam kazanır. İnsanın özgür ve yaratıcı hâli, onu âlemin lideri konumuna getirir. Yaratıcı’nın ilminden nasiplendiği nispette, O’nu taklit etme gücünü yakalamaya çalışır.


Hayal gücü sayesinde beyinde yaratım gelişir ve vicdan kendi benzersizliğini fark eder. Bunları gerçekleştirmek için kişisel, ahlâksal ve etik rehberlikleri ayırt etme yetisine sahip olmak gerekir. Temelde hayâl gücü, vicdan, özgür irade ve özbilinç yatar. İnsanoğlunda, “Beğenmediğimi değiştirebilirim” diyebilme gücü vardır. İnsan, kendisini diğer varlıklardan ayıran bu özelliklerinin bilincinde olarak yaşantısını sürdürebildiği takdirde yaratılış gayesine uygun bir mertebeye ulaşacaktır. Bu sayede refahın ve mutluluğun yanında bütün canlılarla birlikte olma hazzını tadacak ve dünyayı da yaşanabilir kılmanın bahtiyarlığına erecektir.

Bilgi edinmek için gayret gösteren, edindiği bilgileri içselleştirerek benimseyen, iyi-kötü, faydalı-zararlı, güzel-çirkin gibi ikilemli sistemde iradesini kullanarak doğru seçim yapabilen insanlara ihtiyaç vardır. Bununla birlikte var olma sebebinin bilincinde hedefe ulaşmak için çaba sarf eden ve yaratılmış olanların keşfi yönünde emek harcayıp bilinmezleri bilme zevkine varan insanların çoğalması, bu dünyayı daha da yaşanılır kılacaktır.

Yaratıcılık; oluşmuş kalıpların kırılması, yaşantıların açık tutulması, bilinmeyenlere başarılı bir adım atılması, insanoğlu tarafından izlenen ana yollardan yeni yollara geçilmesi, başka şeylere yol açabilecek şeylerin ortaya konulması, düşünceler arasında yeni bağların kurulması ve yeni ilişkilerin görülmesidir. Yaratıcılık konusunda yetenekli olan üç tür insan, “sınırları aşan, mucit ve metafor üreten” tipler olarak ortaya çıkar.

Sınır aşan insanlar

Beynin farklı bölgelerini kullanabilir ve farklı diller konuşabilirler. Normalde fark edilmeyen alanlar arasındaki ilişkiyi fark edebilirler. Olgu ve olaylara alternatif bakmayı bilen kişilik yapısına sahiptirler. Farklı alanlarda aynı üstün performansı gösterebilen insanlardır. Değişim, gelişim ve yenilikçi bir yapıya sahiptirler. Bunlara “kâşif” de denilebilir.

Mucitler

Bir çözüm bulana kadar birçok hata yapma ve yeni bileşenleri deneme yeteneği ve metaneti gösteren, daha önce kimsenin bir araya getirmeyi düşünmediği fikirler üreterek güçlü fikirlerin oluştuğunu bilen ve yeni değerlere imza atan insanlardır. Yeni icatlar bu insanlar sayesinde ortaya çıkar.

Metafor üretenler

Bilgisayarların asla teşhis edemeyeceği ilişkileri görebilen insan, aklı metaforik olarak düşünür. Metafor, mantığın merkezidir. Hayâl gücüne dayalı rasyonellik aklına sahip olan insanlar çok değerlidirler. Hiçbir bilgi altyapısı olunmayan konuları insanlığın hizmetine sunmaya çalışırlar. Yaratıcılığın insanda varabildiği en son noktayı temsil ederler.

Beyin fırtınası

Beyin fırtınası yapmak, yaratıcı çözümler için etkin yöntemdir. Karşılaşılan şaşırtıcı ve zorlayıcı metaforlar üzerinde durmak, fark edilen bağlantıları, temaları, kalıpları ve bunlardan öğrenilenleri başkalarıyla paylaşmak, farklı çözümler üzerinde düşünmek ve hayatla ilgili bağlantı kurmak, yaratıcılığın vazgeçilmezlerindendir. Kişinin yaratıcılığı, kendi anadilinde edindiği becerileri içselleştirerek etkin biçimde kullanabilmesiyle doğrudan bağlantılıdır. İnsanın en sağlıklı ve derinlikli düşünme ve fikir üretme yetisi, anadilini etkin kullanmasıyla mümkündür. Bir başka deyişle, kişinin anadiliyle ilgili altyapısı ve edindiği becerileri etkin biçimde kullanması, yaratıcılığının gelişmesiyle doğrudan alâkalıdır.

Çocuğun yaratıcılık vasfını ortaya koyup bunu sürdürebilmesi, aile içinde ve okul ortamında kişiye verilen değer, düşüncelerinin ne derece ciddîye alındığı ve merakını besleyecek ve uygulama imkânı bulacak ortamların yaratılmasıyla mümkündür. Yenilikçi yaklaşım ve farklılıkların değer bulduğu ortamlar, yaratıcılığın beslendiği kaynaklardır.

Düşünen, düşüncelerini özgürce ifade edebilen, soran, sorgulayan, edindiği bilgileri içselleştirerek özgün düşünceleriyle besleyip kullanabilen insanlar sayesinde yaratıcılık gelişir ve toplumda yerini bulur. Özgün düşünen, alternatif çözüm önerileri ortaya koyan, proje üretebilen insanlara uygulama imkânı tanıyan ortamlar oluşturmak, yaratıcılığın gelişmesine katkı sağlayacaktır.

Yaratıcı insanların diğerlerinden daha zeki oldukları da söylenemez. Yaratıcı olan insanların diğerlerinden önemli farkı, konuya odaklanmak ve bıkıp usanmadan amaca ulaşmak için istikrarlı bir şekilde çaba sarf ederek belli bir program dâhilinde hedefe ulaşmak için çalışmayı seçmiş olmalarıdır. İçgüdüsel olarak elde edilen yaratıcılıklar olduğu gibi, öğrenme ve sınamalar yoluyla elde edilen yaratıcılıklar da vardır. Yaratıcılığı beslediği kabul edilen diğer değerler, insanların nasıl bir ortamda doğup yaşadıkları, ne tür çevre imkânlarına sahip olduklarıdır. Bunun yanında, anne-baba ve kalıtımını taşıdıkları atalarının genlerin de yaratıcılığın kaynağı olduğu söylenmektedir. İnsanın yaratıcılığı, yaşadığı çevre ve taşıdığı olgularla doğrudan ilgilidir.

Yetişkinlerin tahammülsüzlüğü, ihmalkârlığı ve kendi kabulleriyle oyalamaya çalışması, çocukların merakını körelttiği gibi kuramlı ve kuramsal ortamlarda yetişen çocuklar, yaratıcılıklarını geliştiremezler. Yaratıcılığın gelişmesi; değişimi kucaklamayı, pozitif enerji yaymayı, ilham aramayı, fark yaratmayı gerektirir. O birikimin dışa vurumu, bireyin etki ve sınırlamalardan uzak olmasına bağlıdır. Kişinin kendisini ifade etmesine fırsat verilmeyen ortamlarda yaratıcılıktan bahsetmek zordur. Oysa özgür ortamlar, yaratıcılıkların ortaya çıktığı yerlerdir.

Elde edilen bilgi, bireyi öğrenene dönüştürdüğünde başkaları tarafından hazırlanmış hedefe yönlendirir. Eğer bilgi, bireyin yaratıcılığını ortaya koymasına katkı sağlıyor ve birey kendi iradesiyle bir edinimde bulunuyorsa, gerçek öğrenme gerçekleşmiş olur. Yaratıcılıkların desteklendiği ortamlardaki öğrenmede öğretmen mesai arkadaşına dönüşür ve bilgi, bireyin özgür iradesiyle alınmış olur. İradenin devreye girmesi, bireyin kendi kendinin farkında olmasını ve konuya gönüllü yaklaşmasını sağlar.

Çocukların hayâl ve düş dünyaları çok geniştir. Orada mantık aramadan hayatlarını sürdürürler. Olayları içtenlikle yaşarlar. Çocukları hayâl dünyalarında serbest bırakmak, düş dünyalarını gönüllerince yaşamalarına müsaade etmek, eşyalar arasındaki ilişkileri kavramalarına ve kendilerini bulmalarına kapı açılmasını sağlayacaktır.

Eğitim, zihinsel öğrenme meselesi hâline geldiğinde geçmişin devamı olmaktan öte işe yaramaz. Yaşamın anlamını bütün olarak ele alan eğitim, insanın kendini anlamasına katkı sağlar. Günümüz eğitim sistemi insanı itaatkâr ve mekanik yapıya dönüştürmekte, bu da düşünmeyen, sorgulamayan insan hâline getirdiği için yaratıcılığın köreltilmesine sebep olmaktadır. Eğitim, çocuğun ilgi duyduğu alanları keşfetmesine, anlamasına yardım ettiği müddetçe işlevini yerine getirmiş olacaktır.

Yaratıcılığın en belirgin ve yaygın kullanıldığı alan, sanattır. İnsanlar arasında farklı düşünen ve farklı yaşamaya çalışan sanatçılar, yaratıcı kişilerdir. Aykırı kişilikleriyle dikkat çekerler.       

Sanat

Duygu ve düşüncenin bir tasarım, estetik ve güzellik olarak yansımasında kullanılan yöntemler sayesinde ortaya çıkan yaratıcılıkları “sanat” addedebiliyoruz. Başka bir deyişle, doğaüstü içerikli ve insan hafızasının sınırlarını zorlayan, bilinçli iradeden bağımsız yaratma arzusuyla çırpınan insanın maharetidir sanat. Yaratıcılıktan ve medeniyete iz bırakmaktan bahsederken sanatı ele almadan olmaz.

Estetik duygu, insanoğlunun yaşadığı her dönemde vardır. Bu duyguya sahip olması, ondaki sanatçı ruhunu ortaya koymaktadır. Kullandığı eşyalarda, yaşadığı mağaralarda bu duygunun izlerini bulmak, yaşadığı döneme damgasını vurmak isteği, insanda bulunan estetik duygu sayesindedir. Günümüzde gelinen nokta, geçmişten gelen süreçle birlikte gelişmişliğin eseridir.


Estetik duygusu, güzellik duygusunu besler ve geliştirir. İnsanın yaratıcılık vasfını ortaya koyabilmesi ve sürdürebilmesi, öncelikle doğup büyüdüğü aile içinde kişiye verilen değer, düşüncelerinin ciddîye alınması ve merakını besleyecek ortamlar yaratılmasıyla mümkündür. Gençlerin ve yetişkinlerin sınırlandırılmış düşünce yapısı içine sıkıştırılmadan olgu ve olayları sorgulaması, gözlemlerini dillendirmesi, düşüncelerini ortaya koyması ve farklı düşüncelerine denemesine imkân verilmesiyle mümkündür.

Sanat, yaratıcılığın insan yaşantısıyla iç içeliğinin göstergesidir. Yaratıcılıktan bahsederken sanatı ele almamak olmaz; yaratıcılık ve sanat, birbirini besleyen iki insanî ihtiyaçtır. Bu ihtiyacını karşılayarak yaşadığı dünyayı anlamlı hâle getirme yönünde çaba gösterir insan.

İnsanoğlu, tabiatın yarım bıraktığını sanat yoluyla tamamlamaya çalışır ya da taklit eder. Sanat, insanın iç dünyasına, gizli köşelerine, sırların içine dalış hâlidir. Yaratma olarak, insan yapıtı olarak bir sanat eseri, ruhun ürünü olmakla birlikte özgün olana ulaşma çabasıdır. Bu işi yapana “sanatkâr” diyoruz. Sanatkâr veya sanatçı, normalin dışında, kabuğunu kırabilmiş, yerine göre aykırı düşünebilen özgür yapıya sahiptir. Sanatkâr, anlaşılmayan işaretlerle dolu olan kâinatı keşfetme çabasında olan kişidir. Zarurî ilişkilere müdahale eden ve öznel ilişkilere göre yeniden düzenleme becerisi gösteren kişi olsa da Yaratan’a özenmekte ve O’nu taklit etme yönünde çaba sarf etmektedir. Böylece sanatçı, yaratıcı gücü anlamakta zorlanmamaktadır.

İnsan bilinci, önce nesnel varlığı ve anlamı yaratmış ve böylece var olmanın büyük sürecinde kendi vazgeçilmez konumunu bulmuştur. Din, ahlâk ve sanat, insanın yaratılış fiili ile meydana gelen aynı ağacın dalları gibidir. Sanat, şahsiyetin yansımasıdır. Bir sanat eseri daima sanatkârın şahsiyetine bağlıdır.

Objektif ilim tabiat hakkında olduğu gibi, sanat da insan hakkındaki bilgidir. İnsanın peşinde olan insan, aslında Allah’ı arayışın peşinde koşmaktadır. İlim; zekâ, tahlil, müşahede, deney ve tecrübe sayesinde birbirine “illiyet münasebetleri ile bağlı olan şey ve süreçlerin” bütünü olan maddî dünyaya yaklaşımdır. Sanat ise insanın iç tarafına, gizli köşelerine, sırların içine dalıştır. Yaratma olarak, insan yapıtı olarak bir sanat eseri, ruhun ürünüdür. Sanat, daima yeniden vücuda getirmeyi, her seferinde farklı bir orijinaliteyi temsil eder. Zannedildiği gibi güzelliği değil, orijinali arar. Estetik biçim vermek, insanın açıklanması mümkün olmayan güzellik ve şekle yönelik isteğinin tatmini, çeşitliliği ve ferdîleşmeye meylidir. İnsanın kendini bağlayan eşyanın iplerini gevşetme ve kırma gayretleri, zekâ ve hayatın gereklerine uygun hareket etme isyanı, sanatı ortaya çıkarmaktadır. Sanat, insanın madde kıskacından çıkarak kendi düzenini kurmaya çalışması, soluk almasıdır.

İnsan idrakinin nesnelleşmesi ve mekanikleşmesi demek olan aklın yanında özneye yönelme ve orijinal kompozisyonlar arama çabasını da kabul etmek gerekir. Zekâ, insanın öznelleşme ve orijinalliğini ortaya koyma gücüdür. İnsan idrakinde nesnelerin izi kadar, insana kendi rengini veren mânânın da önemli bir yeri vardır. İnsandaki sanat ve estetik çabalar ve nesnel çırpınışlar sayesinde zekânın kendini bulması, eşyanın kıskacından kurtulmasıyla kendini ifadeye çalışacak, hayatiyetini koruyacak ve yaptıklarıyla haz duyacaktır. Estetik haz, bir yaşama sevincidir, tamamen hayat ve zekâyı ifade eder. Bunun gerçekleşmesi, zekânın kendini ve hayatiliğini ifade etmesi veya bulmasıyla doğacaktır.

Üç ana temel renk gibi, maddeyi anlamamızı temsil eden bilim adamı, hayatı anlamamızı temsil eden sanatkâr ve ruhu, dolayısıyla Yaratan’ı anlamamızı temsil eden peygamberler, insanlığın hayatında önemli yer tutarlar. Çocukluktan başlayarak insanın maddeden mânâya doğru olan gelişmesi de bu üç renkte ifadesini bulmaktadır.

Determinizm, sebep ve sonuçların belirli şartlar altında değişmeyen zarurî icaplarıdır. Sanatkârlık, zarurî ilişkilere müdahale ve öznel ilişkilere göre yeniden düzenlemedir. Yaratma, ezelî ve ebedî oluşu bir âna sığdırıp sebep ve sonuçlara bağlanmadan veya sebep ve sonuçları ihmâl ederek hareket etmektir. Gelişmişlik ve hayatilik ifade eden zekâ, sanatkârlık gayretleriyle yaratmaya özenmekte ve Yaratan’a tapınmaktadır.

Toplumsal yaratıcılık

İnsan, yapısı gereği çevresindeki gelişmeleri merak eder. Neyin nasıl ve niçin olduğu konusunda kafa yorar. Araştırma ve inceleme yapmak, çevresindeki oluşumlara vâkıf olmak veya mevcudu değiştirmeyi ister. Çağımız insanının bu duyguyu doyasıya yaşayamamasının altında yatan en önemli sebeplerden biri, hayatın otomasyonlaşmasından kaynaklanmaktadır. İnsanlar belli zaman dilimlerinde sürekli belli işi belirlenen şekilde yapmak, aynı türde sayısız ürünleri ortaya koymak ya da aynı sonuçlara ulaşan işlemler yapmakla meşgûldürler. Bu tür sebeplerden dolayı kendi estetik zevklerini yaşamaya fırsat bulamamaktadırlar.

Sorumluluk taşıma yaşına veya gelecek ve geçim kaygısı taşıma sürecine girmeden önce çocukların bu duygularını ortaya koyabilecekleri ortamlarda bulunmalarına, kendi olma ve yeteneklerini ortaya koyabilme imkânını yakalamalarına fırsat verilmelidir. Zira uyum adına düşüncelerin törpülenmesi, çevresinde kabul görmüş veya egemen durumda olan davranış modellerine, düşünce tarzlarına uymaya zorlanan bireylerde yaratıcı düşünce gelişmez. Toplumun değer yargılarına ve geleneklerine saygı duyma adına, onlara karşı çıkmama yönündeki toplumsal yaklaşımı destekleyen genel yapı, insanların özgün düşüncelerini kısıtlayacağından dolayı da yaratıcılığı engelleyen tutumlar arasında yerini alır.

Kurumlarda yenilikçi yaklaşımlara verilen fırsatlar, kişilerin yaratıcı düşüncesini besleyen başka bir unsurdur. Orta düzeyde insanların düşünce yapısına uygun olarak hazırlanmış mevzuatlara sıkıştırılmadan, bireyin genel yapının dışına çıkması, oluşumları sorgulaması ve düşüncelerini uygulama fırsatını bulması yönünde sağlanacak ortamlar, yaratıcılığı besler. Sivil toplum örgütlerinde demokrasi anlayışı, mensubu olan insanlara düşüncelerini ortaya koyabilmesi açısından fırsatlar tanınması, bireyin özgün düşüncelerini geliştirmesine katkı sağlayan başka bir unsurdur. Bu tür ortamlarda çok sesliliğe ve bireysel düşüncelere imkân verildiği takdirde kişisel gelişim desteklenmiş olur.

Günümüzde aile, okul/diğer kurum ve sivil toplum örgütlerinin işleyişi göz önüne alındığında, insanlarımızın yaratıcı düşüncelerini ortaya koyma şansının fazla olmadığı görülecektir. Eline yetki alan her yaş ve kademedeki insanın mevcudu koruma yönündeki ısrarcı tutumu, kendinden başkasının fikirlerine değer vermemesi, kuralcı yapı içerisinde diğerlerini yönetmeye kalkması, yaratıcılığın gelişmesine en büyük engeldir. Mevcut olanın dışına taşmayan düşüncelerin özgün olması ya da yaratıcılığa hizmet etmesi ise beklenemez. Yaratıcı bireylerin oluşması, düşünen, düşüncelerini özgürce ifade edebilen, soran, sorgulayan, edindiği bilgileri içselleştirerek özgün düşünceleriyle besleyip kullanabilen insanların önünün açılması, onlara uygun ortamlar hazırlanıp yaşanılabilir imkânların sunulmasıyla mümkündür.

Bu yapı genellikle despot yöneticilerin sahip olduğu ortamlarda kendini göstermektedir. Bu tür yönetimlerin revaçta olduğu dönemlerde girişimciliğe yer yoktur. Bu dönemde iktidar sahibi olmak, güç elde etmek için gayret gösteren insanlar ön plâna çıkar. Kabiliyet ve kapasiteden çok, kişinin kendini tatmin etmesi ve çevresindeki insanlar sayesinde iktidar gücünü ortaya koyması, en çok rağbet gören bir tutumdur. Liyakatli insanların söz sahibi olması yerine, söz sahibi olan kişiye yaranma çabasında olan insanların revaçta olduğu ortamlar yaratılmış olur. Bu ortamlarda farklı düşünen, yeni bir şeyler ortaya koymak için düşüncelerini paylaşmak isteyen insanlara fırsat vermek yerine, adam kayırmacılık geçer akçe olmaktadır. Böyle ortamlarda yaratıcı düşünce kendine yer bulamaz.

Toplumun değer yargılarına ve geleneklerine saygı duyma adına, onlara karşı çıkmama yönündeki toplumsal yaklaşımı destekleyen genel yapı, insanların özgün düşüncelerini kısıtlayacağından dolayı da yaratıcılığı engelleyen tutumlar arasında yerini alır. Bu takdirde de kişilerin, başkalarını taklit etmek ve takip etmekten başka şansı yoktur. Ülkenin gelişmişlik düzeyi, insanlarının düşünebilme ve düşüncelerini özgürce ortaya koyabilme derecesinde yer bulacaktır.

Özgün düşünen, alternatif çözüm önerileri ortaya koyan, proje üretebilen insanlara uygulama imkânı tanıyan ortamlar oluşturmak, yaratıcılığın gelişmesine, yaratıcı güce sahip olan insanların yaratıcılıklarını uygulama fırsatı bulmasıyla özgün sanat eserlerinin üretilmesine katkı sağlayacaktır. Toplumsal yaratıcılık ise, toplumu oluşturan bireylerin yaratıcılıkları ölçüsünde gelişme kaydedecektir.