Yaptırımlar sonrasında Türkiye-ABD ilişkilerinin geleceği

ABD bu olgu karşısında Rusya’nın önünü açamayacağına göre, dolaylı veya doğrudan Türkiye’nin yanında yer almak zorundadır. Eğer ABD bu cephelerde Türkiye’yi zayıflatma yönüne giderse Rusya’ya gün doğar. Bu durumda Rusya, ABD’ye Orta Doğu ve Afrika’yı kapattığı gibi, Libya’da kuracağı muhtemel hava ve deniz üsleriyle Akdeniz’de NATO ve ABD deniz gücünü ciddî şekilde tehdit edecektir. ABD bu ihtimâl karşısında kerhen de olsa Türkiye’yle işbirliğine gitmek zorundadır!

“GELDİ, geliyor” derken, ABD nihâyet, görünüşte Rusya’dan S-400 sistemlerinin alınması nedeniyle Türkiye’ye bazı yaptırımlar uygulama kararı aldı. Bu yaptırımların nihâyet Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayi Başkanlığını hedef aldığı görüldü. Bu bağlamda Savunma Sanayi Başkanı İsmail Demir ile başkanlık yetkililerinden Mustafa Alper Deniz, Serhat Gençoğlu ve Faruk Yiğit de yaptırım listesine eklendi.

Aslında 2 Ağustos 2017’de yürürlüğe girdiği hâliyle CAATSA, ABD’nin ulusal güvenliğine tehdit olarak gördüğü Rusya, İran ve Kuzey Kore’ye karşı yaptırım tedbirleri almasını öngören bir yasaydı. Bu yasanın 231’inci maddesi, Rusya ile savunma ve istihbarat alanlarında çalışan kişilere karşı da yaptırım öngördüğü için, ABD’nin Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayi Başkanlığını bu madde uyarınca yaptırım kapsamına aldığı anlaşılıyor.

Ancak dikkatli bir göz, ABD’nin bu yaptırıma, Türkiye’nin NATO’dan yani kendisinden kopuk ve bağımsız bir savunma sanayi ve savunma konsepti kurmasından duyduğu rahatsızlık nedeniyle başvurduğunu rahatlıkla görür. Türkiye’nin savunma sanayiinde yerlilik oranını yüzde yetmiş seviyelerine çıkarması ve bu güç ve özgüven ile kendi çıkarları doğrultusunda bir etki alanı oluşturması ABD’nin en son isteyeceği şeydir.

Bu yaptırım tehdidini, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alma sözleşmesi yaptığı 25 Temmuz 2017 tarihinden itibaren ABD tarafından ilişkilerin seyrine bağlı olarak ısıtılıp ısıtılıp masaya sürüldüğünü biliyoruz. Ancak Trump’un Türkiye’ye karşı herhangi bir yaptırıma sıcak bakmaması, bu yaptırımların S-400 sisteminin teslim edilmeye başlandığı 15 Temmuz 2019 tarihinden sonra bile uygulanmasına mâni olmuş ve bir anlamda bu tehdit, olayların akışına bırakılmıştı.

Ne var ki, Türkiye’nin Suriye, Doğu Akdeniz, Libya ve son olarak da Dağlık Karabağ’da öngörülemez stratejik adımlar atması ve bölgede yeni ve etkin bir oyuncu olarak kendisini göstermesi hem Avrupa’da, hem de ABD’de alârm çanlarının çalınmasına neden oldu.

ABD’deki Kasım 2020 seçim sonuçlarına göre, muhtemel başkanın Biden olacağının anlaşılması üzerine ABD Kongresi, ABD derin devletinin yönlendirmesi doğrultusunda soğumaya bırakılan bu yaptırımı yeniden sahaya sürdü. Bendeniz bu yaptırımların giderayak Trump döneminde uygulamaya konulmasının ABD derin devleti ve Bıden ekibinin işbirliğiyle kotarıldığını düşünüyorum.

Adı konulmasa da Türkiye, bu yaptırımlarla Afrin Harekâtı’ndan beri yüzleşiyordu. Bugün itibariyle sahneye konan şey, zaten örtülü olarak uygulanan yaptırımların adının konulmasından ibârettir. Türkiye, yaptırımların sadece bu kadarını değil -muhtemelen Mart 2021’de AB’nin de katılımıyla- daha fazlasını öngörerek kendisine engel olacak bütün kalemlerde yeni üretim ve tedarik hatları oluşturma konusunda pozisyonunu almıştı.

Dikkat edilirse, bir savunma ürününde bize karşı ithalat yasağı konulduğunu öğrendiğimizde, Türkiye’nin en kısa zamanda o ürünün yerli ve millîsini ürettiği açıklanıyor. Bilmeyenlere çok şaşırtıcı gelebilir, ancak Devletimiz, saldırı gelecek noktaları tek tek tespit ederek bunları telâfi edecek mekanizmaları çoktan oluşturmuştu.

Aziz okurlar, şu husustan emin olsunlar: Bu yaptırımlar, ne Türkiye’nin hızını kesecek, ne de ABD’nin bizden istediklerini elde edeceği yaptırımlardır.

Kimi Avrupa başkentleri ve Türkiye’ye hasım bazı çevrelerin beklentilerinin aksine, Biden ve ekibi Beyaz Saray’a geçtiğinde Türkiye’yle ilgili sıfır sorun ve yeni bir sayfa üzerinden ilişki başlatmak niyetinde görünüyor. Çünkü masa üzerindeki bütün kartların Biden’in yönetime gelmesinden önce Trump’un topal ördek döneminde açılması bu anlama geliyor.

Armut da toplarız, hava savunma sistemi de

Biden ve üçkâğıtçı ekibinin bu mânâda elindeki üç kartı da açtıkları görülüyor.

1. Yaptırım kartı.

2. Obama döneminde ABD çıkarları için çalışmış Gezi tertipçisi Osman Kavala ve 6-8 Ekim tetikçisi Selahattin Demirtaş gibi iki kuklanın tutukluluk hâllerine son verilmesine ilişkin sahte demokrasi kartı.

3. Cumhur ittifakının dağıtılması kartı.

Peki, ABD’nin yeni dönemin işâret fişeği olan bu kartları açık etmesine karşı Türkiye ne yaptı?

1. Türkiye, ABD yaptırımlarının millî savunma sanayii faaliyetlerini durdurması bir yana, daha da hızlandırılacağı yönünde çok kesin bir tavır sergiledi. Yaptırım kararının daha dumanları dağılmadan, 16 Aralık 2020’de Niğde-Ankara otoyolunun açılış töreni esnasında “Hisar A+” hava savunma sisteminin son test atışı, Başkan Erdoğan’ın konuşması eşliğinde gösterilerek seri üretime geçeceği müjdesi verildi. Ayrıca Başkan Erdoğan, buradaki konuşmasında savunma sanayii çalışmalarının iki katına çıkarılacağını da ilân etti. Bu ilân, Türkiye’nin ABD’ye kendi bağımsız duruşundan ve kendi güç eksenini oluşturmaktan bir adım bile geri adım atmayacağına dair çok kararlı bir mesaj idi.

2. Türkiye birinci kartı gördükten sonra ikinci karta da süratle cevap verdi. İlk olarak Gezi olaylarının finansör ve tertipçisi olan Soros piyonu Osman Kavala’nın tutukluk hâlinin devamına karar verdi. Bu karar ve etkili duruş, ABD çıkarlarının kuklası Demirtaş için de aynı netîceyle sonuçlanacak bir duruş anlamına geliyordu.

3. Biden kanadının estirdiği bir diğer rüzgâr ise, AK Parti’nin Cumhur İttifakı’nın diğer bileşeni olan MHP’den koparılarak kendi dizayn ettiği Atlantik ittifakçısı partilerle yakınlaşma içine girmesi beklentisiydi. ABD bu amaçla Bülent Arınç ve şürekâsından oluşan birtakım işbirlikçileriyle bu temennisini dillendirdi. Ancak bu sahibinin sesi teşebbüsleri, Cumhur İttifakı’nı oluşturan her iki parti tarafından da kuvvetle reddedilerek Cumhur İttifakı’nın 2023 yılındaki başkanlık seçimlerine aynı yapıyla gidileceği açıklandı.

Türkiye bu üç karta mukabil, cevabına ekstra olarak bir de Çin bonüsü ekledi. Çin’in Bir Kuşak Bir Yol Projesi bağlamında İstanbul’dan kaldırdığı ihracat trenlerini Çin’e yönlendirerek Türkiye’nin tek bir kutba mahkûm olmadığını göstermiş oldu.

Türkiye’nin bu üç karşı cevabı, Biden’in daha yönetime gelmeden estirdiği rüzgârın önüne geçmek için verdiği akıl dolu ve direnç dolu cevaplardı. Dolayısıyla Biden Beyaz Saray’a oturduğunda hangi karakterde bir Türkiye’yle karşılaşacağını çok iyi biliyor.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni izlemeye devam edin!

Bütün bu tavırlar, Biden ve ekibine Türkiye’nin eski Türkiye olmadığına dair çok kuvvetli uyarılar idi. Ayrıca Biden’in dünya ölçeğinde izleyeceği muhtemel politikalara bakılınca, Türkiye’yle çok fazla dalaşacağını sanmıyorum. Zaten 15 Temmuz sonrası, ABD ve Avrupa’nın Türkiye içinde istedikleri an operasyon yapma kabiliyetleri büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Artık ellerinde ne FETÖ, ne PKK, ne DEAŞ, ne TSK’da kuklaları, ne de etkin STK’lar var!

ABD’nin elinde, kala kala Millet İttifakı gibi benzemezlerin oluşturduğu birkaç ucube parti kaldı. Nihâyetinde bunların üreteceği etki, cirimleri kadardır. Ayrıca yeni dönemde güneydoğuda HDP’nin siyasal baskısının zayıflaması sonucu, Türkiye geneliyle uyumlu yeni bölgesel partiler ve emperyalizmle işbirliği içinde olan CHP’ye tepki olarak sosyal demokrat cephede daha yerli, millî ve Kuvvacı sol partiler kurularak Millet İttifakı’nın zayıflatılacağını değerlendiriyorum.

ABD yeni dönemde Pasifik’te Çin, Kafkaslar, Orta Doğu ve Akdeniz’de ise Rusya’ya karşı etkinlik göstermek isteyecektir. Onun yapmaya çalıştığı bu etkinliklerden birisi dolaylı olarak, diğeri de doğrudan Türkiye’ye bağlıdır. Türkiye’yi karşısına alan bir ABD’nin düşündüğü politikaları hayata geçirecek bir güç ve kudretten yoksun olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.

ABD’nin Kafkaslar, Akdeniz ve Libya’da Rusya’ya karşı alacağı tavır, onun karşı bir blokla durdurulması ve geri itilmesine ilişkin olacaktır. Reel-politiğe bakılırsa Türkiye’nin Rusya’yı Kafkaslar, Suriye ve Libya’da zaten karşı bir blokla durdurmuş olduğu görülür. ABD’nin yapmak istediğini Türkiye’nin fiilî olarak hem de tek başına kendi güç ve kudretiyle yaptığı görülecektir. ABD bu olgu karşısında Rusya’nın önünü açamayacağına göre, dolaylı veya doğrudan Türkiye’nin yanında yer almak zorundadır. Eğer ABD bu cephelerde Türkiye’yi zayıflatma yönüne giderse Rusya’ya gün doğar. Bu durumda Rusya, ABD’ye Orta Doğu ve Afrika’yı kapattığı gibi, Libya’da kuracağı muhtemel hava ve deniz üsleriyle Akdeniz’de NATO ve ABD deniz gücünü ciddî şekilde tehdit edecektir. ABD bu ihtimâl karşısında kerhen de olsa Türkiye’yle işbirliğine gitmek zorundadır!

Pasifik’te Çin’i durdurmak isteyen ABD’nin, Çin’in can damarı olan Bir Kuşak Bir Yol Projesi’nin boğazının Türkiye’nin elinde olduğunu görmemesi imkânsızdır. Türkiye, İstanbul Boğazı’nda Çin’in boğazını tuttuğu an, Bir Kuşak Bir Yol Projesi resmen çöp olur. Çünkü Çin, ABD’nin denizlerdeki ablukasından kurtulmak için Avrupa’ya Türkiye üzerinden ulaşmayı plânlayan bu projeye tarihinin en büyük yatırımını yaptı. Çin’in ekonomik ve askerî bir dünya gücü olma projesinin denizdeki engelleyicisi ABD, karadaki engelleyicisi ise sadece Türkiye’dir.

Şayet Atlantik İttifakı, Suriye’de kukla devlet oluşturmaya fazla bel bağlamaz, Avrupa’da Fransa kanadının küçük hesaplarına kapılarak Yunan-Rum üzerinden Türkiye’ye hareket çekmeye çalışmaz, kukla devlet ve örgütlerle bizim birlik ve beraberliğimizi tehdit etmezse, Çin’e karşı Doğu Türkistan ittifakı, Rusya’ya karşı da Kafkas ittifakı oluşturarak nüfûz ve liderliğini pekiştirir.

Ancak, böyle bir işbirliği netîcesinde Orta Doğu, Akdeniz ve Kafkaslarda bağımsız hareket eden ve büyük bir güç merkezi hâline gelecek olan Yeni Türkiye’yi de içine sindirmek zorundadır. Hoş, Türkiye bu gücü, ABD bizimle çalışsa da, çalışmasa da mutlaka oluşturacaktır. Şu farkla ki, ittifak yapılırsa 3-5 yılda, ittifak yapılmazsa 10-15 yılda…

Çok değil, bir on yıl içinde dünya, Asya’yla Avrupa arasında kendi eksenini kurmuş, kendi oyununu oynayan, hak ve hukuku yücelten bir cihan devleti olarak Büyük Türkiye’ye tanık olacaktır.

Vesselâm...