
TEKNOLOJİ, hayatımızın
ayrılmaz bir parçası hâline geldi. İnsanoğlunun sabah uyanır uyanmaz yaptığı
ilk iş, telefonuna bakmak, “Acaba bir şeyleri kaçırdım mı?” diye kontrol etmek…
Elektrik kesintisi olunca sanki hayat durmuş gibi hissediliyor.
Teknoloji
mi bizi, biz mi teknolojiyi yönetiyoruz? Bunu kendimize sormamız gerekir. Eğer
zamanımızın önemli bir kısmını kapsıyor, insanlarla iletişimimize zarar
veriyorsa burada “bağımlılıktan” bahsedebiliriz.
Bağımlılık,
“kişinin kullandığı bir nesne veya yaptığı bir eylem üzerinde kontrolünü
kaybetmesi ve onsuz bir yaşam sürememeye başlamasıdır”. Yani kullanım ve
davranışta irade kalkar ve kişi istese de, istemese de bağımlı kullanımı veya
davranışı sürdürür. (Yeşilay)
Kullanım
ve davranış, hayatın ciddî bir bölümünü kaplar; kişi, vaktinin büyük bir
kısmını ve enerjisini bağımlı olduğu maddeye veya eyleme ayırır bağımlılıkta.
Mobil
cihazlar etrafımızı sardı. Nereye kafamızı çevirsek, herkes telefonunun
ekranına gömülmüş vaziyette. “Bazen kitapların yerini telefonlar mı aldı?” diye
düşünmüyor değilim.
“Bağımlılık” dediğimiz zaman aklınıza sadece uyuşturucu, alkol veya tütün geliyorsa yanılıyorsunuz. Eğer birkaç dakikada bir telefonunuza göz atma ihtiyacı hissediyor ve telefonsuz bir odadan diğer odaya geçmiyorsanız, kötü bir haberimiz var: Siz de bir bağımlısınız! (Ya da bağımlı olma yolunda ilerliyorsunuz.)
Özellikle
mesajlaşma, oyun ve sosyal medya uygulamaları, telefon bağımlılığının başlıca
sebepleri arasındadır. Hem gençlerin, hem de yetişkinlerin sürekli olarak
sosyal medyaya ve internete “bağlı olma” ihtiyacı hissetmeleri alışılmadık bir
durum değildir. Bu genellikle gençlerde bir şeyleri kaçırma ve dışarıda
bırakılma korkusuna yol açar.
“Acaba
ben de telefon bağımlısı mıyım?” diye düşünüyorsanız, şu belirtilere bakarak
fikir sahibi olabilirsiniz: Sık sık telefonu kontrol etme ihtiyacı; telefondan
uzak kalındığında yoksunluk belirtileri gösterme, sinirlenme, hayata küsme; telefonda
geçirilen zaman nedeniyle iş ve okul veriminde düşüş; sosyal hayata karışmaktan
kaçınma; telefonda fazla zaman geçirilmesi sebebiyle uyku ve yeme düzeninde
bozukluklar; ruhsal, sosyal, adlî ya da bedensel bir sorun oluşturmasına rağmen
teknoloji kullanımına devam edilmesi.
İnsan
gece yatıp sabah kalktığında bağımlı olarak uyanmaz. Bu bir süreçtir, adım adım
ilerler. Bu adımlar bağımlılığın gelişmekte olduğuna dair ciddiye almamız
gereken işaretlerdir.
Hayatımıza
yeni kelimeler girdi. Bunlardan biri “Nomofobi” (İngilizce “no-mobile-phone
phobia”). Cep telefonundan ayrı kalındığında panikleme ve ümitsizliğe düşme
korkusu. Bu kişilerde telefondan kısa bir süre uzak kalınması durumunda
dürtüsel bozukluklar, öfke hâli ve odaklanma güçlüğü ortaya çıktığı
gözlemlenmiştir.
“Phantom
titreşim sendromu” ise her an telefon çalıyormuş hissi olarak biliniyor. “Hayâlet
titreşim sendromu” olarak da bilinen bu bozuklukta telefon çalmasa bile kişi
çalıyormuş hissine kapılır.
Textaphrenia,
“mesaj takıntısı” olarak biliniyor. Bu
bozuklukta kişiler e-posta ya da SMS’lerinin gidip gitmediğine dair bir kaygı
yaşarlar.
Hayat
şartları bizi bağımlı olmaya mı itiyor?
İçinde
bulunduğumuz hayat şartlarının bize getirdiği yalnızlaşma ve yabancılaşma
duygusu, artık gerçek ortamda değil, sanal ortamda var olmaya başlıyor. Ve her
gün bununla sanal âleme yeni şeyler eklenerek insanlara hoş ve cazip
gösterilmeye çalışılıyor. Yalnız yaşam sürmeye doğru itiliyor insanoğlu. Sonuç
olarak mutsuz, memnuniyetiz, ağaçtan ve topraktan uzak yaşam süren, özünden koparılmış
bir toplum hâlini aldık. Bunların hepsi psikolojik rahatsızlıklara yol açtığı
gibi, telefon bağımlılığını da arttırıyor. Yalnızlık arttıkça, nomofobi
olasılığı da artıyor.
Yalnızlık
duygusu yaşayan insanlar, telefon ve sair sosyal siteler ile bağlarını kuvvetlendirirken,
yüz yüze iletişim kurmayı yavaş yavaş azaltmaya başladılar. Bunun sonucu olarak
yüz yüze iletişim eksikliği insanlarda yaygın bir şekilde “yalnızlık” duygusu uyandırmış
oluyor.
Teknoloji
yüz yüze iletişimi unutturdu. Yurt dışında yapılan bir araştırma sonucuna göre,
günde toplam sekiz saatini sanal iletişim kurarak geçiren gençlerin konuşurken muhatapları
ile göz kontağı kuramadıkları ya da gözlerini kaçırdıkları gözlemlenmiştir. İletişimse
karşılıklı bir etkileşim sürecidir. Etkili iletişim bireyin kendisini
tanımasına, tutumlarının farkında olmasına olanak sağlar.
Bağımlılık
kişiye hem ruhsal, hem bedensel olarak zarar verir. Bağımlılığın bedensel
zararlarına göz atacak olursak, uzun süre hareketsiz şekilde durmak, teknoloji
kullanımına bağlı olarak iskelet ve kas sisteminde hasarlar oluşturur. Duruş
bozuklukları ortaya çıkar. Göz ile ilgi problemlere ve dil becerilerinde gerilemeye
yol açabilir. Psikolojik zararları ise özellikle çocuklarda ve gençlerde uygun
olmayan içerikle karşılaşma riski arttığı gibi empati duygusunun körelmesine,
acımasızca yapılan yorumlar sebebi ile kötülüğün sıradanlaşmasına, dikkat
eksikliğinin ortaya çıkmasına ve artmasına, tahammül seviyesinin zayıflamasına
sebep olabilir. Zamanı yönetme güçlüğü, gerçek hayata karışmaktan korkma, öfke
ya da yoksunluk belirtileri gösterme gibi kaygı bozuklukları da yaşanabilir.
Araştırmalar,
araba kullanırken mesaj yazmak ve gelen mesaja cevap vermenin alkollü araba
kullanmak kadar tehlikeli olduğu ortaya koymuştur. İnsanlar araç kullanırken
birkaç işi bir arada yapmaya çalışıyorlar. Hem yola, hem telefonun ekranına
baktıkları için dikkatleri dağılıyor ve böylece hem kendi canlarını, hem
başkalarının hayatını tehlikeye atmış oluyorlar.
Teknoloji
bağımlılığı beyni nasıl etkiliyor?
Nörolojik
düzeyde teknolojiyi aşırı derecede kullanmak, uyuşturucu, alkol ve diğer
bağımlılık yapan maddeleri kullanmak ile aynı şey olmasa da beyin her iki
bağımlılığı da aynı şekilde işler. Kişinin oynadığı oyunda üst seviyeye gelmesi
veya resimlerine beğeni alması, beynin dopamin ve diğer iyi hissettiren
kimyasalları salgılamasına neden olur. Zamanla kişi bu mutluluk hormonunun
etkisini tekrar tekrar yaşamak ister. Bundan dolayı daha fazla beğeni ve oyun oynama
isteği doğar.
Farkında
değiliz ama teknoloji yüzünden beynimiz tembelleşiyor, daha çok unutuyoruz. Düşünme, sorgulama,
araştırma gibi beyni besleyen yetilerimiz zamanla köreliyor. Son zamanlarda, ne sorulursa sorulsun,
özellikle gençler ve çocuklar sorunun cevabını bilgisayarda arar oldular. Bu
durum özellikle beyni gelişmekte olan çocukların düşünce gücünü ve öğrenme
kapasitesini azaltmaktadır. Beyin çalışmazsa, bir süre sonra düşünce fonksiyonu
yavaşlar ve unutkanlıklar kaçınılmaz olur.
Aşırı internet ve cep telefonu kullanımı
sebebiyle aile içi ilişkilerde sorunlar yaşandığını görüyoruz. Eşlerin birbirlerine ve çocuklarına gereken ilgiyi
göstermemeleri, telefonda çok fazla vakit geçirmeleri, aslî görevlerini ihmâl etmeleri sonucu aile içinde huzursuzluklar yaşanması kaçınılmaz oluyor. Ailesinin
ve kendi yaşamından çaldığı zamanın
değerini ancak sağlığını yitirdiği veya ailesini kaybettiğinde fark ediyor kişi.
Giden geri gelmiyor; bunun için zamanın,
sağlığın ve sevdiklerinizin kıymetini bilin!