
YALNIZLIK her insanın zaman
zaman yaşadığı bir duygudur. Plandemi ile birlikte insanlar daha çok yalnızlığa
itildi ve yalnızlaştırıldılar. Öyle ki, aynı evin içindeki ayrı ayrı odalarda
yaşam sürer olduk. Daha önce özel günlerde bir araya gelen insanlar, düğün,
bayram, cenaze, doğum günü gibi etkinlikleri artık dijital ortamda yapmaya
başladılar. Kız isteme merasimi veya tez savunması dahi...
İlk
başlarda teknolojinin nimetleri kolaylıkmış gibi düşünülse de, duygu eksik olduğu
için, insan, yaptığı işten zevk almamaya başlıyor. Çünkü hep birlikte olmanın
verdiği huzur, paylaşmanın, sarılmanın, içilen bir çayın, paylaşılan mutluluğun
veya hüznün hissettirdiği “duygu” eksik. Yalnızlaşmaya doğru giden insan canlısının
arasına mesafeler ve kurallar girdi, böylece daha da yalnızlaştırıldı.
Sosyal
açıdan bakıldığında, insan paylaşmaya, birlikte yaşamaya ve birlikte bir şeyler
yapmaya eğilimli bir varlıktır. Farabî’ye
göre “insan, başka insanın yardımı olmadan, yalnızlık içinde bütün
mükemmelliklere erişemez; insan, diğer insanlarla komşuluğa ve birliğe gerek
duyar”. Farabî bu düşüncesiyle insan canlısı için birlik ve beraberliğin
önemine vurgu yapmıştır.
Önceleri
“komşuluk” diye bir kavram vardı; insanlar birbirlerinin dert ve mutluluklarını
sahiplenirlerdi. Anlatıp rahatlarlardı. Sorunlar hemen çözülmese de paylaşmanın
ferahlığı olurdu. Şimdilerde ise insanlar yan komşularını tanımıyor, selâm
vermek, hatta karşılaşmaktan imtina ediyorlar. Hâlbuki insanın beklediği bir
güler yüz, bir tatlı dil. Bunda bile cimrileşti insanoğlu.
İnsan,
fıtrat olarak paylaşmaya eğilimli bir varlıktır. Sevinçleri kadar üzüntülerini
de paylaşmak ister. Paylaşıldığında sevinç artarken üzüntü azalır. İnsan dara
düştüğünde bir başkasından destek alır, onun telkinleriyle teselli bulur ve hayata
daha olumlu bakmaya başlar; bu paylaşım, ona yalnız olmadığını hissettirir.
Günümüzde insan bunu yapamadığı ve sorununu paylaşacak, kendisine yol gösterecek
birini bulamadığı için bir kerede olsa herhangi bir psikoloğun kapısını
çalıyor. Bu durum insanlara destek olmak açısından bizim için iyi bir durum
olsa da yalnızlıklarına şahit olmak üzücü.
Örneğin
geçtiğimiz günlerde, kapısının önünde oturan bir teyzenin yanından geçerken
dönüp hatırını sordum ve şaşırdığını gördüm. “Acaba dediğimi mi anlamadı?” diye
düşünürken, yüzünde hem bir şaşkınlık, hem de mutluluk ifadesi belirdi. Kocaman
gülümseyerek, “İyiyim, sen nasılsın?” diye karşılık verdi.
“Elhamdülillah,
Müslümanız” diyoruz ama Müslüman gibi yaşamıyoruz. Selâm vermenin sünnet
olduğunu bilip uygulamadığımız gibi… O teyze, biri tarafından fark edildiği ve
hatırı sorulduğu için mutlu oldu. Ben de onun yüzü güldüğü için mutlu oldum.
Özellikle yaşlılar, kendilerini çok yalnız hissediyorlar. “Artık işe yaramadığım
için arayıp soranım yok” diye düşünüyorlar. Oysa yalnızlık sadece bizim değil,
dünyanın yaşamış olduğu bir sorundur. Plandemi sürecinde, hızlı küresel
dijitalleşme sonucunda özellikle
gençlerin ve yaşlıların ciddî bir yalnızlık sorunu yaşadıkları bilinmektedir.
Hatta bu konu ile ilgili 2018 yılında İngiltere’de ve 2021 yılında da Japonya’da
birer “Yalnızlık Bakanlığı” kurulmuştur.
“Psikolojik
açıdan yalnızlığın tanımı nedir?” diye bakacak olursak, insanın temel
psikolojik ihtiyaçları olan bağlanma, bağlılık, aidiyet, birliktelik ve
yakınlık gibi hisleri kimseye karşı hissedememe durumu olduğunu söyleyebiliriz.
Yani insanın, çevresinde bunları yaşayacağı kimsenin olmadığı hissine kapılmasıdır.
Bu hisse eşlik eden düşünme biçimi, “Ben değerli ve sevilmeye lâyık biri
değilim” gibi, diğer insanlardan kendini aşağı ve zayıf görme gibi düşüncesinin
eşlik ettiği bir duygu biçimidir.
Yalnızlık
çeşitleri nelerdir?
Engin
Geçtan, “İnsan Olmak” kitabında yalnızlığı şu şekilde sınıflandırmıştır:
“Kişi,
kendini toplumdan soyutlaştırarak yalnızlaşır. Tek başına yaşayan insanlar
yalnızlık hissederler.
Çevre
tarafından dışlanma nedeni ile yalnızlık, çevre ile olan ilişkileri asgarî
düzeye indirerek yalnızlık…
Gerçek
yalnızlık, kişinin kendisini anlaşılmamış hissetmesi ve kimsesiz olduğunu
düşünmesidir. Geçici olan yalnızlık, kişinin kendi seçimi ve kendi isteği ile
yapıcı ve üretici anlamdaki olumlu olan yalnızlık çeşididir…”
Sağlıklı
yalnızlık nedir?
Kişinin
kendi isteğiyle, geçici ve bir şeyler üretmek için bir süreliğine inzivaya
çekilmesidir sağlıklı yalnızlık. Bu sürecin kişiye yapıcı üretkenlik
kazandırdığı bir gerçektir. Bazen insan kendisi ile baş başa kalmak,
hesaplaşmak ister. Kitap okumak ve yazmak için yalnız kalma isteği, resim yapan
ressamın yalnızlığı veya itikâfa çekilen, dua eden insanın yalnızlığı huzur
verir. Bunlar insana fayda sağlayan,
yapıcı ve huzur veren istisnai durumlardır.
Tekrar
yalnızlığa dönecek olursak… Yalnızlık, muhabbeti öldürür. Etrafında başarısını,
mutluluğunu paylaşacak kimsesinin olmaması, insanı bir yerde duygusuz biri
hâline getirir. Normal bir insanın haz duyduğu şeyler, o kişiye anlamsız ve
basit gelir. Bunlar kişinin sağlıklı bir hayat sürmesine engel olduğu gibi,
kişiyi bunalıma sürükleyip dönülmez hatalar yapmasına sebep olur. Aile içerisinde
bencilce davranışların ve “Ben böyle istiyorum” veya “Benim seçimlerim” gibi
bencilce düşüncelerin sonucu, bu kişilerde yalnızlığa mahkûmiyet oluşturur. Kendi
elleri ile sonlarını hazırlamış olur bu kişiler. Bu kişilerde iç görü olmadığı
için, yine karşı tarafı suçlayarak yalnızlıkları ile yaşamaya devam ederler.
Sosyal
destek, psikolojide önemli bir kavramdır. Sosyal desteği, “Bireyin zor durumda
olduğu veya başa çıkamadığı bir stres hâlinde çevresindeki insanların ona
yardımcı olması” şeklinde tanımlayabiliriz. Bu bize yalnız olmadığımızı,
önemsendiğimizi, sevildiğimizi, saygı duyulduğumuzu ve diğerleri ile aramızda
bir bağ olduğunu hissettirir. Dinimiz, insanları biriliğe ve beraberliğe teşvik
ediyor ve bizlere “sıla-i rahim” dediğimiz akrabalık ve dostluk ilişkilerini
emrediyor. Bunlar insanı yalnızlılıktan uzaklaştıran, birlik ve beraberliğe
götüren, kişiye iyi gelen davranış ve duygulardır.
Yalnızlık
duygusundan kaçışta insanların sığındığı alanlar
Sağlıksız ilişkilere girmek veya bunu sürdürmek: Kronik
yalnızlık çekenler normalde ilişki kurmak istemeyecekleri kişilerle iletişimde
kalabiliyorlar. Kişide yalnızlık duygusu şiddetli olduğu zaman, ikili
ilişkilerde, hiç düşünmeden, karşısındaki kişi ile uyumlu bir birlikteliği olup
olmayacağı konusunda sorgulama olmaksızın ve de düzgün, güvenilir,
sorumluluklarının bilincinde ve farkında olup olmadığına bakmadan, karşısına
çıkan kişi ile temelsiz, sevgi ve saygının olmadığı bir birlikteliğe doğru yol
alabilirler. Terk edilme ve tekrar yalnız kalma korkusuyla, istemeseler dahi
kendilerine sunulan her şeye “Evet” demek zorunda hissederler. Aradan bir süre
geçtikten sonra kendilerine mutluluk vermeyen, tek taraflı fedakârlık ile giden
bu ilişki, artık onlar için dayanılmaz olur. Bir taraftan yalnız kalmaktan
korktuğu için ayrılamaz, diğer taraftan mutsuz hayatına devam eder.
Maddeye sığınmak: Yalnızlık
duygusundan kaçış veya bu duyguyu bastırmak için insanlar, zaman zaman alkol
veya bağımlılık yapan diğer maddelere sığınıyorlar. Acıyı daha az hissetmenin
yolunun uyuşmak olduğunu düşünüyorlar. Maddenin tesirinden kurtulunca gerçekle
tekrar baş başa kalıyorlar. Madde kullanımının hem maddî, hem manevî bakımdan ağır
sonuçları oluyor ve bununla zaman içerisinde karşılaşıyorlar. Bazen de durum
içinden çıkılmaz bir hâl almaya başlayınca psikolojik destek almaya geliyorlar.
İçinde bulundukları çıkmazdan kurtulmak istedikleri ve çaba gösterdikleri zaman
çok güzel ve olumlu sonuçlar alıyoruz. Burada niyet ve istekli olmak önemli. “Madde
kullanmaya devam edeyim, kafam karışınca da ara sıra psikolojik destek almaya
giderim” düşüncesi ile yola çıkanlarla ilerleme olmuyor. Bu tek taraflı kürek
çekmeye benziyor ve ne ileri gidebiliyorsunuz, ne geri. Önemli olan, madde
kullanımına hiç başlamamak.
Yorucu işler ile zihni ve bedeni meşgul etmek: “Ne kadar çok
kendimi yorar veya zihnimi meşgul edersem, içimdeki boşluğu doldurur ve
unuturum” düşüncesi ile bu yola başvuruyorlar. Bastırılan duygular,
yüzleşilmeyen her duygu, bir süre sonra hem fiziksel, hem psikolojik sorunlar
olarak karşınıza çıkıyor. Zihninizi ve bedeninizi yormak yerine psikolojik
destek almak, ileride karşılaşacağınız sağlık sorunlarını önleyecektir. Kedisi
ile birlikte yaşayan bir danışanım, kedisini kaybettikten sonra bu yalnızlık
duygusu ile baş etmenin yolunu, “Kendimi ağır, yorucu işlere verirsem bu
duygudan kurtulurum sandım” diyerek açıklıyor örneğin. Çok çalışıyor ve hem
bedenen, hem zihnen çok yoruluyor. Sonuç olarak, hem beden, hem de ruh sağlığı
ile ilgili sorunlar yaşıyor.
“Yalnızlık,
yaşamda bir an/ Hep yeniden başlayan/ Dışından anlaşılmaz.
Ya
da kocaman bir yalan/ Kovdukça kovalayan/ Paylaşılmaz.
Bir
düşün’de beni sana ayıran/ Yalnızlık paylaşılmaz/ Paylaşılsa yalnızlık olmaz.”
(Özdemir Asaf)
Psikiyatrist
Victor Frankl’in bir gece geç vakitte telefonu çalar, telefonun karşı tarafındaki
ses, hayatına son vereceğini ama biraz konuşmak istediğini söyler. Frankl
uzunca bir süre dinler karşıdakini. Kapatmaya yakın, “Vazgeçtim” der arayan
kişi, “Gecenin bu geç saatinde bir insan beni bu kadar süre dinleyebiliyorsa,
bu dünyada hâlâ ümit var demektir”. (Victor Frankl, 1967)
Zamanın
su gibi akıp geçtiği, mutluluğun, iyiliğin paylaştıkça çoğaldığı şu kısa dünya
hayatında her zaman bir ümit ve çıkış yolu vardır.