Yalnızlık artıkça telefon bağımlılığı artıyor

Eşlerin birbirlerine ve çocuklarına gereken ilgiyi göstermemeleri, telefonda çok fazla vakit geçirmeleri, aslî görevlerini ihmâl etmeleri sonucu aile içinde huzursuzluklar yaşanması kaçınılmaz oluyor. Ailesinin ve kendi yaşamından çaldığı zamanın değerini ancak sağlığını yitirdiği veya ailesini kaybettiğinde fark ediyor kişi.

TEKNOLOJİ, hayatımızın ayrılmaz bir parçası hâline geldi. İnsanoğlunun sabah uyanır uyanmaz yaptığı ilk iş, telefonuna bakmak, “Acaba bir şeyleri kaçırdım mı?” diye kontrol etmek… Elektrik kesintisi olunca sanki hayat durmuş gibi hissediliyor.

Teknoloji mi bizi, biz mi teknolojiyi yönetiyoruz? Bunu kendimize sormamız gerekir. Eğer zamanımızın önemli bir kısmını kapsıyor, insanlarla iletişimimize zarar veriyorsa burada “bağımlılıktan” bahsedebiliriz.              

Bağımlılık, “kişinin kullandığı bir nesne veya yaptığı bir eylem üzerinde kontrolünü kaybetmesi ve onsuz bir yaşam sürememeye başlamasıdır”. Yani kullanım ve davranışta irade kalkar ve kişi istese de, istemese de bağımlı kullanımı veya davranışı sürdürür. (Yeşilay)

Kullanım ve davranış, hayatın ciddî bir bölümünü kaplar; kişi, vaktinin büyük bir kısmını ve enerjisini bağımlı olduğu maddeye veya eyleme ayırır bağımlılıkta.

Mobil cihazlar etrafımızı sardı. Nereye kafamızı çevirsek, herkes telefonunun ekranına gömülmüş vaziyette. “Bazen kitapların yerini telefonlar mı aldı?” diye düşünmüyor değilim.

“Bağımlılık” dediğimiz zaman aklınıza sadece uyuşturucu, alkol veya tütün geliyorsa yanılıyorsunuz. Eğer birkaç dakikada bir telefonunuza göz atma ihtiyacı hissediyor ve telefonsuz bir odadan diğer odaya geçmiyorsanız, kötü bir haberimiz var: Siz de bir bağımlısınız! (Ya da bağımlı olma yolunda ilerliyorsunuz.) 

Özellikle mesajlaşma, oyun ve sosyal medya uygulamaları, telefon bağımlılığının başlıca sebepleri arasındadır. Hem gençlerin, hem de yetişkinlerin sürekli olarak sosyal medyaya ve internete “bağlı olma” ihtiyacı hissetmeleri alışılmadık bir durum değildir. Bu genellikle gençlerde bir şeyleri kaçırma ve dışarıda bırakılma korkusuna yol açar.

“Acaba ben de telefon bağımlısı mıyım?” diye düşünüyorsanız, şu belirtilere bakarak fikir sahibi olabilirsiniz: Sık sık telefonu kontrol etme ihtiyacı; telefondan uzak kalındığında yoksunluk belirtileri gösterme, sinirlenme, hayata küsme; telefonda geçirilen zaman nedeniyle iş ve okul veriminde düşüş; sosyal hayata karışmaktan kaçınma; telefonda fazla zaman geçirilmesi sebebiyle uyku ve yeme düzeninde bozukluklar; ruhsal, sosyal, adlî ya da bedensel bir sorun oluşturmasına rağmen teknoloji kullanımına devam edilmesi.

İnsan gece yatıp sabah kalktığında bağımlı olarak uyanmaz. Bu bir süreçtir, adım adım ilerler. Bu adımlar bağımlılığın gelişmekte olduğuna dair ciddiye almamız gereken işaretlerdir.

Hayatımıza yeni kelimeler girdi. Bunlardan biri “Nomofobi” (İngilizce “no-mobile-phone phobia”). Cep telefonundan ayrı kalındığında panikleme ve ümitsizliğe düşme korkusu. Bu kişilerde telefondan kısa bir süre uzak kalınması durumunda dürtüsel bozukluklar, öfke hâli ve odaklanma güçlüğü ortaya çıktığı gözlemlenmiştir.

“Phantom titreşim sendromu” ise her an telefon çalıyormuş hissi olarak biliniyor. “Hayâlet titreşim sendromu” olarak da bilinen bu bozuklukta telefon çalmasa bile kişi çalıyormuş hissine kapılır.

Textaphrenia, “mesaj takıntısı” olarak biliniyor. Bu bozuklukta kişiler e-posta ya da SMS’lerinin gidip gitmediğine dair bir kaygı yaşarlar.  

Hayat şartları bizi bağımlı olmaya mı itiyor?

İçinde bulunduğumuz hayat şartlarının bize getirdiği yalnızlaşma ve yabancılaşma duygusu, artık gerçek ortamda değil, sanal ortamda var olmaya başlıyor. Ve her gün bununla sanal âleme yeni şeyler eklenerek insanlara hoş ve cazip gösterilmeye çalışılıyor. Yalnız yaşam sürmeye doğru itiliyor insanoğlu. Sonuç olarak mutsuz, memnuniyetiz, ağaçtan ve topraktan uzak yaşam süren, özünden koparılmış bir toplum hâlini aldık. Bunların hepsi psikolojik rahatsızlıklara yol açtığı gibi, telefon bağımlılığını da arttırıyor. Yalnızlık arttıkça, nomofobi olasılığı da artıyor.

Yalnızlık duygusu yaşayan insanlar, telefon ve sair sosyal siteler ile bağlarını kuvvetlendirirken, yüz yüze iletişim kurmayı yavaş yavaş azaltmaya başladılar. Bunun sonucu olarak yüz yüze iletişim eksikliği insanlarda yaygın bir şekilde “yalnızlık” duygusu uyandırmış oluyor.

Teknoloji yüz yüze iletişimi unutturdu. Yurt dışında yapılan bir araştırma sonucuna göre, günde toplam sekiz saatini sanal iletişim kurarak geçiren gençlerin konuşurken muhatapları ile göz kontağı kuramadıkları ya da gözlerini kaçırdıkları gözlemlenmiştir. İletişimse karşılıklı bir etkileşim sürecidir. Etkili iletişim bireyin kendisini tanımasına, tutumlarının farkında olmasına olanak sağlar.

Bağımlılık kişiye hem ruhsal, hem bedensel olarak zarar verir. Bağımlılığın bedensel zararlarına göz atacak olursak, uzun süre hareketsiz şekilde durmak, teknoloji kullanımına bağlı olarak iskelet ve kas sisteminde hasarlar oluşturur. Duruş bozuklukları ortaya çıkar. Göz ile ilgi problemlere ve dil becerilerinde gerilemeye yol açabilir. Psikolojik zararları ise özellikle çocuklarda ve gençlerde uygun olmayan içerikle karşılaşma riski arttığı gibi empati duygusunun körelmesine, acımasızca yapılan yorumlar sebebi ile kötülüğün sıradanlaşmasına, dikkat eksikliğinin ortaya çıkmasına ve artmasına, tahammül seviyesinin zayıflamasına sebep olabilir. Zamanı yönetme güçlüğü, gerçek hayata karışmaktan korkma, öfke ya da yoksunluk belirtileri gösterme gibi kaygı bozuklukları da yaşanabilir.

Araştırmalar, araba kullanırken mesaj yazmak ve gelen mesaja cevap vermenin alkollü araba kullanmak kadar tehlikeli olduğu ortaya koymuştur. İnsanlar araç kullanırken birkaç işi bir arada yapmaya çalışıyorlar. Hem yola, hem telefonun ekranına baktıkları için dikkatleri dağılıyor ve böylece hem kendi canlarını, hem başkalarının hayatını tehlikeye atmış oluyorlar.

Teknoloji bağımlılığı beyni nasıl etkiliyor?

Nörolojik düzeyde teknolojiyi aşırı derecede kullanmak, uyuşturucu, alkol ve diğer bağımlılık yapan maddeleri kullanmak ile aynı şey olmasa da beyin her iki bağımlılığı da aynı şekilde işler. Kişinin oynadığı oyunda üst seviyeye gelmesi veya resimlerine beğeni alması, beynin dopamin ve diğer iyi hissettiren kimyasalları salgılamasına neden olur. Zamanla kişi bu mutluluk hormonunun etkisini tekrar tekrar yaşamak ister. Bundan dolayı daha fazla beğeni ve oyun oynama isteği doğar.

Farkında değiliz ama teknoloji yüzünden beynimiz tembelleşiyor, daha çok unutuyoruz. Düşünme, sorgulama, araştırma gibi beyni besleyen yetilerimiz zamanla köreliyor. Son zamanlarda, ne sorulursa sorulsun, özellikle gençler ve çocuklar sorunun cevabını bilgisayarda arar oldular. Bu durum özellikle beyni gelişmekte olan çocukların düşünce gücünü ve öğrenme kapasitesini azaltmaktadır. Beyin çalışmazsa, bir süre sonra düşünce fonksiyonu yavaşlar ve unutkanlıklar kaçınılmaz olur.

Aşırı internet ve cep telefonu kullanımı sebebiyle aile içi ilişkilerde sorunlar yaşandığını görüyoruz. Eşlerin birbirlerine ve çocuklarına gereken ilgiyi göstermemeleri, telefonda çok fazla vakit geçirmeleri, aslî revlerini ihmâl etmeleri sonucu aile içinde huzursuzluklar yaşanması kaçınılmaz oluyor. Ailesinin ve kendi yaşamından çaldığı zamanın değerini ancak sağlığını yitirdiği veya ailesini kaybettiğinde fark ediyor kişi.

Giden geri gelmiyor; bunun için zamanın, sağlığın ve sevdiklerinizin kıymetini bilin!