2004
yılında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın sözde Kıbrıs’ta çözüm için
hazırladığı plân üzerine Türklerin ve Rumların katıldığı bir referandum
gerçekleştirilecekti...
Plânın KKTC halkı ile güneydeki Rumlar tarafından “Evet”
oyuyla kabul edilmesi durumunda güya Kıbrıs federe bir kimlik kazanacak ve
adada yüz yıldır süren sorun çözüme kavuşacaktı.
Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olduğu Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti, plânın kabul edilmesi yönünde tavır alan Mehmet Ali Talat
liderliğindeki topluluğu destekliyordu.
Kıbrıs dâvâsının kan vermiş son mücahidi Rauf Denktaş ise
plâna “Hayır” diyen taraftaydı. Onun destekçileri ise Türkiye’den Muhsin
Yazıcıoğlu liderliğindeki Büyük Birlik Partisi ile şehâdeti üzerine dahi Muhsin
Yazıcıoğlu’na hakaret etmekten yüksünmeyen Şule Perinçek’in eşi Doğu
Perinçek’in başını çektiği İşçi Partisi idi…
Büyük Birlik Partisi’nin Kıbrıs’a gönderdiği ekipte Genel
Başkan Yardımcısı Enis Öksüz, Genel Başkan Yardımcısı Murat Bahadır Akkoyunlu,
MKYK üyesi olan babam Halil Bıçak, Ahmet Karadoğan, Sadık Karadoğan ve Hayrettin
Özcan bulunuyordu.
Kıbrıs dâvâsı, Kıbrıs’taki Müslüman Türk varlığı
için canını fedâ ederek dağlara çıkan, Türk Mukavemet Teşkilâtı gibi bir
organizasyona önayak olan ve Türkiye’nin büyük bedeller ödediği harekât
sonrasında KKTC’nin kurulmasıyla bu yeni Türk devletine ilk Cumhurbaşkanı olan
merhum Rauf Denktaş, bu heyeti büyük bir heyecan ve samîmiyetle karşılamış,
onların Kıbrıs’ta olmasından derin bir ümit devşirmişti.
O günlerde Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti’nin Kıbrıs dâvâsına
kayıtsız kaldığını düşünüyordu Denktaş. Zira BBP heyetine, dönemin Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’ün şöyle dediğini hatırlatmıştı: “Bu nasıl devlet ki, bir kasa mandalina
ihraç edemiyor!”
BBP heyetine daha sonra Şehit Genel Başkan Muhsin Yazıcıoğlu
da dâhil olmuş, Kıbrıs Türk halkının Annan Plânı’na “Hayır” demesi için
mücadele vermişlerdi.
Sokak sokak, kahve kahve, ev ev dolaştılar.
Girdikleri yerlerde, “Türkiye yakamızdan düşsün artık” diyenlerle
karşılaştılar. Evet, bu sözleri sarf edenler, mevcût Cumhurbaşkanı Mustafa
Akıncı ve tam da onun gibi düşünerek Kıbrıs dâvâsına dair hiçbir çilesi olmayan
Mehmet Ali Talat gibilerinin kuyruğunda yaşayan ve “Yakamızdan düşsün”
dedikleri Türkiye’nin yakasında kepek dahi olamayacak adamcıklardı!
Konuya, Mehmet Ali Talat’ın Cumhurbaşkanı olduğu dönemde KKTC Devlet Nişanı
alan eski Türkiye Cumhurbaşkanlarından Abdullah Gül gibi bakan kimi siyasilerin yanında, Türkiye için Kıbrıs’ın lüzumsuz bir yük olduğunu söyleyenler oldu.
Onların
isteklerinin alt metninde yatan söz, Kıbrıs’ın doğrudan Yunan’a ve Yunan eliyle
İngiltere’ye peşkeş çekilmesiydi.
Gül’ün seviyesiz nitelemesinden bîhaber olan Mustafa
Akıncı gibilerse, Cumhurbaşkanlığı mâkâmına oturduğu ilk günden itibaren KKTC’nin
bağımsız bir devlet olacağını söyleyip durdular.
Evet, onların derdi, Türkiye’den bağımsız olup Siyonist
Ekselans politiğine bağımlı etmekti ülkeyi.
Ancak TMT’nin rahmetli gazisi Denktaş’ın ruhunu o adada
yaşatmaya azimli bir isim olarak Ersin Tatar, karşılarında gür bir ses olarak
alçak oyunları bozuyor.
Ve Tatar, ikinci turda, bu kez yine Recep Tayyip Erdoğan’ın başında bulunduğu
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin desteğini alıyor.
Evet,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti için de yanlış bir hesap Kıbrıs’tan böylelikle dönüyor!
Kıbrıs’ın Mîsak-ı Millî sınırları içinde
bulunduğunu bilmeyen ve komünizm tiyatrosu oynayan adamcıklar Hatay
Cumhuriyeti’ne atıflar yaparak bugünkü süreçte aynı rolde olmayacaklarını
söylüyorlar.
Öyle düşünmeye devam etsinler bakalım…
O bulundukları mâkâmları başlarına yıkıp Şehit Denktaş’ın
kabir taşını o başlarına çalmayan namerttir!
Hadin be annem, bu sefer vurun namırsızın buduna!