Yapay korku: İslâmofobi aslında yok!

Gerçeklik ya taraftar bulur ya da düşman. Meselâ durup dururken kimse Budizm’e düşman kesilmez. Zaten sahte ve yapaydır. Gelmeyeni de, geleni de zorlamaz. Anlam düşüklüğü vardır. Ama İslâm, Hak Din, Allah’ın Hükûmeti, Son Peygamber (sav) ve Son Kitap, bunlara ya inanır ve içinde olursunuz ya da büyük ihtimâlle düşman olursunuz.

YOKLAR medeniyetindeyiz. Olmayanlar “var”, var olanlar “yok” gibi lânse ediliyor. Bu tamamen teknolojinin, pazar payının, ticaret ve ekonomik saltanatın elinde olan bir devşirme siyaseti. Silah ticaretinden gıda pazarına, reklâm ve medya dünyasından minimal iletişim programlarına kadar, gücü ve pazarlama yetkisini elinde bulandıran, algıyı da yönetiyor. Bu aslında pasif algı yönetiminden öteye geçmiyor.

Pasif algıdan kastım şu: İnsanları olmayan korkulara ve olmayan olgulara inandırırsanız, aktif bir algı yönetimi gerçekleştirmiş olursunuz. Misâl; aslında bir çekirge yağmuru yaklaşmıyordur, ama haberlerde çekirge yağmurunun yaklaştığını bilimsel cümlelerle kitlelere aktarırsınız, büyük çoğunluk korkuya ve endişeye kapılır. İnsanlar süreçten zarar görmemek üzere önlemler almaya başlarlar. Hatta öyle bir noktaya gelir ki bu eylemler zinciri, yaşadığı yeri terk edenlerle bir iç göç başlatılmış olur.

Bir haberin insanlar üzerindeki bu hareket tetikleyici algı yönetimi, görüldüğü üzere son derece aktif algıdır. Bazı durumlarda da pasif bir algı yapılır. O da şöyledir ki; insanları çekirge yağmurunun geldiğine ikna etmekle uğraşmaz, insanları çekirge yağmurunun geleceğine inanan toplulukların varlığına ikna edersiniz. Bu, işte pasif algıdır!

Olmayan bir durumu olmayan bir eylemle aktardığınızda, her şey yerli yerinde dururken, aslında her şey hareket hâlindeymiş gibi bir algı olur. İşte Hak Din İslâm’dan korktuğu söylenen kitle de aslında yok. Varsa bile İslâmofobi diye bilimselleştirilecek kadar kayda değer değil. Ama öyle olduğuna bizi ikna etmek istiyorlar.

Daha doğru söylemek gerekirse, Müslümanları İslâmofobinin varlığına ikna edip bu uğurda önlem alınmasını hedefliyorlar.

Meselâ Batılı bir Hıristiyan’ı İslâmofobinin varlığına inandırmak bir şey kazandırmaz. Ama bir Müslüman’ı buna inandırdığınızda, önlem telâşına düşecektir. Yani beklenen ve istenen bu. Avrupa’da çığ gibi büyüyen eşcinsellik, gayrimeşru ilişkiler, yok olan aile kavramı gibi pek çok modern ahlâksızlığı, sırf insanlar İslâm’dan korkmasın diye Müslüman kitlelerin de anlayışla karşılamasını, olmayan bir korkuyu varmış gibi göstererek mümkün kılmak niyetindeler.

Neymiş, İslâm devletleri zamanında Avrupa’ya kadar yayılmışlar. Endülüs’te hâkimiyet kurmuş, Fransa kapılarına kadar varmışlar. Evet, çok doğru. Peki, vardıkları yerde neler yapmışlar? Bugün bile dünyanın üzerine oturduğu medeniyetlerin temelini atmışlar. Tıp, astronomi, matematik, felsefe ve benzeri bilimlerde mihenk taşını oluşturmuşlar. Peki, öncesinde, sonrasında ve çağdaşı olan topluluklar neler yapmışlar? Meselâ Avrupa denildiğinde aklınıza barbar kavimler gelmiyor mu? Peki, Orta Çağ Avrupa’sı denildiğinde aklınıza kiliselerdeki ahlâksızlıklar ve Engizisyon gelmiyor mu? E neden bütün bu insanlık dışı faaliyetleri sergileyen Hıristiyan dünyası ve bilhassa da soykırımın kitabını yazan Yahudiler için böyle bir fobik bilim kavramı yayılmıyor da esirine, düşmanına bile merhametle muamele eden Müslümanlar için bu kavram lâyık görülüyor? Haydi görülüyor da, kime inandırılıyor?

E Amerika diye bir yer var meselâ… Hani İngiltere’nin sürgün yeri olan bir anakara… Şimdilerde maddî gücü ve para piyasasını elinde bulundurduğu için dünyanın en çağ dışı eylemlerini ve insan hakları ihlâli kapsamında görülecek en vahşi cinayetleri bu topraklarda görüyoruz. Fakat buna rağmen dünyaya adalet ve insan hakları naraları atabiliyorlar. Neden? Şimdi biz Müslümanlar buna inanıyor muyuz? Hayır! Ama pasif algı işe yarıyor. Biz inanmasak da bir yerlerde inananların var olduğunu sanıyoruz. Çünkü bütün kampanyaları bunun üzerine kurulu. Aslında senin inanmanla ilgilenmiyorlar. İnananların var olduğuna inanmanla ilgileniyorlar. Tıpkı İslâmofobinin varlığına inananların varlığına inandırıldığımız gibi…

Elbette Müslüman olmayan toplumların derdi hep İslâm’ladır. Bunu pek çok yazımda dile getirdim. Bir kez daha dile getireceğim. Bir şeyin gerçekliği ne kadar ortadaysa, karşıtında duranların düşmanlığı da o derece fazladır. Meselâ “yalan, sahte ve yapay” olan her şeyin (din, toplum, olgu, olay ve benzeri) bir inananı, bir de inanmayanı vardır. Ama düşmanı çok yoktur. Çünkü düşmanlık ve nefret çok güçlü duygulardır. Sürekli beslenmeleri icap eder. Besinleri de gerçekliktir. Gerçeklik, karşıtında duran her şeyi zorlar. Ya “Gel” diyerek zorlar ya da “Varım” diyerek. Ama illâki zorlar. Bu yüzden gerçeklik ya taraftar bulur ya da düşman. Meselâ durup dururken kimse Budizm’e düşman kesilmez. Zaten sahte ve yapaydır. Gelmeyeni de, geleni de zorlamaz. Anlam düşüklüğü vardır. Ama İslâm, Hak Din, Allah’ın Hükûmeti, Son Peygamber (sav) ve Son Kitap, bunlara ya inanır ve içinde olursunuz ya da büyük ihtimâlle düşman olursunuz. Şimdi dört bir yanda büyüyen İslâm düşmanlığı korkudan falan değil, onun gerçekliğindendir. Çünkü gerçeklik, önünde sonunda saltanatı eline alır.

Hâl böyleyken, Avrupa’nın ve Batı’nın İslâm’dan korkacak gerçek doneleri yoktur. Onlar sadece İslâm’a düşmanlar. Son dönemde peyda ettikleri Orta Doğu merkezli terör örgütleri, İslâm görüntüsünde Yahudi ve Hıristiyan devletlerin piyonları. Bunların İslâm’la uzaktan yakından alâkası olmadığını da herkes biliyor. Ama herkese bunların İslâm kaynaklı olduğuna inananların varlığı dayatılıyor. Bu yutturulmaya çalışılıyor. Öyle ki, sen bir Müslüman olarak bu terör odaklarının İslâm’la uzaktan yakından alâkası olmadığını biliyorsun ama buna inananların varlığından da rahatsız oluyorsun. İşte sende var ettikleri bu duyguyla seni, devletini ve kurumlarını, İslâm’ı yumuşatmaya zorluyorlar. “Yumuşatmak” da doğru bir tabir olmadı aslında. Amaçları, Allah’ın kurallarını es geçmemiz. Ve böylece inanç bütünlüğümüzün sarsılması yani ahlâk ve din dışı hareketleri makul görmemiz. İşte amaç ve hedef budur!

İslâm devletlerinin tarihini ve temel İslâm yaşantısını biraz bile bilen hiç kimseyi İslâmofobik yapamazsınız. Zaten amaç da bu değil.