Yapbozun parçaları (2)

Amerika’yı vuran kasırgalara Rus isimlerinin verilmesi (İvan, Katrina, Rita gibi), durup dururken elçiliklerin kapatılması, bu depremlerden birkaç gün önce yapılan ve depremlerin gününe ve büyüklüğüne kadar nokta atışı yapan “tuhaf” paylaşımlar, 2021 yılında Kudüs sokaklarına asılan haritalarda Hatay ve Kahramanmaraş bölgelerinde gösterilen patlama işaretleri gibi daha elimde epeyce yapboz parçası var.

GEÇEN haftaki yazımızda ("Yapbozun Parçaları") açık kaynaklardan kolaylıkla ulaşabileceğiniz birtakım bilgi ve haberleri hiç yorum yapmadan, olduğu gibi masanın üzerine bırakmış ve yazımızı şöyle bitirmiştik: “Böyle bir kronolojiyi yorum yapmadan, sade bir şekilde vereyim istedim. Yapbozun parçalarına bakarak yorumu okuyucu kendisi yapsın. Ben yaparsam komplo teorisi yaptığım söylenebilir.”

ABD’nin Millennium Challenge Tatbikatı’nda birebir Türkiye’yi tarif edip, Türkiye’nin ismini vermediği gibi, yazarlarımızdan Orhan Yalçın Hocamız da ismimi zikretmeden geçen haftaki yazımızı epeyce eleştirmiş. Hakkıdır!

İlgili yazısının başlığı (“Faylar Kırılıyor ama Sabit Fikir Kırılmıyor”) ve yazı için kullanılan görsel (beyni kâğıt kırpıkları ile dolu adam) ziyadesiyle manidar. Fikri sabitim kırılmıyorsa kafatasımın içindeki kırpılmış kâğıtlardan olmalı.

Ancak hocamızın bir akademisyen olarak, haklı eleştirisini yaparken bizi söylemediğimiz şeyleri söylemekle itham etmesi pek yerinde olmamış kanaatindeyim.

Bu kardeşiniz yukarıda zikrettiğim gibi, yapbozun parçalarını olduğu gibi masaya koymuş, yorumu okuyucusuna bırakmıştı.

Orhan Hocamız bir fen bilimci olarak bu parçaları birleştirdiğinde depremin HAARP silahı vasıtasıyla oluşturulduğu sonucunu çıkarmışsa -ki öyle görünüyor- bu benim suçum değil. Demek ki parçaları bir araya getirince başka bir şey çıkmıyor ortaya.

Kaldı ki, geçen hafta yazı daha fazla uzamasın diye bir o kadar parçayı metne koymaktan vazgeçmiş, vuruş sayısını tutturmak için kimilerini de silmiştim.

İlgili yazımızda, “1999’daki Gölcük Depremi’nde ABD savaş gemileri vardı, deprem oldu” ve “2023’te ABD savaş gemileri vardı, deprem oldu” demedim. Sadece birtakım ilginç “tesadüflere” dikkat çektim.

Yazımızda sunduğumuz parçalardan Orhan Hocamız bu bütüne ulaşmışsa memnun oluruz sadece.

“En büyük yanılgımızın kendi hatamızı görmememiz, haklı eleştiriye açık olmamamız ve kendimize ait olduğunu zannettiğimiz düşüncelerin aslında fikir köleliğimiz olduğunu idrak edemememiz” gibi epeyce kusurlarımız hocamızın takdiridir. Bir şey diyemem, aksini ispat için de çalışacak değilim.

Yalnız hocamızın bizi “HAARP savunuculuğu yapmak” ile itham etmesi şık olmamış. Zira böyle yaparak, “Allah’ın (cc) kullarına kurduğu imtihan sorununa yanlış cevap vermekteymişiz”.

Yazımızın hiçbir yerinde HAARP savunuculuğu yapmış değiliz. Ortada, bilim çevreleri tarafından da tartışılan ve kabul edilen bir silah var. Ben de bu konuyu okuyucunun dikkatine sundum sadece. Dünyadaki nükleer, kimyasal ve biyolojik silahların varlığından ve olası etkilerinden bahsetmek, bu silahların savunuculuğunu yapmak anlamına gelmez, öyle değil mi?

***

Akademik kariyeri de bulunan hocamızın HAARP’ın silah olmadığını ispat etmeye çalışırken kullandığı “ABD’nin elinde deprem oluşturacak HAARP silahı olsa, inanın 2016’da FETÖ’cü darbe kalkışmasında kullanırdı ve bütün Türkiye’yi yerle bir ederdi” yahut “2014’te ABD savaş gemileri vardı, deprem olmadı” gibi yaklaşımları da bilimsellikten -maalesef- uzak görünüyor.

Aynı mantıkla ABD’nin nükleer silahlara sahip olmadığını iddia edebiliriz pekâlâ. Şayet ABD’nin nükleer silahları olsa idi 2016’da FETÖ’cü darbe kalkışmasında yüzde yüz kullanırdı ve bütün Türkiye’yi yerle bir ederdi.

ABD’nin 1945’te Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombaları attığı söyleniyor. Gerçekten ABD’nin elinde atom bombası olsa idi Irak’a da atardı, Afganistan’a da atardı, Libya’ya da atardı! Demek ki yok!

Evet, şahsî olarak HAARP’ın bir deprem silahı olarak kullanılabileceği kanaatindeyim, dileyen -elbette- aksini düşünebilir, inanabilir. Aksini düşünenlere saygı duymaktan başka elimden bir şey gelmez.

Bununla birlikte, HAARP’ın fay olmayan bir yerde deprem üreteceği, büyük yahut küçük bir tepeyi yerinden oynatabileceği iddialarında da hiç bulunmadım.

Hatta HAARP ile yerinde muhkem bir taşı bile yerinden oynatamayabilirsiniz.

Ancak HAARP kullanılarak, belli bir gerilim seviyesine ulaşmış bir fay hattını tetiklemek ve aktive etmek için yekten “imkânsız” diyebileceğimiz kanaatinde asla değilim.

Elektromanyetik dalgalar yoluyla böbrek taşlarının parçalanarak düşürüldüğü tedavi yöntemlerinden önceki yazımda bahsetmiştim.

***

Yukarıda belirtmiş olduğum gibi yerim müsait olsa ve okuyucunun sıkılmayacağını düşünse idim geçen haftaki yazıma epeyce yapboz parçası daha koyabilirdim.

Amerika’yı vuran kasırgalara Rus isimlerinin verilmesi (İvan, Katrina, Rita gibi), durup dururken elçiliklerin kapatılması, bu depremlerden birkaç gün önce yapılan ve depremlerin gününe ve büyüklüğüne kadar nokta atışı yapan “tuhaf” paylaşımlar, 2021 yılında Kudüs sokaklarına asılan haritalarda Hatay ve Kahramanmaraş bölgelerinde gösterilen patlama işaretleri gibi daha elimde epeyce yapboz parçası var.

Derdim kimseyi “Bu depremleri HAARP ile yaptılar” şeklinde ikna etmek değildir. Ben de bir elektronik ve haberleşme mühendisi ve savunma sanayiinde çalışan bir kardeşiniz olarak kafamdaki şüphelerimi yazdım. Dileyen dilediğini düşünmekte elbette özgürdür.

Orhan Hocama bir konuda katıldığımı belirtmem gerekiyor.

“Daha büyük yanılgılar taşıyor olabiliriz” şerhi ile birlikte bence de “İnsanın en büyük yanılgısı, kendi hatasını görmek istememesi, haklı eleştiriye açık olmaması ve kendisine ait olduğunu zannettiği düşüncelerin aslında fikir köleliği olduğunu idrak edememesidir”.

Kalınız sağlıcakla efendim…